Cinsel şiddeti yalnızca şiddete maruz kalan kişi ve suçlu ekseninde irdeleyen bir yaklaşımın, işlenen suçun toplumsal ilişkiler bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini göz ardı ettiğine vurgu yapan Godenzi, cinsel şiddetle ilgili önyargıların hepsinde kadını suçlayan bir zihniyetin egemen olduğunu dile getirir (Godenzi, 1992: 20 – 30). Mizojini ile doğrudan ilişkili olan bu zihniyet, erkeğin suçunu hafifletmek, meşrulaştırmak; buna karşı kadını yargılamak için savlarını hazır tutar ve bu durum, ataerkil yapının erken Neolitik çağdan beri devamını sağlar. Onur Saylak’ın yönetmenliğini yaptığı, senaryosunu Hakan Günday’ın yazdığı Şahsiyet (2018) dizisi, bu yapıyı birçok yönüyle ifşa eden bir yapım. Dizinin odağına aldığı, çocuklara yönelik cinsel şiddet konusu ayrıntılı olarak işlenmeden önce daha ilk bölümden Cinayet Büro Amirliği’ndeki iki polis Firuz ve Sefa arasında geçen diyalogla, daha sonra on iki yaşındaki Reyhan’a tecavüz eden ve elli üç erkeğin de tecavüz etmesine yol açan Cemil’in maşası olduğunu öğreneceğimiz Firuz’un kadın düşmanlığını vurgular. Firuz ve Sefa arasında aynı büroda çalışan kadın polis, Nevra, hakkında şu konuşma geçer:
“Firuz: Yarın bir gün çıktık operasyona, yanında Nevra. Güvenir misin lan Nevra’ya? Güvenebilir misin?
Sefa: Karşımda elinde silah tutan adama daha fazla güvenirim. En azından onun ne halt edeceği belli.”
Ataerkil söylemi birinci bölümde Firuz üzerinden örneklendiren Şahsiyet, aynı karakter üzerinden, asıl güvenilmez olanın ataerkil düzenin özneleri olduğunu, Firuz’un ilişkilerini, suç ortaklıklarını, sustuklarını açığa çıkararak ortaya koyar. Firuz’un oğlu, Cemil’in hastanesinde ücretsiz tedavi görürken buna karşılık Cemil, Firuz’un deyişiyle, Firuz’u satın alır. Cemil’in kirli işlerinde kullandığı Firuz, Reyhan’a iki yıl boyunca elli üç erkeğin tecavüz ettiğini final bölümünde Agah’tan öğrenir; ancak oğlunu kaybedince Cemil’in suç aleti olmaktan vazgeçer ve Cemil’i öldürmesi için Agah’ı serbest bırakır. Oğlu yaşasaydı Firuz, Cemil’in suç aleti olmaya devam eder miydi? Yüksek olasılıkla evet; çünkü o da Agah gibi, koşulları farklı olsa da, yakınındakini öncelerken suç ortaklığının bedelini hiç ummadığı bir anda ödeyeceğini aklına getirmeyecekti. Reyhan’ın intihar dosyası çarçabuk kapatıldığı zaman adliyede bir memur olarak çalışan Agah, kızın günlüğünde yazılanlar sayesinde her şeyi öğrense de harekete geçmekten çekinir. Kızı Zuhal’i Kambura’daki bu adamlardan korumak için yatılı okula gönderir; ancak yirmi iki yıl geçer ve Cemil, sonunda Zuhal’e de musallat olur. Bunun üzerine çok geç bir özeleştiri yapar Agah:
“Sen kızınla yıllarca uzak kal. Bu Cemillere bulaşmasın diye yatılı okullara gönder. Sonra da kızın gelsin koskoca İstanbul’da gitsin bulsun o herifi. Eee, o zaman susarsan faturası da bu işte.”
Firuz, oğlunun tedavisi için Cemil’e boyun eğer. Agah, gücünün yetmeyeceğini düşünür ve sessiz kalır. Kamburalılar ise, ya Reyhan’a tecavüz ederek ya da aralarında çocukların da bulunduğu yedi kişiyi yakarak öldürüp doğrudan suç işlerler. Geri kalan Kambura halkı ise susarak, unutarak, aslında unutmuş gibi yaparak kenarından köşesinden suçlara ortak olur. Erkek çocuğun (Cemil’in) okuması için seferber olan Kamburalılar, bir kız çocuğunun iki yıl boyunca elli üç adamın tecavüzüne uğramasını örtbas etmeyi seçer. Bir suçu başka bir suç işleyerek gizlemeye çalışırlar. O elli üç adamın ve yedi kişiyi yakarak öldürenlerin dışındakilerin, Cemillerden çok farkı var mıdır?
Dizide işlenen suçlara ortak olanların seçtiği yol dışında başka bir yol çizen bir karakter vardır: Gazeteci Ateş Arbay. Agah, olayları öğrendiği tarihten yirmi iki yıl sonra bir özeleştiri yaparken Ateş, yolun başında, Kambura’da işlenen suçlar hakkında bir bilgisinin olmadığı dönemde mesleğinde yaptıklarını, yapamadıklarını, kendini, yaptığı haberlerin değerini sorgulayarak o başka yola ilk adımı atar. Üniversite yıllarındaki idealleri, çalıştığı gazetenin üçüncü sayfasında yok olmaya başlar, kendine inancını yitirir. Yaptığı haberciliği “gösteri işi” olarak adlandırır. İnsanların silaha nasıl bu kadar kolay ulaştığını sormak yerine bir seri katil hikâyesi anlatmak, onu rahatsız eder. “Unutturma sektörü”nün kazanç odaklı çalışanlarından biridir o güne kadar; ancak kendini temize çekecek bir gerekçe de bulmaya çalışmaz. Kambura’da yedi kişinin yakılarak öldürülmesiyle ilgili olayda dahli olanları ifşa eden bir haber metni kaleme alır. Çalıştığı gazete, bu haber metnini yayımlamak istemeyince istifa eder, kendi deyişiyle, uzun süredir ilk defa kendi gibi hissedeceği bir adım daha atar. Nevra ile işbirliği yaparak bir suç mahalline dönüşen Kambura’da yirmi iki yıl boyunca örtbas edilen suçları, aldığı tehdide rağmen, ortaya çıkarmak için çabalar. Evet, bedeli çok ağır olur ama düzen, suçlunun değil, suçsuzun hakkını korumak üzerine kurulu olsaydı Ateş o bedeli ödemeyecekti ve salonundaki Uğur Mumcuların fotoğraflarının asılı olduğu duvarın önünden geçerken başını çevirmesine artık gerek kalmayacaktı. Ümit Ünal’ın Gölgesizler filminin afişinde şöyle bir tümce vardır: “Suçlunun güçlü olduğu yerde masumlar değersizdir”. Şahsiyet’teki olaylar çerçevesinde düşündüğümüzde bu tümcenin şöyle bir varyasyonunu da üretebiliriz: “Suçluların kol gezdiği yerde masumlar tehlikededir”. Hem Şahsiyet hem Gölgesizler, suçla güç arasındaki ilişkiyi ortaya koyar aslında ve bu ilişkinin neden olduğu yıkımları, yok oluşları, kayboluşları. Düzen, suçluyu güçlü kılan bir zihniyet üzerine kurulu olmasaydı Reyhan ve öncesinde, sonrasında, gerçek yaşamda ya da kurmaca metinlerde birçok kadın, çocuk, hayvan, düzenin öznelerinin şiddetine maruz kalmazdı ya da işlenen suçları açığa çıkarmak için uğraşanlar, Ateş gibi ağır bir bedel ödemezdi.
Şahsiyet’i izlerken hem işlenen konu hem de sanırım oyuncuları nedeniyle aklıma iki film geldi. Biri Müjde Ar’ın rol aldığı, Başar Sabuncu’nun 1986’da yönetmenliğini yaptığı Asılacak Kadın filmi, diğeri de Haluk Bilginer’in rol aldığı, 1992 tarihli Yavuz Özkan filmi İki Kadın. Asılacak Kadın filminde de, Şahsiyet’te olduğu gibi, olayın başkahramanı Melek, kocası Hüsrev’in mahalleden toplayıp eve getirdiği erkeklerin cinsel, fiziksel şiddetine uğrar yıllarca. Hem evde çalışanlar hem mahalleli, Melek’e uygulanan şiddetin farkındadır, herkes her şeyi bilir ama susar. Sonunda Melek, Reyhan gibi intihar etmez ama evin çalışanlarından Emsal Kalfa’nın oğlu Yalçın, Hüsrev’i öldürdüğünde cinayet, Melek’in üstüne kalır ve hakkında idam kararı verilir. Hem suça doğrudan bulaşanlar hem de sessiz kalarak, görmezden gelerek suça ortak olanlar, Melek’in sonunun hazırlayıcısı olurlar. İki Kadın filminde ise bir kadın, bir milletvekilinin kendisine tecavüz etmesi üzerine mücadele edip yasal yollardan hakkını aramak ister ama suç ve güç ilişkisi onun da önünde büyük bir engeldir. Hem suçlunun statüsü hem kadının seks işçisi olması gerekçe gösterilerek suçlu korunur ve bir süre sonra dava kapanır. Film, eril şiddeti meşrulaştıran ve örtbas eden zihniyeti bir kez daha ifşa eder.
Biri 1986, diğeri 1992 tarihli bu iki filmde anlatılan olay, farklı bir zamanda, farklı bir mekânda on iki yaşında bir kızın da başına gelir Şahsiyet’te. Dizinin senaristi Hakan Günday’ın romanlarını, özellikle Az’ı, okuyanlar, yazarın bu konuyu daha önce de ele aldığını bilir. Şahsiyet, Godenzi’nin vurguladığı gibi, bu tür suçların bireysel değil, kolektif bir biçimde işlendiğini ve ele alınırken toplumsal bağlama da dikkat edilmesi gerektiğini ortaya koyar. Dizinin olayı bilen karakterlerinden çoğu suça ortak olurken bir kısmı başka bir yol seçerek suçu ifşa etmeye çalışır. Yirmi iki yıl önce adliyede bir memur olarak çalışan Agah, kızın defterinden her şeyi öğrense de bu adamlarla baş edemeyeceğini düşünerek sessiz kalır; ancak yıllar sonra kızı Zuhal’e Cemil musallat olduğunda geç de olsa özeleştiri yaparak sessiz kalmanın bedelini ödediğini kabul eder. Kambura halkı, önce Reyhan’ın uğradığı cinsel şiddete sessiz kalır, sonra yedi kişinin yakılarak öldürülmelerinde doğrudan payları olur ve Cemil’e çocukluğundan beri nasıl kol kanat gerdilerse büyüdüğünde de hem Cemil’e hem de diğer suçlulara kol kanat gererler. Firuz ise Cemil’in kirli işlerinde kullandığı bir araç olur. Agah, “Cemil karşılıksız kimseye yardım etmez.” dediğinde Firuz, “Karşılığında beni aldı.” yanıtını vererek özetler kefaretini. Buna karşı Ateş ise suç ortağı olmak yerine bu olayların açığa çıkması için uğraşır. Evet, sonunda seçtiği yol, ağır bir bedel ödetir ama dizinin “şahsiyet”ini yitirmeyen karakterlerinden biri olur.
KAYNAKÇA
Godenzi, Alberto, Cinsel Şiddet, çev. Sultan Kurucan, Yakup Coşar, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1992.