Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

İnteraktif Hikaye: Oyuna Davet! – 2. Bölüm – Burcu Abay Versiyonu

Diğer Yazılar

YENİ EV

HAVUZ PROBLEMİ

Dedektif Dergi
Dedektif Dergihttps://dedektifdergi.com/
En çok aldığımız sorulardan biri, Dedektif’e yazı gönderebilir miyiz? Evet, elbette bize konusu polisiye olan öykülerinizi ve gene polisiye üzerine yazılmış denemelerinizi, incelemelerinizi, kitap/film eleştirilerinizi ve makalelerinizi gönderebilirsiniz. Öykü ve yazılarınız yayın kurulumuz tarafından değerlendirildikten sonra dergimizde yayınlanacaktır.

Bizimle bir oyuna var mısın?

Bu öyküyü birlikte yazmaya ne dersin?

Lütfen ilk iki bölümü dikkatle oku ve üçüncü bölümü sen yaz!

Detaylar bölümün sonunda!

Nihayet hafta sonu gelmişti. O akşam kendisine gelen tuhaf ama bir o kadar da merak uyandırıcı mektubu düşündü Osman. Acaba mektubu gönderen bir kadın mıydı? Yoksa bir erkek mi? Ya da yasadışı işler yapan kötü bir çetenin işi miydi bu? Belki de bir yarışma programıydı… Bir an yarışmaya katılıp büyük ödülü kazandığını düşündü, ama hayatından giden son beş yılını düşününce, bu hayal çok da gerçekleşir gibi gelmedi kendisine. Nedense hayat son zamanlarda her şeyi elinden almaya çalışıyordu. Küçük bir mutluluğu bile. Ama artık Osman bunları düşünmemeliydi. Saatine baktı. Saat çoktan gece yarısını geçmişti bile. Beyaz rakı şişesindeki son damlayı da içtikten sonra nihayet uyumaya karar verdi.

Hafif sarhoş olmuş vaziyette sallana sallana yatak odasının yolunu tuttu. Işıkları açmaya çalıştı ama düğmeyi bulamayınca karanlığın içinde üstünü çıkarıp el yordamıyla bulduğu pijamalarını giydi. Kafasını kendi yastığının üzerine, ellerini de yanı başında Serpil için koyduğu yastığın üzerine koydu. Ayrılmış olsa bile Serpil’i hâlâ seviyordu. Gündüzleri değil ama geceleri çok özlüyordu onu. İşte bu yastığı da  geceleri onu yanında hissetmek için almıştı. Bazı geceler o boş yastıkla konuştuğu da oluyordu. Acıyordu haline… İşte yine yalnızlığıyla baş başa kaldığı bir gecelerden biriydi. Aslında yıllardır yalnızlığa alışmıştı. Hiç kimseye hesap vermeden özgürce yaşıyordu hayatını. Sorumluluklarından kurtulmuştu, istediği an istediği her şeyi yapabiliyordu. Ama gece olup da kent sessizliğe büründüğü zaman sanki yalnızlığın acısı penceresinden usulca girip Osman’ı yatağında yakalıyor, nefesi kesilene kadar onu boğazlıyordu. Osman çoğu gece böyle uyanırdı uykusundan. Ama bu gece pek diğer gecelere benzemiyordu. Çünkü bu gece mutluydu, her şeyden önce umutluydu. Çünkü o esrarengiz mektup daha şimdiden hayatını değiştirmeye başlamıştı. Bunu yüreğinin ta derinliklerinde  hissedebiliyordu.

Sabah olmuştu. Osman penceresine konan bir kuşun cıvıldayan sesiyle açtı gözlerini. Dışarıda çiseleyen yağmur damlaları bir yandan evinin duvarlarına vuruyor, bir yandan da küçük penceresinden içeriye girmeye çalışıyordu. Yağmur damlalarının sesi kuşun sesiyle birlikte odada dans ediyordu sanki. Osman o sırada yüzünde belli belirsiz bir gülümseme hissetti. Yatağından doğruldu. Terlikleri yine giymesi için kendisine bakıyordu ama bu kez onları giymek yerine evin içinde çıplak ayaklarla dolanmaya karar verdi. Parmak uçlarına basarak yavaşça penceresine yöneldi. Bu sabah kendisini uyandıran minik kuşu görmek istiyordu çünkü. Ayak parmaklarını yere koyduğu anda halısının yumuşaklığı şaşırttı kendisini. Bu halı önceden de böyle yumuşak mıydı acaba? Nasıl da fark etmemişti bunu? “Farkına varmadığım daha ne güzellikler var acaba?” diye geçirdi içinden Osman. Pencerenin önüne gelip tam minik kuşu seyredecekti ki, kuş kanatlarını çırparak oradan uzaklaştı. Giderken bir tane tüyünü de parmaklıklara düşürdü. Osman ilk defa hapishaneyi andıran parmaklıkların bir işe yaradığını düşündü. Pencereyi açtı ve parmaklıkların üzerine düşen kuş tüyünü eline aldı. Nasırlaşmış parmaklarını tüyün üzerinde yavaşça gezdirdi. Yumuşaklığını, dokusunu içine kadar hissetti. Penceresini kapattı. Elindeki beyaz kuş tüyü ile birlikte hemen kitaplığına yöneldi. Raflardan Kiraz Ağacı kitabını alıp bulduğu tüyü kitabın arasına koydu. Bu kitap oğlunun küçükken en sevdiği hikâye kitabıydı. Küçükken ne zaman uykusu kaçsa bu kitabı kaptığı gibi babasının yanında alırdı soluğu. Babası sayfaları çevirdikçe oğlu Ali hemen uykuya dalar, babası da sonra onu kendi yatağına yatırırdı. Kısa bir an geçmişe dalan Osman, oğluna sarılırmışçasına kitabı kollarının arasına aldı, kokusunu içine çekti ve sonra hemen yerine koydu. Bugün oyalanmaya zamanı yoktu. Önce özlediği oğlunu görmek için eski eşinin evine gidecek, eğer Ali de kabul ederse birlikte dışarıda kahvaltı yapacaklardı. Sonrasında bir berbere uğrayacak, saat 14.00’deki esrarengiz buluşma için saçına, sakalına çekidüzen verecekti. Kendisi her ihtimale karşı hazırlıklı olmalıydı. Giysi dolabını açtı. Giysilerine uzun uzun baktı. Sonunda bugün için gri renkli spor bir pantolon ve beyaz renkli bir kazak seçti. Kıyafetlerini giyince şöyle bir aynasından yansıyan görüntüsüne baktı. Bugün için  hiç de fena görünmüyordu. Apartmanın kapısından çıkarak gökyüzünde beliren gökkuşağını da yanına alarak doğruca eski eşinin evinin yolunu tuttu.

Serpil ile anlaşmalı bir şekilde boşanmışlar ve Ali’nin bu durumdan olumsuz etkilenmemesi için ayrı evlerde, fakat  aynı şehirde kalmaya karar vermişlerdi. Bir taraftan sokaklarda yürüyor, bir taraftan da ailesine durumu anlatıp anlatmayacağını düşünüyordu. Sonunda anlatmamaya karar verdi. Bugünün nasıl biteceğini bilmiyordu ki… İyi duygular hissetmiş olsa da bilemezdi. Ya başı dertteyse? ‘En iyisi bu olayı şimdilik kimseye söylememek’ diye düşündü. O anda fark etti ki apartmanın önüne gelmiş bile. Kırmızı demir kapının yanındaki zillere bakarak üçüncü katın ziline bastı. İkinci çalışta megafondan can oğlunun sesini duydu.

“Kim o?” dedi Ali.

“Benim oğlum, baban.”

Aynı anda  gelen otomatik sesiyle kapı kendiliğinden sonuna kadar açıldı. Osman apartmana girip hızlıca asansörle yukarıya çıktı. Oğlu kapıda onu bekliyordu. Serpil her zamanki gibi mutfakta bir şeylerle meşguldü. Serpil bu duruma sadece çocuğu için katlandığını  her haliyle belli ediyordu. İsteksiz bir ses tonuyla “Hoşgeldin. İçeri girecek misin?” diye sordu. Osman “Teşekkür ederim, ama oğlum hazırsa çıkalım hemen,” dedi. Serpil “Ne bu acelen? Hiç böyle yapmazdın?” dedi. Osman bir şey belli etmemek istercesine “Sadece oğlumu özledim ve onunla zaman geçirmek istiyorum,” diye yanıtladı O arada Ali çoktan ceketini giyip kapının önüne gelmişti bile.

– 2. BÖLÜMÜN SONU –

Bu oyuna var mısın? Öykünün üçüncü bölümünü sen yazmak ister misin?

Cevabın evet ise tüm yaratıcılığını kullan ve istediğin öykü seçeneğini 700 kelimeden az olmayacak şekilde devam ettir! İstersen final yapabilir veya kritik bir noktada bırakıp bir sonraki sayıda başka bir yazarın devam etmesini sağlayabilirsin. 

Öykünün devamı için önerilerini 5 Mayıs 2020 tarihine kadar [email protected]adresine gönder! En uygun bulunan metinler 22. sayıda yayınlanacak ve yazarlarına birbirinden güzel polisiye kitaplar hediye edeceğiz.

Haydi, bekliyoruz!

***

En Son Yazılar