Cinayetlerinin filmlere konu olduğu seri katil ve astrolojik haritasında görünmeyenler
Yurt dışında yaşayan üniversite arkadaşımın dostlarıyla birlikte çıkardıkları polisiye dergilerine cinayet ile astroloji ilgisini kuran yazılar yazmamı teklif ettiği günün üzerinden aylar geçmişti. Henüz iki tane astroloji ve cinayet ilişkili yazı vermiş; iki sayıda ise yazdıklarım içime sinmediğinden göndermemiştim. Fakat bu arada; sanki bir ağ pazarlamacısının gün içinde işini defalarca düşünmesihatta aklından hiç çıkartmaması gibi deneyimler de yaşadım. Sanki yazıyı bir gün sonra gönderilecekmiş gibi; önüme çıkan şeylere polisiye gözlerle bakmak, bazen rahatsız edici bazen keyifli akıl oyunları kurmak, yakıştırmalar yapmak, yıllardır uzak kaldığım bu alanda bilgi dağarcığımı doldurmak; eskiden var olanı hatırlamak diş fırçalamak kadar doğal olmuştu benim için.
Katil ya da daha ötesi seri katil biri hakkında yazmak ne kadar güzel olabilirdi ki? Kimi yazmalıydım? Nasıl yazmalıydım? Birkaç gün bunları düşünerek geçti. İlk yazıdan beri zaten bu suç kategorisindekilere ilgim artmış, onlarca diyemesem de çok sayıda kitabı ve bu sayının birkaç katı röportaj, makale, dergi okumuş, konularla ilgili filmler seyretmiştim. Çehov’un “Tiyatro, hayatın tam kendisidir” dediği “Martı ”oyunu bir yana; dönüşümleri yok etmek olan insanlar hakkındaki tiyatro metinlerine de biraz baktım. Bir aday listesi oluşturmuştum. Sıra bu listeden seçim yapmaya gelmişti. Kararımı verdim. Filmlere en çok esin kaynağı olan bir seri katili seçtim. Adını sonradan paylaşacağım için siz onu Bay A diye bilin. Şimdiden cinsiyetini bile öğrendiniz. O bir erkek.
“Gözlerim salonun bir köşesine özenle yerleştirilmiş küçük bir kitaba takıldı. Altındaki etikete eğildim ve okudum : <<1791 Anayasası>>. Fransa’nın ilk yazılı Anayasası. Biraz daha dikkatle bakınca alt satırdaki şu müthiş cümle beni dondurdu : <<İnsan derisi ile kaplanmıştır>> bu küçücük, rengi sararmış kitap karşısında hürriyet savaşlarının derinliğini, uzunluğunu, özgürlük denen şeyin bedava olmadığını insan bir kere daha anlıyor. Sanki her Anayasa insan derisi ile kaplı” Kitabının kapağına adının başına koyabileceği sıfatları büyük bir mütevazılıkla koymamış olan saygın hoca* böyle yazmıştı.
“İnsan derisi” ürperti verici olsa da; kararımı Bay A olarak belirlememe neden oldu. Şimdi bir seri katilin geçmişini, astrolojik anatomisi üzerinden paylaşabilirdim. Bay A sadece bir katil değildi. Seri katillerin özelliği olan bir imzası, kendine has bir tarzı vardı.Hatta daha fazlası.
Bay A, birbirine zıt karakterde anne ve babaya sahipti. Bir de ağabeyi vardı. Baba silik kişilikli, edilgen ve alkolikti. Diğer tarafta ise annesi baskın karakterli, koyuluktan öte dindar, oğullarını katı ahlaki kurallarına hapsetmeye kararlı biriydi. Kadınları kötüleyen, adeta vaaz veren konuşmaları çocukluk ve gençlik yıllarına damga vurmuştu. Annenin aynı zamanda evi geçindiren kişi de olması onun evdeki otoritesini perçinliyordu. İşlettiği bakkal dükkânından elde ettiği kazancını bir çiftlik alarak değerlendirmek, çocuklarını kötülüklerden uzaklaştırmak için kullanmayı planlıyordu. Bu planında başarılı da oldu.Okul bir zorunluluktu. Bu çocukların dış ortama açılması demekti. Okumayı kısa zamanda ve iyi öğrenmiş, düşler tarlasına yalnız adım atmıştı. Arkadaş edinmesi ise yasaklanış gibiydi. Ağabeyi ve Bay A, birine kardeş olmanın dışında bir de arkadaş olmak zorunda kaldı. Babalarının ölümünden sonra tümüyle annelerinin baskısına kalmışlardı. Bay A, anneye sağlıksız bir şekilde bağlıydı. Çiftliklerine yakın bir yerde başlayan yangının söndürülmesi sonrasında; yangının etkili olmadığı bir alanda, başında yaralar olan ağabeyinin cesedi duruyordu. Polis bu konuyu derinleştirmedi. Konu kapanmıştı. Artık Bay A ve annesi vardı. Bu olayı izleyen yılın son günlerinde ise annesi öldü. “Yeni yaşam” bu önemli olaydan sonra hız kazandı.
Önce sürecin biraz ilerisine gidelim: Kasabadaki hırdavat dükkânı soyulmuş ve dükkân sahibi kadın ortadan kaybolmuştu.Bay A, hırdavat dükkânına giren son kişi son müşteri olarak görülmüştü. Tanıklar vardı. Polis devriyesi, kasabanın dışında yer alan çiftlik evine de gelmişti. Eve girdiklerinde ise; darmadağın, çöplerin saçılmış olduğu, pis kokunun daha doğrusu çürüme kokusunun insan genzini yaktığı bir ev buldular. Şerif el feneri ile karanlığı delerek dolaşıyordu ki; bir şeye değdi. Filmlerde bile zor görülecek bir gerçeklik karşısındaydı artık. Tavan kirişinden bir av hayvanı gibi baş aşağı sarkan ama başı olmayan bir kadın cesedi. Bedeni yarılmış, iç organları çıkartılmıştı. Bu şansız beden aramakta oldukları hırdavatçı kadına aitti. Polisler bir ölüm evi içinde olduklarının bilinciyle araştırmalarına devam ettiler. İnsan kemiklerinden ya da kafatasından yapılmış kâseler, dudaklardan yapılmış kolyelerden sonra, insan derisi ile yapılmış abajur sadece araştırmanın devamında fark ettikleriydi.Daha sonra ise akıllara durgunluk verecek şeyleri gördüler. Vahşetin dorukları ise kadın memelerinden yapılmış olan kemer ve insan derisinden yapılmış olan cüzdan ve giysiydi. Bu sırada biraz sonra gözaltına alınacak ve sonra da tutuklanacak olan suçlu; yatak odasında sessizce olacakları bekliyordu. Sorguda sessiz kalmış, sonradan bilinen bu cinayetini itiraf etmişti. Bazı şeyleri hatırlıyor, bazılarını ise hatırlamıyordu. Çevrede yapılan uzun süreli araştırma başka cinayetleri de aydınlattı. Bay A, sadece birilerini öldürmüyor, mezarları açıp ölüleri tümüyle ya da o sırada kullanacaklarını bedenlerinden alıyordu. Kurbanları annesinin öldüğü yaştaki kadınlardı. İnce el işçiliği vardı. İnsan derisi kullanarak giysi dikmek, cüzdan ya da abajur yapmış olması; bu incelikli “el becerisi” onu gazetelerin manşetine taşımış ve ülkede tanınmış biri yapmıştı. Akıl sağlığı yerinde değilse yargılanmaması, ceza almaması söz konusu olabilirdi. Bay A ya şizofren, seksüel psikopat teşhisi kondu. Kadınlara karşı farklı duygular içindeydi. Daha çocukluk yıllarından tohumlanan anne baskısı ile hem kadın vücuduna ilgi duyuyor hem de nefret ediyordu. Nekrofili ve yamyamlık suçlamalarını kabul etmedi Bay A. Gerilim-korku filmlerinin büyük yönetmeni** 1960 yılında ondan esinlenerek yazılmış olan Norman Bates karakterini beyaz perdeye, siyah-beyaz bir film olarak aktardı. Film ise sinema tarihinde önemli bir sayfa ve başyapıt olarak yer aldı. Siz onun “Kuzuların Sessizliği” filmine esin kaynağı olduğunu bilseniz; adını hatırlar mısınız? Adı, “Ölüme Dair” diye çevrilebilecek müzik grubunun bir parçasında da, Bay A ya başka bir ölümsüzlük atfedildi. Bay A, tutulduğu Akıl Sağlığı Enstitüsündekansere bağlı solunum ve kalp yetmezliğinden öldüğünde tarih 1984 yılının 26 Temmuzuydu.
Astrolojik harita
Böyle bir katilin astrolojik haritası bulunabilir miydi? Nasıldı? Doğru olabilir miydi? Yurt dışında olup büyük bir astrolojik harita veri bankasına sahip bir siteden Bay A’nın doğum bilgilerini aldım. En iyi astrolojik harita çıkartılacak yazılımı lisanslı kullanmasın verdiği güvenle bilgilerini girdim. Yok hayır !bu harita verilen saatle doğru olamazdı. Rektifikasyon adı verilen ve bir çok sorunun cevaplanması ile bulunacak doğru doğum saati ile uğraşmam gerekecekti. O kadar bilgiyi nereden bulacaktım? Bu mümkün değildi. O zaman yazıya konu olan bilgilerden yola çıkarak doğum saatinin biraz daha ilerideki dakikalara ait olduğunu buldum ki; bundan emindim. İlk kez yapmıyordum böyle bir şeyi. Astrolojik danışma öncesi bilinmesi gereken en son ve belki en önemli şey doğum saatiydi. Bu haritayı astroloji dersi alan öğrencilerimle paylaşsam ilk “bakışta bu bir katil” demezlerdi. Ben de demedim. Hatta bir sanatçı haritası demek daha uygun olurdu. Suçlu bulunup hapishaneye konulsa da, bir akıl sağlığı merkezinde tutulsa da bu bir kısıtlanmaydı ki; Plüton on ikinci evde olmalıydı. Plüton, hayatta dönüşmek, dönüşüme direnmek halinde ile bir sonraki yaşama geçiş demekti. Yani ölüm. Üstelik Yunan mitolojisinde ölülere hükmeden yer altı tanrısı Hades ile ilişkiliydi. Astrolojinin derinliklerinde Hades ayrı bir göstergedir de. Sosyal yabancılaşma, çürüme, bağımlılıklar, başkalarının zayıf yönlerinden yararlanmak ve bunu kötü amaçlar için kullanmakla ilişkili görülür ki bunlar Bay A’da fazlasıyla vardı.
5. evde Venüs’ün Terazi burcunda olması, güzel duyu ve sanat vurgusu yapıyor. Astrolojide en çok istenen iyi açılardan biri trine yani üçgen açıdır ki bu da Venüs’ünün12. evde Plüton’a 120’lik açı yapması ile açıklanabilir.
Onuncu evdeki Satürn anneye bağımlı, ondan ayrılamayacağı için de evlenemeyen, oidupuskompleksine vurgu yapılacak erkek modelini de temsil ederken bu astrolojik yaklaşım kendine diktiği deri elbiseler gibi üstüne oturuyordu. Aynı zamanda baba ile de problem göstergesidir bu. Kariyer evi diye bilinen onuncu evini Uranüsyönetiyor ki; tuhaf, değişik, manyak bir sanatçılıktan bahsedilebilir. Bunu elleriyle yapıyor. Sanatçı ve iyi görünmek için yapıyor. Başak titizliğinin vurgusu yapılacak bir güneş olmakla birlikte güneşinin bulunduğu evi aslan burcu yönetiyor ki; yaptığı işi önde olacak kadar farkla yapmaya ve takdire, alkışa aday. Sağlıkla ilişkili olan 6. Evini akrep burcu yönetiyor ve kaderi gösteren sabit yıldızlar varken; onların akrep burcunda olması kanser hastalığına işaret ediyor.Zekâ ve iletişim kurma biçimini temsil eden Merkür ise en güçlü olduğu burçta olmasa da en güçlü olduğu iki evden birinde. Erken okuma yazma öğrenmesini, kendisi ile röportaja gelen gazeteci hanım ile dans etmesi ve konuşması ile etkilemesini de bu durumla ilişkilendirelim.
İki bağlaç bir arada; ve fakat bütün bu yorumlar haritaya ilk bakışta Bay A’nın katil olduğunu görmemiz için yeterli değil. Astrolojik haritasında bu net bir şekilde görünmüyor. Net olan şey; Bay A’nın anne kurbanı oluşu.
En doğru düstur insanı ezmez, galiba evrenin içine nakşeder. Cümlenin anlamını ya da anlamsızlığını mı çözmeye çalışıyorsunuz? Uğraşmayın. Sadece kelimelerin ilk harflerini birleştirin. Yaptığı işi; sanat yanı baskın bir yaratıcıkla ortaya koyan; bazı cinayetlerin aydınlatılamadığı bircoğrafyada kayda geçmiş, zirveyi görmüş katilin adını okuyun.
“Adam öldürmek bir kuruntu henüz kafamda, öyleyken adam olmaktan çıkarıyor beni; elim ayağım kesiliyor daha düşünürken, olmayan bir şey olandan çok sarıyor beni: Tek o kalıyor ortada, o olmayan şey!” demiş olan Macbeth gibi. O yola girdikten sonra çıkışı yoktu.
*Profesör Dr. Tarık Zafer Tunaya. İnsan derisiyle kaplı anayasa , Arba yayınları, 1988.
**Alfred Hitchcock