Karanlık, rutubet kokan bir mahzende, soğuk ve ıslak taş zeminde yatıyordu. Rahminden sızan kan bacaklarının arasında küçük bir göl oluşturmuştu. Kıpkırmızı göle, demir parmaklıklı pencereden sızan ay ışığı vuruyordu. Yattığı yerden doğruldu. Bedenindeki acı artık dinmişti. Yerini, yüreğini parçalayan tanıdık bir sızı almıştı. Az evvel son çığlığıyla birlikte dünyaya armağan ettiği bebeği, yaşlı kadının kollarında sessizce yatıyordu. Ağlamıyordu… Boynu, kurak çöllerde susuz kalmış gelincik misali yana düşmüştü. Yaşlı kadın, pelte gibi sarkan bedeni bir çırpıda kirli beze sarıp sarmaladı. Ardına bile bakmadan paslı, demir kapıya yöneldi.
“Büyükanne! Büyükanne! Bebeğimi ver!”
Kadın onu duymuyordu… Onu görmüyordu… Ona bakmıyordu…
… Devamı Yeşim Yörük’ün yeni kitabı YÜZ YÜZE’de