Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Kurt Adamlar

Diğer Yazılar

Arkın Gelişin
Arkın Gelişin
Arkın Gelişin, Almanya’da Suç Psikolojisi eğitimi almış bir polisiye yazarıdır. Eserleri: Bir Seri katilin Günlüğü (2012), Kansız (2014), Ted Bundy – Bir Seri Katilin Anatomisi (2014), Ted Kaczynski – Bir Seri Katilin Manifestosu (2014), Bir Suç Psikoloğunun Not Defteri (2015), Charles Manson – Bir Seri Katilin Felsefesi (2015), Seri Katiller Tarihi – İnsan Avcılarının İzinde (2015), Apokalips (2017). Arkın Gelişin 1976 doğumludur. Arkın Gelişin'in polisiye dergimizde yayınlanan eserlerini bu sayfada bulabilirsiniz.

1521’de, Fransa’da, Pierre Burgot ve Michel Verdun şeytanî cinayetler ile suçlanmaktaydılar. Mahkemeye çıkartıldıklarında, yedi yaşındaki bir erkek çocuğu, ergen bir kadını ve bir kız çocuğunu parçalayarak öldürmekten yargılanıyorlardı. Kurbanlarını parçaladıktan sonra, etlerini yedikleri iddia ediliyordu. Sıcak kana bulanmanın hazı ile öldürmeye devam ettiler. Ayrıca dişi kurtlara tecavüz ettikleri de iddialar arasındaydı. Verdun, bir kurbanını öldürmeden önce kurbanı tarafından ağır yaralandı. Zorlanarak eve geldiğinde eşi yaralarını yıkayarak temizledi. Ancak Verdun ortağı Burgot ile birlikte kısa süre sonra yakalandı. Suçlarını itiraf eden ikili, idam edildiler.

Yıllar sonra Gilles Garnier’in benzer hikâyesi ile karşılaşıyoruz. Gilles, eşi ve birkaç çocuğu ile birlikte Lyon dışında bulunan Dole kasabasında yaşıyordu. Ailesine yiyecek bulmak adına sık sık ormanlarda avlanıyordu. Yine bu avların bir tanesinde yarı insan yarı kurt olan bir adamla karşılaşmıştı. Ancak o yaratık Garnier’e kurda nasıl dönüştüğünü gösterdi. Garnier o günden sonra çok değişti. Öldürmeye başladı. 1574’de konu mahkemeye intikal edince, halkı bu konularla ilgili uyarmak için el ilanları dağıtıldı. El ilanı Garnier’in itirafını içeriyordu: St. Michael şenliğinden kısa bir süre sonraydı. On yaşındaki bir kız, bir üzüm bağına girdi. Garnier bir kurt edasıyla kıza yaklaşıp onu avladı. Sadece ellerini ve dişlerini kullanarak kızı oracıkta öldürdü. Kızın bedenini ormanın derinliklerine sürükledikten sonra, çiğ insan etine karşı duyduğu hazzı tatmin etti. Ayrıca kızın bedeninden koparttığı et parçalarını, evde aç bekleyen ailesine götürmeyi de ihmal etmedi. Bir süre sonra başka bir kızı gözüne kestirdi. Tam kıza saldıracakken, yakında bulunan insanları farketti ve vazgeçerek kaçtı. Yaklaşık bir hafta sonra yine bir kız çocuğuna saldırıp öldürdü. Kalça ve bel bölgesinde et parçalarını kopartarak ete olan doyumsuzluğunu giderdi. Ayrıca çocuğun sağ bacağını da kasıklarından koparttı. Ardından büyük bir hata yaptı. Daha önceleri kurt (saldırı anında üzerinde kurt postundan yapılmış özel bir kıyafet giyiyordu) şeklinde gerçekleştirdiği saldırıların aksine, insan olarak tekrar saldırdı. Bu sefer görgü tanıkları vardı. Garnier anında tutuklandı.

Mahkeme heyeti ve olayı duyan herkes büyük bir dehşet içerisindeydi. Onlara göre bir kurt adam yargılanıyordu. 1573’de dava karara bağlandı ve Garnier canlı canlı yakılarak öldürüldü. Mahkeme kararını açıklarken, kendisinin bir hayvan olmadığını, içinde şeytan barındıran bir insan olduğunu beyan etti. O dönemin inançlarına göre, bedenler yakılarak kötü ruhlardan arınabiliyordu. Bu sebepten yakılarak öldürülmesi uygun görüldü.

Bu ve benzeri olayların “kahramanları” erkeklerden ibaret değil elbette. Kaynaklarda ayinler esnasında çocukları kurban eden kadınlara rastlamak mümkündür. Örneğin Francois Secretain. İçindeki aç kalan kötü ruhu doyurmak için birçok masum çocuğu öldürmüştür. Mahkeme kararı neticesinde idam edilmiştir.

Aynı yıl içerisinde bu sefer yine dehşet verici bir dava mahkemeye taşındı. “Demon Tailor” ya da “Werewolf of Chalons” başlığı ile bilinen bu olay o kadar dehşet vericiydi ki, mahkeme 1598’de sonuçlanınca, dava ile ilgili tüm belgeler yakılarak imha edildi. İsmi asla açıklanmayan adam, çocukları Paris’teki dükkanına bir bahaneyle götürüp çeşitli işkenceler yapıyor, tecavüz ettikten sonra boğazlarını keserek öldürüyormuş. Öldürdüğü çocukların bedenlerini parçalara ayırıp etlerinin çoğunu yiyerek yok ediyormuş. Çocukları ikna edemediği zaman, ıssız yerlere gidip kurbanlarını orada avlarmış. Yakalanana kadarki kurban sayısının yüzün üzerinde olduğu düşünülmekteydi. Olay gün yüzüne çıktıktan sonra adam tutuklandı ve terzi dükkanında yapılan aramada çok sayıda insan kemiği bulundu. Hatta çürümeye yüz tutmuş insan eti bile vardı bunların arasında.

O döneme ait buna benzer birçok hikayeye rastlamak mümkündür. Bazen yarısı yenmiş çocuk veya kadın cesetleri bulunurdu. Cesetlerin bulunduğu bölgede erişkin bir insan büyüklüğünde kurt veya kurt sürülerine rastlandığı sıkça duyulan tanıklıklardan bir tanesiydi. Sürü görülmesinin sebebi ise, kişilerin aynı ailenin mensupları olmasıydı.

Bu ve benzeri hikâyelere resmi kaynaklardan ulaşmak kolaydır. Çünkü burada anlattıklarımın tamamı mahkemelere intikal etmiş olaylardır. Tamamında itiraflar da mevcuttur. Gerçi o dönemlerde itiraflar genellikle acımasız işkencelerle geliyordu. Dolayısıyla bu inanılmaz itirafların oluşumu konusunda ciddi şüpheler var. Mahkemeyi değerlendirken, şunu belirtmeliyim ki, o dönemlerde mahkeme kilise tarafından kurulmaktaydı. Özetle kanunlara dayalı bir yargınlanma sürecinden bahsetmek de çok abartı olur. Mahkemeye çıkarılan kişinin, ormanda bulunan bir çocuğun cesedi ile ilgili ufak bir ortak noktası bulunsa dahi, o kişinin suçlu olarak karara bağlanması çok olağan bir durumdu. Ancak bir dava, adlî tarihin tüm seyrini değiştirdi. Bahsi geçen davada suçlu bulunan kişinin konuşma bozukluğu sebebiyle yakılarak idam edilme yerine hastaneye yatırılmasına karar verildi. Bu karar emsal olarak kabul edildi ve birçok kişi idam edilmekten kurtuldu. Böylece ilk kez ruhsal sağlık, akli denge gibi unsurlar göz önünde bulundurularak karar alındı.

 

1603’de kurt adam oldukları iddia edilen yaklaşık 600 shapeshifters (şekil değiştirici) yakılarak öldürüldü. Birçok bilge adam, bu çılgınlığı kitaplar yayınlayarak durdurmaya çalışsa da,  işkenceler devam etti. 1764’de kan emici “Beast of Gevaudon” (Gevaudon Canavarı) üç  yıl boyunca Fransa’da korku saldı.

Kayıtlara göre bir kurdu andıran bu yaratık, özellikle kadınlara ve çocuklara saldırmayı tercih ediyordu. Üç korku dolu yılın sonunda bu yaratık bir askerin tüfeğinden çıkan gümüş kurşun ile öldürülmüştü.

O dönemlerde suç bilimi bilinmiyordu. Parçalanmış olarak bulunan cesetlerin bir insan tarafından yapılmış olabileceğine insanlar inanmak istemiyorlardı. Belki de bu sebepten ötürü kurt adam efsaneleri türedi. Aslında bu kurt adam efsanesi, seri katil profillemesine çok uzak değildi. Çoğu seri katilin avlanan hayvanların içgüdüsü ile hareket ettiği gözlemlenmekteydi. Her zaman seri katillerin içlerindeki “canavardan” bahsedilmekteydi. Ama şunu da belirtmeliyim ki, birçok “iyi” insanın içerisinde de sapkın ve vahşi duyguların barındığı gözlemlenmiştir.

Almanya’da da benzer olaylar yaşanmıştır. 16. Yüzyılın ortalarına doğru Bedburg kasabası sakinliği ile bilinmekteydi. Köln yakınlarında bulunan Bedburg kasabası ve sakinleri 25 yıl sürecek bir olay ile sarsıldı.  Yaklaşık 25 yıl boyunca, değişken zaman aralıklarıyla parçalanmış cesetler bulunmaya başlandı. Kurbanların çoğunun ilginç bir ortak özelliği vardı. Aynı kasabada yaşayan Peter Stubb (çeşitli kaynaklarda Stumpp, Stump ya da Stubbe olarak geçmektedir) isimli adam ile kurbanlar geçmişte bir husumet yaşamıştır. Ancak kurbanlar arasında genç kızlar da bulunmaktadır. Onlar ile Peter arasında hiçbir ortak özellik bulunmamaktadır.

Bir dönem, tarlalarda ve boş arazilerde insan uzuvları bulunmaya başlayınca, halk arasında büyük bir kurt söylentisi çıktı. Halk birleşerek bu kurdu yakalamak adına bir av başlattı. Ne var ki bazı kişiler büyük kurdu evlerinin bahçelerinde gördüklerini ve kurdun bir insana dönüştüğünden bahsettiler. Bu dedikodu çabuk yayıldı. Daha sonra bu kişinin Peter Stumpp olduğu iddiaları dolaşmaya başladı. Katil bulunmuştu. Peter çok kısa sürede yakalandı ve kısa sürecek bir mahkeme neticesinde, katil, işkence ve yamyamlık suçlarından ötürü idam cezasına çarptırıldı. İtiraf etti mi bilinmez ama çocuklara tecavüz ettiği ve kalplerini bedenlerinden söktükten sonra henüz sıcakken ve avuçlarının içerisinde atarken yediği belirlendi. 1589’da mahkeme sadece Peter’i yargılamadı. Peter’in eşi ve kızı da aynı davada yargılandılar. Seçilen idam türü ise en az suçlama kadar dehşet vericiydi. Peter ve ailesi ahşap bir tekerleğe çiviler çakılarak bağlandı. İşkence uzun sürdü. Canlı olarak bedeninden et parçaları kesildi. Neredeyse vücutlarında bulunan tüm kemikler büyük balyozlar ile kırıldı. Son olarak kafaları gövdelerinden ayırlarak kasabanın meydanında uyarı anlamında bir süre sergilendi.

Bu tür kişilerin seri katil olduklarını kesin olarak kabul etmek oldukça zordur. Yargı sürecinin taraflılığı, işkence altındaki itirafın gerçekliği tartışmaya açıktır. Birçok davada yanıtılcı itiraflar olmuştur ve halen olmaktadır. Baskıya dayanamayan birçok kişi, davayı sonuçlandırmak adına yanlış itirafta bulunmuştur. Belki de Orta Çağ’da yaşanmış birçok olayın ardında bu ve benzeri durumlar yaşanmıştır. Ancak birçok kurt adam ve vampir hikâyesinin temelinde seri katiller yatmaktadır. Dolayısıyla kaynakları şüpheci bir yaklaşımla kabullenmekten başka çaremiz bulunmamaktadır. Dünya tarihinde birçok seri katil, vahşi bir hayvandan daha vahşi olabileceğini göstermiştir.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar