Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ’NDE BU AY

Diğer Yazılar

Gamze Yayık
Gamze Yayık
Gamze Yayık. 1972 yılında doğdu. Babasının memuriyeti nedeniyle Türkiye’nin farklı şehir ve okullarında süren eğitimi, Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden 1994 yılında mezuniyetiyle son buldu. İşsiz bir mühendis olarak başladığı yetişkinliğini Ying Yang mahlasıyla DivxPlanet sitesinde polisiye dizi ve filmlere gönüllü altyazı çevirmenliği, altyazı editörlüğü yaparak geçirdi. En büyük tutkusu olan kitaplardan ve okuyup öğrenmekten asla vazgeçmedi. İzmir’de yaşıyor. Halen Handan Gökçek’in “Yaratıcı Yazarlık” Atölyesi’nde polisiye okuma tutkusunu yazma uğraşına çevirmeye çabalayan bir öğrenci.
DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ’NDE BU AY 1

Dedektif Dergi olarak Nahoş Cinayet: Suç Edebiyatı Kulübü’ne konuk olduk ve üyelerle Sue Grafton’un ünlü polisiye serisinin ilk kitabı Ateşin A’sı üzerine konuştuk.

Bu keyifli toplantıya geçmeden önce sizlere kısaca Nahoş Cinayet: Suç Edebiyatı Kulübü hakkında bilgi verelim.

İzmir Dayanışma Akademisi (İDA) İzmir’deki “Bu Suça Ortak Olmayacağız” metnini imzalayan ve üniversitelerinden ihraç edilen akademisyenlerce kurulmuş bir platformdur. Ancak İDA sadece Barış Akademisyenleri ile sınırlı olmayıp Türkiye’de barışa katkı sağlamayı amaçlayan sendika, meslek odası/birliğin bileşenidir.

İDA, bilimsel toplantılar, konferanslar ve çeşitli akademik faaliyetler düzenler; yerel ve ulusal düzeyde akademik özerklik mücadeleleri ile yerel ve ulusal meselelere bilimsel araştırma ve eleştirel düşünce temelinde müdahale etmeye çalışır. Nahoş Cinayet: Suç Edebiyatı Kulübü de İDA’nın faaliyetlerinden biri.

Polisiyesever okurlar her ayın ilk salı günü İzmir Dayanışma Akademisi Derneği’nin Alsancak, Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ndeki ofisinde toplanıyor. Titizlikle seçip okudukları romanları Dr. Aydın Arı’nın demlediği çayın keyfine vararak konuşuyor.

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ’NDE BU AY 2
Kulübün yürütücüsü Dr. Aydın Arı.

“1 Kasım 2022’deki ilk buluşmada Ernest Mandel’in Hoş Cinayet: Polisiye Romanın Toplumsal Bir Tarihi ve Siegfried Kracauer’in Polisiye Roman: Felsefi Bir İnceleme’si ile Emel Uzun’un Kadın Dedektifler Çağından yola çıktık. 6 Aralık 2022’deki ikinci buluşmamızda Dan Kavanagh’ın Çulsuzlar’ı ile Mehmet Murat Somer’in Peygamber Cinayetleri’ni konuştuk. 3 Ocak 2023 Salı akşamı Donna Leon’un Commisario Brunetti serisinin ilk kitabı Operada Cinayet’i konuştuk. Okurken Cecilia Bartoli dinlemiştik,” diyor kulübün yürütücüsü Dr. Aydın Arı.  

Kulüpte sadece polisiye edebiyat okunmuyor elbette. Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesi, 2018 Genel Kurulu’ndan sonra etkinlikler düzenlemeye karar verdiğinde yola “Bir kitap kulübü kuralım,” diye çıkmamış. Üyelerden birinin babası 20. yüzyılın başına ait İzmir polisiyeleri yazan Suphi Varım olunca onun Sokratis’in Oyunları romanına dikkat kesilmiş, yazarı konuk etmişler ve kulüp fikri gelişmiş. Moderatörlüğü yürüten iktisat doktoru Aydın Arı’nın da dediği gibi aldıkları eğitim, edebiyat listelerini etkilemiş: “Aramızda çok sıkı edebiyat okurları var ama sosyal bilimler eğitiminden gelen insanlarız. Esere doğal olarak buradan bakıyoruz.” diyor Arı verdiği bir röportajda.

Elli üyeden yirmi beş kadarı aktif ve toplantılara şehir dışı üyelerin online katılımı da mümkün…

Dedektif Dergi’nin misafiri olduğu bu ayki toplantının katılımcıları Nalan Arman, Necmettin Özdemir, Zekiye Yılmaz, Onur Yıldırım, Mehmet Sait Öneri, İshak Kocabıyık ve Aysel Eltayeb oldu.

Dr. Aydın Arı, konuşmaya Ateşin A’sı romanının karakterlerini bir uygulama yardımıyla çizdiği karakter şeması üzerinden anlatarak başlıyor.

Dr. Aydın Arı: Karakterimiz California eyaletinde özel dedektiflik yapan otuz iki yaşında, iki kere boşanmış bir kadın; Kinsey Millhone. Nick Fife tarafından tutuluyor. Nick, eşi Lawrence öldürülünce tutuklanmış ve suçlu bulunarak sekiz yıl hapis yatmış. Çıkınca davayı araştırmak üzere kahramanımıza geliyor. Romanda karakter sayısı fazla ve ilişkiler karışık olduğundan konuşulacak çok şey var.”

Nalan Arman: Başta olay bir aşk cinayeti gibi görünüyor. Sonra cinayetlerin ana sebebinin para olduğunu görüyoruz.

Dr. Aydın Arı: Aslında ilk cinayet oldukça basit bir vaka ancak Dedektif Kinsey polisiyelerin alameti farikalarından biri de bu sanırım; dedektif işin içine girince konunun farklı boyutları ortaya çıkıyor. Polisiye edebiyatta bunu başaran nefis örneklerinden biri bu roman.

Necmettin Özdemir: Dedektif Kinsey inatçı biri, alacağı parayı hesaplıyor ama işi çözebilmek için de tüm engellemelere rağmen inatla çalışıyor.

Dr. Aydın Arı: Bütün polisiyelerde var tabii ama Amerikan polisiyelerinde bunu bariz görüyoruz, dedektif olayın içine girdikçe farklı şeyler ortaya çıkıyor.

Nalan Arman: Hatta romanda dedektif olayları araştırdıkça iki kişi daha ölüyor.

Dr. Aydın Arı: Okuduğum Dedektif Kinsey polisiyelerinde bu tür olayları hep görüyoruz. Tek cinayetle kalmıyor, ikincil bazen üçüncül vakalar yaşanıyor. Bunların bir kısmı da dedektifi hedef alan suçlar. Ama önce Dedektif Kinsey’i konuşmalıyız. Kinsey şahsına münhasır bir karakter çünkü.

Necmettin Özdemir: Eski polis, otoriteyi sevmiyor. Basit, sıradan işleri de takip ediyor.

Zekiye Yılmaz: Kinsey,yaşam tarzını da karakterine uygun olarak basit tutuyor. İnsan ilişkileri, kadın-erkek ilişkileri üzerine epey kafa yormuş. Açıkça söylemese de cinsiyetçi olmadığını düşünüyorum. Erkek düşmanı değil ama bir duruşu var.

Dr. Aydın Arı: Diğer kitaplarını okuduğumuzda geçmiş ilişkileriyle ilgili travmaları olduğunu görüyoruz. Sıkı bir kadın. Sürekli koşuyor, minyon fakat güçlü biri.

Zekiye Yılmaz: Satır arasında kalmıştı ama bu cinsiyetçilikle ilgili bir şey eklemek isterim. Türcü ve yaşçı olmadığını da anlıyoruz. Bir duruşu var. Paragöz, mal düşkünü değil.

Onur Yıldırım: Libby’nin oğlunun yanına karavanına gittiğinde yaş konusuna aldırmıyor mesela.

Necmettin Özdemir: Ben romana biraz önyargıyla başladım. Hesaplı, kitaplı kurgulanmış bir Amerikan polisiyesi bekledim. Elbette Amerikan ögeleri vardı, ancak şu hoşuma gitti; bizim öğretim üyesi arkadaşlar çok yapar bunu, felsefi bir konuyu sayfalarca yazarlar örneğin. Yazar uzun uzun anlatabileceği halde bazen bir cümlede gerekeni söyleyebilmiş. Mekân kurgu bir Amerikan kasabası. Yazar mekâna, insana ve yaşama ilişkin çok doğal tanımlamalar yapabiliyor. Fastfood konusu mesela, kahramanımız mahallesindeki lokantaya gidiyor. Lokantanın sahibi Roza güçlü bir karakter. Roman boyunca da karşımıza çıkıyor. Diğer kitaplarda da var bu karakter.

 Nalan Arman: Kahraman hayat felsefesini kısa cümlelerle ifade ediyor dedik ya az önce. Bir cümle not almıştım. Şöyle diyor yazar “İyi bir dedektifin temel karakteristiği ağır doğa ve sonsuz bir sabırdır. Toplum bilmeyerek asırlardır kadınları buna hazırlamıştır.” Bu cümle çok etkiledi beni.

Dr. Aydın Arı: Ataerkil toplum kadını dedektif olmaya zorluyor diyor.

Necmettin Özdemir: Başka bir romanında doğa severleri, kampçıları eleştiren esprili cümleleri vardı. Ne anlıyorlar bu otun çöpün arasında diyor. Rahatça evlerinde oturmayı tercih etmemelerine şaşıyor. Kinsey çok doğal ve hayata durduğu yerden bakıyor.

Zekiye Yılmaz Uzun cümleler yerine yaşantısıyla gösteriyor hayat felsefesini. Evi de öyle büyük bir ev değil. Sade küçük bir ev ve orayı çok seviyor.

Dr. Aydın Arı: Eşyalara bağımlı değil, o haliyle Amerikan hayat tarzından uzak. Düzgün ve sade yaşıyor.

Zekiye Yılmaz: Daha önce okuduğumuz romanlar da ben diliyle yazılmıştı. Polisiye edebiyata çok aşina değilim. Genelde ben dili mi kullanılır?

Dr. Aydın Arı: Genellikle böyle. Gerçi değişebilir. Avrupa polisiyesinde tanrısal bakış vs. olabilir ama Amerikan polisiyeleri genelde böyle. Olayları dedektif anlatıyor. Farklı örnekleri de var tabii. Dedektif aslında hem raporunu yazıyor hem de okuyucuya hikayesini anlatıyor. Cervantes’ten beri standart bu. Don Kişot’u bir dedektif hikayesi olarak okumaya kalksak aynı şeyi görürüz. Standart bu ama saptığı durumlar da var. Bu, yazarın hikâyeyi nasıl anlatmak istediğiyle alakalı.

Mehmet Sait Öneri: Kinsey Millhone’un dünyası orta sınıf. Romanın anlatısında iletişim engelleri yok. Yazar bir asilzade anlatmadığı için dedektifimiz gidip sıradan vatandaşlarla rahatça iletişim kuruyor ve olayların arkasına geçerken görünmez kurallar ve sorunlarla karşılaşmıyor. Bildiği bir yüzeyde rahatça hareket ediyor kahraman. Sadece insanların saklı tuttuğu şeyler var, onlar da zaman içinde açığa çıkıyor zaten. Grafton yan karakterle de bizi o gerçeklerden bir müddet uzak tutuyor.

Zekiye Yılmaz: Bilmediği bir dünyayı anlatmaya başlasaydı sürekli açıklamalar yapmak zorunda kalırdı. Çünkü kendi dışında bir şeylerden bahsetmesi gerekecekti.

Nalan Arman: Sigortacılıkla ilgili işleri de o nedenle mi araya sokuyor acaba? Ek bir hikâye o, farklı.

Dr. Aydın Arı: Bunlar romana gerçeklik duygusunu veriyor aslında. Bu karakter hayali değil, gerçek hayatta ufak tefek işler yaparak para kazanıyor diye düşünüyoruz. Dedektifin hikayesinin büyük kısmı filmlerdekinin aksine masa başında rapor yazıp bürokratik işlemleri takip ederek geçer. Birtakım kanıtları doğrulamak için sağa sola telefon etmesi gerekir. Sigorta meselesinde de kadını gözetlemesi karaktere bir gerçeklik hissi veriyor. Bu açıdan karakterler iyi çizilmiş. Bu romanlar Amerikan polisiyesinin ustalık eserleri. Kurguda atlama yok, karakterler arası ilişkilerde, kanıtların toplanmasında, saklanmasında, uç uca eklemlenmesinde hata yok. Usta işi bir polisiye olmuş.

Nalan Arman: Bazı cümleler okuma sırasında beni rahatsız etti. Sanıyorum çeviri nedeniyle.

Necmettin Özdemir: Çevirmenin türü sevmesi ve türe aşina olması gerekli. Sadece dile hâkim olmak yetmiyor.  Polisiyenin de bir argosu, kendine has şeyleri var. Çeviride bundan kaynaklı sıkıntılar vardı. Yayınevleri de çevirmen seçme konusunda bu hassasiyeti göstermiyor.

Dr. Aydın Arı: Polisiye için söylenen “Eğlencelik,” sözü var ya hani. Mike Hammer’dan esinlenerek kendi romanlarını yazan Kemal Tahir’den beri okuması kolay, oku-eğlen-geç denilen, hatta editörden bile geçmeden yayınlanan, çaba harcanmamış işler çok. Özellikle 70’ler ve 80’lerde basılmış inanılmaz çeviri hataları ve özensizlikler içeren romanlar var. Şimdilerde daha dikkat ediliyor tabii en azından redaktör denetiminden geçiriyorlar.

Necmettin Özdemir: Ateşin A’sı 1982’de basılmış. Yazarın Y harfindeki romanı 2017 yılında basılmış. Zaten yazar seriyi tamamlayamadan aynı yıl vefat etmiş.

Aydın Arı: Tüm seriyi okuyamadım henüz ama seri ilerledikçe Machintosh ve IBM bilgisayarların gelişimini görüyoruz. Dedektifimiz kendine bilgisayar alıyor. 90’lı yıllarda okuduğumda aklımda kalan şey bilgisayar teknolojisinin gelişimi olmuştu.

Mehmet Sait Öneri: Benim dikkatimi çeken şu oldu; yazar kahramanlarını kurarken mutlaka mesleklerini anlatıyor.  Diğer yazarlardan farklı bu durum. Genelde olayın akışında ne kadar gerekliyse o kadar girilir meslek durumuna. Yararı yoksa atlanır geçilir. Karakteri yaratmaktır önemli olan. Ama Sue Grafton mesleklerini Gwen örneğinde olduğu gibi çok büyük bir zevkle anlatıyor. Bu bana çok farklı geldi.

Onur Yıldırım: Betimlemeleri yoğun. Cinayet detaylarından çok kişileri anlatıyor. Örneğin sekreteri görünce “Bu adama ancak böyle bir sekreter yakışır zaten,” dedirtiyor karakterimize.

Dr. Aydın Arı: Bu romanın bir edebiyat eseri olduğunda hem fikir olduğumuza göre elbette karşısına çıkan tipi tanımlıyor yazar. Aksi edebi anlamda tatsız olabilirdi. Olaydaki karakterlerin çoğu beyaz yakalı. Beyaz ve orta sınıf. Mekân kurgu ama California’da bu tür kasabalar var. Otoyollarla kentlere ulaşan sahil kasabaları bunlar.

Necmettin Özdemir: Yazar romanda bu yolları anlatmayı da seviyor. Sanayiden uzak bir yer. Kaliforniya ABD’nin ekonomik anlamda zengin bir eyaleti. Sahil şeridinde zenginlerin olması normal. Yazar sınıfsal farkı çok da önemsemiyor.

Mehmet Sait Öneri: Kaliforniya iklimi Anadolu’ya benzediği için Ermeniler tarafından tercih edilen bir eyalet. Orada Ermeni lobisi güçlüdür.

İshak Kocabıyık: Bu romanda beni en çok sarsan Kinsey’in katille yatması oldu. Aslında bu hareketi katili bulmak için mi yaptı bilemiyorum.

Dr. Aydın Arı: Diğer romanlarda da dedektifimiz Kinsey Millhone’un erkeklerle ilişkilerinin sorunlu olduğunu görüyoruz. Düzenli bir sevgilisi yok. İlişkilerinde arıza çıkıyor.

Nalan Arman: Aslında Charlie suçlarını örtbas etmek için kadınlarla yakınlaşıyor. Zimmetine para geçirdiği ortaya çıkmasın diye Liby Glass ile de yakınlaşmıştı. Cinayeti örtbas etmek için de Kinsey’le ilişkiye giriyor. Adam cinselliğini çıkarı için kullanıyor. Bu konuda da usta biri.

Necmettin Özdemir: Yazarın ilk kitabı olduğu için romanın sonu zorlama olmamış mı size göre de? Sondaki kaçış, takip sahneleri bana romana oturmamış gibi geldi. Serinin diğer kitaplarında böyle bir şey dikkatimi çekmemişti. Bu romanın sonunu fazla abartılı buldum.

Dr. Aydın Arı: Bende de aynı duyguyu yarattığını anımsıyorum. Romanın son sahil sahnesindeki kaçma kovalamayı gerçekçi çizebilmek için ayrıntılı anlatmalıydı. Ama bu da romanı sarkıtabilirdi. Finalde klasiktir ya, son bölümde katile her şeyi itiraf ettirilip anlattırılır. Bu romanda katilin motivasyonunu kendi ağzından duymadık.

Nalan Arman: Size katılıyorum. Katil kendini çekici ve iyi gösteren bir tipti ya son sahnede bile bu şekilde dedektifimizi ikna etmeye uğraştı. Sezse de ısrarla inkâr ediyordu Kinsey ancak kasap bıçağını görünce niyeti anlayabildi.

Dr. Aydın Arı: Amerikan polisiyelerinin büyük bir kısmı filme de uyarlanır ya belki de senaryoya uygun olsun diye son sahneye bir kaçma kovalama eklemiştir yazar. İlk kitabı olduğu için henüz amatör olduğunu söyleyebiliriz.

Onur Yıldırım: Şunu not almışım; Kinsey, Charlie’le birlikte olduktan sonra “Her şey çok güzel ama hala şüpheli listemden silmedim” diyor.

Necmettin Özdemir: Roman boyunca polislerle ortak çalışması, iletişimi yok dedektifimizin. Olayın çözümünde polisten hiç yardım almıyor.

Onur Yıldırım: Kinsey komiserle ilk görüştüğünde zaten ortak çalışma mevzuunu kapattı. Çünkü kadını tutuklayıp içeri atan da bu komisermiş. Evrak da vermiyor Kinsey’e.

Necmettin Özdemir: Bu tip maceralarda polisle özel dedektif arasında olayı çözme konusundaki çekişme hep vardır ve normaldir. Burada çizilen polis tipi çok gerçek.

Nalan Arman: Komiser, Kinsey’in kapanmış bir davayı zorlamasını gereksiz buluyor.

Dr. Aydın Arı: Aslında burada Komiser, Nick Five’ı Kinsey’e ilk yönlendiren kişi olduğu için önemli. “Bu dava için biz bir şey yapamayız, bu tür çözümsüz olaylara o bakar,” diyor. Bu aslında bir tür klişe. Komiser Dolan bir tek burada işe yarıyor.

Onur Yıldırım: Adam yanlış bir tutuklama yapmış, hatası ortaya çıkacağı için davanın kurcalanmasını istemiyor. Orası küçük bir şehir, herkes birbirini tanıyor.

Dr. Aydın Arı: Sonuç olarak; Sue Grafton, Kinsey karakterini bütün seri boyunca canlı tutarak büyük bir iş başarmış. Kadın yazar, kadın dedektif karakter ikilisine iyi bir örnek. Serinin bir kısmını okumuş biri olarak şunu söyleyebilirim ki, karakterimiz seri boyunca büyük bir gelişim gösteriyor. Bu polisiyenin güzel taraflarından biri de şu; 1967’de başlıyor ilk macera, seri biterken 11 Eylül saldırılarını görüyoruz. Seri boyunca hem karakterin hem de dünyanın gelişimini takip edebiliyoruz.

Nalan Arman: Tabii yazarın gelişimini de…

Dr. Aydın Arı: Yazarın değişmeyen özellikleri de var. Bağımsız bir kadın karakter, hikayelerin hep beyaz Amerikalılarla ilgili oluşu gibi. Her romanda cinayet var ancak cinayetler hep orta sınıf beyaz yakalıların işledikleri türden suçlarla ilişkili.

Mehmet Sait Öneri: Hiçbir cinayetin nedeni Shakespeariyen değil yani.

Necmettin Özdemir: Kitaba önyargıyla başlamıştım ancak, ana karakter dışında yan karakterlerin de güçlü yazıldığını ve seri boyunca tekrar rastladığımız Roza gibi bazı karakterlerin de geliştiğini gördüm. O sebeple keyifle okunacak bir roman olduğunu düşünüyorum.

Aysel Eltayeb: Kitabı bir Amerikan filmi izliyormuşum gibi okudum. Amerikan hayatını gördüm aslında. Hakikaten de tüketim toplumu, yiyip içtiler sürekli. Kinsey’in fit olmak için rutinleri var. Disiplinli. İlişki konusunda talihsiz, burada da gidip katille ilişkiye girmesi bahtsızlık oldu.

Dr. Aydın Arı: Amerikan edebiyat sektörüne bağlı olarak Amerikan polisiyesinde de editoryal denetim o kadar güçlü ki romanlarda sıradan redaksiyon hataları başta olmak üzere hataya izin vermiyorlar. Roman piyasaya çıktığında eleştirmenler tarafından yerle bir edilmesine izin vermeyecek bir şekilde denetleyen bir sistemleri var. Kitaplar yüz bin basılıyor, doğal olarak basit dahi olsa hata içermesine asla izin vermiyorlar. Polisiye gibi spesifik ürünlerde de o türün gerekliliklerini sağlamayan metinleri endüstriyel yapı baştan eliyor. Bu nedenle endüstride yer bulabilmek de hiç kolay değil. Bu haliyle durum bizden çok farklı.

Onur Yıldırım: Kadın dedektif hikayesi anlamında keyifle okumalık, güzel bir roman serisi olmuş.

Kulüp üyeleri romandan yola çıkarak Amerikan polisiyesi ve suç üzerine tatlı bir sohbete dalarken biz de bir sonraki toplantıda buluşmak üzere müsaade istiyoruz. Nahoş Cinayet: Suç Edebiyatı Kulübü’ne bu verimli toplantı için teşekkür ediyor, tüm Dedektif Dergi okurlarına keyifli okumalar diliyoruz.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar

EDİTÖRDEN

SUÇÜSTÜ

GECE YOLCUSU