Ben, meşhur seyyah Benliya Çelebi, İstanbul namlı şehr-ül şehre bu kaçıncı gelişimdi hatırlamıyordum. Bu sefer POE-YA-BİR isimli Polisiye Muharrirler Birliği teşekkülünün 5. Tabii meclis toplantısına nail olmak üzere gelmiş bulunmaktaydım. Steve Zanaatler namlı gayrimüslim şahsın bütün dünya alemini kasıp kavuran icadı Kamer-fon’uma bulutlardan yağdırdığım UBER denen zımbırtı sayesinde Kadıköyünden Ortaköyüne geçmek üzere Kayıkçı Hamdi Efendi ile kavilleştim. Lakin haşmetlu yüce Padişahımızın Topkapı Sarayı’ndan Beylerbeyi Sarayı’na, 40 saltanat kayığı, 25 kadırga, 30 fırkateyn ve dahi havadan koruma için 3 Newçeri zepliniyle Boğaz denen İstanbul’un boynundaki inci olan su yolundan geçerek bir küçük su döküp geri geleceğini öğrendim. Bunun üzerine bir de su yolunun sıradan kul trafiğine kapalı olduğunu görünce pek bir müteessir oldum. Karşıya geçemeyince Cüzî Çekmece gölü civarında Hayalî kahve satan bir mekânda meşk eyleyecek olan Erdem bin Mehmet Efendi’nin meşkine dahil olamadım. O zaman dedim ki, “Ol bu şehirde herkes aynı anda her yere gitmek istemektedir ama hiç kimse hiçbir yere gidememektedir. Bana sorarlarsa, Boğaz’ı dik kesen bir kesmeyle bu şehri dörde böldükleri vakit; garp, şark, şimal ve cenupta kalan şehrin her bir diyarı bir ayın belirli bir hafta sonu istediği yere gitsin. Diğerleri konaklarında zevceleri, kerimeleri ve mahdumlarıyla, filan vakit geçirsinler. İşte o vakit herkes her yere gidebilir!”
Sonra meşhur İstiklâl Caddesi’nde müslüman bir Fransız ve İsa’nın dinine tapan bir Brezilyalıya denk geldi isem ve dahi onlara yahu ben Benliya Çelebi bir seyyahım. Ey ahali siz neylersiniz ki bu şehr-ül şehirde? Taa dünyanın öteki uçlarından kaç yılda geldiniz? Deyin bakayım bana bir, diye sormuş isem ve onlardan da şu cevabı almış isem: “Birimiz dünya denen gezegenin üçte birini diğerimiz de neredeyse yarısından fazlasını görmüş isek ey Benliya Çelebi seyyah sen misin biz miyiz? Üstelik sen nasıl seyyahsın ki bu şehrin dünyanın baş şehri olduğunu bile bilmezsin?” demeleriyle kendime gelmem bir oldu.

Devrisi gün bu malum şehrin kadim Fatih semtinde El İmam bin Ekrem’in güttüğü şehir işlerine ait bir binada cem olan POE-YA-BİR Cemiyeti’ndeki azaların arasına karışıp havayı kokladım. Bol bol parfüm ve dezenfektandan başka bir koku alamadım vesselam. Cemiyetin Reisi çok muhterem Algan Sezgintüredi toplantıyı açtı. Ve lakin umumî heyetten istifalarını açıklayan üç zatı muhterem olan Ayşe Erbulak, Armağan Tunaboylu ve Ercan Akbay’la beraber üç kişi daha altılı bir masada toplanıp altılı ganyan oynayıp kazandıkları paralarla bu cemiyetin resini devirip yerine geçmek istedikleri kulislerde kulağıma çalındı. Algan Reis, reis olmadan önce “seni reis yaptırmayacağız” dediği için imparatorluğun bir uc beyliği olan Zağfiranbolu’ya sürgün edilmiş hatun kişisi olan Tuğba Turan’ın bu altılı masaya destek verip vermeyeceği konusu sıkıntılara sebebiyet verdi. Ez cümle bu altılı ekip kendi aralarında anlaşıp da bir reis adayı çıkaramazlarsa Algan Sezgintüredi’nin seneye de tahtından feragat etmeyeceği kulaktan kulağa yayıldı. Hal böyleyken Sezgintüredi iç tüzük kararlarına eklettiği “Ne san sür ne ben söyleyeyim” kanunuyla şunları dikte ettirdi:
“Bütün yazarlar eşittir ve her istedikleri şeyi istedikleri gibi yazabilirler ve tüvit atabilirler” kaidesini şöyle değiştirtti:
“Bütün yazarlar eşittir ve her istedikleri şeyi istedikleri gibi -reisin caizdir dediği şartlar altında- yazabilirler ve tüvit atabilirler”
Sezgintüredi Reis bunun adına da Tenzilat Fermanı dedirtti. Zira hak ve hürriyetlerde tenzilata gidilmiş, fazlası insanların kafasını karıştıran hak ve hürriyetler yazarların elinden kendi iyilikleri için alınmıştır. Bu böyle biline’dir.

Derken içeriye Newçeri Zırhlı birliklerinden on beş kadarı daldı. Kendilerini “bu cemiyettekiler ya sabır diyeceklerine POE-YA-BİR diyorlar, bunlar POE ya Resullallah da derler!” diyerek yasaklı toplantı yapabilme ihtimallerine karşı İstanbul Kadısı’nın gönderdiğini söyleyince, o sırada 2022 Kristal Kelepçe ödüllerini almış olan Aras Gençtürk, Ömer Türkeş, Reha Avkıran, Ulaş Özkan ve Emrah Poyraz Hızır Aleyhisselam gibi yetişerek ellerindeki kristal ödülleri yere attıkları gibi şarapnel parçaları gibi dağılan kristaller yüzünden Newçeriler şaşkına dönmüşlerken, tüm POE-YA-BİR azaları kaçıp kendilerini kurtarmışlardır. Daha sonra Neyle Meyle isimli meyhanede Neyzen Tevfik misali demlenen azaların neyle mi meyle mi demlendikleri burada yazılcak bir husus değildir. Benim gibi sadece hakiki bir malumat ulaştırmakla mükellef bir vakanüvisin de üzerine düşen budur.

Şehr-ül Şehir İstanbul’dan Dedektif Dergi Mecmuası adına bildiren ben muharrir Benliya Çelebi bir dahaki sene buluşana kadar hepinize Padişahım çok yaşa der, saltanatlı günler dilerim.
İşbu yazıyı Kamer-fonumun Kelâm uygulamasından yazmaktayım. 23 Teşrinievvel, İsa’dan sonra iki bin yirmi iki.