Femme fatale, felakete sebep olan kadın anlamına geliyor. Tam karşılığı ise ölümcül kadın. Bir femme fatale, kadınsı hilelerini ustaca kullanarak erkekleri baştan çıkarır ve onları kendi cinsel arzularının esiri haline getirir. Yani o, karşı konulamaz bir karakterdir. Erkekler onun için birer kurbandır. Aldatma konusunda eşi benzeri yoktur. Hedeflediği kurbanı şehvet yoluyla ağına düşürdükten sonra, soğukkanlılıkla yok eder. Bu nedenle onun ölümcül kadın olarak tanımlanması ve adlandırılması gayet normaldir.
Ancak bu tanımlamayı ve adlandırmayı yapanlar erkeklerdir. Femme fatale, erkeklerin yırtıcı kadın fantezisinin zirvesini oluşturur. Erkeklerin cinsel arzusunu ölümcül bir şekilde manipüle eden kadınlardır onlar. Bundan dolayı da erkeklerin kadınlara ilişkin kaygılarını yansıtır. Bunun en önemli sebebi kadın cinselliğinin bağımsızlığıdır ki, günümüzde bile erkeklerin en ciddi kaygılarından biri budur. Kadınların cinsel yönden özgür olmaları erkeklerin kontrolü dışına çıkmaları anlamına gelir. Bu da ataerkil bir düzenin bekçisi olan erkekler açısından ciddi bir tehdit oluşturur. Öte yandan, erkekler kadın cinselliği karşısında savunmasızdırlar. Böylece ölümcül bir kadının tuzağına kolayca düşebilirler. Kadın ölümcül olmasa bile, erkeğin bu zafiyeti terk edilmekle sonuçlanabilir. Bu kaygılar, ataerkil düzenin var olduğu bir dünyada adeta ezeli ve ebedi niteliğe sahiptir.
Kökleri en eski kültürlere kadar uzanan bu karaktere kutsal kitaplar da dahil olmak üzere en eski metinlerde bile rastlayabiliyoruz.
Örneğin, ölümcül cazibelerini kullanarak İsrail’in düşmanlarını alt eden Judith, Esther ve Jael birer femme fatale olarak karşımıza çıkarlar. Bunlar kahramanlık mertebesindeki ölümcül kadınlardır. Buna karşılık, Delilah’sa kötü femme fataledir. Samson’u, gücünün kaynağını söylemesi için kandırır ve onu kucağında uyuttuktan sonra saçlarını tıraş eder. Böylece Samson’un güçlerini kaybederek kör olmasına, köleleştirilmesine ve nihayet ölümüne yol açar.
Havva’nın ilk femme fatale olduğu düşünülebilir ama bu doğru değil. Çünkü, elmayı Adem’e ikram ettiğinde, cinselliğini farkında değildir. Oysa bir femme fatelenin güç kaynağı sahip olduğu cinselliktir. Havva, bilmeden Adem’e ve kendisine kötülük yapmıştır. Onu femme fatale olarak görmek haksızlık olur.
Femme fatale tiplemesini Anadolu da dahil olmak üzere pek çok coğrafyanın folklorunda da görmek mümkün. Sadece edebiyatta değil, sanatın diğer alanlarında da, resim, müzik gibi, bu karakter karşımıza çıkar. Örneğin; Bizet’nin Carmen’i tipik bir femme fataledir.
Tabii ki edebiyatta çok daha yaygın bir yer edinmiştir. Örneğin, Shakespeare’in Lady Macbeth’i tam anlamıyla bir femme fataledir. İddialı ve açgözlüdür. Kralı öldürme konusunda Macbeth’i cinayete azmettiren odur. Komployu o tasarlar. Ünlü “İhtiyarın bu kadar kanı olacağını kim bilebilirdi ki?” cümlesini söyleyen, işte bu şeytan ruhlu kraliçedir.
Femme fatale eski bir figürdür ama, tanımlanmak ve kavramsallaştırılmak için 19. yüzyılı beklemiştir. Şiirde ve romanda pek çok femme fatale karaktere rastlamak mümkündür. İlk aklıma gelenler Batı’da Flaubert’in Madam Bovary’si ve Zola’nın Nana’sı. Bizdeyse Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü’ndeki Ferhunde, Aşkı Memnu’daki Bihter karakterleri. Aziz Nesin’in Tatlı Betüş’ünü de unutmamak lazım.
Fakat bu arketipin edebiyatta asıl boy göstermesi polisiye ve suç romanlarıyla oldu. Ucuz polisiye romanlarda sık sık yer alan derinlikten yoksun kötü kadın tiplemeleri Dashiel Hammet, Cornell Woolrich, James Ellroy gibi yazarlar aracılığıyla polisiye edebiyatın en ilgi çekici figürleri haline geldi.
Phyllis Dietrichson rolündeki Barbara Stanwyck, Çifte Tazminat filminin ünlü sahnelerinden birinde.
Hammet’ın Malta Şahini, Ellroy’un The Black Dahlia, Woolrich’in The Bride Wore Black romanlarındaki femme fatale karakterler polisiye edebiyatın unutulmazları arasında yer alırlar. Raymond Chandler’in hemen hemen tüm romanları incelikli bir femme fatale barındırır. James M. Cain’in Postacı Kapıyı İki Kez Çalar romanındaki Cora ve Çifte Tazminat romanındaki Phyllis Dietrichson karakterleri polisiye edebiyatın en ünlü ölümcül kadınları olarak bilinirler.
Antik çağdan beri var olan, 19. yüzyılda Fransa’da kavramsallaştırılıp adı konan femme fatalenin popüler hale gelmesi ise 1930’larda kara filmler (film noire) sayesinde oldu. Aslında cinsel yönden serbest ve erkeğe meydan okuyan kadın tiplemesi bu tarihten çok önce, ta sessiz sinema döneminde de vardı. 1930’larda ortaya çıkan tipin bundan farkı, doğrudan ataerkil endişeyi yansıtmasıydı. O dönemde birçok insan (yani erkekler) bu çekici kadınların sahip olduğu güçten korkuyordu, bu yüzden erken Hollywood’daki femme fatale arketipi kitlelere bir mesaj göndermek için kurgulandı: Kadınlar evlenmeli, anne olmalı ve evi çekip çevirmeliydiler. Aksi takdirde cinselliklerini kendi avantajlarına kullanabilirlerdi ki bu da dünyanın sonu demekti(!).
Postacı Kapıyı İki Kez Çalar filminin Cora’sı Lana Turner.
En bilinen tipler 1930-1950 arası kara filmlerde ortaya çıktı. Double Indemnity’deki Barbara Stanwyck, Gilda’daki Rita Hayworth ve The Postman Always Rings Twice’daki Lana Turner bu dönemde ünlendiler. Bu karakterler istediklerini elde etmek için sonuçları ne olursa olsun cinselliklerini erkekler üzerinde bir güç biçimi olarak kullanan, genellikle bekar veya cinsellğini özgürce yaşayan, hayatlarında bir yerde yanlış bir dönüş yapmış ve bunun sonucunda toplumdan dışlanmış kadınlardı. Dönemin sinemasında bir fölümcül kadının affedilmesinin tek yolu, erkek kahramanına masumiyetini veya sadakatini gösterip gerçek aşkını itiraf etmesinden ya da yok edilmesinden geçiyordu.
Bir femme fatale, herşeyden önce baskın bir kişiliktir. Kendinden emin, hırslı ve acımasızdır. Gerektiğinde rol yapmasını çok iyi becerir. Hedefine varmak için kolayca yalan söyler. Özellikle sinemada, şeytani planlarını gerçekleştirmek için kullandığı en önemli silah güzelliğidir. Eski deyimle söylersek, ki daha doğru bir ifadedir bu, cinsi cazibesini kullanır. Velhasıl o kötü bir kadındır. Erkekleri birbirine düşürür, büyük felaketlerle karşılaşmalarına yol açar.
Marlene Dietrich, Mavi Melek filminde.
Femme fatale yani ölümcül kadın, cinsel cazibesini farkındadır ve bunu kullanmaktan çekinmez. En otoriter erkeği bile, kendisine aşık ettikten sonra, bütün kontrolü eline alır, erkeği tamamen iradesiz bırakır. Erkek artık onun her istediğini yapacak durumdadır. O isterse hırsızlık yapar ya da cinayet işler. Klasik kara filmlerde, erkek karakterler bu nedenle sık sık detektif, polis gibi bir kanun adamı yapılmıştır. Böylece ölümcül kadının cazibesine kapılarak, içine girdikleri yasa dışa ortamla nasıl baş edeceklerinin gerilimi beyaz perdeye yansıtılmak istenmiştir.
Sinemanın ilk femme fatale tiplemesi, Alman sinemasının ilk sesli filmi olan ve Joseph Von Stromberg yönetiminde çekilen Mavi Melek‘in Lola Lola karakteridir. Oynadığı bu rolle Marlene Dietrich dünya çapında bir yıldız olmuştur. Marlene Dietrich femme fatale tipinin dünyada en tanınan oyuncusudur. Kariyeri boyunca defalarca benzer rollerde görünmüş, sahip olduğu gizemli cinsel çekiciliğini, yarattığı karakterlerde ustaca kullanmıştır.
Gilda’da Rita Hayworth.
Klasik Hollywood sinemasının en başarılı femme fataleleri arasında Gilda filmindeki rolüyle Rita Hayworth gelir. Rita, bu filmde sinema tarihinin en unutulmaz ölümcül kadınını oynamıştır. Onun bu rolüne ve filmin kendisine, sonraki yıllarda pek çok göndermeler yapılmış, hatta sayısız benzerleri beyaz perdeye yansıtılmıştır.
Klasik dönemde, Malta Şahini’ndeki soğuk Brigid rolüyle Mary Astor‘u, Çifte Tazminat (Double İndemnity) filminde gizemli Phyllis rolüyle Barbara Stanwyck‘i ve Postacı Kapıyı İki Kere Çalar’daki sarışın afet Cora rolüyle Lana Turner’i de unutmamak gerekir.
Mulholland Drive’da Laura Harring.
Polisiye Sinemada femme fatale tiplemesi, sonraki yıllarda da devam etti. Vertigo’da Kim Novak, Niyagara’da Narilyn Monreo, Chinatown’da Faye Dunaway, Mavi Kadife’de İsabelle Rosselini, Disclosure’de Demy Moore, Bir Cinayetin Anatomisi’nde Lee Remick, Body Heat’de Kathleen Turner, To Die For’da Nicole Kidman, Feurnemme Fatale’de Rebecca Romijn, Mulholland Drive’da Laura Harring, Los Angeles Confidential’de, Kim Basinger ve Kayıp Otoban’da Patricia Arquette unutulmaz performanslarıyla, bu karaktere eşsiz katkılar yaptılar.