Yarın oynanacak futbol maçı şampiyonu belirleyecekti. Ezeli rakip olan iki takımın puanları ve averajları aynıydı. Tüm ülke nefesini tutmuş bu karşılaşmayı bekliyordu. Her şey hazırdı, tek sorun maçı yönetecek hakemdi. Cümle alem hangi takımı tuttuğunu biliyordu. Federasyon ve Merkez Hakem Kurulu ise yangına benzin dökmek için uğraşıyordu. İki takımın fanatikleri zaten fırsat kolluyor, dalaşmak ve olay çıkarmak için adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Futbolun zevkinden ziyade küfürleri ile yeni bir lugat geliştiriyor her daim kutsal saydıkları analarına küfür ve hakaret etmekten çekinmiyorlardı. Sorsanız hepsi haklıydı. Anneleri ise hayatlarındaki en değerli varlıklarıklarıydı. Bu tezatlığı ise aklı başında olan insanlar bile çözemiyordu. Hele atanan hakemin ismi açıklandıktan sonra ne annesine ne de eşine söylenen hakaretleri hiçbir insan evladı kendine yakıştırmalıydı ama sokakta küfürler ayyuka çıkmıştı. İki takımın oyuncuları ve saygın taraftarları da bu durumdan rahatsızdı. Fakat sakin davranıp gazete köşelerinden taraftarlara çağrı yapsalar da alttan alta onlar da taraftarları kışkırtmaktan geri durmuyorlardı. Yani anlayacağınız üzere kimse memnun değildi bu durumdan ama hiç kimse de fedarasyonun bunu kasti yaptığına inanmıyordu. Hakemin desteklediği takımın taraftarı hakem atamasından memnunken diğer takımın taraftarlarıyla kavgaları köşe başlarında bir haftadır devam ediyordu.
Maça bir gün kala stadyum ekibinin başı Ercan, tüm ekibine son kontrolleri yaptırmak için canla başla çalışıyordu. Her şey mükemmel olmalıydı. Soyunma odalarından stada kadar gereken ne varsa eksiksiz olarak yerine getirilmesi için emirler yağdırıp duruyordu. Kendisi de hakemin tuttuğu takımın taraftarıydı ama ne küfürlere ne de saygısız konuşmaları onaylamıyor hak edenin, iyi oynayanın kazanmasını diliyordu. Tüm bu düşünceler eşliğinde soyunma odalarının olduğu bölüme doğru ilerlemeye başladı. Bir yerden su sesi geliyordu, biri musluğu açık unutmuştu. İlerledikçe burnuna gelen kokunun ne olduğunu çözemedi. Adımlarını hızlandırdı. Etrafına hızlıca göz atıp duş bölümüne geçtiğinde gördüğünün gerçek olmamasını dilerken buldu kendini. Birkaç saniye öylece kalakaldı sonra uykudan uyanır gibi ileri atılıp önce akan musluğu kapattı sonra yan tarafta maçı yönetecek olan hakem Uğur Özgür’ün kanlar içinde; bacakları öne doğru uzatılmış, sırtı duvara yaslanmış oturur haldeki görüntüsüne odaklandı. Beyaz gömleği kan ile kaplanmış, oturduğu yerde kanından küçük bir göl oluşmuştu. Ercan koşarak gitti, yere diz çöktü ve adamın nabzını kontrol etti. Nabzı atmıyordu. Düşmemek için çaba sarf ederken ayağa kalktı midesi bulanıyordu zorlukla sendeleyerek iki adım attı, cep telefonunu eline aldığında, ellerinin titrediğini fark etti ve zorlukla gereken her yere haber verdi. Soyunma odası koridorlarından koşar adım çıktığında ekibinden olan Çağrı ile karşılaşınca onun kolundan destek alarak gördüklerini anlattı, iki adam şokun etkisiyle koridorda bulunan oturaklara oturdular.
Başkomiser Aylin Türkoğlu ve yardımcısı Sinan olay yerine geldiklerinde adamın gömleğindeki kan olmasa onun huzur içinde uyuduğuna karar verebilirlerdi. Sinan Olay Yeri İnceleme Ekibi ve savcı Turgut Akman’ı karşılarken olay yerinin bozulmaması için, ekiplerin sarı şeritleri çekmesine yardım etti. Çünkü stat ekibi meraklı bakışları ile duş bölümünün kapısında birikmişti. Başkomiser Aylin kurbanın yanında savcının ön incelemesini izleyip kısa bir bilgi alışverişinden sonra raporlarını imzalamasını seyretti. Sinan’a tanıkları stadın uygun bir yerine alıp Emir ve Sedat’ı aramasını söyledi, sonra kurbanı incelemeye başladı. Kimlik bilgileri ellerindeydi. Kurban yıllardır hakemlik mesleğini icra eden Uğur Özgür’dü. Evli iki çocuk babasıydı. Kırk iki yaşında ve atadan zengin olan kurban, sosyal hayatın renkli simalarından biriydi. Gazete okuyan herkes onun renkli kişiliğini biliyordu. Aylin tüm bu düşünceler zihninden geçerken kurbana doğru eğildi eldivenli elleri ile kurbanın göğüs bölgesini incelemeye başladı. Sinan yanına dönmüş dikkatle Aylin’i izliyordu. Aylin, gömlek düğmelerini açtığında kalbinin üstünde görünen yaranın kurşun yarası olduğu apaçık görünüyordu. Bu yara dışında görünürde başka bir iz yoktu. Kurbanın oturuş pozisyonu oldukça düzgündü. Bacakları öne doğru uzatılmış, sırtı fayans duvara yaslanmıştı. İki kolu düzgünce yanlara bırakılmıştı. Aylin kurbanı hafifçe öne doğru oynatarak arka kısmına baktı, hiçbir şey yoktu, önce sağ kolunu sonra sol kolunu kaldırdı, sol eli yumruk şeklinde kalmıştı. Aylin avcu yavaşça açtığında yere düşen küçük kağıt parçası kimsenin gözünden kaçmadı. Aylin dikkatli bir biçimde Olay Yeri İnceleme Ekibinden aldığı cımbız ile kağıdı alıp açtı. “Senin için de geleceğim,” yazılmıştı. Aylin kağıdı delil torbasına koyup Olay Yeri İnceleme Ekibine teslim ettikten sonra incelemeye kaldığı yerden devam etti. Aylin tekrar etrafa baktı kanıt olabilecek bir şeyler aradı, fakat kanın dışında bir şey göremedi. Sinan ile soyunma odasından çıkınca Sedat ve Emir ile karşı karşıya geldiler. Kurbanı bulan kişiyi sorgulamak üzere stadın yedek oyuncu kulübesine doğru ilerlemeye başladılar. On kişi aynı anda bakışlarını gelenlere doğru kaldırdı, sadece bir tanesi başını ellerinin arasında almış ayakkabılarına bakıyordu, kurbanı bulan kişinin bu adam olduğunu tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yoktu. Aylin kendini ve ekibini tanıttıktan sonra adam başını yerden kaldırıp ayağa kalktı, hâlâ şokta ve huzursuzdu. Gözlerini Aylin’e dikip onun konuşmasına fırsat vermeden, “Ölmüş öyle değil mi komiserim?” diye fısıldadı.
Aylin soruyu duymamazlıktan gelerek, “Kurbanı siz mi buldunuz?” dedi.
“Evet, ben buldum.”
“Adınız ve mesleğiniz?”
“Ben, Ercan. Ercan Koşar.”
“Ercan Bey sizi yan tarafa alabilir miyim?” dedikten sonra adama yol verdi. Diğer kulübe boştu. Ercan o tarafa yürürken Aylin ekibi ile oturan adamlardan birkaç adım uzaklaşıp “Sedat, sen Olay Yeri İnceleme Ekibinin yanına geçip her deliği, her köşenin fotoğraflarını alması için Funda’yı bilgilendir. Bir de stadın etrafında ne kadar kamera varsa kayıtlarını alsınlar, hemen inceleme yapılsın. Emir sen de Adli Tıp’a gidecek olan kurbanın üzerinde cep telefonu varsa hemen Adli Bileşim’e ilet son görüşmelerin kayıtlarını hemen çıkarsınlar. Burada işim biter bitmez kurbanın eşini ziyarete gideceğim. Sinan sen adres bilgilerini ulaş. İşimiz biter bitmez emniyette bir araya geliriz. Sorusu olan var mı?” diye sordu kimseden ses çıkmayınca Aylin, Ercan’ı sorgulanmak üzere yanına geçti.
“Ercan Bey kurbanı tanıyor musunuz?”
“Elbette tanıyorum Uğur Bey’i.”
“Ercan Bey yakın olarak tanıyor musunuz diye sordum.”
Adam biraz mahcup bir şekilde, “Birkaç kez karşılaştık selam dışında basından tanıyorum,” dedi.
“Kurbanın maç öncesi burada olması olağan bir durum mu?”
“Hayır komiserim şimdiye kadar hiçbir hakemin maçtan saatler önce stada geldiğini görmedim.”
“Ercan Bey bu stada ve soyunma odalarına herkes girebilir mi?”
“Hayır giremez, izin almaları gerekir. Ama hakemler girebilir, bunun için kapıdaki güvenlik görevlisinden izin alıp bize bildirmesi gerekir.”
“Siz kurbanı tek başınıza mı buldunuz, ekibimizden kimse var mıydı yanınızda?”
“Yoktu. Ben… Ben önce geldim. Duş bölümünden su sesi geliyordu ve garip bir koku duydum ayaklarım beni oraya sürükledi ve hiç beklemediğim bir durumla karşı karşıya kaldım. Önce yan tarafta akan suyu kapattım, sonra Uğur Hoca’yı gördüm, hemen yanına koşup nabzına baktım. Ben ne yaptığımın farkında değildim sanki bir rüya gibiydi sonra hemen sizi aradım ve arkadaşlarımın yanına gittim.”
“Siz buraya geldiğinizde başka biriyle karşılaştınız mı?”
“Hayır, kimseyi görmedim.”
Aylin, Sinan’a güvenlik kulübesindeki görevli ile görüşmesini söyledikten sonra, “Ercan Bey su sesi duydum dediniz, şimdi iyice düşünün siz soyunma odasına girdiğinizde su sesini hemen mi duydunuz yoksa daha sonra mı dikkatinizi çekti?” diye sordu.
“Ben farkında değildim ama girer girmez duydum sanki.”
“Stada ekibinizle beraber mi yoksa ayrı ayrı mı geldiniz?”
“Ayrı ayrı geldik son kontrolleri yapacaktık. Tribünleri ve soyunma odasını yarına hazırlamak için buradaydık. Bu her maç öncesi yaptığımız rutin işler.” Adamın bakışları tedirgin ve donuktu. Kendi kendine hayıflanarak, “Çok yazık! Çok yazık oldu bu olanlara inanamıyorum. bir katil buraya elini kolunu sallayarak nasıl girmiş olabilir? Uğur Hoca’nın burada ne işi vardı anlamakta zorlanıyorum. Bu görüntü zihnimden silinir mi komiserim?” dedi.
“Ercan Bey sizinle tekrar görüşeceğim sizin aklınıza gelen bir şey olursa ne kadar ufak olursa olsun bizimle mutlaka iletişime geçin. Ben diğer ekip arkadaşlarınız ile de görüşeceğim,” diyerek diğer kulübeye doğru ilerledi. Yaptığı görüşmelerden işe yarar bir bilgi elde edemedi. Ekipte görevli olanlar adamı taraftarların öldürdüğü yönünde ağız birliği etmiş gibi aynı şeyi tekrarlayıp durdular. Aylin, Sinan’ı telefon ile arayıp kurbanın adres bilgilerini aldı ve işi bitti ise kendisiyle kurbanın eşini ziyarete gelmesini söyleyerek sarı şeritlerin altından geçti, yanına gitti. Kötülük her fırsatta insanın karşısına çıkıyordu. Yeri, zamanı, nedeni hiç önemli değildi. Bu düşünceler eşliğinde Aylin Sinan’ın yanına gelmişti.
Arabaya bindiklerinde, “Kamera görüntülerini Adli Bilişime gönderdin mi?” diye sordu.
“Gönderdim, Komiserim. Görüştüğüm güvenlik görevlisi sabah saat sekizde gelmiş ama Uğur Bey’i bugün dahil uzun bir zaman hiç görmemiş. Yalnız sabah geldiğinde güvenlik kulübesinin kapısının açık olduğunu fark etmiş, ama üzerinde durmamış. Sebebi ise akşam eşinden aldığı bir telefon ile panik halinde ayrıldığını, kapıyı kilitlemeyi unuttuğu düşünmüş. Eşi hamileymiş ve dün akşam saatlerinde bir kız bebekleri gelmiş dünyaya. Hastaneyi aradım ve teyit ettirdim. Güvenlik kamera kayıtlarının da kendini teyit edeceğinden emin.”
“Benim en çok dikkatimi çeken adamın eline sıkıştırılmış not Sinan. Bu cinayeti taraftarlardan birinin işlediğini düşünmüyorum. Bu işin içinde bir iş var.”
“Belki eşi adamın düşmanlarını tanıyordur Komiserim.”
“Olabilir Sinan. Otopsi sonuçları bakalım bize nasıl bilgiler verecek. Sen Adli Tıp’ı ara ve Zeynep’e otopsiyi bugün bitirmesini söyle,” diyerek yola odaklandı.
Kurbanın oturduğu semte geldiklerinde Aylin meslek hayatının en zor kısmı ile yüzleşmekten yorulduğunu düşündüyse de bu düşüncesinden hemen vazgeçti. Ne de olsa adaleti temsil ediyorlardı. Ölüm haberini vermek ne kadar zorsa yakaladıkları her katil ile yüreği bir nebze rahatlıyordu. Gönlü hiç kötülük olsun istemiyordu ama bunun boş bir umut olduğunun bilincindeydi. İnsanoğlu yaratıldığından beri kötülük vardı. Oysa insanlar içindeki özü görse bu dünya daha yaşanılır bir yer olurdu. İnsan tüm kötülüğü şeytana yüklerken yaptığı veya karşılaştığı en ufak iyiliği kendinden bilmesi ona hep çelişkili gelirdi. Ona göre kötülüğü de iyiliği de insan yüreğinde büyütüyordu. Sinan’ın sesi ile daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Kurbanın oturduğu son derece güvenlikli siteden içeri girerken, Aylin rozetini güvenlik görevlisine gösterip Uğur Bey’i en son ne zaman gördüğünü sordu. Adı Ali olan çocuk onlara Uğur Bey’in önemli maçlar öncesi Beşiktaş’taki evde kaldığını herkesin bildiğini anlattı. Dolayısı ile adamı neredeyse dört gündür görmemişti. Aylin ona aklına bir şey gelirse kendileri ile iletişime geçmesini söyledikten sonra araba ile Ali’nin söylediği kapı numarasına doğru ilerlemeye başladılar. Bina numarasını aramalarına gerek kalmamıştı. Son derece bakımlı bir kadın sol taraflarındaki bir villanın demir kapısına yaslanmış, huzursuzca kendilerine bakıyordu. Aylin arabayı park edip indikten sonra kendilerini tanıttı. Kadın kötü bir haber duyacağını hissetmiş gibi topuklu ayakkabıları ile hızla villanın kapısının önündeki beş geniş basamaklı merdiveni telaşla çıkıp, aralık duran kapıyı açarak kenara çekilip misafirlerine yol verdikten sonra kapıyı kapattı. Derin bir nefes aldıktan sonra, billur gibi bir ses ile, “Lütfen beni takip edin,” dedi.
Salona geldiklerinde kadın onlara yer gösterdikten sonra ayakta kalmayı yeğleyerek, “Yine ne yaptı babam?” diye sorunca Aylin ve Sinan kısa bir an göz göze geldiler.
Aylin, “Lütfen oturur musunuz Merve Hanım?” dedi. “Konu babanız ile ilgili değil.” Kadın daha bir şaşkınlıkla onların yüzüne baktıktan sonra kendisine söyleneni yaparak yakınındaki koltuğa oturdu. Şimdi gözleri sorgulayıcı bir tavır ile bakıyordu. Aylin, “Biz eşiniz Uğur Bey için geldik,” dediği an kadın oturduğu yerden kalkarak, “Ne oldu Uğur’a? Dün akşamdan beri ona ulaşamadım. Kaza mı geçirdi? Yaralı mı? Hangi hastanede?” diye sorularını art arda sıraladı. Aylin, bu durumu biliyordu. Kadın ölüm dışında her şeyi sormuştu. İnkar etmek her zaman karşılaştığı bir durumdu ve ölüm haberini yumuşatacak hiçbir kelime yoktu, ölüm ile sevilen birinin isminin aynı anda anılması her zaman karşıdaki kişinin en son duymak istediği cümlelerdi. Aylin tuttuğu nefesi bırakıp “Çok üzgünüm. Uğur Bey bir cinay…” demeye çalıştı.
Cümlesi ağzında yarım kaldı, kadın oturduğu yerden fırlayıp Aylin’in karşısına geldi, yere diz çökerek, “Yalvarırım söylemeyin. Ona defalarca hakemliği bırakmasını, boşu boşuna düşman edindiğini söyledim. O ise bana güldü geçti. Kaç kez tehdit edildi. Onun hangi takımın taraftarı olduğunu herkes biliyordu ama yine de derbi denen maça onu atadılar,” dedi. Ayağa kalktı. Saçından yüzüne düşen bir bukleyi arkaya doğru ittirip ne yapacağını bilmez bir halde gerçekliğe döndü. Başını sağa sola sallayıp “Yok bu gerçek değil. Birazdan kabusumdan uyanacağım,” diyerek ağlamaya başladı. Aylin ve Sinan ayağa kalktılar. Kadının daha fazla direnemeyeceği gün gibi ortadaydı.
Aylin onun kolunu tutarak destek olmaya çalıştı. “Oturun Merve Hanım. Bu haberi verdiğim için çok üzgünüm fakat size sormam gereken sorular var. Bize yardımcı olursanız katili bir an önce yakalar ve adalete teslim ederiz.,” dedikten sonra onun kolundan tutarak oturmasına yardım etti. Kadın artık tuttuğu gözyaşlarını serbest bıraktı. Aylin onun omzuna elini koyarak acısını yaşamasına izin verdi. Odaya gelen hizmetlinin seslenmesi ile herkesin başı ona doğru döndü.
Kadın telaşla Merve Hanım’ın yanına gelerek, “Merve Hanım iyi misiniz?” diye sorarken Aylin ve Sinan’a hiç dostça olmayan birer bakış attı. Merve ise elini kaldırıp başını sallamakla yetindi. Kadın geldiği gibi sessizce gidip bir bardak su ile geri döndü. Merve Hanım’a uzatıp içmesine yardım etti. Ve yanına oturarak elini tuttu. Şimdi meraklı gözlerle tanımadığı misafirleri süzüyordu.
Aylin, Merve Hanım’a dönerek, “Merve Hanım, Uğur Bey’i kim tehdit ediyordu? Bize bir isim verebilir misiniz?” deyince biraz önce odaya gelen kadın, “Kim olacak o kendini başkan sanan insan müsveddesi ikide bir arayıp maç için Uğur Bey’e tehditler savuruyordu,” dedi.
Aylin, “Adınız ne? Bu evde kaç yıldır çalışıyorsunuz?” diyerek bu ellili yaşların ortasında görünen kadına odaklandı.
“Ben, Fatma Yolcu. Uğur’umun doğduğu günü bilirim. Rahmetli annem ve babam bu ailenin kahyalarıydı. Ben on dört yaşındaydım, Uğur’um doğduğunda. O benim olmayan kardeşim. Ne yapmışlar Uğur Bey’ime?” diyerek odadaki herkesin yüzlerine tekrar tekrar baktıktan sonra Merve Hanım’a bakıp yumruk yaptığı elini ağzına kapattı. O da ağlıyordu.
Aylin tekrar Merve’ye, “Eşiniz ne zamandır tehdit ediliyordu?” dedi.
“Uğur bir haftadır çok durgundu. Sorduğumda maçın stresi diye geçiştirdi ama geçen hafta aldığı bir mektubu kahvaltı masasında açtığında okurken elindeki çay bardağını düşürdü. Rengi atmış ve ter dökmüştü.” Durdu, görünmez birileri varmış gibi salonu gözleri ile taradıktan sonra titreyen bir sesle, “Ona ne olduğunu sordum,” dedi. “O ise elindeki mektubu buruşturup hemen masadan kalktı. Yukarı çıktı. Ben de arkasından gittim. Onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Gardrobu açmış kasadaki ruhsatlı silahını çıkarmıştı. Benim çığlığımı duyunca silahı aldığı yere koyup endişelenmememi söyledi. Ona tekrar ne olduğunu sorduğumda, taraftarlardan birinin kendisine eşek şakası yaptığını söyledi ama biraz önce masada elinde olan kağıt yoktu. Merakla odaya göz gezdirdim ama ortalıkta yoktu. Sonrasında bana sarılıp çıkması gerektiğini söyledi ve akşam beni arayarak maç öncesi kamp dönemine gireceğini bildirdi. Tüm ısrarlarıma rağmen nerede kalacağını bana söylemedi. Beşiktaş’taki eve gitmediğini biliyorum.” Hıçkırığı konuşmasını engelliyordu. Kendini toplayınca, “İki gündür telefonuna sayısız mesaj ve çağrı attım. Ve evliliğimiz süresince ilk kez bana geri dönmedi. Aman Allah’ım! Ne zaman ölmüş?” dedi.
“Henüz net bir şey söyleyemesem de tahminime göre dün gece öldürülmüş. Merve Hanım sizden mümkünse kasayı açmanızı istiyorum. Silah burada mı bilmek istiyorum,” deyince kadın sendeleyerek ayağa kalktı. Ayakkabıları ayağına yük olmuş bir an önce kurtulması gerekiyormuş gibi çıkardı. Fatma da ayağa kalktı. Bir koluna Aylin diğerine Fatma girerek zorlukla yukarı çıktılar. Sinan ise arkalarından onları takip ediyordu. Merve gardrobun önüne gelince kapağını tuttu. Destek almaya çalışıyordu. Bir dakikaya yakın kendini toparlamaya çalıştıktan sonra kapağı açtı ve içerde gizli bir bölme olan bir mekanizmayı da açıp kasanın ortaya çıkmasını sağladı.
Sinan, “Merve Hanım bu kasanın şifresini siz ve eşiniz dışında kimse biliyor mu?” dediği an zil sesi duyuldu.
Merve, Sinan’ın sorusundan ziyade Fatma’ya, “Aman Allah’ım çocuklar geldi,” diye inledi. Fatma ise çabucak gözyaşlarını silip “Ben onları site içindeki dondurmacıya götürürüm, giderken Fehmi’yi ararım. Çocuklara bu haberi nasıl vereceğimiz konusunda bize yardım eder. Ne dersiniz Merve Hanım?” diye sordu. Merve ise onu başını sallayarak onayladı. Kadın telaşla yatak odasından ayrılınca Sinan sorusunu yineledi.
“Ben ve eşim dışında kimse bilmiyor,” dedikten sonra kasanın şifresini girip açtı. Bir müddet kıpırdamadı. Sonra Aylin ve Sinan’a dönerek şaşkınlıkla, “Silah yok!” deyip yere çöktü. Aylin cebinden çıkardığı eldivenleri ellerine taktıktan sonra, kasaya doğru eğilip, boş silah kutusunu dışarı çıkardı. Bu bir Beratta PX4 kutusuydu ve kasada ayrıca evrak, nakit ve mücevherler vardı. Aylin evraklara göz atmadan önce Sinan ile Merve Hanım’ı yatağına götürüp oturmasına yardım etti. Kadın sessizleşmişti. Artık hıçkırığı duyulmuyordu. Aylin destek için sağlıkçıları çağırabileceğini söyledi fakat Merve Hanım istemediğini belirtip “Fehmi gelir birazdan,” dedi.
“Fehmi Bey kim?” diye soran Sinan’a dönerek, “Uğur’un çocukluk arkadaşı. Kendisi psikolog,” dedikten sonra oturduğu yerden kendini yukarı çekerek yatağa uzandı. Cenin pozisyonu alıp boş gözlerle Aylin’in kasayı boşaltmasını izlemeye başladı.
Aylin ise bir yandan onu gözlemleyerek, “Merve Hanım, bahsettiğiniz mektup gelmeden önce eşinizde bir farklılık fark ettiniz mi? Sonuçta bu iki takımın maçını ilk kez yönetmeyecekti. Daha önceki maçlarda da tehdit edildi mi? Hemen cevap vermeyin iyice düşünün.”
Kadın kendinden emin bir şekilde, “Gazetelerde spor yazarları çok eleştirirdi ama hiç tehdit edilmemişti,” dedi.
“İyi düşünün.”
“Düşünmeme gerek yok bu konu hakkında çok eminim. Uğur hiç kimseye pabuç bırakacak biri değildi. Onun tek korkusu çocukları ve beni kaybetmekti. Yasal haklarını bilirdi. Onun hukuk eğitimi aldığını biliyor musunuz? Hoş babasının seçtiği meslekmiş o yüzden Uğur hiç avukatlık yapmadı.” Bunları söylerken tam karşı duvarda asılı olan ve bir daha hiçbir araya gelip o kadar içten birbirlerinin gözlerine bakamayacaklarının farkına varmadan baktığı fotoğrafa gülümseyerek, “Ondan kim ne istemiş? Uğur birine zarar verecek bir insan değildi. Bu kabus olmalı. Uyanacağım ve her şey bitecek öyle değil mi?” dediyse de gerçeğin farkına varmış gibi tekrar ağlamaya başladı. Merdivenlerden gelen ayak sesleri ile hepsi başını kapıya çevirerek geleni beklemeye başladılar. Odaya giren uzun boylu adam direkt Merve’nin yanına giderek ellerini tutup “Bu nasıl olabilir canım? Olanlara inanamıyorum. Sen iyi misin?” diye sorunca ağlayan Merve Hanım hıçkırıklarıyla onu onayladıysa da cevap vermeden ağlamasını sürdürdü. Aylin onların acılarını yaşamalarına izin vererek, tekrar kasaya yoğunlaştı. Kasanın içindekiler artık ayaklarının dibinde yerde duruyordu ama o eğilip kasanın dibindeki buruşuk kağıda odaklanmıştı. Uzanıp aldı ve düzeltmeye başladı. Kağıda düzgün bir yazı ile “Sen unutmuş olabilirsin ama ben unutmadım. Yakında intikam zehrini tadacaksın,” yazılmıştı.
Aylin kağıdı parmak izi bulabilme olasılığına karşı dikkatlice cebinden çıkardığı delil torbasına koyarak, Merve Hanım ve Fehmi Bey’e döndü, “Merve Hanım eşinizin aldığı mektup bu muydu?” deyip elinde tuttuğu şeffaf delil torbasını ona göstermek için yanına yaklaştı. Merve başı ile onaylarken yanında duran Fehmi kağıda odaklanmıştı. Adamın gözünün seğirmesi Aylin’in gözünden kaçmadı. Fehmi, Merve’nin elini bırakıp ayağa kalktı.
Elini delil torbasına uzatınca Sinan, “Fehmi Bey yazı neden bu kadar ilginizi çekti? Tanıdık mı geldi?” diye sordu.
“Yazı değil yazılan cümleler ilgimi çekti. Bu apaçık bir tehdit mektubuymuş. İyi de kim neden Uğur’dan intikam almak istesin ki?”
Aylin, “Siz Uğur Bey’in çocukluk arkadaşıymışsınız. Hafızanızı bir yoklayın. Uğur Bey kimin canını yaktı ki böyle bir tehdit mektubu aldı?” diye sordu.
“Hiç bir bilgim yok,” derken sesinin titremesine mani olamayan Fehmi’nin bir şeyler bildiğinden Aylin adı kadar emindi. Psikolog olan bu adam göz temasının ne kadar önemli olduğunu en az kendi kadar biliyordu. Alnında biriken ter ve hormonlarının saldığı korku yüzünden okunuyordu. Sol eli ile sürekli dudağının kenarına dokunup duruyordu. Bu hareketi birkaç kez tekrarladıktan sonra ensesini ovmaya başladı. Kendi iç dünyasında konuştuğu o kadar belliydi ki adamın tavır davranışlarını okuyamamak için aptal olmak gerekirdi.
Aylin, “Bence tekrar düşünün zira bu kurbana gelen ilk not ama son değil. Katilin bir mesajı daha var,” dediği an adam yatağın kenarına oturdu. Artık ne Merve’yi ne de karşısında duran Aylin ve Sinan’ı görüyordu. İç hesaplaşması başlamış, savcı da, avukat da, yargıç da kendisini yargılıyordu. Fısıltı halinde, “Mesaja ne yazılmış?” dedi.
“Bunu sizin ile paylaşamam. Şimdi soruyu tekrar soruyorum. Uğur Bey kime zarar verdi ki ondan intikam almak isteyen kişi evine mektup gönderecek cesareti buldu.”
“Bilmiyorum.”
“Sıradaki kurban siz olabilir misiniz? Neyi saklıyorsunuz?”
“Ben hiçbir şey saklamıyorum.”
“Siz psikologsunuz ve benden daha iyi biliyorsunuz ki beden diliniz sizin yalan söylediğiniz konusunda işaretler veriyor. Eğer katili tanıyor ve kim olduğunu bilip söylemiyorsanız korkarım bir sonraki kötü haberi ailenize vermek zorunda kalacağım.”
“Size doğruyu söylüyorum ben bir şey bilmiyorum.”
“O zaman dua edin, katil de sizin ile aynı fikirde olsun. Ha şunu da söyleyeyim. Adli Bilişim kurbanın telefon kayıtlarını incelemeye başladı. Eğer görüşme kayıtlarında sizin bilgi sakladığınıza dair herhangi bir şeye denk gelirsem sizi emniyete aldıracağım konusunda emin olabilirsiniz.”
“Uğur ne yapmış hiç bilgim yok. Bundan emin olabilirsiniz,” dediyse de odadaki hiç kimse bu cümleyi inandırıcı bulmadı. Merve ise yatakta konuşmaları gözyaşları eşliğinde dinlemeye devam ediyordu.
Aylin, “Merve Hanım siz neden bizi görünce, ‘babam yine ne yaptı?’ diye sordunuz?” dedi.
Kadın bu soru karşısında o kadar şaşırdı ki kekeleyerek, “Babam madde bağımlısı ve madde aldığı zaman kendine hükmetmesi zor oluyor ve ara ara bulunduğu ortamlarda hır-gür çıkarıyor. O yüzden sordum,” dedi.
“Babanızın eşinizle arası nasıldı?”
“Anlamadım.”
“Babanızın eşiniz ile arasındaki ilişki nasıldı?”
“Çok sık görüşmeseler de iyi sayılırdı?”
“Babanızın maddi durumu nasıl?”
“Siz ne demeye çalışıyorsunuz?”
“Tam anladığınız soruyu soruyorum.”
“Kendi hayatını idame ettirecek kadar iyi.”
“Eşinizden hiç para talebi oldu mu?”
Bu soru üzerine Merve Hanım yataktan doğrulup “Siz eşimi babamın öldürdüğünü mü düşünüyorsunuz?” dedi.
“Ben böyle bir şey söylemedim. Siz sorduğum sorulara cevap verin.”
“Birkaç kez Uğur babama yardım etti, ama tüm bu soruların anlamı ne?”
“Kasanızdan çıkan evrakları almak durumundayım. Mali Şubenin incelemesini istiyorum. Burada çok yüklü miktarlar, yazılan çek ve senetler var ve hepsi eşinizin adına yazılmış. Bu arada babanızın ismi ne?”
“Birol Şenyurt.”
Aylin yerde duran kağıt yığınının yanına gidip içlerinden bir kağıt aldı, “Biraz önce eşinizin babanıza yardım ettiğini söylediniz ama burada babanız adına yatırılan para miktarının hiç de yardım gibi görünmediğini aksine bu kadar yüklü bir paranın birkaç aileye ev alabilecek kadar çok olduğu rakamlarla yazılmış. Bu konu hakkında bize söyleyeceğiniz bir şey var mı?”
Merve Hanım, Aylin’in elinde tuttuğu dekonta bakarken şaşkınlığı on metre ilerinden görülecek kadar yoğundu. Kadın başını sağa sola sallayarak, Fehmi’den yardım beklercesine ona bakakaldı.
Aylin ise tekrar Fehmi Bey’e dönerek, “Siz Uğur ve Birol Bey hakkında neler biliyorsunuz?” dedi.
“Onlar iyi anlaşıyorlardı. Birlikte tekne gezintilerine, Avrupa tatillerine gidip geliyorlardı fakat maddi anlamda ilişkileri nasıldı hiçbir fikrim yok açıkçası.”
Aylin Sinan’a mücevherler dışındaki tüm evrakları almasını söylerken kendisi de evrakları toplamaya başlamıştı.
Emniyete geldiklerinde Aylin Sinan’dan Fehmi’nin GBT’sini sorgulamasını ve tehdit mektubunun hemen parmak izi analizinin yapılmasını istedi. Odasına doğru yürürken polis memuru Cem’e getirdiği evrakların Adli Tıbba gönderilip, grafolog tarafından incelenmesini söyledi. Sonra odasına girip su ısıtıcısına su koydu. Kafeine ihtiyacı vardı. Sedat ve Emir de emniyete dönmüşlerdi. Aylin ekibinin gelmesini beklerken onlar için de birer kupa çıkarıp kahve hazırlamaya başladı.
Ekip arkadaşları geldiğinde Aylin panonun önüne geçip elde ettikleri verileri işlemeye başladı. Sedat bütün MOBESA kamera görüntülerini izlemiş ve Uğur’un arabasına dair hiçbir veri bulamamıştı. Emir ise Adli Bilişim incelemelerinden elde ettiklerini anlatmaya başladı.
“Komiserim kurbanın son konuşmalarının izi sürülüyor ama birkaç isme ulaştık. En sık görüşme üç numara ile yapılmış. Birincisi eşine ait, ikincisi Merkez Hakem Kurulu başkanına, üçüncüsü ise eşinin babasına ait. Birkaç taraftar ve gazeteciye ait olan numara da var. İncelemeler devam ediyor. Kurban birkaç kez de Beşiktaş PTT şubesinden aranmış. Belki ciddi bir şey yakalarız diye kamera kayıtlarını istedim. Çok sık olmasa da görüştüğü bir numara daha var. Onu da araştırdık ve bir özel hastanenin sabit hattı olduğunu doğrulattık. Buradan görüştüğü kişi Fehmi Korkmaz adlı bir psikologmuş. Yalnız kurban en son görüşmeyi üç gün önce kayınpederi ile yapmış. Adamı sorgulamak için evine gittim fakat onu da birkaç gündür gören olmamış,” diyerek sözlerini bitirdi. Aylin bir yandan Emir’i dinlerken bir yandan da bilgisayarının başına geçerek hem kurbanın hem de kayınpederini bilgilerini girip veri tabanında araştırmaya başladı.
Sinan da gelince Aylin, “Arkadaşlar, yaptığım araştırmalarda kurbanın kanunlarla hiç başının derde girmediğini öğrendim. Tehdit mektubu ve kurbanın elinde ki not olmasa bunun yöneteceği maçın karşı taraftarlarının işlediği bir cinayet olmasının kuvvetle muhtemel olduğuna karar verebilirdim fakat adam bulunduğu yerde öldürülmüş. Hiçbir yerde kan izi yoktu. Güvenlik görevlilerinin akşam ondan sonra stadı terk ettiklerini öğrendik. Dün akşam ise bu daha da erken bir saatte olmuş,” dedi. Sonra ses veren faksın başına geçip gelen evrakı eline alarak, “Kurban katilini tanıyordu. Neden derseniz vücudunda kurşun yarası dışında darp ve şiddete dair bir iz yok. Adli Tıp’tan gelen faks bu tezimi doğruluyor. Tek kurşun direk kalbe sıkılmış ve kullanılan silahın mermi kovanları Beratta PX4 silahına aitmiş. Biliyorsunuz olay yerinde silah yoktu fakat kurbanımızın da aynı marka ruhsatlı bir silahı varmış ve Sinan ile gittiğimiz evinde kilitli kasasında silahın boş kutusunu bulduk. Bu da boğuşmadan bu adam silahını katile nasıl vermiş sorusunu aklıma getiriyor. Burada da mantığım kurbanın katiline güvendiğini söylüyor. Bir konu daha var ki asıl aklımı kurcalayan o. Kurbanın kayınpederi madde bağımlısı ve kanunlarla başı iki kez ciddi biçimde belaya girmiş. Birinde ceza almış ve iki yıl hapis yattıktan sonra af ile salınmış. Diğerinde ise delil yetersizliğinden serbest bırakılmış. Adam bundan otuz yıl önce çok varlıklıymış iflas etmiş. Sağ olsun Google arama motoru hiçbir şeyin gizli kalmasına izin vermiyor. Asıl bomba ise delil yetersizliğinden serbest bırakıldığı olay. Yedi yıl önce bir barda tanıştığı kadın ortadan yok olmuş. Bardan beraber çıktığı bu kadını o günden sonra kimse görmemiş ve kadın buhar olup uçmuş,” dedi.
“Öldürüp atmıştır şerefsiz bir yere Komiserim.”
“Dur acele hüküm verme Emir daha bomba patlamadı. Adam o gece yalnız değilmiş,” dediği an faks tekrar sinyal verdi. Aylin gelen kağıdı alıp hızlıca göz gezdirdikten sonra, “Yanında kurbanımız ve kurbanın çocukluk arkadaşı Fehmi de varmış. Birbirleri hakkında şahitlik etmişler. Alın bakın emniyette verdikleri ifade şu an elimde tuttuğum kağıtta yazıyor. Emir ve Sedat siz kayınpeder Birol’u bulup ifade için emniyete alıyorsunuz. Yer yarılıp içine de geçse adamı bulmadan gelmeyin. Sinan, biz de tekrar kurbanın evine gidiyoruz.”
“Neden gideceğiz Komiserim?”
“Of Sinan kahve içmeye! Ne demek niye gidiyoruz? Elindeki ifadeyi tekrar oku bak bakalım dikkatini çeken bir şey var mı?”
“Kaybolan kadının soyadı dikkatimi çekti iyi de bu nasıl olabilir ki?”
“Şimdi gidince anlarız. Haydi çıkalım,” diyerek Aylin önde Sinan arkasından onun hızla attığı adımlara yetişerek emniyetten ayrıldılar.
Villaya tekrar geldiklerinde kapıyı onlara Merve Hanım değil Fatma Hanım açmıştı. Kadın oldukça nazik bir şekilde onları evin salonuna değil kendi hakimiyeti altında olan mutfağa yönlendirdi. Ortada duran masaya buyur edip oturmalarını sağladı. O kadar doğal hareket ediyordu ki, Aylin kadının soğukkanlılığını hayretle izlemeye koyuldu. Fatma Hanım dönüp tezgaha doğru ilerleyip ısıtıcıya su koydu, büyük çay kupalarını çıkardı. Cam bir kavanozdan çıkardığı poşet çaylardan içlerine birer tane koydu ve “Kusura bakmayın aslında sallama çayı ben de sevmiyorum adı üstünde sallama,” dedi. “Çay dediğin demlenmeli, demlenmeli ki gönlü de demlensin ama şu an en çabuk olacak içecek bu gibime geldi. Bir yerde okumuştum polisler çok kahve içiyormuş ben de size değişiklik yapayım ve çay ikram edeyim,” dedikten sonra kaynayan suyu bardaklara doldurup Aylin ve Sinan’ın önüne bıraktı. Kendininkini de aldıktan sonra tam karşılarındaki sandalyeyi çekip oturdu.
Aylin, “Fatma Hanım buraya neden geldiğimizi biliyor musunuz?” diye sorunca kadın hiçbir mimik belirtisi göstermeden, “Bugün sizin ne kadar zeki olduğunuza şahit oldum ve benimle görüşmek için geri geleceğinizi tahmin etmek zor olmadı. Uğur’un kayınpederine sürekli gönderdiği para konusunu öğrendiğinizde parçaları birleştirmeniz zor olmamıştır,” diyerek çayından bir yudum içip sallama çayının ipi ile oynamaya başladı.
“Fatma Hanım tek çocuk olduğunuzu söylemiştiniz peki kaybolan kadın ile nasıl oluyor da soy isminiz, baba adınız aynı oluyor?”
“O benim üvey kardeşimmiş. Yıllarca haberim olmayan, varlığı kayıp olup Birol Bey sorguya alındığında öğrenmiş olduğum kardeşimmiş,” deyip gözlerini Aylin’e dikti. “Uğur’u benim öldürdüğümü sakın düşünmeyin onun bu olayla hiçbir ilgisi yoktu. Şerefsiz kayınpederinin onurunu kurtarmak için ona şahitlik yaptı. Fehmi ise her ikisini destekleyerek, Birol şerefsizinin kadınla bardan ayrıldıktan sonra onlarla buluştuğu konusunda ifade verdi de paçayı kurtardı adi herif. İnanın onun ölmesini çok diledim ama bedduam gidip gelip masum olan Uğur’umu buldu,” dedikten sonra gözünden akan yaşı elinin tersiyle sildi.
“Fatma Hanım bu olayla ilgili Birol veya Uğur Bey ile hiç konuştunuz mu?”
“Uğur’uma bir kez açmaya çalıştım çok sinirlendi ve ilk defa bana bağırarak konunun kapandığını eğer kurcalarsam kendime yeni bir iş aramamı söyledi. Ben de sustum. Ne de olsa itham edeceğim kişi çok sevdiği karısının babasıydı. Kardeşim ise benim için bir yabancıydı ama şu kan çeker dedikleri olay gerçekmiş çünkü yüzünü bile görmediğim kardeşimin acısı o günden sonra hiç içimden çıkmadı. Babam ve annem sağ olmadıkları için bu konu hakkında bilgiyi sadece kardeşimin annesinden dinledim. Bana babamla kısa süreli bir ilişki yaşadığını hamileliğini gizlediğini, kardeşim onlu yaşlara geldiğinde babama bilgi verdiğini anlattı.”
“Kadının iletişim bilgilerini yazıp ortağıma verin onunla da görüşmemiz lazım.”
“Görüşemezsiniz kızının açısına ancak bir yıl dayanabildi ve mide kanseri hastalığına yenik düşerek aramızdan ayrıldı. Evli değildi. Başka çocuğu da yoktu.”
“Uğur Bey, Birol Bey’i sever miydi? Araları nasıldı?”
“Sevmek mi elinden gelse onu bir dakika bile yaşatmazdı. Adam sürekli kafası güzel geziyor. Hoş bize hiç taşkınlık yapmadı ama Uğur’um kardeşimin olayından sonra onun ile görüşmeyi en aza indirgedi. Olaydan önce Birol’un madde kullandığını bilmiyorduk.”
“Uğur Bey ile arası hep mi bozuktu yoksa sonradan mı araları açıldı?”
“Bu olay olmadan önce çok sıkı ahbaplardı. Kayınpeder damat değil de sanki yakın arkadaş gibiydiler. Fehmi de onlara eşlik eder aralarından su sızmazdı. Ta ki kardeşimin kaybolmasına kadar. O olaydan sonra herkes birbirinden kaçar oldu. Her gün buraya gelen Birol ve Fehmi gelmez oldular. Kardeşimin cesedinin bulunmadığını öğrenmişsinizdir. Bence Uğur neler olduğunu biliyordu ve Birol onu öldürdü.”
“Üzerinden bu kadar zaman geçtikten sonra mı? Sanmıyorum. İnsan hiç altın yumurtlayan tavuğun başını keser mi? Fatma Hanım şimdi sizden iyi düşünmenizi istiyorum. O olaydan sonra Birol, Fehmi, Merve ve Uğur’un arasında neler oldu? Merve Hanım’ın babası ile arası nasıldı?”
“Çok iyiydi. Sadece madde bağımlılığına kızar ama haftanın üç günü mutlaka onunla görüşür. Ben biraz tepkiliyim diye daha çok dışarıda ya da onun evinde görüşürler. Kaç kez adama sardığım sarmaların içine fare zehiri koymayı düşündüm biliyor musunuz? Merve Hanım’a kıyamadım yoksa bir vurumluk canı var. Bir de sürünerek ölsün diye dua ediyorum. Gerçi sürünüyor ama yine de beter olsun inşallah.”
“Birol Bey’i en son ne zaman gördünüz?”
“Bilmiyorum ki çok uzun zaman oldu. O gelmeden Uğur’umu ya da Merve Hanım’ı arıyor ve geldiği zaman ben ortalıkta dolaşmıyorum.”
“İyi düşünün sonuçta bu evde kızı var.” Kadın kendi iç dünyasına dönüp başı ile hareketler yaparak muhasebesini yapmaya başladı. Aylin masadan kalkıp iki adım ilerledikten sonra Sedat’ı aradı. Birol’u alıp almadıklarını sordu. Fakat adamı ne her gün ekmek aldığı marketin sahibi ne de karşı komşusu bir kaç gündür görmüş. Arabası da ortalarda yokmuş. Aylin Sedat’a adamın plaka bilgilerini Trafik Şube’ye bildirip en son nerede görüldüğünü sorgulatmasını isteyerek telefonu kapattı.
Dönüp masaya doğru bir adım attığı sırada Fatma Hanım, “Bir şey hatırladım fakat bunun Uğur’umla bir ilgisi var mı bilmiyorum. Geçen hafta Merve Hanım babası ile telefonda tartıştı. Ben burada Merve Hanım ise yukarı kattaydı fakat o kadar yüksek sesle bağırıyordu ki şaşkınlıkla ocaktaki yemeği unutup yaktım. Önce ne yapacağımı bilemedim sonra merdivenlere yöneldim. Merve Hanım ‘Artık yeter baba beni düşün, benim yerime kendini koy,’ diye bağırıyordu. Yukarı çıkmaya cesaret edemedim. Neticede onlar baba kızdı. Duyduğum son cümle ile mutfağa koşarak döndüm. Ne anlama geldiğini o zaman düşünmüştüm fakat çözememiştim gerçi hala çözemedim ama… Neyse ben mutfağa geri geldim ocakta yanan soğanları çöpe atarken, Merve Hanım geldi. Bana Türk kahvesi yapmamı söyledi. Ben ise şaşkınlıkla ona bakakaldım. Nedeni ise birkaç saniye önce yankılanan sesin sahibi o değilmiş gibi çok sakin görünüyordu. Kahvesini yapıp önüne bırakınca ‘Ah şu babam, beni öldürecek,’ dedikten sonra kahvesini masada bırakıp dışarı çıktı. Ben ise arkasından tam da buradan bakakaldım. Merve Hanım çok sakin yaradılışlı bir insandır. Kimse ile bir alıp veremediği olmaz. Kimsenin kırılmasını istemez çok yardımsever iyi yürekli bir insandır ama o gün babasına bağırarak söylediği cümlenin ona olan öfkesinden kaynakladığını düşünmüştüm. Gerçi hala aynı fikirdeyim. Keşke söylediğini yapsaydı.”
“Merve Hanım ne söyledi Fatma Hanım?”
“Baba seni kendi ellerimle öldüreceğim artık yeter diye defalarca bağırdı. Kız haklı Uğur’um ona sürekli para veriyor bar ve uygunsuz yerlerden topluyordu. Merve Hanım da tüm bunlara şahitlik ediyor, Uğur’umu korumaya çalışıyordu. Merve Hanım ile iki gün yaşasanız kızcağızın ne kadar zor durumda kaldığını anlardınız. Onun üzüntüsünü görmemek için kör olmak lazımdı ama babası görmemekte ısrar ediyordu.”
“Uğur Bey bu konuda ne düşünüyordu?”
“Birebir ne düşündüğünü bilemem ama eğer Birol şerefsizi ona cep telefonundan ulaşamıyorsa burayı arar Uğur’um evde olmadığını söylememi isterdi. Merve Hanım ile de babası hakkında tartışırlar ama çoğunda Uğur’um Merve Hanım’ı kırmamak adına sessiz kalırdı. Görüyorsunuz ya bir kötünün yedi mahalleye zararı var.”
“Kardeşiniz kaybolduktan sonra Birol, Merve, Fehmi ve Uğur dışında bu konu hakkında konuştunuz mu?”
“Biraz önce de dediğim gibi sadece bir kez Uğur’um ile konuşmaya çalıştım.”
“Birol Bey sizinle hiç iletişime geçmeye çalıştı mı?”
“Bir iki defa beni aradı ama onun numarasını engelledim. Ev telefonunu aradığında bana bir süre mutlaka benimle konuşması gerektiğini söyledi ama benim onunla konuşacak bir şeyim yoktu. Bazı şeylerin telafisi olmuyor. Benden dileyeceği özür veya savunması kardeşimi geri getirmez sonuçta aman benden uzak Allah’a yakın olsun. Uğur’umu öldüren cani onu öldürseydi keşke. Neden kötü kötüyü değil de iyiyi bulup zarar veriyor? Bu dünya çok adaletsiz,” diye hayıflandığı esnada Merve Hanım mutfağa girdi. Kadın kendini toparlamış görünüyordu. Dünkü halinden eser yoktu. Dudaklarına yerleştirdiği hafif tebessüm ile onlara doğru ilerleyerek, “Geldiğinizi duymadım. Bir gelişme mi var?” diye sorup masanın etrafında boş bulduğu sandalyeye oturdu.
Aylin, “Soruşturmamız devam ediyor. Evde olmanıza sevindim. Size de birkaç sorumuz olacak,” dediği anda cep telefonu çalmaya başladı. Arayan Sedat’tı. Aylin ayağa kalkıp bir ileri bir geri yürüyerek çok fazla yorum yapmadan söylenenleri dinleyip ona talimatlar verdikten sonra telefonu kapattı. Masanın başına dönüp “Merve Hanım izninizle garajınıza bakmam lazım. Eğer izin vermezseniz savcılıktan ekibim izin belgesini hemen onaylatacak,” deyince mutfakta soğuk bir rüzgar esti. Kendini ilk toparlayan Fatma Hanım oldu.
“Ben sizi götüreyim,” diyerek oturduğu yerden ayağa kalktı.
Merve Hanım, “Garaj mı? Bu ne için gerekli? Araçlarımız ile ilgili bir sıkıntı mı var?” diye sordu.
“Evet, var. Babanızın aracı en son bu sokak başındaki MOBESA kamerasına takılmış ve ekip arkadaşlarım Birol Bey’e ulaşmaya çalışıyorlar.”
Fatma Hanım, Aylin cümlesini bitirir bitirmez, “Ulaşmaya çalışıyorlar da ne demek? Kim bilir feneri nerede söndürmüştür adi herif,” der demez biraz mahcup bir eda ile Merve Hanım’a dönerek, “Kusura bakmayın ama babanıza karşı olan duygularımı biliyorsunuz,” dedi.
Aylin ise Merve Hanım’a dönerek, “Babanızı en son ne zaman gördünüz?” diye sordu.
“Bilmiyorum.”
“Ben size söyleyeyim. Üç gün önce arabası ile buraya gelmiş. Şimdi ya doğruları anlatırsınız ya da sizi emniyete aldırırım. Sinan sen Fatma Hanım ile garaja git araç orada ise Olay Yeri İnceleme Ekibine haber ver,” dedikten sonra tekrar Merve Hanım’a dönerek, “Babanız nerede?” diye sordu. Kadının yüzü anlamsızlaşmış, gözbebekleri küçülmeye başlamıştı. Konuşmaya başladığında sesi fısıltı halinde çıktı.
“Bilmiyorum.”
“Merve Hanım babanız ortadan kayboldu ve elimizdeki görüntülerde en son burada görüldüğü tespit edildi. Geldiğine dair elimizde kanıt var fakat bu evden çıktığına dair bir şey yok. Eşiniz de öldüğüne göre babanızın başına ne geldiğini bilen tek kişi sizsiniz. Bize bildiğiniz gerçekleri anlatsanız iyi olur. Eşinizin vurulduğu silahın mermi kovanları kendi silahı ile aynı markaya ait. Kasaya sizin erişiminiz vardı. Sizi cinayet şüphesi ile emniyete aldırabilirim. Konuşsanız iyi edersiniz.”
Merve Hanım ise onu duymuyor eteğinin üzerinde huzursuzca ellerini gezdiriyordu. Sinan ve Fatma Hanım tekrar mutfağa girdiğinde de duruşunu bozmadı.
Sinan, “Komiserim,” dedi. “Birol Bey ve Uğur Bey’in araçları garajda duruyor. Olay Yeri İnceleme Ekibine haber verdim. Birol Bey’e ait olan arabanın arka koltuğunda kurumuş kan lekesi var. Bir de sokağın girişinde olan MOBESA kameraları sokağın sonunda yok.”
“İyi de Uğur’um arabasını niye burada bırakmış? O Merve Hanım’ın arabasını hiç kullanmazdı ki? Sizin arabanız nerede Merve Hanım?” diye soruları arka arkaya soran Fatma Hanım’ın öfkesi yüzünden okunuyordu.
Aylin, Merve Hanım’ın önüne gelip, “Artık oyun bitti Merve Hanım,” dedi. Ekip arkadaşlarım Beşiktaş’taki evinizin garajında sizin arabanızı buldu. Uğur değil siz üç gün önce oraya gitmişsiniz. Siteye giriş çıkış saatleriniz kamera görüntüleri ile sabit. Gece yarısı gittiğiniz eve de bir ekip yönlendirdik. Avukatınızı arama hakkına sahipsiniz. Sizi babanızı ve eşinizi öldürme şüphesi ile tutukluyorum,” diyerek kemerinden çıkardığı kelepçeleri ona doğru uzatınca kadın gözlerini Aylin’e dikip “Çok yoruldum. Yedi senedir neler yaşadığımı siz anlayamazsınız. Evli misiniz Aylin Hanım? Eğer değilseniz beni anlamanız mümkün değil,” dedikten sonra Fatma Hanım’ın yüzüne baktı. Derin bir nefes alıp “Kabusum yedi sene önce başladı. Cam fanus içinde sürdürdüğüm mutlu hayatım yerle bir oldu. Çok sevdiğim, uğruna ölebileceğim eşim Uğur bir olaya karıştı. Barda karşılaştığı bir kadın ile samimiyetini ilerletmiş, bir gece babam ve Fehmi ile aynı barda tesadüfen karşılaşmaları ile ortaya çıkmıştı. Babam onları samimi bir şekilde görünce kadını bardan dışarı çıkarmış, Fehmi ve Uğur da onu takip etmişlerdi. Babam kadına bir daha Uğur ile görüşmemesi gerektiğini anlatmış ama kadın babamın bu konuda söz sahibi olmadığını istediği zaman Uğur ile görüşeceğini söyleyerek yanlarından ayrılmış. Sık sık bize gelen babam artık bizden kaçmaya başlamıştı. Ona sebebini sorduğumda geçiştiriyor, olmayan yoğunluğundan bahsediyordu. Bir gece beni telefon ile arayarak Uğur’un ne haltlar karıştırdığını, kadının kim olduğu hakkında bilgi verdi.” Durdu. Boş gözlerle etrafını taradıktan sonra, “Yaşadığım şoku hiçbir kelime anlatamaz. Bir hafta kadar sonra biraz sakinleşip kadın hakkında araştırma yapmaya başladım ve öğrendiğim gerçekler ile bir kez daha dünyanın ne kadar küçük olduğuna karar vererek, kadını aradım. Ona ailesi hakkında elimde bilgiler olduğunu sağ olan bir ablası olduğundan bahsettim. Kadın benimle buluşmak için can attı. Onu Kartal’da nadir kullandığımız eve davet ettim. Benden hiç şüphelenmeden bir akşam üzeri kararlaştırdığımız gibi geldi. Ona anlattıklarıma önce inanmadı fakat aile bilgilerini anlatınca ikna oldu. Uğur ile olan ilişkisi hakkında hiç konuşmadık. Kahvesinin içine koyduğum Fetanil maddesini fark etmeden sonuna kadar içti. Ablası ile bir araya geleceği için çok heyecanlanmıştı. Ben onu öldürmek istemedim sadece kocamdan uzak durması için onu uyaracaktım ama bayıldığını düşündüğüm kadın uzun süre kendine gelemeyince nabzını kontrol edip atmadığını anlamam uzun sürmedi. Hemen babamı aradım. Geldi ve panik içinde önce kadından kurtulmamız gerektiğini sonrasında ise adalete teslim olmam gerektiğini söyleyip durdu. Uğur’un beni araması ile o da suçuma ortak olmuş oldu. Uğur ise babamın aksine onu gömmemiz gerektiğini söyleyip duruyordu. Sonunda karar verdik ve onu gece yarısı Aydos Ormanında bir yere gömüp geldik. O günden sonra alkol sorunu olan babam madde kullanmayı da ekleyerek kendi vicdanından kaçmaya çalıştı ama başaramadı. Aylar geçtikçe beni tehdit etmeye başladı. Eğer adalete teslim olmazsam beni ihbar edecekti. Bu durumu Uğur’a anlattığımda babama yüklü miktarda para vermeye başladı. İlk iki sene babamın sesi kesildi ama ben ruhsal olarak çöküntü yaşayarak depresyona girdim. Fehmi’den yardım almaya başladım. Geçen yıl ise bu olayı ona itiraf edince o da bizden uzak durmaya, beni ise adalete teslim olmam için ikna etmeye çalıştı. Doktor hasta haklarını hiçe sayıp beni ihbar edeceğini söylüyordu. Uğur ise babamı ve Fehmi’yi tehdit etmekten geri durmuyordu. Ne acı ki tüm bunların olmasına sebep olan kendisini hiç bir şekilde suçlu görmüyor vicdan azabı duymuyordu.” Artık sesi titremeye başlamıştı.
Fatma Hanım ise ona dönerek, “Sen nasıl bir şeytansın? Yıllardır babanı suçladım meğer yılan benim yanımdaymış. Ben nasıl körmüşüm. Baktığımı görmüşüm hep, görmem gerekeni değil. Hele Uğur’um diye evlat yerine koyduğum adama ne demeliyim ha ne demeliyim! Ben gözyaşı dökerken eminim karı koca çok eğlenmişsinizdir. Dilerim gün yüzü görmez bir köşede çürüyüp gidersin! Sana yaptığım her şey zehir zıkkım olsun!” dedi. Gözyaşları içinde Merve Hanım’a doğru hamle yapınca Sinan onu kolundan tutup mutfaktan çıkardı. Sedat, Emir ve Olay Yeri İnceleme Ekibi de gelmişti.
Aylin onların işlerine başlamasını söyledikten sonra, Merve Hanım’a dönerek, “Babanızı siz mi öldürdünüz?”
Kadın onun sorusunu duymamış gibi, “Üç gün önce babam buraya gelmişti. Fatma abla çocukları parka götürmüştü. Bana bağırıp tehditlerini savurdu. Artık hiçbir maddenin vicdanını susturmak için yeterli olmadığını söyleyip duruyordu. Ona birlikte emniyete gitmeyi teklif ettim öncesinde ise yukarı yatak odama gidip çantamı almam gerektiğini belirttim. Odama gidince kasadan Uğur’un silahını alıp çantama yerleştirdim. Babama benim arabam ile gitmemizi önerdi isem de kabul etmedi. Onun arabasına bindik. Bahçeden çıkar çıkmaz silahı çıkarıp alnına dayadım ve arka sokaktan Aydos Ormanına sürmesini söyledim. Benim ne yapmaya çalıştığımı anlamıştı. Yalvardı. Ağladı ama ben onu dinlemedim. Çocuklarımı bırakacağım kimsem yoktu. Teslim olamazdım. Ormana yakın bir yerde aracı durdurmasını ve arka koltuğa geçmesini istedim çünkü ön tarafta onun yüzüne bakarak tetiği çekecek gücümün olmadığını biliyordum. Dediklerime uydu ve ben ön koltuktan arka tarafa iki el ateş ederek onu öldürdüm. Midem bulanınca dışarı çıkıp kustum. Sonrası sanki başka biri yapıp ben izliyormuşum gibi hızla ilerledi. Onu arabadan sürükleyerek indirdim ve üzerine topladığım dalları atıp geri eve geldim. Duş aldım. Telefonumda otuz iki çağrı ve mesaj vardı. Hepsi Uğur’dandı. Ona beni rahat bırakmasını söylediğim bir mesaj attım. Bu arada tehdit mektubunu Uğur’a ben göndermiştim onun korku ile yaşamasını istediğimi söylemiş miydim? Neyse Uğur mesajı alır almaz iki gün beni aramadı. Sonrasında ise buraya geldi ve bana hesap sormaya başladı. Babama iki gündür ulaşamadığını söyleyip duruyordu. Stresinin çok fazla olduğunu taraftarlarla mı yoksa bizim gibi delilerle mi uğraşacağını, kafayı sıyıracağını anlatıp duruyordu. Tüm bunların sebebinin kendi olduğunu ise unutmuştu. Ben ise yatakta oturup sakince onu dinledikten sonra, babamı öldürdüğümü söyledim. Bana inanmadı. Ben neye inanmak istiyorsa ona inanmasını söylediğimde gece yarısı olduğuna aldırış etmeden, eğer istiyorsa onu bıraktığım yere götüreceğimi söyledim. O panik ile kolumdan tutup beni sürükleyerek önce odadan sonra evden çıkardı. Sessiz olmaya gayret ediyordu. Çocukların ve Fatma ablanın uyanmaması için elinden geleni yapıyordu. Ben ise onu bu şekilde gördüğüm için inanılmaz derecede keyiflenmiştim. O kadar sinirliydi ki kendi arabasına değil benim arabama yönelmişti. Sinirinden aracı kullanamayacağını söylediği ana kadar çantamı elinde tuttuğunu fark etmemiştim. Demek ki dış kapıdan çıkarken almıştı. Çantayı bana uzatınca arabamın anahtarını almak için açtığımda silahın hala orada olduğunu gördüm ve zihnime üşüşen planı hemen devreye soktum. Ona kendimi iyi hissetmediğimi aracı kullanması gerektiğini söyledim. Salak işte bana inanarak ve küfür ederek direksiyona geçti. Ana caddeye çıktığımızda ise ona aracı stada sürmesini söyleyerek silahı karın boşluğuna dayadım. Stadın arka tarafında taraftarın açtığı delik duvardan bahsettiği o an nereden aklıma geldi bilmiyorum. O ise bana güvenliği geçemeyeceğimi, yolun sonuna geldiğini söyleyip hakaret ve küfürlerini sıralıyordu. O sinir ve panik yaşarken ben tuttuğum silahı daha da bastırmaya başladım. Nihayet stada gelmiştik. Ona bedavacı taraftarların girdiği yere doğru sürmesini söyledim. Arabayı bıraktığımız yerde gecenin ikisinde in cin top oynuyor ben de onlara eşlik etmek için can atıyordum,” dedikten sonra ayağa kalkıp dolaptan iki bardak çıkarıp sebilden su doldurup birini Aylin’in önüne bıraktı. Kendine doldurduğu bardaktan üç yudum içip masaya bıraktı. Kadın o kadar rahattı ki Aylin içinde nasıl bir canavar olduğunu düşünmeden edemedi. İnsan öz babasını öldürüp bu kadar soğukkanlılıkla nasıl anlatabilirdi sorusunun canlı örneği karşısında duruyordu.
Kadının sesi ile daldığı düşüncelerden sıyrılıp tekrar ona odaklandı.
“İçeri girdiğimizde ilk kez bir şey fark ettim yıllarca çok cesur bulduğum kocam aslında ödleğin tekiymiş. Ona soyunma odalarına doğru yürümesini söylediğimde bana yalvarmaya başladı. Avrupa’ya gitmemizi, babam ortadan kalktığına göre artık benim adıma korkusunun geçtiğini, beni çok sevdiğini, yeniden başlayarak aşkımıza kaldığımız yerden devam edeceğimiz masalını anlatıyordu. Oysa onu beş metre uzaktan gören herkes nasıl titrediğini fark ederdi. Soyunma odasından geçip duş bölmelerine geçtik. Ona duş bölümüne geçmesini söyledim. Bana yalvarıyor fakat ben söylediği hiçbir şeyi dinlemiyordum. Onun yüzünden katil olmuştum o da ölmeliydi. Silahı doğrultup kalbine nişan aldım salak ateş etmeyeceğimi düşünmüş olmalı ki durduğu yerden hiç kıpırdamadı. Silah patladı. Ses o kadar güçlüydü ki bir an sağır olduğumu sandım. Gömleğinden sızan kanı görünce içimde bir yer acıdı ama aldırış etmedim. Yere doğru kayarken gözlerini gözlerime kitledi ben ise ona yaklaşıp onu ne kadar sevdiğimi söyledikten sonra cebinde taşıdığı not defterini ve küçük kalemini alıp sizi yanıltmak için o notu yazdım sonra musluğu açtım, bunu biriken kanın gitmesi için yaptığımın farkında değildim ama Beşiktaş’taki eve dönerken bunları düşündüm. Hemen duşa girip çıktım ve bir taksi çağırıp eve geldim. Size söyleyeceğim her şeyi düşünmüştüm. Yedi yıl önce işlediğim cinayeti kimse çözememişti. Sizin de benim yerime taraftarları soruşturacağınızı düşündüm. Ben nerede hata yaptım?” diyerek sağ eli ile alnına iki kez vurdu. Aylin ise ona kasada bulunan dekontlarda yazan paraların Birol Bey tarafından hiç çekilmediğini söylemesine ve kurbanın katilini tanıdığı varsayımını, kayıp olan kadın ile ilgili verilen ifadelerde Birol Bey’in değil de Uğur Bey’in kadın ile barda oturduğunun kamera görüntülerinin var olduğunu söylemesine gerek yoktu.
Merve ayağa kalkıp “Az kalsın unutuyordum bıraktığım not ile aslında sizi şaşırtmak istemiştim ama aslında not sizin için değil Fehmi içindi. Şimdi siz benim yerimde olsanız ne yapardınız?” diye sorunca Aylin, “Merve Özgür sizi üç kişiyi planlayarak öldürmekten tutukluyorum,” dedi. Sonra elinde neredeyse on dakikadır tuttuğu kelepçeyi bileklerine geçirip mutfaktan çıkardı.
Kapının önüne çıktığında onu Sinan’a teslim ettikten sonra bakışlarını karanlık gökyüzüne çevirip “İnsan kendi dünyasında yarattığı tiyatro sahnesini yönettiğini unutup, hala yardımcı oyuncuları yargılamaya devam ediyor oysa sahneye çıkıp perdelerini kendisinin açıp kapattığını unutuyor. Olasılıkların sonucu değiştirebilecek olasılıkta olduğunu insan kabul etmeye başlamalıydı. Belki o zaman suç oranı düşer,” diye kendi kendine konuşarak Olay Yeri İnceleme Ekibine doğru ilerlemeye başladı.