Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

KİLİTLİ ODALARIN DAYANILMAZ CAZİBESİ

Diğer Yazılar

Gencoy Sümer
Gencoy Sümerhttps://gencoysumer.com/
Gencoy Sümer İTÜ İşletme Fakültesi'nden mezun oldu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde Master ve Doktora yaptı. www.polisiyedurumlar.com sitesini kurdu ve internette pekçok öykü ve makaleleri yayınlandı. İlerleyen yıllarda Dedektif'in kurucuları arasında yer aldı. İlk polisiye romanı Feneryolu Cinayetleri 2017 yılında, Göl Kıyısındaki Ev & Gizemli Öyküler ve Aile Sırrı & Bir Percule Hoirot macerası 2018 yılında yayınlandı. Gencoy Sümer'in polisiye dergimizde yayınlanan eserlerini bu sayfada bulabilirsiniz.

Polisiyeyi diğer edebi türlerden ayıran en büyük özelliği gizemli bir suçu içermesidir. Başlı başına gizem ya da suç anlatısı da polisiyeye yakındır belki ama tam anlamıyla polisiye sayılmazlar. Hiç kimse kendini kandırmasın, gizem içermeyen bir suç hikâyesi sadece suç hikayesidir. Polisiyenin çıkış noktasını suç ve gizem oluşturur. İyi polisiye denen bütün kitaplarda bu iki unsur mutlaka yer alır.

Altın Çağ’ın bütün yazarları eserlerinde gizemli bir suçu anlatmışlardır. Buna sadece İngiliz yazarları değil, Amerikalı sert polisiye yazarları da dahildir. Bu suçun genellikle bir cinayet olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

Polisiyede gizem üç şekilde kurgulanabilir. Birincisi, katilin kim olduğuna dair muammadır. Kitabın sonuna kadar sayfaları merakla çevirmemizin kökeninde esas olarak bu muammanın aydınlatılmasına duyulan merak yatar. İkinci gizem, cinayetin işlenme sebebidir. Bazı kurgularda cinayete yol açan motivasyon son derece açık seçik ortadayken bazılarında olay sanki sebepsizmiş gibi görünür. Bunun nedeni, cinayet gerekçesi ortaya çıktığında belirli bir kişiyi, yani katili işaret edecek olmasıdır. Bir başka deyişle sebep öğrenildiğinde katilin kim olduğu da anlaşılacaktır. Polisiye kurgudaki üçüncü gizemse suçun nasıl işlendiğidir. Bazı romanlarda suçun nasıl işlendiğinin anlaşılması, katilin kim olduğundan da daha önemli hale gelebilir.

Altın Çağ yazarlarının birçoğu bu üç gizemin de yer aldığı polisiye romanlar yazmışlardır. Özellikle cinayetin nasıl işlendiğiyle ilgili kurgulara büyük önem verdiklerini biliyoruz. Cinayetin nasıl işlendiğine ilişkin kurgu, polisiye edebiyatta imkânsız suç olarak tarif edilir. İmkânsız suç kurgusu, özellikle Altın Çağ yazarlarının büyüleyici romanlarında sık sık karşımıza çıkar. Adından da anlaşılacağı gibi bu, işlenmesi imkânsız olan bir suçu ifade eder.

Örneğin, bir cinayeti işlemesi muhakkak olan bir kişi sağlam bir alibiye sahipse, yani cinayet esnasında başka bir yerde olduğunu iddia ediyor ve kanıtlıyorsa, bu cinayeti bir başkası işleyemeyeceğine göre imkânsız bir suçla karşı karşıyayız demektir. Bazı durumlarda da suçun işlendiği yere kurbandan başka birinin girmesi, gitmesi imkânsızdır. Bu da suçun işlenmesinin imkânsız olduğu anlamına gelir.

İmkânsız cinayet, özü itibarıyla yazarın okura yönelttiği bir bulmacadır. Yazarın, ipuçlarını da verdiği bir meydan okumadır. Burada Altın Çağ polisiyesinin ‘adil oyun’ kuralı geçerlidir. Bu hikâyelerde katili bulmak elbette önemlidir fakat cinayetin nasıl işlendiği de en az “katil kim?” sorusu kadar, hatta bazen ondan daha fazla önem arz eder.

Dorothy L. Sayers’ın “Have His Carcase” romanının, imkansız suç kurgusuna verilebilecek en iyi örneklerden biri olduğunu düşünüyorum. Bu romanda olaylar, sahilde yürüyüş yapan bir adamın cesedinin bir süre sonra bir kayanın üzerinde bulunmasıyla başlar. Adamın boğazı kesilmiştir. Cinayetin çok kısa bir süre önce işlendiği kanın pıhtılaşmamış olmasından bellidir.  Ancak kumsalda, cesedi bulan gazetecinin ve maktulün ayak izlerinden başka bir ayak izi yoktur. Gazetecinin kesinlikle katil olmadığını da belirteyim.

KİLİTLİ ODA GİZEMİ NEDİR?

Bir kilitli oda gizemi, tamamen kapalı bir odada işlenen bir suçun hikâye edildiği polisiye türüdür. Yani, odadan herhangi bir çıkış imkânı olmadığı gibi odaya herhangi bir giriş imkanı da yoktur.  Buna rağmen suç işlenmiş ve odada birisi öldürülmüştür.

Burada problem şudur: Pencereler ve kapılar içeriden kilitli oldukları halde katil odaya nasıl girmiştir? Ya da içeride cinayeti işledikten sonra dışarıya nasıl çıkmıştır?

Mutlak anlamda bir kilitli oda cinayetinden söz ediliyorsa bu, kapının bir anahtar, sürgü ya da zincirle içeriden kapatılmış olduğu anlamına gelir.  Ancak kilitli oda terimi aynı zamanda giriş çıkışı kontrol edilen oda gizemlerini de kapsar. Yani, içeriden kilitli olmasa bile, odanın tek giriş-çıkış noktası olan kapının dışarıdaki bazı kişiler tarafından gözetlenmesi söz konusudur.

İster mutlak anlamda kilitli, isterse gözetlenen bir kapı olsun, buradaki temel unsur, odaya başkaca bir giriş çıkış yerinin olmamasıdır. Pencereler, balkon kapıları içeriden kapatılmıştır; dışarıdan açılması mümkün değildir.  Duvarda bir delik, odaya açılan gizli bir geçit yoktur. Şömine bacasını giriş çıkış için kullanmak söz konusu değildir. Duvardan geçmek, uçmak, ışınlanmak, hayaletlerden yardım almak gibi fantastik çözümler devre dışıdır.

Bazı durumlarda pencereler açık olabilir. Ama bu durumda da, içeriye girişe ve içerden kaçışa imkân vermeyecek kadar yüksek olmalıdırlar.  Kule veya şato ya da bir apartmanın üst katlarındaki bir dairenin penceresi gibi.

Bazı durumlarda pencereler alçak hatta zeminde de olabilir. Böyle durumlarda (pencereler açık ya da kilitsizse) giriş ve çıkışın yapıldığını gösteren kanıtların elde edilmesine imkân verecek bir zemin olmalıdır. Örneğin, her tarafın karla kaplı olması… Pencere açık ve dışarısı karla kaplıysa, ayak izleri içeriye bir kişinin girdiğinin ya da içeriden birinin çıktığının kanıtıdır. Kilitli oda kurgusunda, doğal olarak bu ayak izleri olmayacaktır. Tabii kar da yağmamalıdır. Kar dışında ıslak toprak, çimenlik, kumsal gibi ayak izi bırakmaya müsait zeminler de olabilir. Ayrıca, zeminin toz veya barut izleriyle kaplı olması da kilitli oda kurgusunda benzer işlevleri görür.

Görüldüğü gibi, kilitli oda gizemleri de aslında bir tür imkânsız suç kurgusuna dahildir. İmkânsız suçların en uç ve en mükemmel halini kilitli oda gizemleri oluşturur. Diğer bir deyişle, bütün kilitli oda polisiyeleri aynı zamanda bir imkânsız suç polisiyesidir. Ancak her imkânsız suç polisiyesi kilitli oda polisiyesi değildir.

BİR İLLÜZYON

Kilitli oda kurgusu, imkânsız suç kurgusuna dahildir. Öte yandan hepimiz biliriz ki imkânsız bir suçun işlenmesi de imkânsızdır. Yani, bir suça imkânsız demek mantık dışıdır. Zaten yazar da romanın sonunda bu suçun imkânsız olmadığını, hatta tam tersine gayet de imkanlı olduğunu okura gösterir. Dolayısıyla kilitli oda kurgusu, polisiye edebiyatta kaleme alınabilecek en yüksek seviyede bir meydan okumadır. Zira, gerçekte  imkânsız bir suç yoktur. Suçun imkânsız olduğuna okurun yazar tarafından inandırılması vardır. Diğer bir deyişle kilitli oda kurgusunun esası, okuru yanıltmaya dayanır. Okuru yanıltma konusunda Altın Çağ yazarlarının eline kimse su dökemez.

Yanıltma tekniği ilk kez İsrael Zangwill tarafından kullanılmıştır ve o günden sonra bu yöntem kilitli oda gizemlerinde gelenekselleşmiştir. Zangwill’e kadar yazarlar kilitli oda cinayetlerinin çözümünü birtakım mekanik araç gereçlere ve gizli geçitlere dayandırıyorlardı. Bunlar da daha ziyade gotik ya da korku edebiyatının unsurlarıydı. Altın Çağ yazarları, polisiye edebiyatı bu türlerden ayrı bağımsız bir tür haline getirmekle kalmadılar, kilitli oda ve aynı zamanda imkânsız cinayet kurgusunu da okuru yanıltma tekniğini kullanarak zirveye taşıdılar.

İsrael Zangwill, Edgar Allen Poe, Gaston Leroux

Kısacası, kilitli oda muamması tamamen bir illüzyona dayanır. Tıpkı bir sihirbazın yaptığı numaraya benzer. Hepimiz, sihirbazın yaptığı numaranın bir sihir ya da büyü olmadığını biliriz. İşin aslı, el çabukluğuna ve göz boyamaya dayanır. Kilitli oda muamması da böyledir. Biri, herkesi kandırmaktadır. Bunun ne olduğunu önceden bilen tek kişi yazardır. O nedenle burada okura büyük bir meydan okuma vardır. Zira kilitli oda muamması “bu işin içinde bir hile olduğunu” bilen okura yöneliktir. Okur, en başından bu meydan okumayı kabul eder ve yazarın kendisine verdiği ipuçlarından yararlanarak gerçeği bulmaya çalışır. Bu nedenle kilitli oda muammaları adil oyun kuralına göre yazılmak zorundadırlar.

Aynı zamanda, okuru ters köşe yapmanın (beklenmedik son) tüm edebiyattaki en yüksek seviyede örneği olan kilitli oda kurgusu, geçmişte ve günümüzde çok farklı ekollere mensup birçok yazar tarafından kullanılmıştır. Kilitli oda gizemi üzerine kurallar yazacak kadar bu türe ilgi duyan Dashiel Hammet bir yana, Altın Çağ’ı taşa tutan Raymond Chandler’ın bile kilitli oda hikâyeleri yazması, bu kurgunun yazarlara ne kadar çekici göründüğünü açıkça ortaya koyuyor.

KİLİTLİ ODA GİZEMLERİNİN DÜNÜ, BUGÜNÜ

Kilitli oda gizemleri, Altın Çağ’a özgü bir anlatı türü değildir. Bu tür hikâyelerin ortaya çıkışı sanıldığından da eski zamanlara kadar uzanır. Ama en yetkin örnekleri Altan Çağ yazarları tarafından kaleme alınmıştır.

Örneğin; M.Ö. 5. Yüzyılda Herodotus, tek çıkışı kilitlenmiş olan bir odada başı kesik olarak bulunan bir hırsızın hikayesini anlatır. Balzac’ın İnsanlık Komedyası: Maitre Cornelius adlı eserinde kilitli oda unsurları vardır.  Ancak türün ilk örneği Poe’nun Morg Sokağı Cinayeti öyküsüdür.

Joseph Conrad, Sheridan Le fanu, Wilkie Collins, Dick Donovan gibi yazarlar 19. yüzyılda çeşitli kilitli oda gizemleri yazarak Poe’yu izlediler.

Ancak bu yazarların çözümleri, yukarıda da belirttiğim gibi, gizli geçitlere, kopya anahtarlara ve birtakım şeytani mekanik cihazlara dayanıyordu. Bunlar, polisiye öykü yaratıcılığında sınırlı bir seviyeye tekabül etmekteydi. İmkânsız suçun (dolayısıyla kilitli oda cinayetlerinin) belirleyici özelliği, okuru yanıltma olgusudur ve bu olgu bu yazarların eserlerinde yer almaz. Bu yüzden bu dönemdeki eserler daha çok Gotik ve Gizem Edebiyatının örnekleri olarak kabul edilmektedir.

KİLİTLİ ODALARIN DAYANILMAZ CAZİBESİ 7

İlk kez okuru yanıltarak gizem yaratmayı başaran yazar İsrael Zangwill oldu. Onun 1892’de yayınlanan eseri Big Bow Mystery’den sonra polisiye yazarları bu tekniği kullanarak kilitli oda cinayetleri yazmaya başladılar. Zangwill’in çağdaşı Arthur Conan Doyle okuru yanıltma tekniğiyle bir çok imkansız cinayet öyküsü kaleme aldı.

Altın Çağ yazarları, şaşırtıcı çözümleri olan imkansız suçlar yazdılar.  Bunlar arasında kilitli oda gizemleri de vardı. İngilizcede, Futrelle, Chesterton, John Dickson Carr, Joseph Commings, Agatha Christie, Ellery Queen gibi yazarlar başı çektiler.

Fransızcada, başta Gaston Leroux olmak üzere (ki yazarın Sarı Odanın Esrarı romanı ilk yetkin örnek kabul edilir) Pierrre Boileau, Thomas Narcejac, Gaston Boca, Noel Vindry, Mercel Lanteaume, Pierre Very eser vermiştir. Bunlar arasında Noel Vindry en dikkati çekenleri. Vindry tamamen klasik geleneğe bağlı kalarak on altı kilitli oda gizemi yazdı.

Altın çağ boyunca İngilizce yazanlar bu türe hükmetti. 40’lardan itibaren İngilizler düşüşe geçti, Fransızlar öne çıktı: Martin Meroy ve Boileau-Narcejac ikilisi bunlar arasında en önemlileridir.

Carter Dickson adıyla da eserler üreten John Dickson Carr, kilitli oda gizemlerinin ustası kabul edilir. HALLOW MAN adlı romanı türün bugüne kadar yazılmış en mükemmel örneğidir. Ayrıca roman bir kilitli oda gizemi yazma dersi niteliği de taşır.

BAZI ÖRNEKLER

Polisiye edebiyatta bilinen ilk kilitli oda gizemi, aynı zamanda ilk polisiye öykü de sayılan Edgar Allan Poe’nun “Morg Sokağı Cinayetleri” öyküsüdür. Bu öyküde bir apartman dairesinde anne ve kızı vahşice öldürülürler. Çığlıkları komşular ve kapıya gelen polis tarafından duyulur. Kapı kırılıp daireye girildiğinde katilin kaçabileceği hiçbir yer olmadığı görülür ama katil dairede değildir. İlk polisiye öykünün aynı zamanda bir kilitli oda cinayeti olması da ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu…

Arthur Conan Doyle’un “Benekli Kordon” adlı öyküsünde genç bir kız yatağında ölü bulunur. Kapılar ve pencereler içeriden kilitlidir. Tek ipucu genç kızın daha önce duyduğunu söylediği ıslık sesidir.

Agatha Christie’nin “Maksat ve Fırsat Meselesi” adlı öyküsünde bir vasiyetname güvenilir bir avukatın çekmecesine konur ve kilitlenir.  Birkaç ay sonra çekmece açıldığında vasiyetname yoktur. Bu öykü, suçun cinayet olmaması ve kilitli odanın yerini kilitli bir çekmecenin almış olması bakımından ilginçtir.

Yine Agatha Christie’nin “Noel’de Cinayet” romanı oldukça parlak bir kilitli oda gizemidir. Okuru yanıltma tekniği bu romanda başarıyla kullanılmıştır. Yaşlı ve zengin adam, odasında boğazı kesilerek öldürülür. Adamın çığlığını duyup odanın kapısına gelenler, kilitli olduğu için kapıyı kırmak zorunda kalırlar. Odada kanlar içindeki cesetten başka hiç kimse yoktur.

John Dickson Carr, Agatha Christie, Paul Halter

John Dickson Carr, türün en başarılı örneği sayılan “Üç Tabut” romanında karlı bir günde geçen gizemli bir hikâye anlatır. Tanınmış bir profesörü yüzünü maskeyle gizleyen bir adam ziyaret eder. Kısa bir süre sonra evin ikinci katındaki çalışma odasına girildiğinde profesör öldürülmüş olarak bulunur. Maskeli adamsa ortada yoktur. Profesörün hizmetçisi ve sekreteri kapıyı sürekli kontrol etmişler ama maskeli adamın çıktığını görmemişlerdir. Pencere açıktır ve katilin kaçabileceği tek yer burasıdır. Ancak; bir süredir yağan kar, ziyaretçinin gelmesinden önce durmuştur. Ve bahçede tek bir ayak izi yoktur.

John Dickson Carr’ın bir başka romanı “On Çay Fincanı”, evinde cinayet oyunu partisi düzenlemeye hazırlanan bir adamın yatak odasında vurulmuş halde bulunmasıyla başlayan bir cinayet hikâyesidir. Odanın kapısı kilitlidir. Pencere açık ama demir parmaklıkları vardır ve yerden üç-dört metre yüksektir. Cinayetin dışarıdan işlenmiş olması imkânsızdır. Çünkü cesette kurşunun girdiği ense bölgesinde barut yanığı izleri tespit edilmişir. Bu da maktule çok yakından, yani odanın içinden ateş edildiğini göstermektedir.

Sjöwall-Wahlöö ikilisinin ünlü Martin Beck romanlarından biri de kilitli oda kurgusuna sahiptir.  Adı da “Kilitli Oda”dır zaten. Yaşlı bir adam, yaşadığı dördüncü kattaki apartman dairesinde kalbinden vurulmuş olarak ölü bulunur. Kapı çeliktendir ve içeriden birkaç kilitle kilitlenmiştir. Bütün pencereler kapalıdır.

Philip Kerr de “Ölümcül Prag” romanında Altın Çağ’ın kilitli oda muammasına selam vermeden duramamıştır.  Askeri bir şatoda generalin emir subayı odasında ölü bulunur. Kapı içeriden kilitli, pencere ise yerden merdivenle bile girilemeyecek kadar yüksektir.

Gilbert Adair, ünlü parodisi “Şenlikli Bir Cinayet”te 1930’larda, Dartmoor’daki bir malikanede yaşanan bir yılbaşı gecesini anlatır. Konuklardan biri odasında ölü bulunur. Tabii kapı kilitli ve pencereler sıkı sıkı kapalıdır.  Ve de evdeki herkesin kurbanı öldürmesi için bir sebebi vardır.

KAPALI ODA-KİLİTLİ ODA

Bu iki kavram, birbirleriyle çok karıştırılır. Kapalı Oda teriminin, zaman zaman kilitli oda yerine kullanıldığına siz de şahit olmuşsunuzdur. Bu iki ifade birbirlerine çok yakın olsalar da birbirlerinin yerine kullanılmaları doğru değil. Çünkü kapalı oda terimi klasik polisiye şablonunu anlatmak için icat edilmiştir. Burada kapalılık bir çemberdir. Bütün olaylar bu çemberin içinde gerçekleşir. Suçun işlendiği yer izole bir ortamdır. Şüpheli sayısı sınırlandırılmıştır. Çemberin dışındaki hiçbir olay ya da kişi kurguya dahil edilmez. Olay belli bir mekânda geçer ve dışarıdan birinin suçu işlemiş olması imkansızdır. Bu çember bazen bir malikane, bazen bir köy, bazen etrafı karlarla kaplı bir dağ evi, bazen de fırtına yüzünden dışarıyla irtibatı kesilmiş bir kır evi veya pansiyonu olabilir. Kilitli oda terimi ise, tamamen izole bir odada, nasıl işlendiği anlaşılamayan imkânsız bir suç kurgusunu ifade etmek için kullanılır. Klasik polisiye romanların çoğu kapalı oda tarzında yazılmıştır.

GÜNÜMÜZDE

Kilitli oda gizemleri sadece Avrupa ve Amerika’yla sınırlı kalmadı. Japonya da bu türe önemli katkılar sundu. Akimitsu Takagi 1949-1995 arasında otuz kilitli oda gizemi içeren roman yazdı. Günümüzdeyse Soji Shimada bu alanda rakip tanımıyor. Shimada, Anglosakson tarzından farklı olarak kanlı sahnelere fazla yer verir. Buna rağmen klasik dedektif romanı geleneklerine sıkı sıkı bağlıdır.

1970’lerde kilitli oda polisiyeleri yeniden eski popülerliğini kazanmaya başladı. Bill Pronzini ve Edward Hoch yazdıkları modern kilitli oda gizemleriyle öne çıktılar. Edward Hoch ve Paul Halter günümüzün en önemli kilitli oda gizem yazarlarıdır. İkisi de kilitli oda gizemlerini çözmek için tıpkı Altın Çağ’da olduğu gibi, zekâlarını ve muhakeme yeteneklerini kullanan amatör dedektiflere yer veriyorlar. Paul Halter, otuz kilitli oda gizemi yazdı. Bu nedenle John Dickson Carr’ın doğal halefi olarak kabul ediliyor.  Romanlarında Christie ve Carr etkisi çok açık olmasına rağmen bulmacaları ve hikâyeleri son derece özgün.

Televizyonda bu türle ilgili çok sayıda film ve dizi olduğunu da belirteyim. Özellikle Jonathan Creek adlı tv dizisi, imkânsız cinayetleri çözmede uzman bir amatör dedektifin hikayelerinden oluşmaktadır. Bunların bir kısmı kilitli oda gizemleridir. Amerikan yapımı Monk televizyon dizisinin birçok bölümünde de imkânsız cinayet ve kilitli oda gizemleri değişik uygulama biçimleriyle karşımıza çıkar.

En Son Yazılar