Şubat ayı, bu sene sevgililere kıyak yapmamıştı. Yoğun kar yağışlı ve kutup soğukları ile geçen Ocak, tüm sağanakları adeta Şubat’a saklamıştı. Ayın on dördünde, tam da sevgililer gününün ortasında başlayan yağmur, aralıksız devam ediyordu. Yağmur romantizminin popüler olduğu, bu sene için söylenemezdi.
Ekibin romantik erkeği Efe, karısı Hilal ile birlikte evliliklerinin ilk sevgililer gününü geçirmek üzere Ağva’da bir otel rezervasyonu yaptırdıysa da hava muhalefeti nedeni ile güzergâhını Maltepe’ye çevirmişti. Burak ise evde kalmış kızlarla kankalık seviyesini ilerletmiş, geceyi Emre’nin tahminine göre pijama partisinde geçirecekti.
Salondaki tekli koltukta oturmuş, cama vuran yağmur damlalarını seyretmiyordu Emre. Sokak lambası altına serdiği anılarının yansımasına bakıyordu. Efe, karşısındaydı. Tam da o sokak lambasının altına şu an üzerinde oturduğu koltuğu koymuş, sigarasını tüttürüyordu. Spotçulardan ucuza düşürdükleri koltuğu çarşıdan apartman önüne kadar, Burak ile birlikte taşımışlardı. Oldukça yorulmuş ve en büyük problemi çözüme kavuşturmak için hararetli bir tartışma yapıyorlardı. “Koltuğu eve kim çıkaracak?” Dolambaçlı ve dar apartman merdivenleri, iki kişinin birlikte bu işi yapmasına müsaade etmiyordu. Acemi iki kişinin! Koltukta sigarası keyfi yapan Efe’nin aklındaysa bir isim vardı. Emre!
Koltuk taşımak gibi Emre’nin nazarında lüzumsuz bir işe davet, dev adam tarafından takdir görmezdi. Mahallenin gençleri ile basketbol oynamaya gitmişti ve en az iki saatten önce gelmeyecekti. Kana Davet hesaplaşmasının üzerindense bir buçuk yıl geçmişti neredeyse. Emre’yi en hızlı şekilde eve getirmenin yolu, damardan vurmaktan geçiyordu.
Telaşlı bir sesle Emre’yi aramıştı Efe.
“Emre!”
Basketbol oynayan arkadaşı, telefona soluk soluğa cevap vermişti.
“Ne oldu Efe?”
Oyununa iyi hazırlanan Efe, yorgunluğunun da verdiği bitkin ses tonu ile devam etmişti.
“Abi sanırım bir sıkıntı var! Evin önünde bir mektup bulduk!”
O anı dün gibi hatırlıyordu Emre. Bekir KIRMIZIHAN’ı tam da alnının ortasından vurmuş, üstelik kendi de yaralanmıştı. Aradan bir hayli vakit geçmiş olsa da, böyle bir detay ihmale gelemezdi. Bekir’in bir intikam varisi olduğu düşüncesi ile arkadaşına cevap vermeden koşmaya başlamıştı. Aklı, arkadaşlarının başına gelebilecek yeni bir tehlikedeydi.
Bülbül Deresi Caddesi’ni gözü kapalı geçmişti adeta. Ne fren yapan arabaları ne de çarparak yere düşürdüğü insanları umursamamıştı. Cadde üzerinden evlerinin olduğu sokağa çıkan rampayı vites düşürmeden tırmanmış ve Efe ile Burak’ın kahkahaları ile karşılaşmıştı. Normal şartlarda böyle bir şakayı kaldıramayacak olsa da, dostlarının mutlu halleri kendisi için yeterliydi.
Arkadaşlarının sırtına yüklediği koltuğu, zorlu parkurdan tek başına geçirmiş ve şimdiki yerine yerleştirmişti.
Anılarında, tam da Efe’ye bir küfür savuracağı sahneye gelmişti ki, telefonu çalmaya başladı. Arayan, ilgili sözlerin sahibiydi.
“Ben de tam aklımdan seni geçiriyordum dostum. Söyleyeceklerimi merak ediyor musun?”
Telefonun diğer ucundaki Efe, arkadaşının imasını anlayamadı. Sesi öfkeliydi.
“Abi ne diyorsun gece gece? Zaten iki rezervasyon girmiş götümüze, daha tek yudum içememişim rakıdan! Komiser Fuat aradı. Konu varmış Halkalı’da!”
“Sıkma canını kardeşim, konu sonrası birlikte devam ederiz.”
“Ya kardeşim, düşün yakamdan! Evli barklı adamım ben artık. Sevgililer gününü sabaha kadar senin gibi çirkin biri ile geçirmek, hayatta isteyeceğim son şey bile değil. Kes arkadaş artık şu sakallarını!”
“Sabaha kadar bu konuyu konuşabileceğimiz çok vaktimiz olacak sevgili dostum. Ben Kozyatağı tarafına geçiyorum, alırsın beni yol kenarından. El sallayacağım sana. Avrasya Tüneli’ni kullanırız.”
Telefonunu kapatıp hazırlanmak için odasına gitmeden önce camdan dışarı baktı. Efe, lambanın altında bekliyordu.
Kozyatağı yan yol ceplerinden birinde buluştu ikili. Dev adam ıslak, yakışıklı genç ise hayli öfkeliydi.
***
Komiser Fuat’ın belirttiği adres, Halkalı’nın varoşluktan lükse geçiş bölgesi olan Atakent Mahallesi’nde kıyak bir siteydi. Yolu hiç bu semte düşmemiş birisinin dahi, ihtişamın tasviri ile kolaylıkla bulabileceği onlarca dönümlük araziye sahipti bu site. Yüksek duvarlarından ve parıldayan çevre aydınlatmalarından daha şatafatlı bir şey varsa, o da bahçedeki yüzme havuzuydu.
Site girişine geldiklerinde direksiyon yönetimindeki Efe, otomobilde bulunan tanıtım kartını güvenlik görevlilerine gösterdi. Hala sinirliydi ve üzerine oturduğu arka cebindeki cüzdanını çıkarmak dahi istememişti. Yanlarına bir güvenlik görevlisini alarak, olayın yaşandığı bloğa kadar personel rehberliğinde devam ettiler.
Kendilerine refakat eden güvenlik görevlisine teşekkür ederek görev yerine yolladılar. Koridorda kapısı açık olan tek daireye yöneldiler. Efe önde, Emre ise arkada vakanın yaşandığı daireye girdiler.
Efe, resmi üniformalı görevliye kendilerini tanıttı. Kapı kolonuna dayanmış şekilde beklerken Emre, saat itibari ile mesai arkadaşı pozisyonuna geçen dostunu izliyordu. Görüşmesini bitiren yakışıklı genç, şefinin yanına geldi. Hızlı hızlı edindiği bilgileri paylaşmaya koyuldu.
“Abi ortada cinayet diyebileceğimiz bir durum yok. Gençler eğlenmeye gelmişler. Selin KİRAZ isimli kız rahatsızlanarak hayatını kaybetmiş. Sağlık ekipleri gelmiş. Ev sahibi olan Tuğba, memur arkadaşlara bunun bir cinayet olabileceğini söylemiş. İki isimden şüpheleniyormuş. Türker ve Cenk. Ayrıca arkadaşlarına karşı da ispiyoncu durumuna düşmek istemiyormuş zatları.”
“Cenaze hangi hastanedeyse Gülşah’ı oraya yönlendir. Test mest ne ise hızla yaptırsın. Ölüm sebebini bildirsin bize.”
Arkadaşının onayını aldıktan sonra kalabalık odaya girdi Emre. Bugüne kadar yaşadığı hiçbir evin, herhangi bir odasının asla bu kadar büyük olmadığını düşündü bir an. Tarihin 14 Şubat’a ve eşkallerin de yirmili yaşlara ait olması; muhitin lüks, gençlerinse paralı olması, oda kapısı önünde kaos tereddüdüne sebep olsa da yanıldığına emin oldu. Sarhoş bir tip ilk bakışta göze çarpmıyordu.
Cinayet Büro’nun asi komiseri, sükûnetin hâkim olduğu odada birkaç adım ilerlediğinde, geniş kanepede genç bir kadına sarılmış olan bir erkek ayağa fırladı. Erkeklerin hepsi sporcu ve kaslı bir vücuda sahipti. Karşısına geçip, hesap sormaya yeltenecek olanı ise içlerindeki en iri yapılı olanıydı. Yine de Emre’nin yanında cılız kalırdı. “Yanılmadım!” Diye içinden geçirdi Emre.
“Memur bey neler oluyor Allah aşkına? Arkadaşımız ölmüş, siz bizi burada hapis tutuyorsunuz. Bir açıklama yapın bize artık!”
Ayakta durmakta zorlanan ve ağzı kokan adamdan uzaklaşmak ister gibi bir adım geri çekildi Emre. Yanından kalktığı kız, belli ki sevgilisiydi. Öfkeli genç ise oldukça alkollüydü. Tatsızlık çıkmaması ve sinirli adamın bir cengâverlik serüvenine kapılmaması için kibar bir lisana başvurdu.
“Beyefendi, lütfen oturun yerinize. Acınızı paylaşıyorum ancak mevzuat hükümleri, arkadaşınızın ebedi huzuru için bazı işlemleri yapmamızı gerektiriyor. Eğer bize yardımcı olursanız arkadaşınızın yasını tutmanız için derhal ayrılacağız.”
Meraklı ve sarhoş gözlerin hedefi halinde ayakta dikiliyordu Emre. Odanın genişliği ve kalabalık hali sorgu için müsait değildi. Ayrıca tüm insanları emniyete götürüp, eli boş bir şekilde eve dönmek de istemiyordu. Ortada cinayete yönelik bir bulgu henüz yoktu. Gülşah’tan doktor raporu gelene kadar, kutlamaları yasa dönen insanlar ile küçük bir sohbet yapmaya karar verdi. Yine de daha tenha ve baş başa kalabilecekleri bir yere ihtiyacı vardı.
Arkadaşı Efe’ye göz kırpıp ev içinde dolaşmaya karar verdi. Dubleks şekilde tasarlanmış evin koridorları dahi birkaç parçaya bölündüğünde kullanışlı birer oda haline getirilebilirdi. Ev sahibinin mahremiyetine saygı göstererek kapıları açık odaları dışardan inceledi. Tüm odalar farklı tarzlarda mobilya ve tablolarla dizayn edilmişlerdi. Üst kata çıkan merdivenlere yöneldi. Gıcırdamasını beklediği ahşap basamaklara adim attığında hiçbir ses duymadı. Bu evin gerçek zenginlere ait olduğuna artık tamamıyla emindi.
Üst kata çıkan merdivenlerin bitimi de yine geniş bir koridora açılıyordu. Tam karşısındaki kapısı aralı odanın ise çok büyük bir terasa açıldığını fark etti. Sorgu, gecenin ışıklarında yapılacaktı.
Aşağı inerek, dostunun yanına geldi. Efe, salondaki armut süngerlere oturmak yerine televizyon ünitesine yaslanmayı tercih etmiş, elindeki deftere bir şeyler yazıyordu. Emre’yi fark ettiğinde “Ne yapıyoruz?” bakışı attı.
“Dostum yukarıda bir teras var. Oraya teker teker yolla sen gençleri. Dinleyelim bakalım hikâyelerini.”
Emre arkasını dönüp indiği merdivenleri tekrar çıkmaya başladığında Efe de arkadaşının isteğini yerine getirmek üzere elindeki deftere baktı. Bilgilerini aldığı ilk ismin, üst kata çıkmasını istedi.
Emre, Halkalı manzaralı terasta oturabileceği bir masa takımı görünce doğru karar verdiğine sevindi. Şahıslar alkollüydü ve dikkatlerini dağıtabilecek objeler yoktu. On altıncı kattaki daire ise şehrin ve asfaltın gürültüsünden oldukça uzaktı.
Montunun yakasını dikleştirerek, plastik malzemeden yapılmış olan hasır sandalyelerden birine yerleşti. O esnada terastan giren isme yöneltti bakışlarını. Ortada bir cinayet olmasa da henüz, bir ölü vardı. Emre ise bu ölüye borcunu ödemeliydi.
“Buyurun, oturun şöyle!” Sesi emir tonundaydı. “İsmim Emre. Cinayet büroda görevli komiser yardımcısıyım.”
Talimata uyan adam tereddütsüz oturdu sandalyeye. Hava soğuk ve üzerinde yalnızca vücuduna tam oturmuş bir tişört olmasına rağmen, hiçbir üşüme belirtisi göstermiyordu. Dar pantolonunun cebinden sigara, çakmak, cüzdan ve telefonunu çıkararak masaya bıraktı.
“İrfan Kasap” Dedi. “Sorguda mıyız?”
Atışmak istemiyordu Emre. Sadece işini yapmak istiyordu.
“Bilgi alma diyelim İrfan Bey. Lütfen kendinizden ve Selin’den bahsedin.”
Masadaki paketi göstererek sigara içip içemeyeceğini sordu. Onay alınca bir dal çıkarıp, yaktı.
“Arkadaşım Cenk’e ait oto galeride çalışıyorum. Kendim hakkında anlatabileceğim başka da bir şey yok. Selin ise Cenk’in sevgilisiydi. Hastanede şimdi. Onunla birlikte biz de yıkıldık.”
Yıkılma sözünde bir samimiyet aradı Emre. Teras lambalarını bilerek açmamıştı. Yoğun ışıktan sakınma çabası, mimiklerini gizleyebilirdi konuşacağı kişilerin. İsabetli kararından memnundu. İrfan, ifadesiz bir suratla konuşuyordu.
“Selin’i öldürmek isteseniz, sebebi ne olurdu?”
Emre sorusunun ağır olduğunu fark ettiğinde, karşısındaki adam çoktan gerilmişti. Masaya sert bir yumruk vurarak kaslı vücudunu sergilemeye ve bağırmaya başladı.
“Ne diyorsun ulan sen? Katil miyim ben? Kendine gel!”
Hak ettiğini düşündüğü tepki karşısında kımıldamadan bekledi Emre. Önce yumruk darbesi ile masada biçimsiz dansa başlayan nesneleri, sonra da adamını öfkeli suratını seyretti. İrfan terasta gergin bir voltaya başladığında kendi de ayağa kalktı.
“Steroitli vücuduna güveniyorsan eğer, şimdi üzerimdekileri çıkarabilir ve seninle dövüşebilirim. Ama yok, arkadaşlarıma yardımcı olmak istiyorum diyorsan, geç otur şu sandalyeye ve sadece sorularıma cevap ver.”
Yanında dikilen heybetli vücuda bakınca, tehdidin gerçekliği konusunda tereddüt yaşamadı İrfan. Emre uyarak, sandalyesine geçmeden önce sigarasını terasın zeminine atıp, ayağı ile söndürdü.
“Sorularında daha dikkatli olmanı istiyorum yalnızca.”
Siz sıfatından ani bir geçişle sen olmuştu Emre. Bu durumdan memnundu.
“O halde şöyle sorayım. Birini öldürmen için nasıl bir sebebe ihtiyaç duyardın?”
“Kardeşim manyak mısın sen? Kimseyi öldürmedim ben!”
Gerilen kaslarını rahatlatmak ister gibi boynunu sağa ve sola esnetti Emre.
“Nedir bu katil öfkenin sebebi? Sana kimse katilsin demedi.”
Karşısındaki adamım tedirginliğini hissetti Emre. Öfkesi, yerini huzursuzluğa bırakmıştı.
“Yahu kimse söylemedi ama şap diye de cinayetten girdin ahbap! Selin’i ben öldürmedim!”
İrfan’ı dikkatle dinleyen Emre, daha fazla gerilmemek için görüşmeyi sonlandırdı. Sinirli genci aşağı kata yollarken, ortağından yeni bir ismi yönlendirmesini istedi.
Kısa süre sonra serin havanın hâkim olduğu terasa, salona ilk girdiğinde karşısına dikilen adam geldi. Ona da sandalyeye oturmasını söyleyip, kendini tanıttı.
“Türker Temizkan ben de. Ne oluyoruz memur kardeşim? Herkesi zan altında bırakıyorsunuz!”
Türker de İrfan kadar asabi ve öfkeliydi. Ayrıca bu gece içkiyi fazla kaçıran biri varsa o da kendisiydi. Soluduğu nefesin ardından ağzından çıkan alkol yoğunluğu, açık havada dahi hissediliyordu.
Sonra arkadaşının notu geldi aklına. Cinayetten şüphelenen Tuğba’nın verdiği iki isimden biriydi Türker.
“Türker Bey aşağıda da belirttiğim gibi bu bir rutin. Şimdi kendinizden ve Selin’den bahsedin lütfen.”
Türker de cebinden sigara, çakmak ve cüzdanını çıkarıp masaya bıraktı.
“Kardeş, benim tur şirketim var. Temizkan Tur adında. VIP turlar ve özel servis hizmetlerimiz var. Konaklama, seyahat falan. Bilirsin! İşin açığı, parası olanları taşırız. Öyle okul gezileri, köy dernekleri ile ilgilenmeyiz. Hakiki VIP hizmetinden bahsediyorum.”
Türker, sözlerinden sonra Emre de bir şaşkınlık ya da eziklik ifadesi beklese de, dev komiser yardımcısı tepkisizdi anlattıkları karşısında. Emre;
“Peki ya Selin?”
Ölen kızın adını duyunca huzursuz şekilde sandalyesinde kımıldandı Türker. Sigaraya uzandığında ellerinde ki titremeyi fark etti Emre. O sırada Efe girdi terasa. Emre’ye ihbarcının mesajını hatırlatmak ister gibi başıyla kalın enseli adamı işaret etti. Titrek elleri, Efe de fark etmişti.
“Selin! Nasılsa öğreneceksiniz. Benim eski sevgilim. Dostça ayrıldık diyemem ama aramızda bir husumet de olmadı. Gençlik heyecanı deyin, para sevdası deyin. Uzun zaman önceydi zaten. Şimdi de Cenk ile sevgililer. Cenk benim çok eski dostum denebilir. Aramızda iş hukuku var. Bazen özel araç lazım olur ve onun galeriden kiralarız. Selin ile ilgili de hiç konuşmadık kendisi ile. Dedim ya uzun zaman önceydi bizim ilişkimiz.”
“Sence Selin’i kim öldürmüş olabilir?”
Emre; kendi iç tasviri ile zengin, sarhoş züppenin sorusu karşısındaki tepkisini merak ediyordu. Gecikmeden gelmişti o tepki. Titreyen elindeki sigarayı kucağına düşüren Türker’in, bu defa da sesi titremeye başlamıştı.
“Selin öldürülmüş mü?”
Emre ayağa kalktı. Sarhoş adamın yanına giderek teşekkür etti. Salona geçerek beklemesini ve Selin hakkında konuşmamasını istedi. Adamın talimata uyacağından emindi.
Türker terastan çıkarken, Efe sokuldu arkadaşının yanına.
“Ne soğuk arkadaş! Bu herifler üşümüyor mu?” Sorusuna cevap alamayınca devam etti. “Ne diyorsun abi, bu olabilir mi katil? Baksana nasıl da panik oldu? Hem kız da eski sevgilisiymiş ve şimdi de arkadaşı ile birlikteymiş. Bir kıskançlık hesabı olabilir mi?”
Gülümsedi Emre.
“Bilmiyorum dostum. Her şey olabilir!”
“Ne sırıtıyorsun Emre? Neyi kaçırdım?”
“Sence Selin öldürüldü mü?”
Efe cevap veremeden kapıda bekleyen kadın, küçük bir çığlık attı. Öldürülme sözü onu sarsmıştı anlaşılan. Efe, hemen kapıya ilerleyerek genç kızın koluna girdi. Sandalyeye oturmasına yardımcı oldu. O esnada kriz geçiren kızı gözyaşları ile bir süre baş başa bıraktılar. Makul bir zamanın geçmesini bekledikten sonra Emre;
“Hanımefendi konuşmamıza şahit olduğunuz için üzgünüm. Selin hakkında duyduklarınız henüz gerçek değil. Gerçek olan bir şey varsa o da arkadaşınızın şuan aramızda olmayışı. Eğer kendinizi daha rahat hissediyorsanız size birkaç sorum olacak.”
Akan gözyaşlarına karışan makyajını, ince parmakları marifeti ile yanaklarından sıyırdı. Birkaç defa derin nefes alıp, verdi.
“Bize kendinizden ve Selin’den bahseder misiniz?”
“Cansu benim adım. Blog yazarıyım. Aşk öyküleri, şiirler yayınlıyorum. Mekânları gezerek tanıtımlarını yapıyorum hesaplarımda. Talep olursa blog sayfamda röportaja da yer veriyorum. Hepsinin farklı ücretlendirmesi var. Siz sormadan söylemek istedim. Bilmiyorum, Türker bahsetti mi ama onunla sevgiliyiz. Selin’i ise arkadaş ortamımızdan tanıyorum. Soğuk bir kızdı bana karşı ama yine de ölümüne çok üzüldüm. Hele bir de öldürüldüğünü duyunca çok sarsıldım.”
Emre telefonun arama motorunu açarak Cansu’ya uzattı. Blog sayfasının adresini girmesini istedi. Denileni yapan genç kız, telefonu sahibine uzattı.
Açık havada üşüyen kız, kollarını göğüsleri üstünde bağladı. Durumu fark eden Efe, paltosunu çıkararak genç kızın omuzlarına bıraktı. Fısıltı halinde bir teşekkür duydu. Telefonunda blog sayfasına göz atan Emre, cihazını masaya bıraktıktan bir süre sonra:
“Selin ile aranız yok muydu yani?”
“Asla! Öyle bir şey söylemedim ben.” Tekrar ağlamaya başladı. Küçük hıçkırıklarla devam etti. “O sadece bana karşı soğuktu. O kadar!”
“Türker ile mazilerinden haberiniz yok muydu yani?”
Ağlaması biranda kesildi Cansu’nun. Kadınsı içgüdüleri uyarılmıştı adeta.
“Nasıl bir mazi?”
“Aklınıza ilk gelen cinsten!”
Boğazına tıkanan tükürüğü yutmakta zorlanır gibi bir hareket yaptı. Karşısında oturan çirkin sakallı adamın söylediklerini ilk defa duyar gibiydi.
“İnanmıyorum!”
“Neye inanmıyorsunuz Cansu Hanım?” Saniyeler önce hıçkırıklara boğulan genç kızın ruh halinden eser yoktu şimdi. Büyük bir öfke vardı hislerinde.
“Neye inanmıyorsunuz?”
Birden toparlandı Cansu. Tekrar gözlerini ovuşturdu.
“Hiç! Önemli değil. Eğer başka bir sorunuz yoksa arkadaşlarımın yanına gitmek istiyorum.”
“Olur.” Anlamında başını salladı Emre. Bir arkadaşına, yukarı gelmesini söylemesini isteyerek uğurladı tanığını. Paltoyu, sahibine vermeye tenezzül etmeden öylece sandalyeye bırakıp, içeri girdi Cansu.
“Ne diyorsun abi? Türker kızı öldürdü ve Cansu’yu kullandı. Sırrını saklamak istiyordu belki de Türker. Sevgilisine söyleyemedi. Araları zaten iyi olmayan iki kız, belki de camiada rakipti. Türker eski sevgiliden, Cansu da bir rakipten kurtulacaktı.”
Telefonunu açarak arkadaşına uzattı Emre. Az önce dinledikleri kızın blog sayfasında yayınlanmış bir öykü vardı ekranda. Öykünün adı “Sevgililer Günü Cinayeti” idi.
Ev sahibi terastan içeri girdi o sırada. Efe’nin “Vay canına!” tepkisi karanlıkta süzülüp gitti.
Kibar tonla Tuğba;
“Burası çok soğuk. Neden içeride bir odada oturmuyorsunuz? Hem aydınlatmayı da açmamışsınız.”
Kapı kenarında bulunan lamba anahtarına uzandığında, Emre girdi araya.
“Gerek yok Tuğba Hanım! Lütfen oturun. Kendinizden ve Selin’den bahsedin bize. Ve neden bir cinayetten şüphelendiğinizi anlatın.”
Hamlesini yarıda keserek, gür sakallı polisin karşısındaki sandalyeye oturdu Tuğba. Elinde ince dallı bir sigara paketi vardı. İçinden bir tanesini nazikçe çıkararak dolgun dudaklarına yerleştirdi. Cesur kıyafetinden silikonlu göğüsleri fırlamak için sabırsızlanıyor gibiydi. Emre dudaklarının da silikon olduğu konusunda, Efe ile iddiaya girebileceğini düşündü.
“Tuğba Üçok ben. Burası benim evim. Güzellik merkezim var Bakırköy’de. Nişantaşı ve Etiler’de de birer şubem. Cenk, Türker, Cansu ve Kader benim yakın arkadaşlarım. Tabi hepsi de müşterim öncelikle. Selin’i, Türker’in eski sevgilisi olması sebebi ile tanırım. Solaryuma gelirdi Türker. Daha sonra Selin’i de getirmeye başlamıştı. Bildiğim kadarı ile Selin kürtaj ile bir bebek aldırmıştı. Türker’den! Sonrasında ise ayrıldılar. Cenk ile tanışmaları yine benim salonumda oldu. Fakat Cenk, tutucu bir tiptir. Alkol kullanmaz, kız arkadaşları ile geceyi aynı odada geçirmez. Türker ile yaşadıklarını öğrenmiş ise Selin’e bir şey yapması mümkün bence. Çünkü evlenme teklif etmişti. Bakire olmayan biri ile yapamaz asla! Anlıyorsunuz değil mi?”
Duydukları karşısında hissettiklerini, kendi iç dünyalarına hapsetti iki arkadaş da. Devamını da merak ediyorlardı.
“Peki Türker’den neden şüpheleniyorsunuz?”
İnce dalından bir nefes daha aldı. Efe, çalan telefonuna cevap verirken soruyu cevapladı Tuğba.
“Kaslı vücutları ile kasılan şu erkekler var ya, hepsi kılıbıktır! Aileleri paranın musluğunu kapatmamak için evlenmelerini istiyorlar oğlanlarından. En kılıbığı da aşağıda size terslenen Türker’dir. Cansu’yu ailesi ile tanıştırdı o da. Cansu ise sürekli Selin hakkında sorular soruyordu. Eski sevgili olduklarını bilmiyor tabii!”
“Bu kadar sık sorular sorduğunu nereden biliyorsunuz? Ulu orta yapmıyordu bunu herhalde.”
Kendinden emin tavırlarında bir sekteye uğradı Tuğba. Gözlerini kapatıp bir süre bekledi.
“Spa havuzlarımızda kamera ve ses kaydı var. Gizli!”
“Siz de bunları izliyorsunuz öyle mi?”
“İş yerimde bir ahlaksızlığa izin veremem memur bey!”
Ayağa kalktı Emre. Tuğba’yı da uğurlamak için kapıya yanaştı. Silikonlu ev sahibi içeri girerken, bir diğer arkadaşını yönlendirmesini istedi. Arkasından seslendi.
“Bir de özel hayatları kayıt altına almanın ahlâki boyutunu düşünün lütfen!”
Arkasına dönmeden anlık duraksama yaşadı ev sahibi. Sonra devam etti merdivenlere intikaline.
“Vay a.k.! Arkadaşlarını mı dikizliyor bu kız şimdi? Nasıl bir sapıklıktır? Arayan Gülşah’tı bu arada. Selin zehirlenmiş!”
“Şuan itibari ile Selin’in gerçekten öldürüldüğü hakkında konuşabiliriz o halde.”
Arkadaşından bir sigara isteyip, yaktı. Dostunu iyi tanıyan Efe, bu seremoninin zafer anlarında yaşandığını da öğrenmişti.
“Buldun yani katili?”
“Dur bakalım Efe! Bu keyif sigarası değil. Şimdilik!”
“Belki de Selin, bu videolardan birini gördü. Ya da Tuğba, Selin’e şantaj yaptı. Selin de bu kayıtlardan diğerlerine bahsedeceğini söyledi şantaj karşısında. Bu kayıtlar resmi makamlarca bilinirse her şeyden önce Tuğba kaybedecekti. Sırrını yaşatmak için Selin’i öldürdü.”
Arkadaşından bir yorum gelmeyince devam etti yakışıklı memur.
“Öykü için ne diyorsun peki?”
“Bilmiyorum Efe. Tesadüf olmasını umuyorum. Şu şartlarda Selin’in intihar ettiğini bile düşünebiliriz.”
Dostuna eşlik etmek için bir sigara da kendi yaktı Efe. Emre’nin teorilerinden hepsi mümkün olabilirdi. Kapıdan terasa giren yeni bir şüpheli ile düşüncelerden sıyrıldılar. Emre yerine geçerken, fiziği kusursuz genç kıza diğer sandalyeyi işaret etti. Yaşanalar hakkında en umursamaz tavırda görünen kişiydi. İlk izlenimini hafızasına not etti. Kendini tanıtıp, karşısındakini dinlemeye koyuldu.
“Kader Can ben. Modelim. Tuğba’nın arkadaşıyım. Selin kurtuldu bence. Çok affedersiniz ama Türker’in altından çıkıp, Cenk’in kucağına oturup, parayı bulacağını sanıyordu. Cenk böyle bir kızı hak etmiyordu asla. “
“Tamam!” Dedi Emre. “Aşağı inebilirsiniz! Biz de birazdan gelip, size durumu açıklayacağız.”
Topuklularını sert sert zemine vurarak içeri girdi Kader. Efe’nin kısa süren sorgudan rahatsız olduğunu fark edince Emre, açıklama yapma gereği duydu.
“Dostum bu kızın da Cenk‘te gözü var. Selin’i kıskandığı her halinden belli. Baksana, bir insan ölmüş ama onun derdi Cenk! Bana sorarsan Kader dahi katil olabilir. Sen herkesin adli kayıtlarını istesene merkezden. Bir de minibüs tarzı bir araç iste. Hepsini merkeze götüreceğiz.”
Terasın korkuluklarına kadar ilerledi Emre. Agatha Christie’nin senaryosu gerçek mi oluyordu? Trendeki herkes, suça ortak olmuş olabilir miydi?
Efe, daha önceden hazırladığı adli kayıtları temize çekerken Gülşah girdi bu defa da terasa. Üşüdüğü ve yorulduğu her halinden anlaşılıyordu. Emre’yi akıl oyunlarıyla baş başa bırakıp Efe’nin yanına geçti. Notlara göz gezdirmeye başladı. Birden;
“Cansu Çelebi mi? Şu blogger Cansu hem de! Bunun foyası ortaya çıktı biliyor musunuz? Milletten öykü satın alıyor, üniversite öğrencilerine mekân tanıtımları yazdırıyormuş!”
Gülşah’ın sözlerine dikkat kesildi Emre. Teras ağzından çekilip, Efe’nin elindeki notları aldı. Konuşmaları yaptığı masaya geçerek, sandalyesine oturdu. Defteri masaya koyup, notları okumaya başladı. Gülşah’tan da başka tanıdığı bir isim olup olmadığına bakmasını istedi. İşini bitirdikten sonra defterden temiz bir sayfa koparıp, arkadaşından kalem rica etti.
*Irfan. Adli vakası var. Hayvan severler derneği ile mahkemelik. Şiir kitabı yayınlamış. (Platonik Mısralar)
*Cenk. Adli vaka yok. Muhafazakâr. Selin’in sevgilisi.
*Türker. Adli vakası var. Narkotik dosyası. Kürtaj. Selin’in eski sevgilisi.
*Cansu. Adli vakası var. Devam eden telif hakkı dosyası. Selin ile anlaşamıyor.
*Tuğba. Adli vaka yok. Şantajcı. Selin sırrını biliyor olabilir.
*Kader. Adli vaka yok. Cenk’te gözü var. Selin’ in ölümüne üzülmedi. Tek sigortalı. Eczane çalışanı görünüyor.
Kalemi masaya sertçe çarptı Emre. Arkadaşındaki telefonunu istedi. Cansu’nun blog sayfasına girerek, “Sevgililer Günü Cinayeti” adlı öyküyü okumaya başladı. Öyküde; platonik bir aşığın, sahip olamadığı sevgilisini sevgililer gününde öldürmesi anlatılıyordu.
Öyküyü arkadaşlarının da okumasını isteyerek sandalyede öylece oturdu Emre. Daha sonra notlarını okuttu.
“Sizce kim katil?”
Efe atıldı hemen.
“Tabi ya! Selin zehirlendi! Bunu bir eczacı yapabilir ancak. Cenk’e sevdalı Kader, Selin’i eczaneden aldığı ilaç ile zehirledi. Harikasın dostum!”
Yüzünde tebessüm ile Gülşah’a döndü.
“Sorguyu kaçırdım ama bana da mantıklı geldi. Bu en mümkün durum görünüyor. Fakat Cenk ile görüşmediniz daha. Aşağıda o da.”
Arkadaşı ve ortağı Efe’den bir sigara daha istedi Emre.
“Keyif sigarası zamanı!” Diyerek hızlı adımlarla önce odaya, ardından merdivenlere yürüdü. Arkadan gelen Efe, yanındaki Gülşah’a kördüğümü çözmenin gururu ile karizmatik bir bakış attı.
Salona girdiklerinde Kader, Cenk’in omzuna sarılmış ve acısını paylaşıyor rolü yapıyordu. Memurları gördüğünde tiksinti ile basını çevirdi. Efe, Gülşah’a bu kızı işaret ediyordu.
Kapı kasasına dayanan Emre, arkadaşından sigarasını yakmasını istedi. Ricayı yerine getiren Efe, dostunun kulağına eğilerek;
“İstersen bunu ben yapayım dostum, uzun zaman olmuştu.” Dedi. Bir yandan Gülşah’a bakıyordu.
“Şimdi değil dostum!”
Şaşkınlık ve dargınlıkla çekildi Efe arkadaşının önünden. Emre, şimdi herkesi daha iyi görüyordu. Katil adayları da dikkatle dev cüsseli ve pis sakallı adamı izliyorlardı.
“Tuğba Hanım! Bir sorum olacak. Bu akşam burada toplanmak kimin fikriydi?”
Nezaketinden kırılır gibi oturduğu yerde toparlandı ev sahibi.
“Yani, bunu sık sık yaparız ama bugün için ilk İrfan ile konuştuk. Neden sordunuz?”
“Teşekkür ederim.”
Sigarasından bir nefes alıp külünü dökeceği tabla aradı Emre. Yardımına yetişen Gülşah oldu. Efe ise suratını asmış şekilde bir köşede bekliyordu.
“Selin öldürüldü!” Sustu. Salonda sesler yükselecek olsa da, müdahale etmedi. Tepkileri gözlemlemekle yetindi. İşini bitirdiğinde, otoriter bir tavırla ve kontrolsüz söylenmelerin üstüne çıkmak ister gibi bağırdı.
“Şimdi herkes sussun! Sadece ben konuşacağım ve siz dinleyeceksiniz. Hepinizin Selin’i öldürmek için bir sebebi vardı görünürde. Bu arzunuzu da en az bir kişi biliyordu. Fakat katil, en masumunuz!”
“Türker ve Selin. Zamanında birlikteydiler ve bu birliktelik ne yazık ki kürtaj ile sonuçlandı. Selin de Türker de hayatlarına bu olaydan sonra ayrı ayrı devam ettiler. Ancak sırlarının bir ortağı vardı. Tuğba! Cenk, Selin ile evlenmek istiyordu ve bunu bir teklifle gerçeğe dönüştürmek için ilk adımı attı. Fakat mizacı gereği bekârete değer veriyordu. Maziyi öğrendi ve Selin’i öldürmek istedi.”
Mırıldanmalar başlayınca, gök gürültüsünü andıran bir tonla daha bağırmak zorunda kaldı Emre.
“Yeter! Kapatın çenenizi ve dinleyin!”
“Türker! Cansu ile evlenmek zorundaydı ancak kız arkadaşı sürekli Selin hakkında sorular soruyordu. Ailesinin mirasına ortak olması, bu evlilikten geçiyordu. Ya Selin bir şeyler anlatırsa? Ölmeliydi! Bir de Cansu cephesi vardı. Türker Selin’i ortadan kaldırmak için Cansu’nun kıskançlığını da kullanmaya karar verdi ve birlikte Selin’i öldürdüler! Ya Tuğba? Sizleri güzellik salonunda kameraya kayıt ettiğini bir tek Selin biliyordu. Bunun duyulması, Tuğba’nın kariyerini bitirirdi. Ne yapmalı peki? Selin ölmeli! Ah, bunu yapması en mümkün olan Kader! Cansu’nun para ile yazdırdığı öykülerin birinde geçen platonik aşık cinayeti… Öyküde olduğu gibi bu akşam da kurban, zehirlenerek öldürülüyordu. Bunu kim yapabilir? Eczanede çalışan biri tabi ki!”
Bu defa da mırıldanmalara izin verdi Emre. Cenk kendine sokulan kızın boğazına sarıldığında, Efe koşarak öfkeli gencin elinden aldı Kader’i. Emre, tekrar otoriteyi eline aldı.
“Kesin!” Daha bitmedi. Atladığınız birkaç detay var. Selin’in öldürüldüğünü, katil hariç kimse bilmiyordu.”
Arkadaşına döndü.
“Sen de düştün bu yanılgıya dostum Efe. Bir kişi dışında kimse Selin’in öldürülmesi ya da bir katil hakkında konuşmadı benimle. Sonra açıklayacağım bu ismi. Ayrıca dostum, herkes gibi sen de bir yerde daha yanıldın. Hikâyede ölen kişi, sevilen kişiydi. Onun sevgilisi değil. Yani Kader hikâyenin sahibi olsa, Cenk’i öldürmeliydi.”
Çirkin devin tespitlerini anlamaya çalışıyordu salondakiler. Fakat genç komiserin durmaya niyeti yoktu.
“Katilimiz ve platonik aşığımız, İrfan! Kendisi sokak hayvanları zehirlediği için hayvan sever dernekleri ile mahkemelik. Yani bu zehri elinde barından kişi bir eczacı değil, “Platonik Mısralar” kitabının sahibi. Ayrıca Sevgililer Günü Cinayeti adlı öykünün de, bu gecenin senaryosunun da yazarı. Öyle değil mi Cansu?”
Blog sahibinden olumlu bir yanıtın gelmesi uzun sürmedi. Gururla kendini izleyen gözlerin içine baktı Emre. Sunumu herkesi büyülemişti. Öyle ki kimseden çıt çıkmıyordu.
“Şimdi kimse yerinden kımıldamıyor. Olay yeri inceleme ekibi bir tüp, kutu ya da ilacın saklanabileceği bir delil arayacak. Gerekirse tuvalete, çöplere ve havalandırma boşluklarına bakılacak. Gerçi buna gerek de yok. Zaten otopside Selin’in kanında bulunan zehir ile masum hayvanların öldürülmesinde kullanılan zehir eşlenecektir.”
Yunus Emre EROĞLU