Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Kariyerini şüpheye borçlu olanlar

Diğer Yazılar

F S
F S
İĞNE İLE KUYU KAZANLAR Tamamen gerçek olaylardan uyarlanmıştır. Olayla ilgisi bulunan şahısların etkilenmemesi için isimler ve mekanlar bilinçli olarak değiştirilmiş-gizlenmiştir. Merhaba kıymetli Dedektif okurları. İlgiyle takip ettiğiniz dedektif hikayelerinin yanında dergimize ve sizlere yeni bir şeyler katmak için buradayım. Suç soruşturmalarında kullanılan yöntemlerin isimlerini hepimiz az çok biliyoruz. DNA analizi, parmak izi tespiti ya da balistik inceleme... Peki perde arkasında neler oluyor, merak etmiyor muyuz? Elbette ediyoruz ve bu merakımızı gidermek için buradayız. Bir sayı için de gelmedim, seri yazılar ile hayretler içinde karşılayacağınız şeylerden bahsedeceğim. Hikaye türünde birbirinden kıymetli yazılar bu ve önceki Dedektif sayılarında sizleri bekliyor. Bu yazı serimizde ise, sizlere yaşanmış olaylardan kesitler sunacağım. Dolayısıyla şahıs ve mekanları farklı isimlerle, olayları ise özgününe bağlı ancak kısmen uyarlanmış şekilde okuyacaksınız. Yazı serimizin adı “İğne ile Kuyu Kazanlar”. Hepimizin ilgisini çeken Adli Bilimler İncelemelerine hoşgeldiniz...

İnsanların birbirlerine güvenmeleri gerektiği hayatın en bilinen genelgeçerlerinden sayılır. Fakat kesinlikle böyle düşünmeyenler de var. Çünkü onlar şüpheleri sebebiyle başarıyor, kazanıyor ve tanınıyor. “İğne ile Kuyu Kazanlar” serimizdeki bu başlangıç yazımızda, suç soruşturmacılarının ufacık şüpheleri sayesinde kazandıkları kocaman başarıları inceliyoruz…

“Tarihlere Bir Değil, İki Kere Bak”

Takvimler 2008 yılının Kasım ayını gösteriyordu. Kışları çetin geçen bir Anadolu Şehrimizde, yoğun iş temposuyla çalışan mahalli polis karakoluna üzgün görünümlü bir kadın ve onu telkin etmeye çalışan ortaca yaşlarında bir erkek şahıs geldi. Çocuklarının kaybolduğunu, iki gündür haber alamadıklarını ve başına bir şey gelmiş olabileceğinden korktuklarını söylediler. Görevli Polis Memuru tarafından müracaatları ve ifadeleri alınan anne Halime Pala (52) ve baba Yunus Pala (58), kayıp çocukları Ferhat Pala (31) ’nın fotoğrafının yanlarında olmadığını bu yüzden daha sonra getireceklerini söyleyerek karakoldan ayrıldılar. Aradan tam 5 yıl geçmişti ve aile de dahil herkes bu kayıp başvurusunu unutmuştu, bir kişi hariç; Cinayet Büro Amiri Erkan Karaçay! Kayıp müracaatının yapıldığı 2008 yılında başka bir ilde görevli olan Emniyet Amiri rütbesindeki çalışkan polis Karaçay’ın hatırladığı kayıp başvurusu değildi, olamazdı da; Eğitim yıllarında örnek aldığı eğitmenlerinden birinin söylemiş olduğu sözdü. “Tarihlere bir değil, iki kere bak”

Kayıp Evlat, Umarsız Aile

Çalıştığı şehirdeki polis muhabirleri tarafından dahi çalışkanlığıyla tanınan Cinayet Büro Amiri Erhan Karaçay şehre bahse konu kayıp müracaatından 3 yıl sonra, gerçeğin ortaya çıkmasından ise 2 yıl önce tayin olmuştu. Yani o ve ekibinin detaylı çalışmaları tam iki yıl sürecekti. Hep yaptığı gibi, görev yeri değiştiğinde yeni dosyaların yanında eski dosyaları da karıştırıyor, “Acaba atlanılan bir ayrıntı olabilir mi ?” diye düşünüyordu. Bu kez önünde çoğu meslektaşı tarafından belki de sıradan görülecek bir dosya, tam 3 yıl öncesine ait bir kayıp şahıs müracaatı vardı. Dosyayı detaylıca inceleyen Amir Karaçay’ın dikkatini kayıp şahsın fotoğrafının arkasında yazan tarih çekti. Polis Akademisi yıllarında eğitmenlerinden birisinin ondaki yeteneği belki de sezerek söylediği “Tarihlere bir değil, iki kere bak” sözü aklında aniden canlandı. Başvurunun yapıldığı tarih ile fotoğrafın dosyaya eklendiği tarihin arasında tam 9 gün vardı. Çocuğunun kayıp olduğunu düşünerek polis karakoluna başvuruda bulunan bir anne nasıl olur da evladının fotoğrafını 9 gün sonra getirebilirdi…

Ailenin İlgisizliği, Dosyadaki Bilgisizliği Giderdi

Emniyet Amiri Karaçay, ailenin kayıp olduğunu düşündükleri çocuklarının fotoğrafını polis merkezine getirmekte 9 gün gecikmiş olmalarına hiç ihtimal vermiyordu. Ancak aradan tam 3 yıl geçmişti ve soruşturma için bu çok büyük bir zamandı. Üstelik dosyada anne ve babanın tıpatıp ifadelerinden başka da bir şey yoktu. Fakat Karaçay ipin ucunu tutmuştu ve bırakmaya da hiç niyeti yoktu. Ailenin nüfus kayıtlarını inceletti ve kayıp Ferhat’ın dışında ailenin Ahmet Pala (26) isimli bir çocukları daha vardı ama soruşturma dosyasında adı dahi geçmiyordu. 50’li yaşlarda olan anne ve basası kayıp evlatlarının peşine düşmüşken, nasıl olur da olayın gerçekleştiği zamanlarda henüz 20’li yaşların başında olan Ahmet ağabeyini aramak ya da soruşturma hakkında bilgi almak için emniyete gelmezdi. Bu soru ancak Erhan Karaçay gibi bir soruşturmacının aklına gelebilirdi ve öyle de oldu…

Bu Ekipte Acelecilere Asla Yer Yok!

Aklında olayın ayrıntılarını geçmiş soruşturma tecrübelerini de kullanarak adeta ilmek ilmek dokumuştu Emniyet Amiri Karaçay ama aileye gerçeği itiraf ettirmek için gerekli somut delile sahip değildi. Avantajlı olduğu durum ise ailenin üzerlerinde şüphe olduğundan habersiz olmalarıydı. Ekibiyle birlikte yaklaşık 2 yıl boyunca komşuları da dahil olmak üzere aileyi sıkıca takip ettiler. Bu takiple olayı kesin sonuca götürecek bir delil bulamayacağını zaten tahmin ediyordu Karaçay ancak bu süreç aileye gerçeği itiraf ettirecek çok bilginin kaynağı oldu. Yaklaşık iki yıllık sabrın ardından terör olaylarında ancak benzerlerine rastlanan bir şafak operasyonuyla harekete geçildi ve aile üyeleri gözaltına alındı.

24 Saat = 3 İtiraf

Harekete geçmeden önce Cinayet Büro Amirliğinde bir toplantı yapılmıştı ve harekete geçtikten sonraki 24 saat adeta saniye saniye planlanmıştı. Çünkü gözaltı süresi yalnızca 24 saatti ve alınması gereken toplamda üç en az bir itiraf vardı. Şafak operasyonuyla birlikte anne Halime, baba Yunus ve kardeş Ahmet Pala birbirleriyle tek bakış dahi görüştürülmeden ayrı ayrı muhafaza altına alındı. Ailenin böyle bir durum için hazırlanmış ifade planı olabileceği ihtimali ekibin ilk beklentisiydi ancak aradan geçen beş yıl bu ihtimali çürütmüştü. Amir Karaçay aradan geçen uzunca zamana rağmen evden bir şeyler öğrenebileceği ihtimalini unutmuyor dikkatle evi süzüyordu. Ve aradığı ayrıntıya evin demir kapısında rastladı. Kapının üst kısmında bir delik vardı ve ateşli silah isabetine benziyordu. Olay yeri inceleme birimine bilgi verildi ve detaylı inceleme talep edildi ancak bu teknik bir inceleme olduğu için vakit alacaktı. En zayıf halka görülen anneden çapraz sorguya başlandı ve özellikle kapıdaki isabet bulgusu üzerinde yoğunlaşılarak netice alındı. Anne Halime Pala duygusallığına, baba Yunus Pala özlemine ve kardeş Ahmet Pala da korkularına yenilmiş, gerçeği itiraf etmişlerdi…

Sandıkta Yaktılar, Kemiklerini Sulama Kanalına Attılar

Olayın başında anne Pala ve baba Pala’nın kayıp müracaatlarındaki ifadelerinin tıpatıp aynı olduğunu söylemiştik. O ifadelerdeki tutarlılık bu kez de vukuu buluyordu. Üstelik kardeş Pala’nın ifadesinin de tıpatıp eklenmesiyle. İfadelere göre ağabey ve kardeş arasında hayat tarzlarının farklılığı sebebiyle çıkan sözlü tartışma yerini kavgaya bırakıyor ve ardından da iyice alevleniyordu. Ahmet Pala evde zaten hazır bulunan ruhsatsız av tüfeğiyle ağabeyi Ferhat Pala’yı başından vurarak koşa sürede ölümüne sebep oluyordu. Olay sırasında evde bulunan anne Halime Pala ve baba Yunus Pala, küçük çocuklarının hapse girmesini istemedikleri için olayın üstünü örtmeye karar verirler. Evde bulunan tahta sandığın içine Ferhat’ın cansız bedenini koyarak evin bahçesine çıkardılar ve ölümden sonra temin ettikleri benzin ile tutuşturarak ateşe verdiler. Ferhat’ın cesedinden kemik parçaları kalmıştı ve bunlardan da kurtulmaları gerekiyordu. Küçük kemikleri bahçeye gömdüler, büyük olanları ise pek de kullanılmayan sulama kanalına attılar…

Delil, İtiraftan da Öte!

Evin bahçesinde yapılan kazıda ve sulama kanalının diplerinde yapılan detaylı incelemede Ferhat Pala’ya ait olduğu DNA incelemesiyle kesinleşecek olan kemikler bulundu. Kemikler ilgili incelemeler için Kriminal Polis Laboratuvarına, olayın öz failleri ise adli makamlara gönderildi…

Cinayet Büro Amiri Erhan Karaçay ve ekibinin küçücük bir tarih notu ile başlayan başarı hikayesi bilimsel yöntemlerin ışığında neticelenmiş oldu. Filmlerde izlediğimiz kısım genelde itiraf ile biter. Burada iki fark var. Birincisi bu tarz filmlerde genellikle kullanıldığı gibi burada anlatılanların bir hikaye değil, yaşanmış, gerçek bir kesit oluşu. İkincisi ise suç, işleyenler tarafından itiraf edilse de bilimsel delilin her durum ve zamanda yalan söylemeyen tek olgu oluşudur…

“İğne İle Kuyu Kazanlar” yayın serimizde sizlere keyifle okuduğunuz dedektif hikayelerinin bilimsel perde arkasını anlatmaya çalışacağız. İlk yazımızda bilimsel bir olayı değil de, mevcut bilimin dahi açıklayamadığı “İnsan” kaynaklı bir başarıyı anlatmaya çalıştık. Bunun sebebi ise bugün kullanılan tüm bilimsel yöntemlerin insan tarafından keşfedilmiş olmasıdır. Yani bir paragraf öncesinde insan beyanından daha kıymetli olduğunu söylediğimiz bilimsel delilleri, yine insan keşfediyor. Bu sebeple ilk anlatımımız yaratılmışların en kıymetli olanı insan oldu. Bir sonraki yazımızda yine yaşanmış bir olay üzerinden anlatımla, bizleri hayretlere düşüren bilimsel soruşturma yöntemlerini incelemeye

En Son Yazılar

EDİTÖRDEN

SUÇÜSTÜ

GECE YOLCUSU