Merhaba Ercan Bey, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Öncelikle “İyi Ki Varsınız” adlı kitabınızla Türkiye Polisiye Yazarları Birliği 2024 Kristal Kelepçe Yılın Öykü Kitabı Ödülü’nü kazandığınız için tebrik ediyoruz. Sizi romanlarınızdan ve öykülerinizden tanıyor, beğeniyle takip ediyoruz. Bize, sizi biraz daha yakından tanıma olanağı verirseniz seviniriz.
Ülkemizde yayımlanan polisiye kültürü dergilerini en başından beri okuyor ve izliyorum. Bu söyleşi davetiyle beni onurlandırdığınız için değerli yazar kardeşlerime çok teşekkür ederim.
12 Şubat 1959’da İstanbul’da doğdum. 1978’de Kadıköy Maarif Koleji’nden mezun olup İ.Ü. İşletme Fakültesi’ne başladığım gün çalışma hayatına da ilk adımını attım. Turizm ve elektronik sektörlerindeki deneyimlerimin akabinde bir caz kulübü kurdum, sanat ürünleri ve tasarımla ilgili çeşitli işlerde çalıştım.
1996’da ilk kitabım Kuraldışı Öyküler’i ve 1997’de ilk romanım Erkekler Ağlamaz’ı yazdım. Bir polisiye film senaryosu olarak başladığım Tilki Tilki Saat Kaç 2006 yılında, Değirmenlere Karşı 2010’da, Ten Kokusu 2012’de, Fotoğrafçılar Kulübü 2015’te, Akılçelen 2016’da, Dünya Kitap Yılın Polisiye Roman Ödülünü alan Yağmurdan Önce 2019’da yayımlandı.
2023 yılında Kitap Dergisi Polisiye Edebiyata Katkı Ödülü’nü aldım. Aynı yıl Kayıp Şahıslar Bürosu romanı ve Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’nin yılın en iyi öykü kitabı Kristal Kelepçe ödülünü alan İyi ki Varsınız adlı öykü kitabım yayımlandı. Dark İstanbul yayınevinin polisiye serisi için birçok öykü kaleme aldım, onlarca yazarın öykülerinin derlenme ve yayına hazırlanma faaliyetleri içinde bulundum.
Roman ve öykü dışında makale ve senaryolar da yazıyorum, gerçek suç hikâyeleri ve seri katiller üzerine araştırma ve incelemelerim çeşitli mecralarda okunabilir. Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği (FABİSAD) üyelerinden biriyim.
Yazarlık hikâyeniz nasıl başladı? Polisiyeye nasıl ve ne sebeple yöneldiğinizi öğrenebilir miyiz?
Bilimsel konulara merak duyduğum çocukluk dönemimde, özellikle 70’li yılların zengin bilimkurgu ve polisiye-avantür örneklerini -teyzem ve dayımın bu türe olan yakın ilgisinden dolayı- okuma fırsatım oldu. Çizgi roman ve popüler kültür ürünlerine olan merakımsa okumayı öğrenmeden önce başladı. Biz Nişantaşı’nda oturuyorduk ama ilkokul sonrasında Kadıköy Anadolu Lisesi’nin (o zamanki adıyla Kadıköy Maarif Koleji) sınavını kazandım, orada yatılı olarak eğitimimi sürdürdüm.
Kolej benim için adeta bir hikâye kaynağıydı. Benim gibi meraklı arkadaşlarla birlikte, etüt sınıflarında fanzinler, yeraltı gazeteleri çıkardık. Aykırı edebiyatın dikenli yollarına saptık ve tabii ki özellikle de AKBA yayınlarının polisiye roman serisinin haricinde, korku-gerilim ve bilimkurgu anlatıları da ilgi odağımızdaydı. Eğlenceli ve güzel günlerdi. Bu deneyimler kişiliğimde o kadar köklü bir birikim yaratmış ki, üretken bir yazar-çizer olmama rağmen hiçbir dönemde konu sıkıntısı çekmedim.
Bilgi dağarcığımın en önemli kaynağı araştırmaya hep aç ve çok meraklı bir insan olmak, ama bu merak toplumun geneline yayılan gıybet ve entrika merakıyla karıştırılmasın. Dedikodu hiç sevmem, orada olmayan insanların arkasından dedikodu yapılan yerlerden hemen kaçarım. Bizimki bilimsel bir merak, çocuğun ilgi alanlarını genişletip zenginleştirme arayışı diyelim.
Yazma ritüelleriniz var mı? Yazmaya başlamadan önce neler yaparsınız? Masaya oturduğunuzda karakterler ve kurgunun tamamı kafanızda hazır mıdır yoksa kervan yolda düzülürcülerden misiniz?
Hâlâ çok kitap okuyan ve özellikle de bilim ve teknoloji alanlarında gündemi takip eden biri olduğum için her şekilde esin kaynağı bulurum. Öykü siparişi de verilse yazarım, aklıma bir mesele takılır, o mesele üzerinde düşünürken ortaya bir öykü ya da roman fikri çıkarabilirim. Tabii bunlar incelikli konular olması lazım. Havada, karada, mümkün olan her yerde yazabilirim, dolayısıyla bir ritüele veya özel ve konforlu bir ortama ihtiyaç duymam.
Hikâyenin nüvesi ortaya çıktıktan sonra, bu öz fikri nasıl işleyip genişleteceğim, muammayı nasıl yaratıp da sonra da çözümleyeceğim konusunda kafa patlatmadan yazmaya girişmem. Olgunlaşmamış bir hikâye teması için makine karşısında debelenmek bana göre değil. Öyle yazan arkadaşlarımız var ama ben notlar alır, bir izlek belirler ve yazmaya öyle başlarım. Çalakalem yazmam, beni okuyacak kişilere saygı duyarım. Yazdığım metnin temiz ve anlaşılır olması için her zaman özen ve gayret gösteririm.
Sizi roman yazarı olarak tanıdık. Son yıllarda öykü türünde de eserler vermeye başladınız. Yazarken hangi türde kendinizi daha rahat hissediyorsunuz?
Ne yazmam gerekiyorsa onu yazıyorum son zamanlarda. Senaryo veya makale de olabiliyor. Bir dergide ‘Gerçek Suçlar’ isimli bir köşem var, burada yıllardan beri seri katillerin psikopatolojisi üzerine incelemeler hazırlıyorum. Bu konunun uzmanı sayılabilirim yani. Şaka yapıyorum tabii, bu tür alanlarda kendimi ustalığa doğru ilerleme hevesinde bir öğrenci gibi görüyorum.
Roman çalışmalarım uzun solukludur ve hep bir köşede durur. Çok katmanlı ve çok öykülü girift konular üzerine çalıştığım için yazması aylar, hatta yıllar sürebilir. Yazdığım işlere ticari bir meta olarak bakmıyorum ve en iyisini üretmeye çalışıyorum. Kimsenin aklına gelmeyen orijinal konulardaki hikâyelerin bir arada, belirli bir ritimde aktığı anlatılar tasarlamak benim hobim, en büyük merakımdır.
En çok neler okur, neler izlersiniz? Polisiyede tercihiniz yerli yazarlar mı, yabancılar mı? Yerli polisiyemizin artıları-eksileri hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Son yıllarda giderek daha az sayıda kurgu okuyorum. Tarih, sanat tarihi ve bilim-teknoloji, özellikle de robotik teknoloji hastasıyım, nerede ilginç bilimsel artikel veya kitap bulsam okurum. Mühendis olmasam da bazı ileri teknolojik projelerin terminolojisini anlayabilirim.
Vazife gereği öykü de okuyup değerlendiriyorum ama sinemada tercihim polisiye dizilerdir. İyi olduktan sonra yerli ya da yabancı fark etmez. Kitap olarak polisiye edebiyatımızdaki yol arkadaşlarımın yapıtlarını beğeniyor ve ilgiyle takip ediyorum. Tabii bizim polisiye edebiyat konuları hem eğlenceli hem de heyecan verici… Yerel meseleleri öğrenmek de faydalı oluyor. Klasik polisiye romanla birlikte, özellikle mahkeme polisiyesi, mizahi ve yerel işler, organize suçlar, bilimkurgu polisiye ve kara roman severim. Son yıllarda donuk vaka (cold case) dosyaları da ilgimi çekiyor.
Size göre bir polisiye eserin olmazsa olmazları nelerdir? Yeni yazarlara neler tavsiye edersiniz?
Bir polisiye yapıtın olmazsa olmaz aşamalarını, klasik şablonunu, yaratılan suç içeren muammanın merak uyandırma ve çözümlenme trüklerini bütün polisiye yazarı meslektaşlarımız az çok bilir, bunda bir sorun yok. Fikirsel olarak çok üretken ve yaratıcı bir coğrafyada zengin bir dilde yazma avantajına sahip olduğumuz kanaatindeyim. Bu alandaki yazar arkadaşlarımızın en önemli eksiği özensizlikten kaynaklanan ifade yetersizliği maalesef.
Yıllarını bu türe adamış olan usta yazar arkadaşlarımın bir öykü yazmak için nasıl haftalarca uğraşıp da metnin üzerinden defalarca geçerek, yazdıklarını yüksek sesle okuyarak düzeltme yaptıklarını görünce, çalakalem yazmayı maharet sananlara daha çok kızıyorum. Neden bunu yapıyorsunuz? Çok yaratıcı ve hızlı olduğunuz için editörler arkanızı toplayacak diye mi düşünüyorsunuz? Bu sorulara cevap bulamadım maalesef, üzücü ama gerçek bu…
Sanırım bir yazarın kendini okurun yerine koyarak, ilk etapta kendine ‘yeterince iyi, açık ve anlaşılır yazabildim mi?’ diye sorması, buna göre metnini düzeltmesi, ikinci etaptaysa ‘yeterince etkili ifade edebildim mi?’ sorusuna yanıt bulması gerekir. Önemli ve değerli bir yazar olmak için yetenek şart, ama titiz çalışmak ondan da önemli bence. İçten ve kibirsiz olmaya çalışalım; usta kalemlerin sorunu da bu…
Tüm polisiye meraklılarına sevgi ve saygılarımı sunuyorum. İnsanlık Hali adlı harika öykü kitabıyla Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’nin ilk Kristal Kelepçe öykü derlemesi ödülünü bileğinin hakkıyla kazanan değerli meslektaşım Reha Avkıran’a da çok teşekkür ediyorum.