Nevzat Bey, adli tıp bilimi biz polisiye yazarların kurgularında sıkça gereksinim duyup başvurduğu bir dal. Metinlerimizi edebiyata yani sanata yakın tutarken gerçekçi görünmesi adına siz kıymetli bilim insanlarından destek alabilmek büyük ayrıcalık. Bu konuda ne kadar verici olduğunuzu biliyor ve takdir ediyoruz. Bu nedenle Dedektif Dergi yazarları ve okurları adına röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum.
Sizi Kırmızı Edebiyat sanat platformunun konuğu olduğunuz bir söyleşide tanıdım. Daha sonra Youtube kanalınız üzerinden yaptığınız günlük yayınlarınızı takip etmeye başladım. Sözü uzatmadan okurlar adına hemen sorayım; Nevzat Alkan kimdir? Mesleğini nasıl seçti?
Teşekkür ederim. 1968 Ankara doğumluyum. 1991 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum. 93’e kadar Zonguldak’ın Devrek ilçesi, Müfettişler Köyü Sağlık Ocağı’nda mecburi hizmet yaptım. Eylül 1993’te İstanbul Üniversitesi, Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalında uzmanlık eğitimine başladım. 1996’da uzman, 2003’te doçent ve 2010’da profesör oldum. Yurt dışında muhtelif mesleki tecrübeler edindim. 2002 yılından beri Amerikan Adli Bilimler Akademisi üyesiyim. Burası belli üyelik basamakları içeren, yaklaşık 6500 üyesi olan, önemli adli tıp bilimcilerinden oluşan bir yapı. Akademide az sayıdaki Türk bilim insanı var ve ben kıdemli iki Türk üyeden biriyim.
Mesleği seçmemi tetikleyen birkaç olay var. Bunlardan ilki Ege Tıp’ta okumuş olmam. 91’de tıp fakültesini bitirdiğimde Ege’de ve Cerrahpaşa’da adli tıp stajı çok önemsenirdi. O nedenle eski kuşak adli tıpçılar bu iki üniversiteden mezundur. Fakültenin son senesinde seçmeli olarak staj yapılır. Sevdiğiniz alanı seçer ve bir ay o alanda çalışırsınız. Sonrasında tıpta uzmanlık sınavına giriliyor. Şu an yaklaşık on sekiz bin kişi bu sınava giriyor. Adli tıp, kırk üç uzmanlık alanından biri ve son yıllarda çok tercih edilen dallardan biri haline geldi. Eskiden bu kadar seçilmiyordu. Zaman zaman tercihlerin önceliği değişiyor. İşte bu nedenle yani üniversitem sebebiyle adli tıbba ilgim vardı, uzmanlık olarak İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalını tercih ettim.
İkinci olarak; Kuzuların Sessizliği filmi vardır, Jodie Foster ve Antony Hopkins’in başrolünde oynadığı bir yapım. Çok iyi bir filmdir. Foster bir FBI ajanını canlandırır, Hopkins ise insan eti yiyen bir seri katil rolündedir. Bu filmden çok etkilenmiştim.
Üçüncü bir neden de ben uzmanlık sınavına girmeden önce Doğu bloğu ülkelerinden ihtisasını tamamlamak üzere ‘TUS negatif’ denilen üç bin kadar insan geldi. Onlar bu usulsüzlüğü kullanarak kadın doğumcu, radyolog ve göz doktoru oldular. Bu beni çok öfkelendirdi. Bakü’de, Bükreş’te, Leningrad ve Sofya’da bir hafta kalıp iki yıldır burada çalışıyor diye yazı alabilen bu insanlara devlet göz yumdu. Adli tıp adalete yakın bir branştı, ayrıca dördüncü olarak devletçi bir yapım var. Bu branşta polis, jandarma, savcı ve hâkimle çalışma olanağının olması da seçimimi etkiledi.

Oldukça yoğun biri olduğunuzu tahmin ediyorum. Adli tıp uzmanının sıradan bir günü nasıl geçer?
Adli tıp, iki grup insanın çalıştığı bir yapılanma, Adalet Bakanlığına bağlı adli Tıp Kurumu var. Nasıl hukuk sisteminde yargıtaya dosyalar gidiyorsa Adli Tıp Kurumuna da olgular ve dosyalar gidiyor. Merkezi İstanbul’da, Yeni Bosna’da. Bir de benim çalıştığım gibi üniversitelerin tıp fakülteleri var. Buraların dört misyonu var. İlki; tıp, hukuk, adalet yüksek okulu vs. öğrencisine ders anlatmak. İkincisi, tıpta uzmanlık öğrencisi yetiştirmek. Üçüncüsü, hizmet; savcılık veya hakimliklerden gelen bilirkişi dosyalarıyla ilgileniyoruz, İstanbul Tıp Fakültesi olarak canlı muayenelerimiz (cinsel saldırı, akıl hastalığı değerlendirmeleri, travma vs.) oluyor. Artı avukatların getirdiği dosyalar için ‘uzman mütalaası’ adıyla raporlar hazırlıyoruz. Bunun dışında pek çok adli olgunun değerlendirilmesi gerekiyor. Dördüncü olarak araştırma misyonu var. Bu kapsamda bilimsel makaleler yazılıyor. Üniversitede herkesin belli bir poliklinik günü var. Eğitim, araştırma ve hizmet dışında toplantı ve konferanslara katılıyoruz. Kamuoyunu bilgilendirme misyonumuz olduğundan benim kendi özelimde sosyal medya faaliyetlerim var. Pek çok yerde, çok sayıda konuşma yapıyorum. Üniversite mesaim dışında İstanbul’un trafik keşmekeşiyle boğuşarak özel yaşantıma dönüyorum.
Bir uzman olarak polisiye dizi-film-roman kurgularında kullanılan adli tıp detayları hakkında neler düşünüyorsunuz? Sonuna kadar gerçeklikten yana mısınız yoksa ‘kurgunun günahı olmaz’ mı dersiniz?
Kurgu, dizi yahut filmin çok daha akıcı ve izlenir nitelikte olmasını sağlıyor. Bu nedenle kurguya karşı değilim. Etkileyici, çarpıcı ve izlemesi daha keyifli yapımlar bunlar. Ancak bu kurgular ne kadar gerçekçi olur, hayatın içinden doğru bilgiler aktarırsa beğenim artar. Kurgu etkiyi, gerçeklik de inandırıcılığı artırır. Türkiye’de polisiye kurguya ilgi büyük ancak yurtdışında bu sektörün daha köklü ve oturmuş olduğunu düşünüyorum.
Ülkemizde yaşanan ve adli tıp bilimini ilgilendiren olayları günlük olarak değerlendirdiğiniz bir Youtube kanalınız var. Bir kısmını gazetelerin manşetinde, çoğunluğunu ise üçüncü sayfada okuduğumuz suçlara uzman gözüyle bakıyor ve yorumluyorsunuz. Bu çok emek, süreklilik ve sabır isteyen bir iş. Buna nasıl ve neden karar verdiniz?
Üniversitedeki derslerimi de yıllardır bu şekilde yapıyorum. Günlük, hayatın içinden olayları değerlendirerek adli tıp bilgilerini aktardığımda dinleyenler konuya daha çok dahil oluyor. Sıradan gördüğü bir olgunun profesyonel gözüyle nasıl değerlendirilmesi gerektiğini anlıyor. Kamuoyunu her gün takip ettiğim için bildiklerimi insanlarla paylaşmak istedim. Tabii biraz da namımız yürüsün, iz bırakalım. Youtube kanalımda 28 Aralık 2023’den bu yana hiç sektirmeden her gün, günlük adli olguları incelediğim videolar yayınlamaya devam ediyorum. Bunun bana şöyle faydaları oldu. Bu çalışma sayesinde kamuoyunu ilgilendiren olayları yakından takip edebiliyorum. Tarihe not düşüyor, yanlış gördüğüm mevzuları açıklayabiliyorum. Takipçi sayım şimdilik az, bunu dert etmiyorum ama bu tür videoları ne kadar yaygınlaştırabilirsem o kadar fayda sağlayacağı kanaatindeyim. O nedenle istikrarlı bir şekilde her gün video yüklemeye devam ediyorum.
Yayınlarınızda en çok ilgimi çeken şey, suça dair verdiğiniz istatistiki veriler. Özellikle intihar olaylarındaki artışla ilgili açıklamalarınız dikkat çekici. Ülkemizde son yıllarda artan ‘failin intiharıyla sonuçlanan çoklu öldürme’ eylemleriyle ilgili yorumunuzu Dedektif Dergi okurları için tekrarlamanız mümkün mü?
Failin intiharıyla ilgili şunu söyleyeyim, eskiden kadın cinayetlerinde şahıs, kadını öldürüp sonrasında intihar ediyordu. Buna ‘ikili ölüm’ diyoruz, yani cinayet-intihar ikilisi. Oran dört cinayette bir intihar yani %25’di. Son yıllarda Türkiye’de farklı bir durum var. Önce çocuklar öldürülüyor, sonra kadını öldürüp en son şahıs intihar ediyor. “Ölmeye karar verdim, yaşamaya katlanamıyorum, o nedenle çocuklar da bu çileyi yaşamasın diye onları da öldürdüm,” diyen intihar notlarıyla karşılaşıyoruz. Ülkemiz adına çok trajik bir durum.
Kıymetli birikiminizi İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Adli Tıp Ana Bilim dalındaki öğrencilerinizle paylaşıyorsunuz. Bir eğitimci olarak ülkemizin ve üniversitelerimizin adli tıp bilimindeki yerini ve geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Ülkemizde tıp fakültesi sayısı fazla. Çoğunda adli tıp ana bilim dalı teşkil edilmiş. Dolayısıyla hoca sayısı fazla. Bu, çalışanların her bölgeye gitmesi açısından iyi. Adli tıp dalı, tıp mezunları arasında orta seviyede ilgi gören bir alan. ABD’de otopsi yapan adli tıpçı sayısı 330 milyon nüfusta 500, sayı oldukça az. Türkiye’de sıkça dava edildikleri için doktorlar bazı alanları seçmek istemiyor. Ancak ABD’de adli tıpçılar çok dava ediliyor. Son katıldığım kongrenin temalarından biri buydu. Az sayıda oldukları için gelirleri çok yüksek. Tıp hekimi gelir düzeyi sıralamasında 7. sırada. Orada dört sene tıp öncesi kolej eğitimi, dört sene tıp olmak üzere sekiz sene okumak gerekiyor. Sonrasında iki sene anatomik patoloji, iki sene klinik patoloji, bir sene de adli patoloji diye beş sene uzmanlık eğitimi var. Bir adli tıpçının yıllık geliri 200-300 bin dolar. Bir polis memurunun 85 bin dolar, dahiliye uzmanının 150-200 bin dolar aldığını düşünürsek ekonomik olarak daha müreffeh bir tıp branşı olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de durum şu an iyi, ama çalışan sayısı arttığı için bu durum nereye evrilecek görmek zor. Benim zamanımda sadece büyük illerde adli tıp uzmanı vardı. Şu an 81 ilin yanında küçük ilçelere de koydular. Kurada Hakkâri Yüksekova, Ağrı’nın Patnos ilçesine kadro vardı. O bölgelere hizmet gitmesi vatandaş adına iyi ama sayının artması uzmanların maddi mutluluğu adına kötü. Orta ve uzun vadede Türkiye’de neler olacağını öngöremiyorum.
Ülkemiz son yıllarda plansız ve kontrolsüz olarak göç aldı. Bazı tip suçların artmasında göçmenlerin etkisinin olduğunu, farklı kültürden insanların bir arada tutulmaya zorlanmasının kaçınılmaz olarak çatışma yaratacağını yadsıyamayız. Hükümet politikasının kısa vadede değişmeyeceğini öngörerek bu tür suçların azaltılması, engellenmesi için neler yapılması gerekir, tavsiyeleriniz nelerdir?
Göç ve artan suç Dünya’nın bir gerçeği. Türkiye’den Almanya’ya, Hollanda’ya gidenler arasında da kadının kafasını kesip caddeye atan var. Hunharca cinayetler işleniyor, bu nasıl bir vahşettir diye Hollandalılar şok oluyor. Afganistan, Suriye gibi ülkelerden gelenlerin kültürleri bizden farklı. Aslında Türkiye’nin batısı ve Trakya bölgesine uygun değil, daha çok Doğu ve Güneydoğu bölgemize nispeten yakın. Bahsettiğimiz suçların başlıcaları, fuhuş yani kadınların cinsel istismarı, insan ticareti, uyuşturucu madde kullanımı ve satışı. Göçmen suçlular kriminal olaylara daha hunhar yaklaşıyorlar. Hareketleri daha vandal. Nasıl önlenebilir? Açıkçası önlenemez. Belki cezayla ürkütülebilir. Entegrasyon, asimilasyon için sayı çok fazla olduğundan bu da mümkün görünmüyor. Dil öğrensin, eğitim alarak kendilerini geliştirsinler desek, Türkiye’nin bazı bölgelerinde halk onlarla eş seviyede zaten. Görünen o ki, Türkiye bu sorunu yaşayacak. Bir tepki oluşacak, sonra siyaset değişecek ama bu arada acı olayları yaşayanlar yaşadıklarıyla kalacak. Bu konuyla ilgili sihirli bir formülüm yok, bu trajediyi hep birlikte yaşayacağız.
İzlediğiniz, tavsiye edeceğiniz suç film/dizi/belgesel yapımlarını öğrenmek isteriz.
Önerebileceğim bir film/dizi listem var, sizlerle paylaşmak isterim.
The People v. O.J. Simpson – American Crime Story (2016) isimli on bölümlük bir dizi. Anglosakson ceza sistemine ilgi duyanlar mutlaka izlesin. Çok etkileyici ve öğreticidir.
Dört Ay, Üç Hafta, İki Gün (2007) Gebelik sonlandırması ile ilgili bir Romen filmi.
The Life of David Gale (2003) Türkçeye Ölümle Yaşam Arasında ismiyle çevrilmiş. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlatan nefis bir film.
Kuzuların Sessizliği (1991) az önce bahsetmiştim benim hayatımı etkileyen bir yapımdır.
The Verdict (1982) Başrolde Paul Newman var. Tıbbi uygulama hataları iddiaları hakkında ABD’de ilk başlardaki durumu anlatıyor. Önemli ve Türkiye’deki uygulamalara yön verecek bir yapım.
The Way (2010) Martin Sheen başrolde. Fransa’nın güneyinden, İspanya’nın kuzeybatısına yürünen Saint James Haç Yolu’nda geçen bir macera. Çarpıcı bir yapım.
M: Bir Şehir Katilini Arıyor (1931) O yıllarda Almanya’da olay yeri incelemesinin, suç araştırmasının nasıl organize olduğunu gösteren önemli bir film.
Anonyma – Eine Frau in Berlin (Berlin’de Bir Kadın) 2008 yapımı iç karartıcı ama önemli bir film. Cinsel saldırılar hakkında önemli ipuçları aktaran bir yapım.
Zindan Adası (2010) Leonardo Dicaprio başrolde. Akıl hastalığı ve suç ilişkisiyle ilgili, izlemenizi tavsiye ederim. Tam olarak anlamak için birkaç kere izlenmesi gerekebilir.
The God Father film serisini de muhakkak izleyin derim. Ayrıntıları yakalamak için birkaç defa dikkatlice izlemek gerek.
Adli Tıp bilimine ilgi duyan, bu alanda eğitim almak isteyen gençlere neler tavsiye edersiniz?
Tüm gençlere tavsiyem; okusunlar, bilgili olsunlar, vakitlerini boşa geçirmesinler, kendilerine donanım katsınlar, her fırsatta Türkiye’yi ve dünyayı gezsinler, Atatürk’ ün izinden ayrılmasınlar.
Verdiğiniz kıymetli bilgiler için teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.