Orijinal Film Adı: Witness For Prosecution
IMDB: 8,4 / 10
Tür: Polisiye, Dram, Gizem
Süre: 1 sa. 56 dk.
Renk: Siyah, Beyaz
Yapım yılı: 1957
Ülke: ABD
Yönetmen: Billy Wilder
Uyarlanan hikâye yazarı: Agatha Christie
Oyuncular: Tyrone Power, Marlene Dietrich, Charles Laughton, Elsa Lancaster
AGATHA CHRISTIE SEVERLER İÇİN MUHTEŞEM BİR UYARLAMA: BEKLENMEYEN ŞAHİT
Bana kalırsa herkesin bir Agatha Christie ile tanışma hikâyesi vardır. Benimkinden kısaca bahsetmek isterim. 5-6 yaşlarında bir çocukken odamda tek başıma uykuya dalmaktan aşırı korkardım. Bir gece annemle babamın yanında yatmak için izin koparınca bunu her gece yapmaya başlamış ve ikisi de bu duruma artık kayıtsız kalıp okudukları kitaptan kafalarını kaldırmamaya başlamışlardı. Her gece kitaplarının arka kapağında oldukça yaşlı, inci kolyeli ve uzun tırnaklı bir kadın fark ederdim. Maalesef bu yaşlı kadından da korkardım. Babama ne okuduğunu sorduğumda ancak büyüyünce okuyabileceğim polisiye bir roman olduğunu söylerdi. Kitapların renkleri haftada bir değişirdi ve ben babamın elinde ne renk kitap olacağına dair kendi kendime oyun bile üretmiştim. Zaman geçti ve ilkokulu bitirdiğim yaz evde tek başımayken birden aklıma bu romanlar geliverdi. Kütüphaneye koşarak kapak görsellerinden en sevdiğimi seçtiğimi hatırlıyorum. Sakıncalı bir şey yaptığımı düşündüğümden kitabı yatağımın altına saklayıp gizli okuduğumu hatırlıyorum. Henüz 11 yaşımda olmama rağmen kitabı okurken anlayabiliyor olmanın bana verdiği mutluluk hala aklımdadır. Zaten Christie’nin de sırrı bu değil midir? İster genç olun, ister yetişkin hatta benim gibi bir çocuk yazarın dilinin sadeliği ve anlatımındaki akıcılık size müthiş keyif verir. Sanırım katili biliyorum dediğiniz her seferde sizi tongaya düşürmesi de ayrı bir keyif değil midir? Christie’nin her bir romanının sonu sizi bir diğerine davet eder. İster istemez o rengârenk kitap kümesine bir anda siz de sahip olursunuz.
Anılarımla sizi kaybetmedim umarım çünkü bu ay sizinle yazarın bir dönem Broadway salonlarını sallayan ünlü tiyatro oyunundan uyarlanmış etkileyici bir başyapıtından bahsetmek istiyorum. Amerika Film Enstitüsüne göre sinema tarihinin en iyi mahkeme temalı 10 filminden 6.sı olan “Beklemeyen Şahit”, 6 dalda Oscar’a da aday gösterilmiş ve sansasyonel sonuyla bir dönemin manşetlerinden inmemiştir. Yönetmen koltuğunda efsane Billy Wilder’ın olduğu filmin neredeyse tamamı mahkeme salonunda geçmesine rağmen, “Beklenmeyen Şahit” filmini özel kılan hikâyenin Christie’ye ait olmasının yanı sıra ustalar ustası bir yönetmene ve nefis bir oyuncu kadrosuna da sahip olmasıdır.
Filmin konusundan kısaca bahsetmem gerekirse: Ünlü avukat Sir Roberts kalp hastalığı nedeniyle inzivaya çekilmiştir. Eskisi gibi cinayet davaları yerine hafif davalara bakma kararı alan avukat günün birinde kapısını çalan bir cinayet dosyasına tepkisiz kalamaz. Savunmasını kabul ettiği Bay Vole, dul ve zengin Bayan French’i öldürmekle suçlanıyordur. Vole’e deli gibi aşık olmuş olan zavallı zengin dul, mirasında Vole’e de yüklü bir mal varlığı bırakmıştır. Vole bir numaralı zanlı gibi görünmektedir ama Sir Roberts adamın masum olduğuna inanıyordur. Dava devam ederken ilginç bir şey olur: Vole’un eşi Christine mahkemede kocası aleyhine savcılığa tanıklık yapacaktır! Her şeyi altüst edecek bu durum karşısında Sir. Roberts ne yapacaktır? Peki, Vole gerçekten de masum mudur?
Filmde savunma avukatını canlandıran usta aktör Charles Laughton, güzeller güzeli aktris Marlene Dietrich’in ışığını çalıyor desem abartı olmaz. Laughton’u film boyunca izlemek inanın o kadar keyifli ki kendisi gerilim dolu bir polisiye filme katabildiği mizahla adeta devleşiyor. Dietrich’in o meşhur keskin vamp bakışları ve muhteşem uzun bacak sahnesi bu filmimiz de var. “Flashback”lerle gençliğinden olgunluk çağına kadar izleyebildiğimiz aktrisin performansı gerçekten çok inandırıcı ve sahici. Zaten Billy Wilder da aktrisin bu rolü sanki kariyerinin dönüm noktası gibi sahiplendiğini ve inandırıcı olabilmek adına saçının duruşundan sesinin tonlamasına kadar titizlikle işlediğini anlatacaktır anılarında. Filmde avukatın hemşiresini canlandıran ve “Frankenstein’ın Gelini (1935)” filminden hatırlayabileceğiniz aktris Elsa Lanchester da Charles Loughton’ın gerçek eşidir.
İkilinin filmde hissedeceğiniz inanılmaz kimyası da işte buradan gelmektedir. Aslında Christie’nin kitabında böyle bir hemşire yer almamaktadır. Karakter Billy Wilder ve ünlü senaryo yazarı Harry Kurnitz tarafından filme mizah katmak adına yaratılmıştır. Amaç biraz da spot ışıklarını başroldeki Tyrone Power’dan, İngilizlerin el üstünde tuttuğu aktör Charles Loughton’a çekmek içindir bana kalırsa. Birçoklarına göre Power, oynadığı Vole karakterine göre oldukça yaşlıdır. Bu rolünde sadece 43 yaşında olan Power aslında yoğun alkol ve sigara kullanımından dolayı biraz yıpranmıştır. Ne üzücüdür ki kendisi bu filmin ardından da hayatını kaybetmiştir.
Film dokunuşları itibariyle gerilim ustası Alfred Hitchcock filmlerini andırır. Hatta Hitchcock’un kendisi de bir röportajında birçok insanın kendisine gelip bu filmi izlemekten ne kadar memnun kaldıklarını söylemiştir. Gariptir ki ünlü yönetmenin meşhur filmi “Paradine Davası (1947)”nın da Wilder’a ait olduğu sanılır. İki film de muhteşemdir. Filmimiz gerçekten de gerek kasvetli atmosferi, gerek cazibeli ve baştan çıkarıcı bir sarışın aktris kullanımı, gerek içine serpiştirilmiş mizah gerekse keskin gözlerin görebileceği ince detaycılığıyla Hitchcock filmlerini andırır. (Burada biraz spoiler vereceğim dilerseniz bu bölümü atlayabilirsiniz) Özellikle filmin son sahnesinde avukat Sir Roberts’ın tek göz camıyla bıçağı işaret etmesi ve bu işareti fark eden Christine’in bıçağı alıp kocası üzerinde kullanması bir Hitchcock ince dokunuşuna sahip gibidir. Filmin tempolu ve hızlı finali de ünlü yönetmenin tarzını çağrıştırır. Laughton bu tek cam gözlük detayını kendi avukatı (o dönem ünlülerin avukatı olarak da bilinen) Florance Guedella’dan esinlendiğini belirtir. Bu detay döneminin çok ötesinde bir yönetmen olan Wilder tarafından ne kadar zekice filme dâhil edilmiştir öyle değil mi? Wilder anılarında Laughton’ın eşsiz bir oyuncu olduğunu ve mesleğini bu kadar severek icra eden bir oyuncu daha görmediğini söyler. Laughton gerçekten de günümüzün birçok oyuncusu gibi ego sahibi bir aktör değildir. Dönemin gerçekten de dev bir ismi olmasına rağmen sette boş olduğu zamanlarda oyuncuların repliklerini onlara okumaktan gocunmaz. Hatta çoğu zaman sadece bunun için bile sete geldiği olmuştur.
Final demişken, filmin sonu o kadar beklenmedik ve şaşırtıcıdır ki gösterime girdiği sinema salonlarında film bitiminde konuşan bir dış ses seyircilerden filmin sonunu kimseye anlatmamalarını rica eder. En ilginci ise filmin sonu oyunculara dahi söylenmemiş, bitim çekimlerinde ellerine geçen son 10 sayfa ile öğrenmişlerdir! İngiltere’de saray soylularına yapılan ön gösterimde ise kendilerinden filmin sonunu saklayacaklarına dair yazılı bir söz de alınmıştır. Filmin sonu şaşırtıcıdır belki evet ama maalesef Christie romanlarından alışkın olduğumuz sona sahip değildir. Bu biraz yazarın romanlarında alışık olduğumuz “gizem” unsurunu da silikleştirmiş gibidir. Genellikle yazarın romanlarında bildiğiniz de üzere cinayete dâhil olan isimler bir salonda toplanır ve cinayeti çözen kişi olay örgüsünü baştan özetleyerek katili işaret eder. Filmimizde böyle bir sahne olmaması biraz da mahkeme salonunda geçmesinden ileri gelir. Bu kötü mü olmuştur? Tabi ki hayır ama bir Christie sever olarak yazarın bu dokunuşunu yine görmek belki de güzel olabilirdi bilemiyorum. Yorumu sizlere bırakıyorum. Öte yandan Agatha Christie ise bu filmin eserlerinden uyarlanan en sevdiği film olduğunu da belirtmiştir. (Bu yorumu 1974 yapım “Doğu Ekspresinde Cinayet” filminden önce olmuştur ve yazar bu filmi de çok beğendiğini dile getirmiştir.)
Dram, cinayet, mizah, müthiş oyunculuklar, nefis bir yönetmen ve harika bir hikâye… Bir filmi klasik yapan özellikler bunlar değildir de nedir?
Geçtiğimiz ay ölüm yıldönümü tüm dünyada kutlanan polisiye edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan ve eserleriyle sinemaya da oldukça katkıda bulunmuş olan İngiliz usta yazar Agatha Christie anısına…
Keyifli izlemeler dilerim.