-Veysel kalk.
Kalkmaz şimdi bu. Gece gece yaptırdı bana çorbayı, içmeden sızmıştır kesin. Her zaman böyle yapıyorsun işte. Nerede zıkkımlandıysan orada iç çorbanı da. Çorba neyse o pis kokularınla bir de bana hallenmiyor musun en çok ağrıma giden de o. Her seferinde pis nefesinin vücuduma yapıştığını, iğrenç ter kokunun gusül de alsam vücudumdan çıkartamayacağımı düşünüyorum. Keselemekten yara oluyor bazen etlerim. 23 yıl oldu, neredeyse her gece dayak ama yok gideceğim artık. Nereye gideceğim ki? Çocuklar ne der sonra. Gittim aslında bir iki dayanamayıp gittim kızımın yanına ama evladım da olsa el evi sonuçta. İki gün sonra barıştırdılar, ben de eve döndüm mecbur. İlkini hatırlıyorum en küçük oğlana hamileydim, çok dövdü o gece beni. Kanlar içinde anama gittim. Kadın korkudan ne yapsın bilemediydi, Allah razı olsun anamların komşusu hastaneye yetiştirmişti. Yatağımda yatarken ne olursa olsun dönmeyeceğim diye yeminler ettim ama olmadı. Rahmetli anam “Eller ne der, kucağında yeni doğmuş bebeyle ne yer ne içersin?” dediydi. Çok düşündüm, benim günahım ne diye. Evlenmeden babam döverdi, evlendim kurtuldum derken kocam dövmeye başladı. Başladı derken zaman geçti de başladı sanmayın. Daha gerdek gecesinde yedim ilk dayağımı. Uzun zaman suçlu hissettim kendimi. Ben hata yapıyorum, ben kızdırıyorum adamı diye ama sonraları dayak sebeplerinin çeşitliliği artınca kafama dank etti. Ne yaparsam ya da ne yapmazsam dayağı yiyordum. Yemek tuzlu dayak, tuzsuz gene dayak. Komşularla sohbet etmeye evin önüne çıktım dayak, sokak ortasında kiminle fingirdeşiyorum diye. Çıkmadım dayak, evde ne haltlar karıştırıyorum diye. Çocuklar oldu, oğlanlar büyüdü, dedim onlar korur ama onları da kendine benzetti soysuz. Bir keresinde büyük kız karşı çıkacak oldu, ikimizi beraber dövdü. Ne etsin kız bir daha sesini çıkartamadı. İlk bulduğuyla evlenmekte buldu çareyi benim gibi. Onun bahtı daha düzgün, tamam damat da arada hırpalıyormuş kızı ama en azından bu domuz gibi içkisi yok en azından. Ne bileyim arada gezmelere falan götürüyor hiç değilse. Bizimki mecburen beraber çıkmak zorunda kalmalarımız dışında kapı dışarı çıkarmıyor beni hala. Kim ne yapacaksa beni bu saatten sonra. Bazen düşünürüm, hayaller kurarım, filmlerde gördüğüm gibi bir aşkı yaşasam birkaç günlüğüne, kocamla gezmelere gitsem ne bileyim öyle uzaklara değil denizi görsem mesela. Komşum Necla hep anlatır ballandıra ballandıra. Onun oğlan İstanbul’da yaşıyor her gidiş dönüşünde toplar bizi başına gezdiği gördüğü yerleri anlatır, biz de elimizde çekirdekler nefes almadan dinleriz. Büyük bir suymuş deniz, öyle uçsuz bucaksız, göz alabildiğine su. Bense bizim meydanın ortasından akıp giden çay dışında bir şey görmedim. O çayı bazen alırım aklımda büyütür kocaman bir deniz ederim, içine bile girerim, soğuk sularına bırakırım kendimi, mutluluktan vücudum ürperir sonra kafama inen bir yumrukla kendime gelirim, çay taşar ekinler heba olur. En çok bu hayal kurmalardan dayak yerim zaten. Çocukken de böyleydim. Sağdan soldan duyduklarımı kafamda evirir çevirir başka dünyalar kurardım aklımda. Sanırım babamın dayakları sırasında kazandım bu yeteneği, o vurur ben hayal ederdim. Bir seferinde o kadar kaptırmışım ki kendimi, hayalimde kurduğuma gülüvermiştim. Bu seferde gülüyorum diye dayak yemiştim. Yılların birikimi, ustalaştım artık. Ne hayal kurarsam kurayım belli etmiyorum. Benim deyyus yakaladı bir gün beni. Uyuyor sanıyordum içeride, nasıl kaptırdıysam kendimi duymadım bile geldiğini. O gün bugün gözleri hep üstümde. Ne zaman dalsam sağlam bir küfür eşliğinde yumruk geliveriyor kafama. Ne kem gözlüdür o, çipil çipil yeşil gözlerinden hiçbir şey kaçmaz. Minyondur aslında, arada gözüme kestirmiyorum değil. Bir gün diyorum bir gün, ne diyorsun lan sen diyeceğim, kaldırdığı elini tutup, kolunu kıvıracağım. Yatırıp yere vereceğim sopayı. En sevdiğimse onu at gibi dizlerinin üstüne çöktürüp sırtına binme hayalim. Evin içinde dolaştırıyorum onu dizlerinin üstünde. Sırtına çıkmışım, bir kızılcık sopası elimde kanayana kadar kaba etlerine vuruyorum. Bazen kahkaha atarken yakaladığım oluyor kendimi. Sonra korkuyla etrafıma bakıyorum evde mi diye. Bak şimdi de daldım hayallere elimde çorba. Sızdı herhalde nalet olasıca. Yoksa şimdiye başlardı bağrınmaya. Şu çorbayı götüreyim iyisi mi. Şimdi başlar yine soğutmuşsun, tuzu az, acısı çok, yeterince sarımsak koymamışsın. Adam bana ceza olarak gelmiş dünyaya ben ne sevsem nefret eder, ben neden nefret etsem o bayılır. Mesela bu işkembe çorbası. Haftada iki üç yaptırır bana. Dayar sarımsağı, dayar sirkeyi. Sarımsak zehirlenmesinden ölür mü ki insan acaba. Sanmam, ölse bu uğursuz ölürdü. Cimridir bir de mutfak alışverişi dışında üç beş kuruş bırakır bana. Gerçi ne yapacağım ki parayı. Ne yapacağım olur mu? Belki güzel birkaç entari alırım. Alsam ne olacak ki? Geçenlerde kız alıvermiş gelirken, bir elbise ile güzel desenli bir hırka. Salaklık bende ya ben de giyinip kapıda karşıladım. Daha ne olduğunu açıklayamadan yıktı beni yere. Nereden bulmuşum bu giysileri, parayı nasıl kazanmışım. Hem dövüyor hem nasıl hakaretler. Kızla damat zor aldılar elinden. Neyse işte böyle o döver ben de hayal kurarım. Hayallerim sağ olsun hiç yaşamadığım yerler götürür beni, hiç yemediğim yemekleri yedirir bana. Ben de böyle mutlu oluyorum ne yapayım.
Bu aralar sakinleşti biraz ama pek dışarı çıkmıyor, normale göre de az içiyor. İşkembe bile haftada bir pişer oldu. Sanırım kazadan beri böyle. Bu ve gerzek arkadaşları içmişler yine bizim oraların meşhur pınarında. Dönüşte de doluşmuşlar traktörün kasasına. Kullanan da sarhoş bu kasadakiler de. Nasıl olmuş ne etmiş devrilivermişler köyün girişinde. Komşular haber verdi gecenin bir yarısı. Üç güne açtı o çipil gözlerini. Doktorlar dedi, yürüyemeyecekmiş bir daha, konuşamayacakmış, felç inmiş vücuduna. Doktorlar anlatırken gördüm o çipil gözlerin ferinin sönüşünü. Bakacaksınız dediler, altından alacaksınız, Allah kolaylık versin dediler. Ondan beri azaldı zati dayaklar ama ben eksik etmiyorum yediğini içtiğini. Her gece rakı sofrasını kuruyorum hala, pek içemiyor ama zorla döküyorum boğazından gerekirse. Sonra çorbasını yapıyorum her hafta, onu da bocalıyorum ağzından bol sarımsaklı sirkeli. O bakıyor hala ben hayal kurarken elimde kızılcık sopasıyla.