Emniyet’te ifadesini vermesi saatler sürdü Bilge’nin. Hastane raporu istediler, genel muayeneden geçti, kan tahlili aldılar. Avukat arkadaşı Ebru’yu da aramış, yardıma çağırmıştı Bilge. Yanlış bir adım atmak istemiyordu.
“Taksi şoförü sizden şikâyetçi,” dedi ifadesini alan Polis Memuru, elindeki kâğıtlardan gözünü kaldırmadan.
“Nasıl yani?!” dedi Bilge hayretler içinde.
“Sarhoş bir şekilde taksiye binip Gölbaşı’na gitmek istediğinizi, sonra takside sızdığınızı, kendinize gelince de olay çıkarıp kendisini darp ettiğinizi söylüyor. Hastaneden rapor almış.”
“Oha, daha neler artık!” dedi Bilge yüksek perdeden.
Dik dik suratına baktı memur. Tekrar eğdi bakışlarını.
“Hastane raporları söylediklerini doğruluyor,” dedi sakince. “Sizin kanınızda yüksek oranda alkol var. Kendisi de boyun bölgesinden uzun süreli elektrik şokuna maruz kalmış.”
“Alkol ve elektrik şoku doğru, ama söyledikleri yalan!” diye haykırdı tekrar Bilge. “Beni düpedüz kaçırmaya çalıştı! Taksiye binince Ayrancı’ya gitmek istediğimi söyledim ben. Sonra biraz içim geçmiş. Uyandığımda Keklikpınarı’ndan Konya Yolu’na çıkıyordu. Defalarca durmasını söyledim, durmadı. Gölbaşı’na doğru sürmeye devam etti! Kendimi savunamasam başıma neler gelecekti Allah bilir!”
“Sizin sözünüze karşılık, onun sözü. Takside kamera yokmuş ne yazık ki. Ortada şahit falan da olmadığına göre…”
“Ne olacak şimdi?”
“Elbette şikâyetçi olabilir, suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Bu sizin yasal hakkınız. Aynı şekilde, beyefendinin de sizden şikâyetçi olma hakkı var. Yargılama sürecinin nasıl sonuçlanacağını biz bilemeyiz. Orası hâkimlerin ve savcıların bileceği şey.”
“Tutuklanmayacak mı yani?”
“Şu anda tutuklanmasını gerektiren bir durum yok. Ortada sizin şikâyetinizi destekleyen herhangi bir kanıt yok. Sizin alkollü olmanız ve onun darp edilmesi dışında.”
“Eeh, sıçayım ben böyle işin içine be!” diyerek paldır küldür odadan çıktı Bilge. Polis sinirle ayağa kalkıyordu ki, Avukat arkadaşı Ebru, “Kusura bakmayın lütfen, kötü bir gece geçiriyor…” diyerek Bilge adına özür diledi, çıktı peşinden.
“Nasıl olabiliyor böyle bir şey Ebru? Bu kadarcık mı gerçekten? Ceza almayacak mı o dallama? Elini kolunu sallayarak çıkıp gidecek mi?” diye öfkeyle çemkirmeye devam etti Bilge.
Ebru kolundan çeke çeke ortamdan uzaklaştırdı Bilge’yi. Kafeteryaya geçtiler. Birer kahve alıp sigara içmek üzere açık havaya çıktılar.
“Ne yazık ki öyle Bilge’ciğim. Buna kendini hazırlasan iyi olur. Hukuk böyle bir şey. Aksi ispatlanana kadar herkes masumdur.”
“Hiçbir şey yapamıyor muyuz yani?”
“Sosyal medyada kamuoyu oluşturmaya çalışabiliriz. Kamuoyu desteği ve baskısı bazı durumlarda çok olumlu sonuçlar doğurabiliyor. Ama Memur Bey’in söylediği doğru. Senin sözüne karşılık onun sözü. Ortada kanıt olmayan durumlarda kamuoyu baskısı da bir işe yaramaz. Dua et de sana ceza çıkmasın.”
Hayretle bakakaldı Bilge.
“O derece diyorsun!”
‘Maalesef’ anlamında başıyla onayladı Ebru.
Sigaralarını bitirene kadar bir daha konuşmadılar. Sonra da çekip gittiler Emniyet’ten.
Bilge adamın ceza almasından umudu kesince davayla hiç ilgilenmedi. Kamuoyu oluşturmakla falan da uğraşmadı. Yok saymayı tercih etti. Ama telefonuyla çektiği taksinin plakasının resmini sık sık açıp baktı.
İki ay sonra çok sarhoş olduğu bir gece bardan çıkınca, aynı yerde park halinde bekleyen taksinin plakasını tanıdı ve arka camını kaldırım taşıyla paramparça etti. Geceyi nezarette geçirdi. Sağlam da bir para cezası yedi.
*** bu hikâyenin sonu ***