Çok sevgili Dedektif Dergi okurlarına merhaba.
Ernest Mandel demiş ki, kadınların en başarılı olduğu edebi tür polisiye romandır. Polisiye okumaya beni ilk sevdiren yazar da Agatha Christie’dir mesela. Eh, biraz da bundan yola çıkarak kadın polisiye yazar Esra Türkekul’un Kapalıçarşı Cinayeti ve devamı olan Cadıbostanı Cinayeti kitaplarından bahsetmek istedim sizlere.
Kahramanımız, Esra Türkekul’un Kapalıçarşı Cinayeti’ndeki eski tercüman yeni dedektif Berna Pekdemir ile yeni tanıştım ben de. Berna kocasından yeni boşanmış, arada yaptığı tercümanlık işiyle geçinmeye çalışan, kırklı yaşlarına az kalmış, annesiyle oturan ve kilolarıyla başı dertte, depresyonun eşiğinde bir kadın. Bizden biri yani. Şöyle bir bakınca çoğu insanın aklına böyle biri geliyor zaten. Tanıdık ve içimizden sayılır bir anlamda.
Öncelikle kitabın kapağını sevdim. İstanbul manzaralı, ferah bir kapak. Güzel ve sade olmuş, tasarımcısını tebrik ederim. Kitap Berna’nın iç sesiyle yazılmış, bu da bizden biri olduğunu vurgulayan samimi bir hava katıyor. Berna aslında bal gibi depresyonda bir kadın, biraz farkında, biraz da değil. Alkolle arası iyi, yemek yemek onun için mutluluğa giden yegane yol olmuş. Annesiyle inişli çıkışlı ama güzel bir ilişkisi var, bu da bize hiç yabancı değil.
Berna hayattan ve kendisinden nefret eder gibi görünse de aslında esprili, canlı ve neşeli bir kadın. Oldukça da zeki. Sadece içinde bulunduğu yeni boşanmış, annesiyle oturan, yalnız ve şanssız biri olduğu düşüncesi onu biraz uzaklaştırmış kendisinden. Bu yüzden gezdirmek zorunda kaldığı turistlerden nefret ediyor. Mecburen iş için aldığı Amerikalı turist çiftten erkek olanı Kapalıçarşı’da bir sokakta ölü bulunur. Olayı çözümlemeye gelen başkomiser İngilizce bilmediğinden, cinayet çözülene kadar yardım etmek zorunda kalıyor Berna. Bir anlamda dedektiflik yapıyor, başka da önemli bir uğraşı olmadığından bir süre sonra hoşuna gidiyor bu durum.
Cadıbostanı Cinayeti
Kapalıçarşı Cinayeti’nden sonra devam kitap olan Cadıbostanı Cinayeti ile çıkıyor karşımıza Berna. Artık daha deneyimli, daha bir kendinden emin olarak hem de. Bu defa Caddebostan’da işlenen bir cinayetin izlerini sürüyor. Kitabın adı ise Cadı Bostanı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde; Bostancı’dan Göztepe’ye kadar bulunan bölüme suçlular yerleştirildiğinden semtin ismi Cadı Bostanı imiş. Suçlulardan arındırıldıktan sonra da ismi “Caddebostan” olarak değiştirilmiş. Yazarımız da bunu vurguluyor kitabında.
Kahramanımız Berna ilk kitapta daha içine kapanık ve özgüvensiz iken, ikinci kitapta yavaş yavaş hoşuna gidiyor bu dedektiflik işi. İpuçlarını yakaladıkça da kendisine olan güveni katbekat artıyor. Cinayete dair sağlam bir ipucu yakalamak için dışarıdan çöp toplayıp odasına getirecek kadar da gözü karartıyor hatta.
Esra Türkekul’un kadın dedektif karakteri Berna’yı sevdim. Bizden biri, eğlenceli, komik, okudukça yer yer kahkaha atarken buldum kendimi. Argo konuşması, samimi olması da güzel. Ancak eksik bir şey var, her iki kitapta da hikayelerin polisiye heyecanı düşük tutulmuş. Katilin kolayca tahmin edilmesi, buna keza ipuçlarının hemen sunulması kitabı sıradanlığa düşürmüş. Polisiye okuru ise şaşırmak ister, ipuçlarının kolayca önüne serilmesinden pek hoşlanmaz, tıpkı bir avcı gibi satır aralarını takip edip sonuca ulaşmaktan hazzeder. Bir anlamda akıl oyunudur polisiye yazmak. İyi bir polisiyenin ise iyi ve geniş bir hayal gücü ile yazılması gerektiğine inanıyorum.
Yazarın bu sıradanlığı bilerek yaptığını düşünüyorum, belki ilk iki kitapta okuyucuya Berna’yı sevdirmek istemiş olabilir. Cinayetler de Berna karakterine uygun tasarlandığından basit tutulmuştur. Bilemiyorum. Lakin Berna gibi güçlü bir karakterin daha ayrıntılı ve zor işlerin üstesinden gelebileceğini düşünüyorum. Yazar, bir sonraki kitabında (umuyorum devamı gelecektir) merak ve gerilim unsurlarını artırıp heyecanı yüksek tutarsa, sevimli ve meraklı komik dedektifimiz Berna Pekdemir kadın dedektifler arasında hakettiği yere gelecektir.
Herkese Selam ve Sevgiler.
Bizi izlemeye devam ediniz.