Polisiye edebiyatın güçlü kalemlerinden, Polisiye Yazarları Birliği (POYABİR)başkanı Algan Sezgintüredi, aynı zamanda usta bir çevirmen olarak çevirileriyle de edebiyatseverlere önemli eserler kazandırmaya devam ediyor. Son olarak, suç ve gizem türünün en ilginç anlatılarından biri olan ‘Kilitli Oda Muammaları’ adlı derlemeyi dilimize kazandırdı.

Bu kitap, polisiye edebiyatın en klasik ve en zorlu alt türlerinden biri olan kilitli oda gizemlerine odaklanıyor. İçinde Agatha Christie, Edgar Allan Poe, G. K. Chesterton, John Dickson Carr gibi ünlü yazarların öyküleri yer alıyor. Algan Sezgintüredi ile ‘Kilitli Oda Muammaları’ üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Edgar Ödüllü Otto Penzler’ın ünlü polisiye yazarlarından seçip bir araya getirdiği derlemeyi çevirme kararını nasıl aldınız? Teklif yayınevinden mi geldi?
Evet, yayınevinden geldi. Genelde öyle oluyor zaten. Hacim biraz korkutucuydu ama içeriğin zenginliği sayesinde teklifi memnuniyetle kabul ettiğimi söyleyebilirim.
‘Kilitli Oda Muammaları’ oldukça geniş bir zaman dilimine yayılan ve farklı üsluplara sahip yazarların öykülerinden oluşuyor. Bu çeşitlilik çeviri sürecini nasıl etkiledi? Çeviri sırasında en çok zorlandığınız veya en çok keyif aldığınız öykü hangisiydi?
Farklı üslupları ve farklı dönemlerin anlayışlarını elimden geldiğince yansıtmaya çalıştım. Her çevirinin –en azından benim için– kendi zorluğu var zaten, ilave bir sıkıntı yaşamadım diyebilirim. Otto Penzler gibi bir duayenin seçkisinde vasat öykü çıkması beklenecek bir şey değil, o yüzden hepsi gayet zevkliydi çevirirken. Ama illa isim vereceksem bence Perili Ev (Ellery Queen), Doktorun Çözümü (Stephen King), Hücre 13 Problemi (Jacques Futrelle), Steinkelwintz Vakası (MacKinlay Kantor), Uçan Ceset (A.E. Martin) ve Eziyet IV (C. Daley King) diğerlerinden bir adım öne çıkıyor.
Bu tür uluslararası antolojileri Türkçeye kazandırma konusunda başka projeleriniz var mı? Özellikle klasik ya da çağdaş polisiye edebiyat üzerine yeni bir seçki hazırlama fikriniz var mı?
Bu tür seçimler yapma, projeler hazırlama lüksüm yok maalesef. Dilimize kazandırılması gereken çok fazla polisiye eser var; bana kalsa, elimde olsa hiç düşünmeden yıllarımı verebilirim. Ama ülke olarak şartlarımız müsait değil. Okur ilgisi yayınevlerini polisiye edebiyatın derinlerine inmeye teşvik edecek seviyede değil şimdilik.
Türk edebiyatında kilitli oda türünde çok fazla eser üretilmiyor. Sizce bunun nedeni ne olabilir? Bu türü yerli edebiyatta yaygınlaştırmak için neler yapılabilir?
‘Kilitli Oda’ terimiyle anılan imkânsız suç polisiyeleri sadece bizde değil, dünyada da çok fazla üretilmiyor çünkü polisiyenin kurgulanması en zor türü. Bizim polisiyemizde bu türde benim bildiğim kadarıyla şimdiye dek sadece iki roman var (daha fazlası varsa cahilliğimi mazur görün): Feneryolu Cinayetleri (Gencoy Sümer) ve Katilin Şahidi (Algan Sezgintüredi). İmkânsız suç polisiyesi, Otto Penzler’ın çevirdiğim derlemeye yazdığı önsözde belirttiği üzere esasen sihirbazlık, gözbağcılık numaralarıyla aynı mantığı kullanır, şaşırtmacaya, dikkatleri başka yöne çekmeye dayanır ve çözüm, numaranın sırrı açıklandığında işin aslının hayret uyandıracak denli basit olduğu görülür. İyi, seyirciyi şaşırtacak sihir numarası hazırlamak kolay bir iş değildir; ‘Kilitli Oda’ yazmak da öyledir.
Türk polisiye edebiyatına ve okurlarına dair gözlemleriniz neler? Kilitli oda gibi klasikleşmiş bir alt türün Türkiye’de daha fazla ilgi görmesi için neler yapılmalı?
Polisiyemizin Osmanlı’nın son dönemine kadar uzanan geçmişine rağmen herkesin en az birkaçını sayabileceği pek çok sebepten dolayı emeklemekten bir yere tutunarak ayağa kalkıp sarsak adımlarla yürüme seviyesine son otuz yılda geldiği kanısındayım. Hakikaten başarılı, dünya çapında denebilecek roman ve öykülerimiz var; gittikçe de çoğalıyorlar. Ama ne yazık ki sapla samanın ciddi karıştığı, kalite açısından kurunun yanında yaşın da yandığı bir dönem yaşıyoruz. Dolayısıyla bence ilgisini veya ilgisizliğini doğrudan okura fatura edemeyiz. Yerleşmiş algıları değiştirmek, çok uzun süre ve çaba gerektiriyor. Yazara azimle yazmak, çevirmene azimle çevirmek, yayınevlerine, medyaya ve okuraysa ısrarla fırsat tanımak düşüyor ki bunların hiçbiri kolayca ve kısa sürede gerçekleşecek şeyler değil.