Son yıllarda “Kuzey Polisiyesi” diye bir olgu yerleşti gerilim okumayı sevenlerin diline…
Benim de en sevdiğim yazarlar oralardan çıkma açıkçası…
Bunun nedenini bilemiyorum ama en azından 12 koca yıl yaşadığım Norveç’te edindiğim deneyimlerimi polisiye meraklıları ile paylaşabilirim. Çünkü ne kadar ilginçtir ki, ben de orada yazmaya başladım, hem de özel hayatında çok gülümseyen adeta Joseph Kesselring’in ülkemizde “AHUDUDU” diye uyarlanan “ARSENIC AND OLD LACE” oyunundaki 2 tatlı katil hanım gibi olan benden beklenmeyecek bir şekilde cinayet romanları yazmaya başladım. Evet, evet hiç aklımda yokken ve ikinci gençlik çağımda polisiye roman yazmaya başladım Norveç’te. Öyle aniden, durduk yerde…
Demek ki suyunda, havasında filan var kuzeyin diyeceğim ama bu sıradan bir geyik muhabbetine dönecek, oysa ben bu dergide ciddi ciddi polisiye üzerine yazı yazıyorum…
“Kuzeyli yazarlar neden polisiyede güçlü?” sorusundan daha güzeli şöyle sorulabilir;
“Kuzeyli okurlar neden daha çok polisiye okuyor?”
Sanırım kimse olaya bu açıdan bakmadı. Çünkü malum, her şey bir arz ve talep meselesidir. Talep görmese kuzeyli yazarlar da deli değil ki sürekli gerilim ya da bu tarz yazsınlar. Öyle değil mi?
İlk cevabım şöyle gelecek;
Kuzeyliler zaten çok kitap okuyor ama en çok polisiye okuyor.
Paskalya Polisiyesi
Bir de yılın en büyük ikinci dini bayramı olan Paskalyada en büyük eğlenceleri dağ evlerine gidip “Kvikk Lunch” çikolatası ile cep romanı haline gelmiş polisiye roman okumak. Buna “Påskekrimm” yani ”Paskalya Polisiyesi” diyorlar. Her yıl, tarihleri ileri ve geri giden ama daha çok mart ve nisan ayları içinde olan, bizde ”yeşil bahara” denk gelen ama onlarda ”beyaz bahara” uygun olan dönemde, gündüz kayak kayıp akşamüstü bu kitaplarını okuyorlar. İşte tam o dönemde polisiye kitap satışları patlama yapıyor…
Bu arada dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, biraz evvel ”cep boyu kitap” dedim. Kuzeyde kitaplar önce kalın kapaklı ciltler halinde çıkar, üstünden 8-9 ay geçtikten sonra cep boyuna geçer. Cep boyu dediysem pigmelerin değil, vikinglerin ceplerinin boyu. Yani aslında bizim bildiğimiz kitap boyu…
Kuzey Ülkeleri denince ilk akla, İsveç, Norveç ve Danimarka geliyor, tıpkı çocukluğumuzun o meşhur tekerlemesi … Belçika, Felemenk, Hollanda diye devam edeni. Finlandiya da var aslında hemen o üç ülkeye yapışık ama sanki o ülkenin polisiye yazarları çok fazla değil. Üç yıl önce aramızdan ayrılan James Thomson var, Finlandiyanın Lahti şehrinde ölmüş ve hemen tüm kitaplarında Helsinki’den söz ediyor ama kendisi Amerikalı. Yaşamının son on yılını orada geçirmiş. Bir de Leena Lehtolainen var. 2012 yılında Tanpınar Edebiyat Festivali nedeniyle ülkemize de gelmiş başarılı bir Fin yazar…
İtiraf etmeliyim ki, ben kuzey polisiyesi ile ilk kez İsveçli Henning Mankell’in TV’de gördüğüm ”Wallender” dizisi ile tanıştım. Seyrederken daha ilk onuncu dakikada vuruldum ve henüz o zamanlar ancak sözlük yardımı ile okuyabildiğim Norveççemle adamın tüm kitaplarını alıp okumaya başladım. Bence dünya polisiyesine çok güzel kitaplar armağan etmiş olan Mankell malesef 2015 yılında 67 yaşında kanserden öldü. Polisiyenin yanı sıra çocuk kitapları da yazan isveçli yazarın en önemli kurgusal karakteri Wallender’di. Diyabetli, kızı ile sorunlar yaşayan, sıradan bir halk adamı olan polis dedektifi kahramanını çok sevmiştim.
Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Daha önce Amerikan polisiyesi okuyan ben, giderek kutup bölgesine yakın ülkelerin yazarları ile bir bir tanışmaya başladım…
Jo Nesbø (okunuşu = Yu Nesbö) en sevdiklerim arasına girdi. Ancak Doğan Kitap dünyada bir çok dile çevrilen bu değerli yazarı nedense İngilizceden çevirtmekte ısrarlı. Oysa ülkemizde bir çok Norveççe çevirmen var. Bu Norveçli yazarın bir diğer pardon iki diğer özelliği ise futbolcu ve müzisyen olması. Bizim okurlar onu Hary Hole serisi ile tanıdı. En son çıkan “Hayalet” kitabı ise sürpriz bir sonla bitiyor. “Bitiyor mu?” diye de sormadan edemedim.
Daha Türk polisiye okurunun tanımadığı ama umarım çok yakında tanıyacağı Hans Olav Lahlum ise çok iyi bir satranç ustası. “İnsan Sinekleri” diye bir kitabı var. Çok sevgili ajansım Nermin Mollaoğlu’nun yani Kalem Ajans’ın bu kitabı bir yayınevine satmasını diliyorum. Böylece bizim okurlar çok iyi bir Norveçli yazarla tanışacak…
İsveçli Arne Dahl, Camilla Lackberg ve bizzat tanıştığım Emelie Schepp çok beğendiklerim arasında. Tabii
gene İsveç’ten erken yaşta sadece 50 yaşında kaybettiğimiz Stieg Larsson’un dünyayı kasıp kavuran hem İsveç’te hem de Amerika’da filme çekilen “Milenyum” serisini ya da bir başka deyişle “Ejderha Dövmeli Kız” kitaplarını burada anmadan geçmek doğru olmaz.