“Öhm… Tamam mıyız Sacit?”
“Bir saniye savcım. Tam açılmadı bilgisayar.”
“Hadi Sacit hadi. Daha çok işimiz var.”
“Bir saniye savcım… Hah. Şimdi hazır.”
“Başlayalım, o zaman. Bir bakayım… Şu şeyi kaldır önce, otopsiyi.”
“Neyi savcım?”
“Olay yeri inceleme, ölü muayene ve otopsi tutanağı yazıyor ya…”
“Evet savcım?”
“Otopsiyi sil…”
“…”
“Ya Sacit bakma öyle aval aval. Kaç defa dedim düzelt şunları diye. Öf… Neyse. Otopsiyi sil, sadece olay yeri inceleme ve ölü muayene tutanağı kalsın.”
“Sildim savcım.”
“Tamam. Evet… Yaz bakalım. 21/06/2024 tarihinde saat 20.00 sıralarında görevli polis memuru tarafından Bostancı Mahallesi’nde bir kız çocuğunun ölü olarak… Dur, şöyle yaz… Bir kız çocuğunun evinin önünde ölü olarak bulunduğunun bildirilmesi üzerine telefonla gerekli talimatlar verilerek nöbetçi cumhuriyet savcısı Asım Nesligil, zabıt kâtibi Sacit Kocagül, adli tabip doktoru-”
“Adli tıp uzmanı desek savcım?”
“Nasıl doktorum?”
“Adli tabip değil de adli tıp uzmanı.”
“Aynı hesaba gelmiyor mu doktorum?”
“Bütün doktorlar adli tabip olabilir savcım. Adli tıp uzmanıysa-”
“Ha, anladım. Tamam tamam. Haklısın doktorum. Şöyle devam et Sacit… Öhm… Adli Tıp Uzmanı Peyami Işık ile birlikte şoför Şerafettin Sarıkaya’nın kullandığı adliyeye ait resmi makam aracıyla olay mahalline gelindi. Olay yerinde kolluk kuvvetleri tarafından gerekli önlemlerin usulüne uygun şekilde alındığı görüldü. Olay yerinin Bostancı Mahallesi Bilge Sokak No:23’teki üç katlı betonarme bina olduğu görüldü. Kolluk kuvvetlerinden yüksekten düştüğü değerlendirilen cesedin kaldırıldığı hastanede öldüğü öğrenildi. Cesedin bulunduğu yerde muhtelif kan lekeleri dışında gözle görülür bir boğuşma iz ve emaresi olmadığı görüldü. Olay yeri inceleme polislerine yapacakları iş anlatıldı, olay yerini fotoğraflamaları ve gerekli işlemleri nasıl yapacakları tarif edilerek, özen ve dikkat içerisinde yapmaları talimatı verildi, ayrıca olay yerinin detaylıca ve etraflıca krokisinin çizilmesi ve kamera çekiminin yapılması hatırlatıldıktan sonra ölü muayenesi için cesedin bulunduğu hastaneye geçildi… Öhm, şey nerde?”
“Ne savcım?”
“Nüfus cüzdanı.”
“Bir saniye savcım. Şu kâğıtların altında olacaktı.”
“Tamam buldum. Devam edelim. Görevli polis memuru tarafından ibraz edilen ve ölene ait olduğu söylenen nüfus cüzdanı incelendi. Nüfus cüzdanındaki bilgilere göre; ölen Zeynep Masum, Şadan ve Nurgül kızı, 19/08/2012 doğumlu, Bilecik nüfusuna kayıtlıdır… Öhm, kimlik tanığı nerde?”
“Dışarda bekliyor savcım. Babası.”
“Babası mı? Yok mu başkası? Zahmet vermeseydik adama.”
“Başkası yok galiba savcım.”
“Peki, peki, tamam. Çağır bakalım.”
“Hemen çağırıyorum savcım. Sesleneyim kapıdan… Şadan Bey! Bi gelebilir misiniz?… Geliyor savcım… Buyrun Şadan Bey. Şöyle geçin.”
“Başınız sağ olsun Şadan Bey. Allah sabır versin. Çok zor bir acı tabii.”
“Sağ olun savcı bey.”
“Konuşamayacak durumdaysanız…”
“Yok, savcı bey. Konuşurum.”
“Yok muydu bir akraba falan. Bu acı gününüzde zahmet vermeyelim.”
“Sağ olun savcı bey. Eksik olmayın. Ben kendim gelmek istedim.”
“Tamam, o zaman. Sizi kimlik tanığı olarak yazacağız. Bir nüfus cüzdanınızı alalım.”
“Buyrun.”
“Öhm. Nerde kalmıştık Sacit? Hah, Bilecik nüfusuna kayıtlıdır. Devam edelim. Ölenin babası olduğunu beyan eden Şadan Masum teşhis tanığı olarak cumhuriyet savcılığının yüksek huzuruna alındı. Kimliğinin tespitine geçildi. Teşhis tanığı: Şadan Masum, Davut ve Nazire oğlu, 1970 doğumlu, Bilecik nüfusuna kayıtlıdır. Bostancı mahallesinde ikamet eder. Engel hali yok, ölen kişiyi tanır, tanıklığa engel durumu yok, tanıklık yapacağı konu, tanıklık yapmanın ve yemin etmenin hukuksal sorumlulukları anlatıldı, tanıklık yapacağı konuyu, tanıklık yapmanın ve yemin etmenin hukuki sorumluluklarını anladığını beyan etti, tanığa 5271 sayılı CMK m. 54 ve 55 gereğince yasada belirtilen biçimde yemini yaptırıldı… Kızınızı teşhis ettiniz değil mi?”
“Ettim savcı bey.”
“Devam edelim Sacit. Beyanında; şu anda bana göstermiş olduğunuz cesedi kesin olarak tanıdım ve teşhis ettim, bu cesed benim kızım olan Zeynep Masum’a aittir. Ben onun babası olurum… Öhm. Kızınızı en son ne zaman gördünüz Şadan Bey?”
“Sabah gördüm. Okula giderken.”
“Sonra görmediniz öyle mi?”
“Görmedim.”
“Telefonla falan?”
“Yok, savcı bey. Öğle arası eşim konuşmuş. Ben işteydim gün boyu.”
“Ne iş yapıyorsunuz?”
“Bakkalım var.”
“Anladım… Anladım… Öhm. Ne zaman haberiniz oldu olaydan?”
“Altı civarı.”
“Kim aradı sizi? Eşiniz mi?”
“Yok, eniştem. Zeynep hastaneye kaldırılmış dedi. Hemen koştum. Ama vefat etmiş dediler…”
“Tarifsiz bir acı, Allah kimseye vermesin… Konuşamayacak durumdaysanız lütfen söyleyin…”
“Yok, savcı bey. Konuşabilirim.”
“Bu ev… Hani kızınızın önünde bulunduğu, size mi ait?”
“Evet.”
“Üç katlı değil mi? Başka oturan var mı orada?”
“Bina bizim. Bir katında oğlum oturuyor. Birinde biz. Biri de boş.”
“Anlaşıldı. Devam edelim Sacit. Ne demiştik en son?”
“Babası olurum demiştik savcım.”
“Tamam, babası olurum. Öhm. Şöyle devam edelim. Kızım benim sahibi olduğum evimin önünde ölü halde bulunmuş… Kim görmüş ilk Şadan Bey? Ambulansı kim aramış?”
“Bizim komşu. Müfit. O aramış.”
“Devam edelim… Kızımı en son sabah okula giderken gördüm. Kendim de işyerime gittim. Altı civarında eniştem arayıp kızımın hastaneye kaldırıldığını haber verdi, Müfit isimli komşum kızımı bulup ambulansı aramış, olayla ilgili başka bilgim yoktur, dedi. Kimlik tanığı yüksek huzurdan çıkarıldı, doktor bilirkişi… Şadan Bey isterseniz çıkabilirsiniz. Sizinle işimiz bitti aslında.”
“Yok, savcı bey, sizinle konuşmak istediğim bir husus vardı.”
“Öyle mi? Siz bilirsiniz. Ne demiştik, hah, doktor bilirkişi huzura alınarak kimlik tespitine geçildi, bilirkişi uzman doktor: Peyami Işık, Sacit oğlu, 1972 doğumlu, Adli Tıp Kurumunda adli tababet uzmanı olarak görev yapar, bilirkişiliğe engel hali yok, bilirkişilik yapacağı konu ve hukuki sorumlulukları anlatıldı, usulen yemin tahtına çıkarılarak 5271 sayılı CMK m. 62 yollamasıyla m. 54 ve 55 gereğince yasada belirtilen biçimde yemini yaptırıldı, yapacağı iş tafsilatıyla anlatıldı, görevimi adalete bağlı kalarak bilim ve fenne uygun olarak yerine getireceğime namusum, şerefim ve vicdanım üzerine yemin ederim dedi, patolog doktor ve yeterli sayıda doktor temin edilemediğinden tek hekimle ölü muayene işlemine geçildi… Doktorum buyrun yazdırın bulgularınızı.”
“Tamam savcım… Sacit Bey, önce şurayı silebilir miyiz, evet muayeneye geçildi kısmını, başa harici muayene yazalım lütfen. Bir de iki nokta üst üste. Tamam. Şöyle devam edelim; 130-135 cm boyunda, 40-45 kg ağırlığında, 10-12 yaşlarında, kahverengi gözlü, siyah saçlı kız çocuğu cesedinde ölü katılığının devam ettiği, ölü lekelerinin vücut arka yüzde bası görmeyen yerlerde oluşmaya başladığı görüldü. Her iki femur orta 1/3’te parçalı kırıklar, sağ gluteusta yaklaşık 10×6 cm’lik ekimoz, batın alt kısımda yaklaşık 8×8 cm’lik ekimoz, sağ ve sol bacaklarda muhtelif sıyrıklar görüldü. Haricen başkaca travmatik bulgu görülmedi. Tamamdır, bu kadar.”
“Şurası kalsın mı Peyami Bey?”
“Neresi?
“Şu; mevcut haliyle ateşli ateşsiz uzun namlulu kısa namlulu ezici kesici delici hırpalayıcı bereleyici alet yarası veyahut ası telemi görülmedi.”
“Onu silebilirsiniz.”
“Doktorum o kalsın istersen.”
“Savcım, başkaca travmatik bulgu görülmedi yazdık ya ondan dedim.”
“Olsun olsun, açık açık yazması daha iyi.”
“Yalnız o ibare kalacaksa hırpalayıcı bereleyici falan doğru olmaz savcım. İsterseniz bunları kaldıralım.”
“Tamam, onları çıkar Sacit. Ölüm saatiyle ilgili bir şey yazdıracak mısın doktorum?”
“Onu otopsi raporunda yazarız savcım.”
“Öyle mi? Tahmini bir şey yok mu?”
“Valla en az 3-4 saat olmuş gibi.”
“3-4 saat… Peki… Sahi otopsi demişken Şadan Bey. Öhm. Şimdi şöyle bir durum var. Kimse yakınına otopsi yapılsın istemez. İşin aslı biz de gelene geçene otopsi yaptırmaya hevesli değiliz, aileler daha fazla üzülsün istemeyiz. Yalnız kanun diyor ki gerekli durumlarda otopsi yapılacak ama buna ben karar vermiyorum. Anlatabiliyor muyum? Otopsi kararını verecek olan doktordur. Otopsi derse yapılacak mecbur. İşte doktor bey burada. Gerekli mi değil mi söylesin? Doktorum kesin ölüm sebebi belli mi? Ne dersin?”
“Ee… Şey… Yani şimdi dış muayenede bazı travma bulguları var tabii… Ama yine de otopsi şart.”
“Öyle mi? Peki. Belki gerek yok dersin demiştim ama öyle diyorsan.”
“Şüpheli vaka sonuçta savcım.”
“Ya doktorum siz adli tıpçılar da çok şüpheci yaklaşıyorsunuz. Belli işte yavrucak düşerken çarpmış orasını burasını.”
“Şöyle savcım. Birkaç kemik kırığı var görünen ama bunlar tek başına ölüm nedeni değil. Hani kafatasında kırık falan olsa neyse. Üstelik yüksekten dü-”
“Anladım doktorum… Şadan Bey görüyorsunuz maalesef yapacak bir şey yok. Yani doktor otopsi deyince el mahkûm.”
“Yok, savcı bey. Ben zaten otopsi yapılmasını istiyorum.”
“İstiyor musunuz? Allah Allah?”
“Evet, otopsi yapılsın.”
“Hayırdır bir durum mu var?”
“Savcı Bey, kızımın ölümü… Yani bana dışardaki polis dedi ki çatıdan düşmüş falan… Kaza da olabilirmiş intihar da falan… Şimdi bir kere benim kızım intihar etmez savcı bey. Anlıyor musunuz? Benim kızım-”
“Şadan Bey-”
“Benim kızım dünyadaki en mutlu çocuktu! Benim-”
“Şadan Bey, bir saniye. Sakin olun, sakin olun lütfen… Sizi çok iyi anlıyorum. Acınızı anlıyorum. Evlat acısı hiçbir şeye benzemez. Bakın benim de iki evladım var. Yani kim dedi hangi şom ağızlı dedi bilmiyorum ama-”
“Semih’ti galiba adı. Komiser olması lazım.”
“Yani mesleki tecrübeme dayanarak söylüyorum kızınız… Kızınız kaç yaşındaydı?”
“On iki.”
“Hah on iki. Ben on iki yaşındaki bir çocuğun intihar ettiğini ne gördüm ne duydum. Doktor bey daha iyi bilir. Doktorum ne dersin?”
“Valla savcım çocuklarda da olabiliyor intihar ama daha düşük oranda tabii.”
“Ya, gördünüz mü? Olsa olsa kazayla düşmüştür. Hani birisi itti desek, var mı öyle birisi? Bir düşmanınız falan?”
“Yok, savcı bey.”
“Hah. Düşmüş yavrucak. Kaza işte… Takdiri ilahi…”
“Ama benim şüphem başka savcı bey. Başka bir iş var bunda.”
“Ne gibi?”
“Şimdi ben bir komşumla konuştum. O saatlerde bir lastik sesi duymuş. Bizim eve dönen patikada böyle siyah renkli ticari bir araba hızla uzaklaşıp gitmiş.”
“Kim dedi bunu? Müfit dediğiniz kişi mi?”
“Yok. Başka biri. Evi bize elli metre ya var ya yok.”
“Şey… Yani… Tam anlamadım… Ne olmuş lastik sesi duyduysa. Sizin oradan araba geçmiyor mu hiç?”
“Geçiyor geçmesine de. Müfit kızımı görmeden kısa süre önce oluyor bu. Hem bizim ev biraz sapa bir yerde, siz de gördünüz.”
“Yanlış anlamayın Şadan Bey ama-”
“Kızım çatıdan düşmedi savcı bey. Mümkün değil. Ne işi var kızımın o saatte çatıda? Arkadaşları okuldan dönerken görmüşler en son. Yürüyerek geliyor. Her gün eve gelince odasına çıkar hemen ödevlerini yapardı. Çok çalışkandı yavrum. Çatıya niye çıksın o saatte?”
“Çatının şeyi var mı, kilidi? Açık mıdır yani her zaman?”
“Açıktır ama çatıya çıkmaz ki kızım. Korkar ordan. Karanlıktır.”
“Ne var çatıda?”
“Bir şey yok pek. Eski eşyaları falan koyuyoruz. Bir de küçük bir teras.”
“Terasa çıkmış olamaz mı?”
“Tek başına çıkmaz savcı bey. Bakın benim kızım çatıdan düşmedi, öldürdüler kızımı-”
“Şadan Bey-”
“Kim bilmiyorum ama-”
“Şadan Bey, lütfen.”
“… Öldürüp attılar sokağa-”
“Bir saniye dinleyin beni. Lütfen sakin olun.”
“Savcım araya giriyorum ama işin aslı-”
“Doktorum bir saniye.”
“Ama önemli savcım.”
“Nedir?”
“Kızın vücudundaki yaralar.”
“Ne olmuş yaralara?”
“Femurdaki kırıkların seviyesi araba çarpmasıyla uyumlu.”
“Gördünüz mü savcı bey. Doktor bey de araba diyor. Zaten ben başından beri-”
“Bir saniye Şadan Bey. Doğru dürüst anlayalım şunu. Doktorum biraz daha açık konuşabilir misin?”
“Şimdi arabanın bir insana çarpma anını düşünün savcım. Yetişkin bir insanda diz altı seviyede kemik kırıkları olur ama daha kısa boylu olduğundan çocuklarda diz üstü yaralanmalar meydana gelir.”
“Peki, doktorum bu kızcağızdaki yaralar yüksekten düşmeyle de meydana gelmiş olamaz mı? Yani yüzde yüz trafik kazası diye bilir misiniz?”
“Yok, savcım diyemem. Otopside bile anlamak zordur bazen. İkisi de travmatik ölüm sonuçta.”
“Hah ben de onu diyorum doktorum.”
“Peki, savcı bey, bir şey soracağım, bizim evin tam altında bir sundurma var. Siz de görmüşsünüzdür.”
“Gördüm evet.”
“Kızım evin önünde bulundu. Terastan düşse sundurmanın üzerine düşmesi gerekmez miydi?”
“Öhm… Mutlaka bir açıklaması vardır. Biz zaten-”
“Koşarak atlamadı ya bu kız.”
“Şadan Bey, lütfen… Bakın sizi anlıyorum. Acınızı çok iyi anlıyorum. Ama şunu söylememe izin verin. Ne gerekiyorsa yapılacak. Her şeyi araştıracağız. Bakın biz bunun için varız. Bizim görevimiz ortada bir suç varsa bunu aydınlatmak… İçiniz rahat olsun. Şimdi ben polis arkadaşları arayacağım. Sizinle görüşecekler. Aklınıza takılan her şeyi söyleyin. Hiçbir şeyden çekinmeyin. Anlaştık mı?”
“Sağ olun savcı bey.”
“Biz şu tutanak işini halledelim, ben de tekrar görüşeceğim sizinle… Şimdilik daha fazla yormayalım sizi.”
“Tamam, savcı bey. Ben dışarda bekliyorum o zaman.”
“Dediğim gibi tekrar görüşeceğiz. Müsterih olun. Merak etmeyin… Evet, Sacit nerde kalmıştık.”
“Bir saniye savcım, bakayım. Ası telemi görülmedi demiştik.”
“Tamam, yaz bakalım. Ceset üzerinde gerçekleştirilen dış muayene işlemi sona ermesi nedeniyle bilirkişi tıbbiye doktorunun bilgi ve görgüsü soruldu. Biraz önce cumhuriyet savcısı ile birlikte yaptığımız dış muayene bulgularına aynen katılıyorum. Kesin ölüm nedeninin tespit edilebilmesi için cesedin Adli tıp kuruluşuna gönderilerek ölü muayene ve otopsi işlemi yapılması gerektiği kanaatindeyim, dedi. Paragraf yap. Gereği düşünüldü; ölüm nedeninin kuşkuya ve hiçbir şüpheye mahal vermeyecek şekilde kesin olarak belirlenmesi için otopsi işlemi yapılmak üzere cesedin küll halinde… Hahhahhaa…”
“Ne oldu savcım?”
“… Hahhaaa, bak sen şimdi aklıma ne geldi?Doktorum sana kül meselesini anlatmış mıydım?”
“Yok savcım.”
“Vallahi çok enteresan. Sacit sen bilirsin değil mi?”
“Biliyorum savcım.”
“Çok acayip bir olay doktorum. Şimdi bizim bir Alpaslan savcı vardı, Allah rahmet eylesin. Çok kıymetli adamdı. Mesleği ondan öğrendim desem yalan olmaz. Ama nasıl ters adam, nasıl ceberut adam, yanında ağzını açmaya korkarsın valla. Sene 91 mi ne. Birkaç yıllık savcıyım daha. Mesleğe yeni başlamışım. Hey gidi günler! O zamanlar şimdiki gibi değil ha. Savcı dedin mi şöyle bir duracaksın. Astığımız astık kestiğimiz kestik, ağzımızdan çıkan kanun kısacası. Şimdiki gibi yok Avrupa Birliği uyum yasaları yok evrensel hukuk değerleri… Elimiz kolumuz bağlı değil yani. Neyse bir gün odamda oturuyorum. Çaylak bir zabıt kâtibi vardı. Ahmet. Hemşerimdi benim. Kapıyı çaldı girdi bu. Baktım çekine çekine duruyor eşikte. Elinde de poşet. Gel dedim. Bir şey sorabilir miyim savcım dedi. Ben de acıyorum çocuğa Allah var. Biraz elinden tutuyorum açıkçası, ezilmesin diye. Ya savcım dedi Alpaslan savcıyla çalışıyorduk, işte dosyanın küll halinde gönderilmesine karar verildi, diye yazdırdı dedi, ben de soramadım, dedi. E, dedim. Anlamadım daha mevzuyu. Sonra ne yapacağımı bilemedim falan, dedi. Birden içime kurt düştü. Eyvah dedim içimden. O poşet ne lan, dedim. Kül savcım dedi. Dosyayı yaktım bunlar da külleri. Hahhahhaaaa…”
“Keh keh keh, ilahi savcım. Gerçekten yakmış mı?”
“Yakmış doktorum. Vallahi yakmış. Poşeti açtım kül dolu içi.”
“Allah Allah! Sonra ne oldu?”
“Ne olacak? Alpaslan savcıya duyurmadık tabii. Duysa valla derisini yüzerdi. Bir şekilde çözdük işi.”
“Şeyi mi yanlış anlamış savcım? Hani şu-”
“Evet, evet, küll tamamı demek normalde, dosyanın tamamının gönderilmesi diyor aslında… Hahhahhaay… Neyse bırakalım şimdi mavrayı da bitirelim şu işi artık. Nerde kaldık Sacit? Doğru ya küll halinde. Sil onu bakayım.”
“Neyi savcım?”
“Küllü sil. Şimdi bakarsın sen de cesedi yakmaya kalkarsın, neme lazım. Cesedin bütün halinde Adli tıp kuruluşuna gönderilmesine, gereğinin ifası için…”
“Savcım?”
“Efendim Sacit?”
“Telefonunuz çalıyor.”
“Ha öyle mi? Kimmiş? Öhm. Hanım arıyor. Dur ben bi görüşeyim. Hanımlar bekletilmeye gelmez değil mi doktorum?”
“Gelmez savcım.”
“Sacit ben yan odadayım.”
“Tamam savcım.”
“… Tüh, kapattı. Eyvah, biraz önce de aramış. Sessizdeymiş, duymamışım. Ayıp oldu adama. Öhm. Alo? Sayın vekilim, saygılarımı arz ediyorum efendim.”
“Asım nerdesin ya, bi türlü ulaşamadım sana.”
“Efendim ölü muayenesindeydim, açamadım, kusurlarımı arz ediyorum.”
“Hangi ölü? O olay mı?”
“Evet efendim.”
“Ben de o yüzden aradım seni. Nedir durum?”
“Efendim şimdi şöyle, olay yerine gittim, gerekli incelemeyi-”
“Lafı geveleme Asım. Nedir durum?”
“Yarın otopsi yapılacak efendim. Ben sonraki süreçte-”
“Otopsi mi? Ne gerek var otopsiye?”
“Efendim maalesef. Doktor da otopsi kararı verince-”
“Versin. N’olcak. Sen savcı değil misin? Gerek yok deseydin.”
“Ama efendim-”
“Ulan biz de hukukçuyuz. Kanuna göre yetki sende.”
“Doğru efendim ancak doktor otopsi demişken tersi bir karar vermek… Yani-”
“Yok, muydu başka doktor? Bizim arkadaşlardan birini bulsaydık.”
“Nöbetçi doktor kimse o geldi efendim. Hem otopsi yapılmasının zararı değil faydası bile olur.”
“Nasıl faydası olur? Benimle kafa mı buluyorsun? Araba çarpmadı mı bu kıza? Ya otopside anlaşılırsa?”
“Yok, efendim, ne haddime kafa bulmak. Şöyle açıklayayım. Trafik kazasındaki bulgularla yüksekten düşmedeki birbirine benziyor. Ayırmak kolay değil yani.”
“İnşallah dediğin gibidir. Bak sorun çıkarsa…”
“Efendim hiç merak etmeyin. Her şey kontrol altında. Yalnız…”
“Yalnız ne?”
“Babası durumun farkında biraz.”
“Nasıl farkında?”
“Valla bilmiyorum ama kızım çatıdan düşmüş olamaz falan diyor.”
“Eee?”
“İşte kızımı öldürdüler mi acaba diyor.”
“Nerden çıkarmış bunu?”
“Efendim şu komiser, siz de görüşmüşsünüz hani?”
“Semih mi?”
“Evet, o. İşi eline yüzüne bulaştırmış biraz.”
“Ne yapmış?”
“İşte kızınız intihar etmiş olabilir falan demiş adama. Böyle şey denir mi efendim. Adam da kızmış tabii, alevlenmiş. Suhuletle, akıllıca hareket etmek lazım böyle durumlarda.”
“Ben kulağını çekerim onun… Şu adam, kızın babası nasıl biri? Çok sorun çıkarır mı?”
“Sanmıyorum efendim. Biraz kurcalayabilir ama ben gazını alacağım birazdan. Siz merak etmeyin.
“Ben onu bunu bilmem Asım. Bu işi hallet.”
“Halledeceğim efendim.”
“Bak sorun çıkarsa senden bilirim.”
“Hiç merak etmeyin efendim, içiniz rahat olsun.”
“Bak çok kritik bir dönemdeyiz. Seçimler yakın. Yok, başkanın oğlu kaza yaptı, çarptığı kız çocuğu öldü falan gibi haberler duymak istemiyorum.”
“Biliyorum efendim.”
“Ortaya çıkarsa… Biliyorsun aleyhimize kullanırlar.”
“Bilmez miyim efendim?”
“Bu seçim çok önemli. Ülkemiz için hayat memat meselesi.”
“Ona ne şüphe efendim.”
“Bu tepeyi de aştık mı Allah’ın izniyle başka engel kalmadı önümüzde.”
“İnşallah efendim inşallah.”
“Peki, tamam, var mı diyeceğin?”
“Şey efendim benim… Ee, şu başsavcılık atamam-”
“Sen onu düşünme şimdi. Şu meseleyi hallet önce. Zamanı gelince olur, tamam?”
“Tamam efendim… Gelmiyor musunuz bu tarafa? Valla özledik sizi.”
“Çok yoğun bu sıralar. Şu seçim geçsin bir.”
“Her zaman bekleriz efendim. Şöyle bir yaylaya-”
“Dıt dıt dıt…”
“Alo, alo? Ne oldu buna… Kapanmış… Kapattı heralde… A.ına kodumun g.tvereni. İnsan bir hoşça kal der… Seni vekil yapanın aklına sıçayım… Öf… Canımı sıktı akşam akşam… Dur şununla da görüşeyim aklımdayken… Alo! Başkomiserim, iyi akşamlar!”
“Buyrun savcım.”
“Nerdesin şimdi?”
“Arabadayım savcım. Olay mahalline gidiyorum.”
“Nedir vaziyet?”
“Valla savcım, ortalık karıştı biraz. Nerden çıktıysa bu trafik kazası mevzusu, herkesin dilinde şimdi. Gazetede haberi bile çıktı.”
“Hangi gazetede?”
“Hür Haber.”
“Ha, yerel gazete. Ben onu hallederim. Başka?”
“Önemli bir husus var savcım. Kızın çantası.”
“N’olmuş çantaya?”
“Arabada kalmış.”
“Deme ya, bu kötü işte.”
“Yalnız kullanabileceğimiz bir şey var içinde.”
“Nedir?”
“Bir kitap var kızın okuduğu. Şöyle bir baktım. İçinde intiharla ilgili bir bölüm var. Diyorum ki bunu uygun bir yere koysak.”
“Evet, evet, iyi fikir. Ama nereye?”
“Çatıya.”
“İyi düşünmüşsün. Yalnız çok dikkatli olun. Çok hassas bir mevzu bu. Bana sormadan adım atmayın. Semih denilen komisere de söyle o şom ağzını kapatsın.”
“Tamam savcım.”
“Hadi kolay gelsin…”
“Sağ olun savcım.”
“… Öhm… Doktorum seni de beklettik ya, kusura bakma.”
“Estağfurullah savcım.”
“Otopsi öğleden önce biter mi?”
“Biter savcım.”
“Bekletmeyelim garibanları. Öğle namazına yetişsin cenaze… Yahu doktorum nasıl dayanıyorsun bu otopsi işine anlamıyorum.”
“Zor savcım, hele çocuk olunca.”
“Zor olmaz mı… Bunca yıllık savcıyım hala böyle çocuk ölümleriyle karşılaşınca içim acıyor vallahi…
“Öyle savcım öyle.”
“Neyse nerde kalmıştık Sacit?”
“Cesedin bütün halinde Adli tıp kuruluşuna gönderilmesine, gereğinin ifası için dedik orda kaldık savcım.”
“Tamam, yaz bakalım. Gereğinin ifası için talimat yazılmasına, sarf kararının daha sonra adliyede yazılmasına, başkaca talimat verilecek bir durum kalmadığına, tutanağın adliyede ikmal edilmesine karar verildi…”
SON