Bilge, Emniyet’te ifadesini vermiş, koridorda Furkan Bey’le birlikte bekliyordu. Yüksel Bey sürekli telefonda birileriyle konuşuyor, bir aşağı, bir yukarı yürüyüp duruyordu. Bilge, Yüksel Bey’in de gelmesine şaşırmıştı. O saatte birlikte miydiler hâlâ? Yoksa Furkan Bey, Yüksel Bey’in güçlü ilişkilerinin faydası olacağını mı düşünüp çağırmıştı? Sormak istemedi.
Yalnız, Furkan Bey’in ödü patlamıştı gerçekten, nasıl da kemiklerini kırarcasına sarılmıştı Bilge’ye, karşısında sağ salim görünce. “Bak!” demişti, “Bir de o biber gazıyla şok tabancasını almak istemiyordun!” Haklıydı adam. İyi ki vermişti onları Bilge’ye.
Yüksel Bey telefonu kapatıp hızlı adımlarla yanlarına geldi. “Bize iki kahve alır mısın?” dedi Furkan Bey’e, yarı emir, yarı rica içeren ses tonuyla. “Tabii” deyip, boynunu büküp gitti Furkan Bey. Canı sıkıldı Bilge’nin, çok utandı. Bu adam neden böyle davranıyordu Furkan Bey’e yahu? Burada bari yapmasaydı.
“Taksici de senden şikâyetçi olmuş. Sarhoş bir halde taksiye bindiğini, Gölbaşı’na gitmek istediğini, sonra takside sızdığını söylüyor. Uyanınca da çıngar çıkartmış, onu darp etmişsin güya.”
“Yok öyle bir şey!” dedi Bilge telaşla. “Ayrancı dedim ben! Sonra biraz uyumuşum, doğru, ama adam düpedüz beni kaçırmaya çalıştı! Dur, dedim durmadı!”
“Ben senin doğru söylediğini biliyorum Bilge, telaş yapmana gerek yok. Alkollü müsün? Onu söyle bana önce.”
“Yani evet, dört tane cin içmiştim taksiye binmeden önce.”
“Ne kadar geçti üzerinden?”
“Bir buçuk saat falan.”
“Tamam. Senden hastane raporu, kan tahlili istiyorlar. Ben süreci biraz geciktireceğim, iki, üç saat kadar oyalayacağım onları. Haberin olsun. Sen bu arada bir şeyler ye, bolca su, soda, kahve falan iç, tamam mı? Alkol seviyeni düşürelim.”
Başını salladı Bilge.
“Halledeceğiz, merak etme. Bizim avukatlar devrede,” diyerek göz kırptı Yüksel Bey, Bilge’nin omzuna pat pat vururken.
O sırada Furkan Bey elinde kahvelerle geldi. Yüksel Bey kahvesini alıp telefon görüşmelerine devam etmek üzere yanlarından ayrıldı.
Bilge’yle Furkan Bey de kafeteryaya indiler, Bilge’ye kahvenin yanına bir tost, bolca da su, soda aldılar. “Hadi gel, hava alalım,” dedi Furkan Bey biraz sonra, açık havaya çıktılar birlikte, sigara içmeye.
Bir müddet hiç konuşmadan durdular.
“Neden katlanıyorsunuz?” diye sordu Bilge birdenbire, kendi de ağzından çıkanlara şaşarak.
Şöyle bir an yüzüne baktı Bilge’nin ve ‘Bilmem?’ dercesine omuzlarını yukarı kaldırıp indirdi Furkan Bey.
Sessizce sigaralarını içmeye devam ettiler.
Uzaktan telefonunu kapatıp hızlı adımlarla ve keyifle yanlarına gelen Yüksel Bey’i gördüler.
“Bizim şirketin kişisel savunma amaçlı gaz spreyi ve şok tabancası sosyal medyada aldı başını gidiyor! Herkes bunu konuşuyor! İstesek böyle reklam yapamazdık. Bravo be Bilge!” dedi Yüksel Bey, sevincini bastıramayan bir sesle.
“Nereden haberleri olmuş ki?” dedi Bilge saf saf.
Göz kırpıp uzaklaştı Yüksel Bey, telefonunu yeniden kurcalamaya başlarken.
Arkasından bakakaldılar.
“Yahu, bu adam neden böyle?” dedi Bilge kendini tutamayıp.
Bir an durdular ve kahkahayı bastılar ikisi birden, korkunç bir gecenin gerginliğini üzerlerinden atarcasına güldüler, güldüler.
Dava aylarca sürdü. Sosyal medya epeyce çalkalandı.
Sonucunda taksici bir ceza almadı. Bilge de almadı.
Bilge’nin çalıştığı güvenlik şirketi ise muazzam sayıda biber gazı ve şok tabancası sattı.
*** bu hikâyenin sonu ***