Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

HAKAN GÜNERİ İLE RÖPORTAJ

Diğer Yazılar

Merhaba Hakan Bey. Dedektif Dergiye bu sohbet fırsatını verdiğiniz için teşekkür ederiz. Biraz kendinizden bahseder misiniz? Kimdir Hakan Güneri?

Öncelikle ben teşekkür ederim. Dedektif Dergi’yi takip ediyorum, takip etmeye çalışıyorum. Gerçekten çok kaliteli ve çok güzel bir süreli yayın. Benim için ufuk açıcı ve bilgilendirici oluyor. Kimdir Hakan Güneri… Hemen cevap veremediğim sorulardan birisidir bu. İnsan öncelikle kendisini ait olduğu dünya görüşü ve mesleğiyle tanımlıyor sanırım. Oradan başlayayım ben de. Ben bir tiyatro sanatçısıyım, oyunculuk, yönetmenlik ve oyun yazarlığı yapıyorum. Aynı zamanda İstanbul’da bir tiyatro ve sinema şirketinin de ortağıyım.

Neden polisiye yazıyorsunuz? Sizi polisiye yazmaya yönelten nedir?

Bu soru birkaç kere daha soruldu bana. Genelde aynı cevabı verdim. Aslında öncelikle şöyle bir itirafla başlayayım bunu cevaplamaya; Neden polisiye yazıyorsunuz sorusunun cevabı bende yok; çünkü polisiye, yazım anlamında hatta son yıllara kadar okuma anlamında da çok ilgilendiğim bir tür değildi. Hatta polisiye filmler, diziler bile ilk seçeneğim olmuyordu bir şey izlemek istediğim zaman. ‘Beni polisiye yazmaya iten ne?’ sorusunun kısa cevabını ‘tesadüf’ olarak verebilirim. Pandemi sürecinde Kanadalı bir yapım şirketine iki kısa metraj film senaryosu yazıyordum, bunlardan birincisinin adı ‘Böcek’ diğerinin adı da ‘Turan Caddesi No:25’ti. Firma ilk senaryomu kabul etti, ikinci senaryoyu reddetti. Oysa ben yazarken ikinci hikâyeyi daha çok sevmiştim. Böyle olunca da bunu  bir polisiye romana çevirme kararı aldım.

Neden ‘Turan Sokak’ ve neden ‘Eflatun’? Bu adları tercih etmenizin bir nedeni var mı?

Turan Sokak No: 25 tiyatromuzun deposu ve prova salonunun bulunduğu sokaktır. Oldukça karışık, oldukça renkli ve çok kültürlü bir yer orası; Suriyeliler de yaşar, travestiler de yaşar, gayrimeşru koşturanlar da oradadır, bizimki gibi bir başka tiyatronun deposu da oradaydı. Esnafı eskidir, yerleşiktir, dolayısıyla orayı seviyordum ben, oradaki hareketli hali seviyordum. Bir süre sonra esnafla ve insanlarla da bağlantı kuruyorsunuz tabii olarak. Onlar da bizi çok sevdiler ve zamanla pek çok hikâye dinlemeye pek çok olaya şahit olmaya başladım. Haftanın iki-üç günü baskın oluyordu zaten, polisi ve kavgası eksik olmuyordu sokakta. Sokakla ilgili bir senaryo yazma fikri daha o zamanlarda belirmişti zihnimde. Yaşadığınızı ve tanıklıklarınızı yazıyorsunuz günün sonunda. Neden Eflatun? Çok sevdiğim ‘Bir Eflatun Ölüm’ şiirinden kaynaklı olarak başkahramanıma o ismi verdim.

Turan Sokak, Suç Mahalli” üçlemenizin ilk kitabı. Suç Mahalli” projenizden bahseder misiniz?

İstanbul için bir sürü şey söylenebilir; muhteşem güzellikte bir şehir, imparatorluklara başkentlik etmiş bir şehir, sanatın, ekonominin başkenti vs. Aynı zamanda suçun da başkenti, değil mi? Yirmi milyon insanı bir kente doldurduğunuzda, ister istemez ortaya çıkabilecek olayları da göze almış oluyorsunuz. Dolayısıyla İstanbul’un genel bir bütün olarak suç mahalli olduğunu düşündüm ve üçlemeye bu ismi verdim. Kısacası ‘Suç Mahalli Üçlemesi’ bir İstanbul kitabı aslında ama başka türlü bir İstanbul’u okuyacağınız ve göreceğiniz bir kitap.

Çok akıcı, keyifli ama sert’  bir yazım diliniz ve anlatımınız var. Bu kadar sert bir dili ve anlatımı neden tercih ettiniz?

Bu bir tercih değildi aslında, öyle geldi öyle aktı gitti. Belki temelde kalem tavrım böyledir. Çok fazla oyun ve senaryo yazdım, benimle ilgili, bana ait bir durum olabilir bu.

Bu haliyle romanınızı sert polisiye türüne dahil edebilir miyiz? Yeri gelmişken sorayım, polisiyede türlerin ve alt-türlerin belirlenmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

Ya aslında bu benim cevaplayabileceğim bir şey değil. Daha ziyade edebi uzmanlık gerektiren bir soru olduğunu düşünüyorum. Edebi türleri, edebiyat kuramcılarının ve zamanla da okurların sınıflandıracağını düşünenlerdenim. Romanımın sert polisiye türüne girmesi konusunda da aslında pek bir şey söyleyemeyeceğim, ben içimden geldiği gibi yazdım, zamanla kendi yerini bulacaktır kanısındayım.

Şu soruyu da sormadan geçemeyeceğim. Polisiye romanda küfür şart mıdır?

‘Polisiye romanda küfür şart mıdır?’ Çok güzel bir soruymuş. Hayatın herhangi bir alanında küfür niye şart olsun ki? Tabii ki değildir lakin kendi romanımdan yola çıkarak cevap vermek isterim sorunuza. Sonuçta bu insanlar, yani hem polisler için söylüyorum hem de romanda geçen sokak çocukları, travestiler, seks işçileri -toplumun ötekileri diyelim özetle- şiddeti gündelik hayatlarını sindirmiş olarak yaşıyorlar. Benim gördüğüm bu, dolayısıyla yaşamları bu kadar şiddet yüklü ve sert olunca dilleri, seçtiği kelimeler ve olaylara verdikleri tepki de bu denli sert oluyor. Özetle hayatı bu kadar sert yaşayınca nahif ve duygu dolu cümleler, tepkiler ortaya koyamıyorsun.

Ülkemizde ve dünyada polisiye edebiyat sevilen bir tür, buna rağmen bir iki yazar dışında tanınan isim yok. Dünyadaysa durum tam tersi. Sizce bunun sebepleri nedir?

Sorduğunuz sorunun polisiye edebiyatla sınırlı olduğunu düşünmüyorum. Genel olarak Türkiye’deki kitap satışlarıyla ve insanların edebiyat tüketmesi ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Aslında bu soruya dayanarak şöyle bir soru da sorulabilir; ‘Avrupa ve dünyanın pek çok ülkesinde kitap satışları oldukça yüksekken neden Türkiye’de bu kadar düşük? Bir de gözlemlediğim kadarıyla Türk polisiye okuyucusu, Türk polisiye yazarlarından ziyade yabancı polisiye yazarlara daha fazla teveccüh gösteriyor.

Polisiyemizin ve yazarlarımızın tanınırlığını artırmak için neler yapmalıyız?

Hemen bir yapım firması kurup birkaç Türk polisiye yazarının romanını diziye çekelim. (Gülüyor) Efendim çeşitli TikTok fenomenlerine ve Youtuber’lara paralar verip kitabımızı tanıtmaları için yalvaralım. Aaa şey de olur, henüz birinci baskısı yeni tükenmiş kitabımızın ikinci baskısına ‘100.000 adet basılmıştır’ ibaresi ekleyelim. Yok yok, yapmayalım bunları, kitap yazıp yayınlatıp insanların okumasını sağlayalım ve değer göreceği zamanları bekleyelim. İnatla yazalım ve fırsat bulduğumuz her mecrada okurla buluşmak için mesai harcayalım, yazdıklarımızı anlatıp savunalım.

Polisiye edebiyatımızın güncel sorunları sizce neler?

Alana henüz girmiş ve ilk romanı yayımlanmış, ikinci romanını da yayımlamaya hazırlanan birisi olarak bu konuda büyük büyük laflar etmek istemem. Ama genel anlamda sorunuza şöyle bir yanıt verebilirim; edebiyat büyük ölçüde kan kaybediyor, bunu anlamak için kitap satan dükkanlara girip raflara bakmanız, en çok satanlara göz gezdirmeniz yeterlidir aslında. Sorumuzun cevabı biraz oralarda yatıyor. Aynı zamanda talep ve arz konusunda bir dengesizlik olduğunu düşünüyorum. (Gülüyor) Sektörün büyük sorunlarından birisini de şair ve yazar sayısının okuyucudan fazla olması olarak değerlendiriyorum.

Hep merak edilen bir soru. Hakan Günerinin yazma ritüeli nedir?  Yazarken zorlandığınızda ya da bir bölümde takılıp kaldığınızda ne yaparsınız?

Benim bir tane ritüelim var. Oyunlarımı, senaryolarımı, roman ya da hikayelerimi, özetle her şeyi müzik dinleyerek yazıyorum. Yazmak için illa bir alana, özel bir yere ihtiyacım yok! Kulaklığım ve müzik listem olsun yeterli. Yazarken zorlandığımda ne mi yapıyorum? Ara veriyorum; durup dinlenip yeniden başlıyorum. Bir de yakınımdaki insanlarla yazdığım konu üzerine sohbet ediyorum. Fikrimce  bir roman hiçbir zaman tek bir kişi tarafından yazılamaz.

Bizde ve dünyada beğendiğiniz polisiye yazarları kimler?

Bir sürü isim var aslında hemen ilk aklıma gelenleri sayarsam, Algan Sezgintüredi, Alper Canıgüz… (Düşünüyor) Dünya’da beğendiğim yazarları söylemem daha kolay aslında; (Gülüyor) Kuzey Avrupalı pek çok polisiye yazarı diyeyim kestirme olsun.

Son olarak, üçlemenin devam kitabı olacak ‘Hotel İstanbulun çalışmaları nasıl gidiyor?

Hotel İstanbul’un yazımı çoktan bitti. Yayınevi son çalışmaları yapıyor. Şubat ayı içerisinde çıkacak. Ben şu an serinin üçüncü romanı olan ‘Rahman’ı yazıyorum.

Bu güzel sohbet için teşekkür ederim Hakan Bey.

Ben teşekkür ederim, bana yer verdiğiniz için mutlu oldum. Özel ve övgüye değer bir iş yaptığınızı düşünüyorum. Sevgilerimle…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar