Edgar Allan Poe’nun 1841 yılında yayımlanmış “Morgue Sokağı Cinayeti”[1] sıklıkla ilk polisiye öykü olarak anılır ve Poe’nun bu ve takip eden iki Dupin öyküsünde polisiye türünün şablonunu ortaya koyduğu söylenir.[2] “Morgue Sokağı Cinayeti”ndeki olaylar şöyle özetlenebilir: Paris’te bir anne ve kızı vahşice öldürülmüştür ve katil kimselere görünmeden kaçmanın olası gibi durmadığı olay yerinden kaçmayı başarmıştır. Adı verilmeyen anlatıcı öykünün başında analitik düşünceye dair kafa yormaktadır ve arkadaşı C. Auguste Dupin’in bu esrarengiz cinayeti nasıl çözdüğünü anlatarak analitik düşüncenin ne olduğunu okur için örneklendirmeye çalışmaktadır. Anlatıcı tüm bunları yaparken aslında polisiyenin doğasına dair ipuçları verir. Bu anlamda “Morgue Sokağı Cinayeti” polisiye türünün özellikleri açısından önemli olsa da bu yazının odak noktası öyküdeki tekinsiz evler olacak. Dolayısıyla bu yazı “Morgue Sokağı Cinayeti”nde tekinsiz evlerin peşine düşecek ve tekinsizin nasıl yaratıldığını mercek altına alacaktır.
Öyküye odaklanmadan önce İngilizcesi “uncanny” olan ve dilimize tekinsiz olarak çevrilen bu sözcüğün anlamlarına değinmek yerinde olacaktır. Merriam Webster’a[3] göre tekinsiz insanı huzursuz eden, rahatsızlık veren gözlemler ya da gizemli durumlar anlamına gelmektedir. Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud 1919 yılında yayımlanmış “The Uncanny”[4] başlıklı makalesinde tekinsizin tam olarak tanımlanamayan ancak genellikle korku uyandıran şeylerle ilişkili olduğunu söyler. Freud tekinsizin çeşitli dillerdeki anlamını kısaca listeledikten sonra sözcüğün Almanca anlamlarına odaklanır. “Unheimlich” tekinsizin Almanca karşılığıdır ve Freud önce sözcüğün ön eksiz hali olan “heimlich”in anlamlarını listeler. Buna göre “heimlich” dilimize eve ait olma, aileden olma, yabancı olmayan, tanıdık, aşina, evcil (hayvanlar alemiyle ilintili olarak), samimi, huzurlu ve güvenli olma hissi uyandırma (rahat bir evde olabilecek nitelikte) gibi çevrilebilir. Öte yandan, sözcüğün diğer anlamı ise gizli, gizli tutulan, saklı şeklinde karşılanabilir. Freud çeşitli bağlamlarda “unheimlich”in anlamlarını da listeleyerek sözcüğün eve ait olmayan, aileden olmayan, yabancı, tanıdık olmayan, huzursuz edici, ürkütücü, korkutucu anlamlarına geldiğini gösterir.
Freud aynı zamanda Alman düşünür Friedrich Schelling’in tekinsiz için verdiği tanıma da bakar. Schelling’e göre, gizli kalması gereken şeylerin açığa çıkmasıyla tekinsizlik durumu ortaya çıkar. Freud gizli kalması gereken şeyleri bastırılan duygularla ilişkilendirir ve tekinsizi de bu bastırılmış olanın yeniden ortaya çıkmasıyla ifade eder. Bu noktada da bastırılmış olanın aslında insan için yeni bir şey olmadığını ancak bastırılan şeye insanın yabancılaştığını söyler. Freud’a göre, aşina olunan ancak yabancılaşılan bu durumun ortaya çıkması tekinsiz olarak ifade edilir. Freud pek çok insan için tekinsizliği en iyi temsil eden şeylerin ölüm, ölü bedenler, hortlaklar, ruhlar ve hayaletlerle ilgili olduğunu söyler. Animizm, büyü, büyücülük, garip tesadüfler ve istemsiz tekrarlar gibi durumlarda tekinsizliğin ortaya çıkabileceğini hatırlatır ve tekinsiz durumun sıklıkla hayal ve gerçek arasındaki sınır bulanıklaştığında belirdiğini not eder.
Öyküye dönecek olursak, “Morgue Sokağı Cinayeti”nde anlatıcı ve Dupin’in birlikte yaşadıkları ev tekinsiz bir ev olarak değerlendirilebilir. Anlatıcı, Dupin’le bir kütüphanede tanıştıklarını, zaman içinde ortak ilgileri olan kitaplar sayesinde iyi arkadaş olduklarını ve aynı eve taşınmaya karar verdiklerini söyler. Bilindik bir aileden gelen Dupin bazı şansızlıklar yüzünden servetini kaybetmiştir. Anlatıcı, Dupin’in parasızlığını dert etmez ve evin masraflarını üstlenir. İçinde bulundukları durumu ve taşındıkları evi de şöyle anlatır: “tuttuğum ev St. Germain’in dış mahallelerinde, ıssız bir yerdeydi; zamanın aşındırdığı, çirkin, neredeyse yıkılacak, eski mi eski bir yapıydı; ne olduğunu sorup öğrenmediğimiz bazı boş inanlar yüzünden yıllarca boş kalmıştı” (s. 15). Burada bahse konu olan boş inanların ya da batıl inançların ne olduğu açıklanmasa da evin ıssız bir yerde bulunması, yıkılacak kadar eski, çirkin, bakımsız olması evle ilgili uğursuz, huzursuz edici bir atmosfer yaratır ve evin tekinsiz bir havaya bürünmesine katkı sağlar. Bu noktada Freud’un “unheimlich” yani tekinsizin anlamlarını listelerken gösterdiği gibi sözcüğün hayaletlerle ilgili olarak kullanımı akla gelir. Dolayısıyla okur ister istemez anlatıcının “boş inanlar” ile perili bir eve atıfta bulunup bulunmadığını merak eder.
Bununla birlikte evin rahat ve huzur verici olduğu da söylenemez ve aslında ev tekinsizin anlamını karşılayacak nitelikte ürkütücüdür. Şöyle ki, anlatıcı evin yerini diğer arkadaşlarından saklamıştır ve bu eve hiç konuk kabul edilmez. Dahası eve güneş ışığının girmesine de hiç izin verilmez. Anlatıcı şöyle der: “Tanrının karanlığı her zaman yeryüzünü sarmadığından, gündüzleri onu biz yaratıyorduk. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yaşlı evimizin bütün pancurlarını kapıyor, soluk, cansız ışıklar saçan bir çift şamalı fitil yakıyorduk; bu fitillerden keskin bir koku yayılıyordu. Onların ışığında ruhlarımızı hayallere bırakıyor – saatin vuruşları gerçek karanlığın geldiğini haber verene kadar okuyor, yazıyor ya da konuşuyorduk” (s. 16). Anlatıcı ve Dupin’in evinde sanki sonsuz bir gece yaşanmaktadır. Bu bir evde olması beklenen, alışılmış anlamda eve ait olan bir şey değildir aslında. Aşina olduğumuz şey gün içinde pencereleri açıp evi havalandırmak, kalın perdeleri aralayıp güneş ışığının içeri girmesine olanak sağlamaktır. Yabancı olduğumuz fikirse gün boyu evde geceyi yaşamaktır. Hep gecenin yaşandığı bu evin dış dünyaya bu denli kapalı olup dışarıdan bakanlara bu denli yabancı olması evi tekinsiz yapan öğelerden biridir.
Öyküde cinayetin işlendiği ev de tekinsiz olarak değerlendirilebilir. Öncelikle cinayetlerin işlendiği apartman huzursuz edici hislerle ilişkilendirilebilecek bir isimle anılan sokakta bulunmaktadır: Morgue Sokağı. Fransızca kökenli sözcük “Morgue” Türkçede de kökenine benzer şekilde morg olarak yazılır. Morgue Sokağı değil de Ölülerin Saklandığı Sokak dersek belki de sokağın adının tekinsizliği daha açık hale gelir. Ayrıca dört katlı apartman öldürülen anne ve kızın oturduğu dördüncü kat hariç boş ve eşyasızdır. Koca binada sadece bu iki kadın yaşamaktadır ve sorguya çekilenlerin söylediğine göre anne ve kız “son derece içe kapanık” (s. 25) bir yaşam sürmüşlerdir. Anne ve kızın altı yıldan beri yaşadıkları bu apartmana sadece birkaç kez hamal ve sekiz on kez de doktor girip çıkmıştır. Dolayısıyla bu apartman ve orada yaşayanlar mahalleli için gerçek anlamda gizemlidir.
Olayla ilgili olarak anlatılanlar da cinayetlerin işlendiği evin tekinsizliğini vurgular niteliktedir. Olay anında evden çığlıklar gelmiştir: “Çok acı çeken bir insanın (ya da insanların) çığlıklarına benzeyen, yüksek, uzun haykırışlarmış bunlar” (s. 26), “uzun, yüksek ̶ korkunç, acıklı çığlıklarmış” (s. 27) duyulanlar. Apartmana ve orada yaşayanlara dair onca bilinmezlik içinde bu bilinmezlikleri iyice rahatsız edici hale getiren bu çığlıklar işitsel tekinsizlik işaretleridir. Sorgulananlar aynı zamanda bazı sözcüklerin de tekrar tekrar söylendiğini duymuşlardır. Sorgulananlardan biri “sacré,” “diable,” diğeri “sacré,” “diable,” “mon Dieu,” bir diğeri ise “sacré,” “mon Dieu” sözcüklerinin durmadan tekrarlandığını söylemiştir. Freud aynı şeyin sürekli tekrarlanmasının tekinsizlik durumunu ortaya çıkarabileceğini söyler. Aynı zamanda sözcükler tekrar edildiğinde “kofluk, gariplik, hatta ürkünçlük hissi verebilir” (Bennett ve Royle, s. 61)[5]. Bu durumda tekrar edilen yukarıdaki sözcükler de huzursuzluk hissi uyandırarak evin tekinsiz atmosferini pekiştirmektedir denebilir.
İşitsel tekinsizlik işaretlerinin yanı sıra bazı nesnelerin tanımlanma şekilleri de kafamızda rahatsız edici resimler oluşmasına neden olur. Dolayısıyla bu nesneler yoluyla cinayetlerin işlendiği apartman tekinsiz bir eve dönüşür. Bu bağlamda öncelikle evin bacasına odaklanmak yerinde olabilir. Bacalar genel olarak evin içindeki yaşamla ilişkilidir. Dilimizde “bacası tütmek” diye bir deyim vardır ve “ailenin yaşamı sürüp gitmek”[6] anlamında kullanılır. Yani baca yaşamdır, baca tütüyorsa işler yolundadır. Poe’nun öyküsündeki baca ise tuhaf bir ölüm ve ölüm şekliyle ilişkilidir. Sorguya çekilen tanıklar dördüncü kattaki bacaların “son derece dar olduğunu, içerisinden bir insanın geçemeyeceğini” (s. 30) söyler ama bu çok dar bacanın içinden cesetlerden biri çıkar. Anlatıcı ve Dupin’in okuduğu gazetede olay şöyle anlatılır: “Ocakta biraz fazlaca kurum olduğu görülerek baca araştırılmış, (anlatılması bile korkunç) dar deliğin epeyce yukarılarına itilmiş ve tepetaklak duran bir ceset, genç kızın cesedi dışarı çıkarılmış. Daha sıcakmış… her yanı yara bere içindeymiş; kuşkusuz bütün bunlar, bacaya sokulduğu, çıkarıldığı sırada olmuş şeylermiş” (s. 23-24). Görgü tanıklarına göre, genç kız “o kadar sıkışık bir haldeymiş” ki cesedi bacadan çıkarmak için dört kişi “bütün güçlerini harcamak zorunda kalmış” (s. 31). Buruşturulmuş bir kâğıt parçası gibi bacaya tıkıştırılmış ceset, bacanın baca olarak yarattığı etkiyi değiştirir. Herhangi bir eve sadece çatıda görsel olarak bile sıcaklık, huzur, rahatlık gibi anlamların atfedilmesini sağlayabilecek olan bu nesne şu hâlde ancak tekinsiz bir ev ile bağdaştırılabilir çünkü ilk baştaki ya da alışık olduğumuz baca algımıza yabancı, tuhaf bir baca vardır burada: Bir tür dikey mezar, bacadan mezar. Freud’un söylediği gibi tekinsiz, aşina olduğumuz şeye veya duruma yabancılaştığımız anlarda ortaya çıkar. İçinde tepetaklak duran bir ceset olan baca ise artık yabancılaştığımız bir nesnedir denebilir. Bununla birlikte, bazı eleştirmenler “klostrofobi, beklenmedik ve hoş olmayan bir biçimde sıkışıp kalmak” gibi görüntüleri tekinsizliğin “saf örneği” dedikleri canlı canlı gömülmekle de ilişkilendirirler[7]. Bacaya sokulup sıkıştırılmış cesedin hâlâ sıcak olması kadının bacaya canlı canlı gömülmüş olma ihtimalini akla getirmektedir ki bu da yine evin tekinsizliğine katkıda bulunur.
Benzeri şekilde evin panjurları da öyküdeki tekinsiz ev etkisini yaratan bir diğer nesnedir. Cinayetin işlendiği apartmanın dış görünüşü tarif edilirken evin aşinalığı vurgulanır: “Önündeki giriş avlusu, onun bir kıyısındaki kutu gibi, sürgülü pencereli kapıcı odası ile, bildiğimiz Paris evlerindendi” (s. 35). Ancak panjurların tarifiyle birlikte apartmanın havası da değişmeye başlar. “Ön pencerelerin pancurları pek ender açılırmış, arka penceredekiler ise hep kapalıymış, sadece dördüncü kattaki o büyük arka odanın pancurları açık dururmuş” (s. 26). Panjurlar evin konforu, rahatlığı ve belli bir noktaya kadar güvenliği ile ilişkilendirilebilir. Hatta “pembe panjurlu ev” sözünde olduğu gibi ev ve ev ortamının romantik hallerini de akla getirebilir. Ancak Poe’nun öyküsünde panjurlar vahşice işlenmiş cinayetlerle yan yana kullanıldığında panjurların aşina olunan rahatlık, konfor, güvenlik ve romantik anlamlarından uzaklaştığı söylenebilir. Apartmanın dışındaki kalabalık “önüne geçilmez bir merakla kapalı pancurlara bakmakta”dır (s. 35). Merakla bakılan bu panjurlar artık bakan için aşina olunan duygudan ve durumdan bambaşka şeyler ifade etmeye başlar. Sembolik olarak kapalı panjurlar cinayetlerin gizemine atıfta bulunur denebilir. İronik bir şekilde tek açık olan panjur dördüncü kattaki cinayetlerin işlendiği büyük odanın panjurudur ve burası henüz çözülememiş bu vahşi cinayetlerin uyandırdığı korku ve tedirginliğin evin dışına taştığı yerdir ki bu da evin tekinsizliğini pekiştirmektedir. Yine sembolik düzlemde kapalı panjurlar ölüm gerçeğinin bastırılmasını ve açık panjurlar ise bu bastırılan şeyin yeniden ortaya çıkmasını temsil ediyor denebilir. Öyleyse o en derinlerde ve hep bilinen, tanıdık olan ama ötelenip bastırılan ölüm ve ölüm korkusunun bu şekilde ortaya çıkması tekinsiz bir durumdur. Şu hâlde bütün bunları içinde bulunduran bu ev açıkça tekinsiz bir evdir.
Özetleyecek olursak, “Morgue Sokağı Cinayeti”nde hem anlatıcı ve Dupin’in yaşadıkları ev hem de cinayetlerin işlendiği ev tekinsiz ev olarak değerlendirilebilir. İlk ev ıssızlığın ortasındaki konumu, görünüşü, içinde yaşayanların evi sonsuz bir gecenin ikamet ettiği ve alışık olmadığımız bir yere dönüştürmeleriyle tekinsiz bir hal alır. Cinayetlerin işlendiği ev ise evin ölüm ve ölü bedenlerle bağlantısından kaynaklı huzursuzlukla birlikte tekinsiz olur. Bu anlamda evin bulunduğu sokağın adı, evden gelen çığlıklar, evin baca ve panjurları işlevseldir. Son söz olarak denebilir ki öyküde betimlenen her iki ev de Poe’nun ustaca anlatımıyla eve ait olmayan, bir evde aşina olmadığımız ürkütücü durumlar ve öğeler yoluyla tekinsiz evler haline gelmişlerdir.
DİPNOTLAR/KAYNAKÇA
[1] Poe, Edgar Allan. “Morgue Sokağı Cinayeti.” Morgue Sokağı Cinayeti. Çev. Memet Fuat. Notos Kitap, 2016. ss. 9-64. Yazı içindeki alıntılar için bu kaynak kullanılmıştır.
[2]Scaggs, John. Crime Fiction. Routledge, 2005, s. 19.
[3] “uncanny.” Merriam-Webster.com. Merriam-Webster, 2023. Web. 16 Ocak 2023.
[4] Freud’un makalesinin özgün başlığı “Das Unheimliche”dir. Bu yazıda Freud’e yapılan atıflarda aşağıda adı geçen kaynak kullanılmıştır.
Freud, Sigmund. The Uncanny. Çev. David McLintock. Penguin Books, 2003. ss. 123-162. www.sas.upenn.edu/~cavitch/pdf-library/Freud_Uncanny.pdf
[5] Bennett, Andrew ve Nicholas Royle. “Tekinsiz.” Edebiyat, Eleştiri ve Kuramına Giriş. Çev. Deniz Tekin. Ayrıntı, 2018, ss. 53-63.
[6] “bacası tütmek.” sozluk.gov.tr. Türk Dil Kurumu Sözlükleri, 2022. Web. 16 Ocak 2023.
[7] Bennett ve Royle, a.g.e., s. 57.