Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Suç ve Deli(l) Çağı

Diğer Yazılar

Arkın Gelişin
Arkın Gelişin
Arkın Gelişin, Almanya’da Suç Psikolojisi eğitimi almış bir polisiye yazarıdır. Eserleri: Bir Seri katilin Günlüğü (2012), Kansız (2014), Ted Bundy – Bir Seri Katilin Anatomisi (2014), Ted Kaczynski – Bir Seri Katilin Manifestosu (2014), Bir Suç Psikoloğunun Not Defteri (2015), Charles Manson – Bir Seri Katilin Felsefesi (2015), Seri Katiller Tarihi – İnsan Avcılarının İzinde (2015), Apokalips (2017). Arkın Gelişin 1976 doğumludur. Arkın Gelişin'in polisiye dergimizde yayınlanan eserlerini bu sayfada bulabilirsiniz.
Suç ve Deli(l) Çağı 1
Anna Schönleben

Anna Schönleben (sonradan Zwanziger soyadını alacaktır) 49 yaşına kadar yalnız yaşayan bir kadındı. Buna son verebilmek için hizmetçi olarak çeşitli malikanelerde çalışarak erkek avına çıktı. İlk kurbanı bir kadın oldu. Kadının tek hatası, zengin bir adamın eşi olmaktı. Ardından genç bir adamın evinde hizmetçi olarak göreve başladı. O da kısa sürede öldü. Tek suçu ise Anna’ya karşılık vermememesiydi. Bu sefer bir avukatın evinde hizmetçi olarak çalışmaya başladı. Önce avukatın eşi öldü. Durumdan şüphelenen avukat, Anna’yı kovdu. Anna ise giderken tuz kavanozunun içerisine arsenik karıştırdı. Avukat, bebeği ve evin diğer çalışanlarının tamamı zehirlendiler. Hepsi şans eseri kurtuldu. Anna artık şüpheli olmaktan ötedeydi. Schönleben’in çevresinde ölen herkesin cesedi üzerinde otopsi yapılmaya başlandı. Tabii ki tüm cesetlerde arsenik buluntularına rastlandı. Yetkililerin, şüphelinin peşine düştükleri sırada, Schönleben yeni kurbanını bulmak üzere çoktan yola koyulmuştu.

Schönleben olayı soruşturulurken, 1806’da yapılan başka bir keşif, arsenik ile ilgili araştırmaları bir adım daha öteye taşıdı. Valentin Rose, insan organlarında zehirli maddeyi tespit edebilmek için yeni bir yöntem geliştirdi.

Suç ve Deli(l) Çağı 2
Lalaurie Malikanesi

New Orleans şehrinde, Royal Sokağı ile Governor Nicholls Sokağı’nın kesişen noktasında, Dr. Louis Lalaurie ile eşi Delphine yaşamaktaydı. Delphine uzun siyah saçları ile dikkat çekerken, çiftin sık sık düzenledikleri partiler daima dillerdeydi. Malikanelerinde birçok köle bulunduran çift, herkesin takdirini toplarken, bazıları Bayan Lalaurie’nin karanlık yüzünü çoktan farketmişlerdi. Dedikodular çabuk yayıldı. Kadının kölelerine zevk uğruna işkence yaptığı iddia edilmekteydi. Delphine acımasız tavırları sebebiyle mahkemeye çıkarılsa da delil yetersizliği sebebiyle serbest kalmayı başardı. 1834’te evlerinde yaşanacak bir yangın, tüm dehşeti ve bu çiftin bütün sırlarını açığa çıkartacaktı. Yangını söndürmek amacıyla eve giren itfaiye erleri ve gönüllüler, yangını söndürdükten sonra, kilitli bir kapıyı fark ettiler. İçerisinde insan olabileceğini düşünerek kilidi kırdıklarında gördükleri manzara karşısında dehşete kapılmışlardı. Odanın içerisinde duvarlara zincirlenmiş kölelerin cesetlerini buldular. Ancak odanın derinliğinden çığlık sesleri gelmekteydi. Kafeslerde bulunan kölelerin tamamı kurtarılsa da, bazılarının durumu o kadar kötüydü ki, ölmeleri belki de onlar için daha iyi olacaktı. Aralarında ameliyat ile kadına dönüştürülmeye çalışılan bir adam vardı. Başka bir kadın, sanki bir yengeçe dönüştürülmeye çalışılmıştı. Bacaklarının ve kollarının kemikleri eklem yerlerinden kırılmış ve deforme şekilde anatomiye aykırı olarak kırılan kemikler tekrar kaynatılmıştı. Yine bir kadının kolları ampute edilmişti ve cildi yüzülerek vücudunda spiral deseni oluşturulmuştu. Başka bir kadının dudakları dikilmişti. Bazılarının derileri vücutlarının bazı bölgelerinde yoktu. Bazılarının vücutları iç organları görülecek şekilde açıktı. Bir adamın kafatası delinmiş ve içine bir tür boru yerleştirilmişti. Odanın her bir yanında, vücut parçaları, kafatasları ve iç organlar bulunmaktaydı. Bazı cesetlerin yüzleri tamamen deforme olmuş durumdaydı.

Olayı duyan New Orleans halkı aynı gece eve akın ederek, çifti linç etmek istedi. Yangın esnasında oluşan karmaşadan istifade eden çift kayıplara karışmayı başardı. Belli ki sırlarının ortaya çıkacağını anlamışlardı. Kimi söylentilere göre anavatanları Fransa’ya kaçmışlardı. O geceden sonra ev uzun süre boş kaldı.

Zaman zaman yeni insan kemikleri keşfi yapıldı. Kurban sayısı asla tam olarak tespit edilemedi. Bugün bu malikane hâlâ gizemini korumaktadır. Zaman zaman evin içerisinden geceleri çığlık sesleri duyulduğu ve evin pencerelerinde hayaletlerin gözlemlendiği söylenmektedir.

Karanlık Çağ çoktan sona ermiş olsa da bilimin ve yenilik ışığının erişmediği yerlerde halen gölgelerini gizlemekteydi.

1872’de West Auckland’in fakir bir bölgesinde, yedi yaşındaki Charlie Cotton yaşadığı mide rahatsızlığı sonucunda öldü. Yapılan otopside, beslenme eksikliği ve zehir kalıntılarına rastlandı. O yıllarda, o bölgede, birçok çocuk mide rahatsızlıkları neticesinde ölmekteydi. Kötü koşullarda yetişen çocuklar için sıradan bir ölümdü. Charlie’nin üvey annesi Mary Ann Cotton, yaptığı 4 ayrı evlilik süresince tüm çocuklarını kaybetmişti. Hatta bütün eşleri de aynı sebepten, mide rahatsızlığından ötürü ölmüşlerdi.

Suç ve Deli(l) Çağı 3
Mary Ann Cotton

Yaşanan son ölümün ardından, şüphelenen yetkililer, Mary Ann’ı tutukladılar ve geçmişini araştırdılar. İk başta son derece uğursuz biri olarak gözükmekteydi. 20 yıllık bir süre içerisinde kendisiyle yakın olan 21 kişi genelde mide rahatsızlığı sebebiyle vefat etmişti. Küçük Charlie’nin ölümünün ardından tespit edilen zehir, yetkilileri harekete geçirdi. Mary ile bağlantısı olup yakın zamanda ölen diğer üç kurbana yapılan otopsi neticesinde yine zehirli madde olan arseniğe rastlandı. Bu tespit, tek bir sonucu ortaya çıkartıyordu. Mary Ann Cotton, sistemli olarak, aralarında çocuklar, eski eşler, annesi ve birkaç arkadaşının bulunduğu kişiyi öldürmüştü. Arsenik onun için, daha iyi yaşam koşulları sağlamak amacıyla kullandığı bir araçtı. Fırsatını bulduğu anda, arsenikle insanları zehirlemekten kaçınmıyordu.

İlk başta doğal gibi görünen ölümlerden kimse şüphelenmedi. Mary Ann sosyal becerileri ile her za-man acılı dul olarak kurtuluyordu. Frederick Cotton’un eşi kısa süre önce ölmüştü. Eşinin ölümünün ardından, iki oğlu ile büyük bir boşluğa düşmüştü. Mary Ann ile Frederick, dul adamın kardeşi vasıtasıyla tanıştılar. Evlendikten kısa bir süre sonra, çocukları ve Frederick için bir hayat sigortası yaptırmaya kocasını ikna etti. Aradan geçen kısa bir süre sonunda gözüne başka bir erkeği kestiren Mary Ann, çözüm için harekete geçmekte gecikmedi. Frederick, gizemli bir şekilde öldü.

O dönem içerisinde bu tuhaflık doktorların dikkatini çekmedi ve kimse şüphelenmedi. Mary Ann’ın yeni sevgilisi eve taşındı. Ancak bu ilişki de uzun sürmedi. Gözüne daha zengin olan bir adamı kestirince,  birkaç hafta arayla, Mary Ann’ın oğlu ve bebeği vefat etti. Ardından sevgilisi de öldü. Geriye sadece küçük Charlie ve karnında taşıdığı henüz doğmamış bebeği kaldı. Charlie’nin ölümünün ardından, nihayet tutuklandı.

O dönem içerisinde narsist psikopatlar çok fazla bilinmemekteydi. Mary Ann Cotton için çevresindekiler sadece birer piyondu. Hapishanedeyken bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Bebek doğrudan kendisinden alındı. Ardından mahkemeye çıkarıldı. 12 erkek jüriden oluşan heyet, Mary Ann’ı 14 cinayetten ötürü suçlu buldu. Mary Ann masum olduğunu söylerken sinir krizi geçirdi. 24 Mart 1873’te İngiliz tarihinin en korkunç seri katillerinden bir tanesi olarak  idam edildi. Ayaklarının altındaki kapak açıldı, ipte asılı kaldıktan 3 dakika sonra öldü. Gömülmeden önce kafatasının bir kısmı araştırılmak üzere kesildi.

Psikiyatristler seri katillerin zihinlerini okumakla meşguldü. İnsanları seri katil olmaya iten neydi? Uzmanlar, bir kişiyi seri katile dönüşmeden önce tespit edebilmenin peşindeydiler. Ancak bu fikir bir kez daha adlî bilimin üzerine gölge düşürecekti.

En Son Yazılar