Boyozu, gevreği ve kitapseverliğiyle bilinen İzmirliler geçtiğimiz aylarda Kelime Sahaf isimli yeni bir kitapçıyla tanıştı. Biz de Kelime Sahaf adına İshak Kocabıyık ve Necmettin Özdemir ile sahaflık, kitapseverlik ve elbette biraz da polisiye edebiyat üzerine bir söyleşi yaptık. Kendilerine bu keyifli sohbet için çok teşekkür ediyoruz.
Bize kendinizden bahseder misiniz? Ne kadar zamandır sahaflık yapıyorsunuz? Sahaflık hikâyeniz nasıl başladı?
Resmi olarak altı aydır yapıyoruz. Ancak sahaflığın sadece satma değil biriktirme ve toplama da içerdiği açıktır. Bu hesapla 30 – 40 senedir sahafız. Başka işlerde çalışırken baktık ki, kütüphanemiz bir evi kaplayacak hatta sığmayacak büyüklüğe erişmiş; o zaman emekli olma zamanı geldi dedik. Emekliliğin sunduğu yeni hayat imkanlarıyla da sahaf olduk.
Hikayemiz kısacık söylersek böyle. Ama bu hikâyenin en temel noktası kitapları sevmekle başlıyor. Bu sevgi herhangi bir nesneyi sevmek kadar, ona bir anlam yüklemeyi de içeriyor. Bunlar olmasa sahaf / kitapçı olunmaz.
Sahaflık nasıl bir meslektir? Bu mesleğin zor ve keyifli yanları nelerdir? Bu işi yapmak için kitaplara yönelik bir muhabbetin ya da duygusal bağın şart olduğunu söyleyebilir miyiz?
Sahaflığı meslek diye tanımlamak doğru mu bilmiyorum. Bence sahaflık meslek olduğu kadar bir yaşam biçimidir. Kitaplara sadece ticari meta gibi değil de yaşayan, canlı organik varlıklar olarak bakmak sahaflığın temelidir bizce.
Kitabı elinize aldığınızda ondaki yaşanmışlığı, kendine özgü kitap kokusunu hissetmeniz lazım. Elimizde tuttuğumuz kitabın kim bilir kaç yaşamı yönlendirdiğini, belki de sadece kişisel değişimlere değil, toplumsal değişimlere de yol açtığını duyumsamamız lazım. Dükkânın kapısını açtığınız zaman evinize geldiğiniz hissine kapılmanız lazım.
Bunlar yoksa siz sadece ikinci el kitap alıp satıyorsunuz demektir. Sahaflığın ayırt edici özellikleri bunlardır bizce.
Kitabevinizde kaç kitap var? Bunları ne kadar zamanda, nasıl topladınız?
Kelime sahafta yirmi bine yakın kitabımız var. Bunların hemen hemen hepsini çevremizdeki arkadaşlarımızın, dostlarımızın dayanışma ilişkisinin bir sonucu olarak vermeleriyle biriktirdik.
Şu notu da paylaşmış olayım: Dayanışma ilişkisi çerçevesinde kitaplarını veren arkadaş ve dostlarımızın ismini sahafımızdaki raflara verelim dedik. Nerdeyse raf yetmeyecek. ‘Dayanışma yaşatır’ sözü bir kez daha ete kemiğe büründü. Dedektif Dergi aracılığıyla bir kez daha bu arkadaşlarımıza minnet duygularımızla teşekkür ediyoruz.
Günümüzde sahaflara yönelik ilgi nasıl? Son yıllarda kitapların internet üzerinden satışı giderek yaygınlık kazanıyor. Bu durumdan etkileniyor musunuz? Dijitalleşmenin artmasıyla birlikte kitapçıdan ya da sahaftan kitap alma alışkanlığı ya da geleneksel kitapçılık bitecek mi sizce?
Yıllar önce sanırım Edip Cansever “Şiirimizde plastik de yer alacak, naylon da,” demişti. İnternet ve dijitalleşmenin hayatımızın her alanına nüfuz ettiği bir zaman dilimindeyiz. Bu bir vakıa. Dolayısıyla toptan değerlendirme yerine kitap-okur ilişkisini çoğaltacak bir mekanizma olarak değerlendirmek lazım. Bizim görüşümüz bu yönde. Ankara’daki kitabı Artvin’e ya da Hakkari’ye gönderebilme imkanını göz ardı edemeyiz. Bize düşen bu tür buluşmaların artması ve bu artışın Artvin’de, Hakkari’de vb. nicel ve nitel değişime yol açmasıdır. Kitap satışının yanı sıra böyle bir görev ve sorumluluğumuz var bizim.
Dolayısıyla internet ve dijitalleşme kitabın okurla buluşmasını azaltmaz aksine çoğaltan bir imkandır. Yeter ki bu imkânı kullanabilelim.
Söz buradan açılmışken üstünde durmak istediğimiz kimi noktalar var. O da büyük sermaye gruplarının kurdukları kitap satış siteleridir. Güçlü sermaye yapıları ile kitap satışında büyük indirimler yapan bu siteler günlük satışlarının yüksek olmasından dolayı daha düşük kargo maliyetlerine sahipler. Bir zamanlar büyük alışveriş marketlerinin çoğalması bir motto yaratmıştı: Kahraman bakkal süpermarkete karşı. Şimdi de biz sahaflar, kitapçılar için durum böyle. Sizin aracılığınızla seslenelim: Ey okur, elbet sen de geçim sıkıntısının pençesi altındasın. Ama kitap ihtiyacını büyük sermaye şirketlerinin sitelerinden giderdikçe bu sıkıntın azalmayacak aksine artacaktır. Kitabın sadece satışını değil, büyülü, sihirli dünyasını da temsil eden sahafları, kitapçıları görmezden gelmeyin. Kitabın geleceği o mekanlardır çünkü.
Kitabevinizde gerçekleştirdiğiniz etkinlikler var mı? Varsa bahseder misiniz?
Biz bütün sahaflar gibi kitap olarak değer taşıyan bütün basılı materyali bulundurmaya gayret ediyoruz. Ancak sahafımızda iki türe güncel deyimle “pozitif ayrımcılık” uyguluyoruz. Biri “polisiye / gerilim”, diğeri ağırlıklı olarak 1960 / 1990 arasını kapsayan yakın siyasi tarih kitapları.
Etkinliklerimizi de daha çok polisiye olmak üzere ağırlıklı olarak bu iki tür üstünden yaptık. Bu etkinliklerimizi söyleşi ve imza günü olarak yapıyoruz. Büyük ilgi gördüklerini mutlulukla söyleyebilirim.
Malum yaz ayları tatil ayları. Eylül ayı ile birlikte bu etkinliklerimizi devam ettirip çoğaltacağız.
Müşteri profiliniz nasıl? Daha çok hangi türde kitaplar satılıyor?
İnternet satışında sistemin kendisinden kaynaklı olarak kimler alıyor, profil nedir nerdeyse hiç bilgi sahibi değiliz. Dükkândan yapılan satışlarda ise yaş ortalaması 50 ve yukarısı olan bir demirbaş okur profilimiz var. Bunlar daha çok yakın siyasi tarihle ilgili kitaplara ilgi duyuyorlar.
Son yıllarda yerli polisiye kitaplarda nicelik bakımından bir artış söz konusu. Okurlarda polisiyeye yönelik bir ilgi gözlemliyor musunuz? Polisiye kitap satışlarınız ne durumda? Okurlar daha çok hangi polisiye yazarlarına ilgi duyuyor? Hangi tür polisiye kitaplar daha çok talep görüyor?
Sadece nicelik değil, nitelik olarak da Türkçe polisiyede bir artış söz konusu. Bu, okurların polisiyeye olan ilgisini de artırıyor doğallıkla. Burada kitap okuma kulüplerinin olumlu etkisini belirtmeden geçmek haksızlık olur. Kitap okuma kulüplerinin ilk yaygınlaştığı zamanlar bu kadar tür ayrımı olmuyordu. Daha sonra türlere göre de kitap okuma kulüpleri oluşmaya başladı. Polisiye okuyan kitap kulüplerinin çoğalması polisiye yazılmasını ve yayımlanmasını artırdı.
Ahmet Ümit, John Lee Carre, Patricia Highsmith, Agatha Christie, Sherlock Holmes gibi çok satar ve tanınmış polisiyecilerin yanına ne mutlu ki hem telif hem de tercüme olarak oldukça önemli yazarlar eklendi.
İlk ağızda Suphi Varım, Algan Sezgintüredi, Çağatay Yaşmut, Gencoy Sümer, Armağan Tunaboylu, Yaprak Öz, Elçin Poyrazlar gibi yazarlar sayılabilir. İsimlerini sayamadığımız pek çok yazarımız kendilerine haksızlık edildiğini düşünmesinler. Bu isimler ilk ağızda aklımıza gelenler. Yoksa Türkçe polisiye edebiyatta iyi bir külliyatın oluştuğu çok açık.
Tercüme polisiyelerde de Donna Leon, Dan Kavanagh önemli yazarlar.
Burada belirtmemiz gereken bir başka önemli nokta ise dergicilik. Edebiyatın yazarlar dışında pek çok ayağı vardır. Örneğin yayınevi, dağıtım gibi. Dergicilik ve dergi yayıncılığı edebiyatı besleyen en önemli unsurlardan biridir. Bu çerçevede gerek internet ortamında gerekse de basılı olarak yayın yapan polisiye edebiyat dergilerinden söz etmek gerekir.
Polisiye edebiyatın nicel ve nitel olarak gelişmesinde belli ki bu dergilerin önemi büyük. O yüzden bu dergilerin varlığını sürdürmesi kitap yayını kadar önemli. Bu çerçevede Dedektif Dergi’nin de payı çok. Biz de size teşekkür edelim o zaman.