Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Polisiye kulübü- tarihe yolculuk “tarih affetmez”

Diğer Yazılar

30 yıl önce bu repliği ilk duyduğumda beynime yer etti. TRT’de bir tanıtım reklam sloganıydı. Bir müze gezisinde yaşanan bir olaydan örnekle biri söylüyordu. Sanırım rehber falandı..
Tarih affetmiyor evet, insanlığın yaşadığı her şeyi satır satır kelime kelime yazıyor.
Bazen çok acımasız oluyor, bazen edebi bir dille, sanatsal duygu ile yada aşkla şehvetle ama en çok da kanla, vahşetle ve ölümle harmanlayıp yazıyor.
Çünkü insanlığın tarihi bu.
Ama en çok da polisiyenin tarihi bu.
İnsanlık ile yaşıt bir tür polisiye ve bu yüzdendir ki, onun yanına tarih çok ama çok yakışıyor.
Ve sanırım bu yüzden ben de en çok tarihi polisiyeleri seviyorum.
Bir de onları layıkıyla, özenle, emek vererek ve severek yazan yazarları.
Size tarihi polisiyeleri sevdiren beyinler, o beyinlerin aktığı kalemler o kalemlerin yazdığı tarihi satırlar..
Tarihi polisiyeler zamanın içine bir yolculuktur. Bir döneme bir çağa hatta insanın varoluşuna edebi bir seyahattir.

Kabil ile Habil’in mezarına bir yolculuk.

Bir yazarın tarihi polisiye kalemi ne kadar güçlüyse emin olun yolculuğunuz da o kadar güzel ve keyifli olacaktır…
Tarihi polisiyeler aynı zamanda bir dönem polisiyesi bir siyasi polisiye olarak da okunur. Geçtiği dönemin siyasi ve kültürel olaylarından beslenir ve büyür.
Bu tarzı sevenler için sanırım bu yolculuk bir çeşit hac yolculuğudur, sonunda inandığınla buluşursun.
Bizim bu yolculuğumuzda ilk durağımız büyük üstad Umberto Eco ve onun ünlü Gülün Adı kitabı.
Ortaçağda geçen bir cinayet soruşturmasını bize bütün tarihi dini motifleri ve sanatsal tarihi kurgusuyla anlatan Eco, bu kitabı ile en iyi 100 polisiye kitap listesine girmiştir. Okuması gerçekten çok zor bir kitap ama bir o kadar da insana, ortaçağın o hastalıklı karanlığını merak ettiriyor.
Tarihi polisiyelere en güzel duraklardan biri de sanırım usta yazar Glenn Meade.
Tarihin çeşitli dönemlerini ustalıkla gezen araştıran ve yazan Meade’in her kitabı harika olmasına rağmen biri biraz daha öne çıkıyor: Kar Kurdu.
Kar Kurdu, Soğuk Savaş döneminde geçen ve romanda okuyucuya, polisiye ve onun bütün alt tarzlarını keyifle sunan bir kitap. Yazar Meade, gerçeklerden beslendim diyerek kitapta geçen olayları öyle bir kurguyla yazmış ki, siz kendinizi ana karakterler Alex ve Anna ile, 1953 yılında Rusya’da buz gibi bir havada ölümcül bir kovalamacanın içinde  buluyorsunuz.
Yazar Meade’in birbirinden karmaşık ama gerçekçi karakter yazmadaki sihiri, Kar Kurdu kadar diğer tarihi polisiyeler, Sakkara’nın Kumları, 8.Gün, Romanov Komplosu ve Brandenburg kitaplarında da kendini gösteriyor, siz ağzı açık okuyorsunuz.
Bir sonraki durağımız bu türün adeta destanlarını yazan ünlü İngiliz asilzade Ken Follett.
Usta Follett’ın gücü, anlatım diline, araştırmacı gazetecilik yeteneğine ve bunu polisiye ile tarihle  yedirme başarısına dayanıyor. Bunun karşılığı ise 100 milyondan fazla satması.
Şifre Freya, Devlerin Düşüşü ve Dünyayı Saran Kış romanları birbirinden harika dönem polisiyeleri. Özellikle Şifre Freya bu anlamda daha öne çıkan ve anlatıldığı dönemi iyi yansıtan bir kitap.
Follett’ın o destansı kalemi ile tanıştırmışken, durağımızı şimdi de en iyi dönem polisiyesi yazarlarından biri olarak gösterilen Volker Kutscher’e çevirelim. Kutscher, Alman bir yazar  ve 1995 yılından beri yazmakta. Onu polisiye edebiyata ve tabii ki tarihi polisiyelere getiren ise, yazdığı Gereon Rath serisi. Yazar Kutscher kitaplarında, Nazi Almanyası döneminin hemen öncesinde, Weimar Cumhuriyeti’nin son kalıntıları arasında dolaşan Köln’lü cinayet dedektifi Rath’ın hikayesini ve o dönemin bütün siyasi, ekonomik, kültürel ve bitmiş yanını okuyucuya anlatıyor. Ayrıca yazarın bu serisi Babylon Berlin adıyla diziye çekilmiş.
Son durağımız bence bu işin dehası ve benim için tanrısı olan Philip Kerr.
Tarihi polisiyelerde Philip Kerr bir tarafa diğer bütün yazarlar bir tarafa bence. Bugüne kadar onlarca bu tarzda roman okudum. Hatta makale söyleşi falan da okudum. Ama Philip Kerr kitapları kadar tarihi polisiyelere bu kadar yakışan, uyan ve okura keyif veren zor gördüm.
Kerr, Berlin Noir üçlemesi diye çıktığı bu yolda Bernie Gunther serisinin şu an 12 kitabını yazdı..

Ve son 2 kitap daha yolda. Sonra bitiyor çünkü yazar artık aramızda değil.
Kerr’in Bernie Gunther serisi, tıpkı bir önceki bölümde bahsettiğim Kutscher’in yazdığı gibi Nazi Almanyası döneminde geçiyor. Birbirine benzeseler de ben oyumu Philip Kerr’den yana kullanıyorum.
Çünkü onun yazdığı kitaplar gerçekten hem edebi yönden, hem de dönem açısından ders niteliğinde. Buna bir de Bernie Gunther gibi inanılmaz bir karakteri eklerseniz, hatta üstüne nazilerin ünlü liderleri Himmler, Goebbels, Röhm, Heydrich ve diğerlerini koyarsanız tadından yenmez kitaplar ortaya çıkıyor. Daha bir çok tarihi kişilik sırayla Kerr’in kitaplarında boy gösteriyor.
Kerr in her kitabı ayrı bir yılı dönemi hatta savaş sonrası dönemleri de anlatıyor. Soğuk Savaş’ın ilk izlerini sebeplerini dahi bulacağınız satırlar var.
Kitaplar bittiğinde oturup yas bile tutabilirsiniz Kerr’in ardından, bir daha yan yana yürüyüp beraber ölümlerden dönemeyeceğiniz  Dedektif Bernie’nin ardından.
Tarihi dönem polisiyelerinin daha bir çok durağı var.
Frederick Forsyth, John LaCarre ve daha niceleri.
Bu duraklar, Polisiye Edebiyatın Eski Tapınaklar ve Mezarlar Sahası.

Bu duraklarda her polisiyecinin mutlaka inip kendi tapınağını ziyaret etmesi, ruhundaki Kabil’i anması gerekir.
Tarih etmiyor, Habil bizi affetsin…

En Son Yazılar