Günlerden bir gün akşamüstü evinize geldiniz. Eşiniz size kapıyı açtı, selamlaştınız, içeri girdiniz. Biraz hoşbeşten sonra kızınız size gelen bir postayı çalışma masasına bıraktığını söyledi. Merak edip çalışma odasına gittiniz. Bir kutu. Kimden geldi acaba? Üzerinde ‘Sizin gibi bir bilim adamının mutlaka okuması gereken bir eser’ yazıyor. Merak edip kutuyu açmaya başlıyorsunuz. Ve hiç beklemediğiniz bir anda büyük bir patlama oluyor. Ne olduğunu anlamadan acılar içinde yere yıkılıyorsunuz. Her taraf kan içinde, parmaklarınız kopmuş, vücudunuza yüzlerce metal parçası saplanmış.
Böyle bir sahneyi yaşamak bir yana hayal etmek bile insana çok zor geliyor. Ancak buna benzer şok edici tecrübeleri gerçekten yaşayan insanlar var. 1978 ile 1995 yılları arasında ABD’de gerçekleşen postayla gönderilen bombalı saldırılarda 3 kişi öldü, 23 kişi de ağır şekilde yaralandı. Hepsinin de sorumlusu Ted Kaczynski isimli tuhaf bir adamdı. Netflix’teki gerçek bir hikayeye dayanan Manhunt: Unabomber dizisi işte bu sıra dışı seri katilin yakalanma hikayesini anlatıyor.
Ted Kaczynski 17 yıl boyunca gerçekleştirdiği saldırılardaki gerek motivasyonu gerekse kullandığı yöntem açısından çok farklı bir katil. 1942 yılında Chicago’da bir işçi çocuğu olarak dünyaya gelen Kaczynski çocukken bir hastalık geçirir ve hastanede tedavi gördüğü zaman süresince ailesiyle görüştürülmez. Annesine göre bu onun yaşadığı ilk önemli travmadır ve hastaneden döndüğünde uzun süre ailesiyle göz teması bile kurmaz. Okul yıllarında 167 IQ’süyle süper zekalı bir çocuk olduğu anlaşılır ve öğretmeninin önerisiyle birkaç sınıfı okumadan atlar. Daha sonra günlüğüne yazacağı gibi olumlu görünen bu olayın onda derin etkileri olur. Yeni sınıfındaki arkadaşlarından yaşça küçük olduğu için dışlanır ve hayatına yalnız, arkadaşsız bir genç olarak devam eder. Çok başarılı bir öğrenci olarak 16 yaşında Harvard Üniversitesi’ne kabul edildikten sonra aynı yalnızlığı üniversite hayatında da peşini bırakmaz. Üniversitedeyken, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce ABD hükümeti için Hitler’in psikolojik profilini çıkarmasıyla tanınan, o dönemin ünlü Psikoloji Profesörü Henry Murray’in casusların sorgulanmasında kullanılabilecek yeni yöntemler elde etmek amacıyla muhtemelen CIA ile ortak yürüttüğü bir deneye 3 yıl boyunca kendi isteğiyle katılır. Günümüz şartlarında oldukça etik dışı bir şekilde yürütülen bu deneyde, denekler küçük düşürülüp aşağılanarak strese sokulup verdikleri tepkiler ölçülmektedir. Ted Kaczynski yıllar sonra yakalanıp mahkemeye çıkarıldığında, avukatları onun akıl sağlığının yerinde olmadığını ispatlamak için henüz 16 yaşında bir gençken maruz kaldığı bu deneyin onu psikolojik açıdan olumsuz etkilediğini öne süreceklerdir. Ne var ki kendisi hem akıl hastası olduğunu hem de bu deneylerin onda herhangi bir değişiklik yaptığını reddecektir. 25 yaşında matematik alanında doktorasını tamamlayan Kaczynski iki yıl California Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra görevinden istifa edip Montana’daki ormanlık bir alanda, elektrik ve suyu olmayan tek odalık küçük bir kulübede bir münzevi gibi yaşamaya başlar. Ailesiyle bağlarını koparmıştır, kimseyle görüşmemektedir. Zamanını ormanda dolaşarak, avlanarak, kulübesinde siyasi ve felsefi kitaplar okuyarak geçirmektedir. Bu dönemde anarşist felsefeci John Ellul’un fikirlerinden etkilenir. 18 yıl boyunca sürecek saldırı eylemlerine başlamadan önce o bölgedeki bir kereste fabrikasını doğaya zarar verdiği gerekçesiyle sabote edip çalışamaz hale getirir.
Ted Kaczynski çevresindeki hurdalıklardan topladığı basit malzemelerle yaptığı ilk bombayı 1978’de posta kutusuna sığmadığı için bir üniversitenin otoparkına bırakır. Bombayı bir güvenlik görevlisi bulur ve patlamada yaralanır. Şifreli olarak tuttuğu günlüğünde her bombalı eyleminden ‘deney’ olarak bahseden Kaczynski aynı üniversiteye postayla bir bomba daha gönderdikten sonra bir sonraki bombayı yine posta yoluyla bu defa bir uçağa sokmayı başarır. Bomba yapma konusunda kendisini gittikçe geliştiren Kaczynski bombayı uçak belli bir irtifaya çıktığında patlayacak şekilde ayarlamıştır. Neyse ki bomba patladığında uçak kimse yaralanmadan iniş yapmayı başarır. Bu üç patlamadan sonra FBI bu olayların bir seri bombacının işi olduğunu anlar ve ilk hedefleri üniversiteler ve havayolu şirketleri olduğundan, “UNiversity and Airline BOMber”ın kısaltması olarak ona Unabomber adını verir. 1987’de Salt Lake City’deki bir bilgisayar mağazasının arka bahçesine nedense posta ile göndermediği bir bombayı koyarken mağazadaki bir çalışan tarafından görülüp robot resmi yapılır. Bunun üzerine 6 yıl boyunca eylemlerine ara verir, hatta bu dönemde öldüğü ya da başka bir suçtan dolayı hapse girdiği düşünülür. Ne var ki 1993 yılında eylemlerine tekrar başlar. Bütün bombalı saldırılarında bilim adamlarını ya da teknolojiyle bir şekilde ilişkili kişileri hedef almaktadır. Gönderdiği bombalı kutuların üzerine ‘Sizin gibi birisinin mutlaka okuması gereken bir eser’ şeklinde notlar bırakmaktadır. 1995’de gazetelere bir mektup ve 35000 kelimeden oluşan ‘Sanayi Toplumu ve Geleceği’ başlıklı manifestosunu göndererek eserinin basılması halinde eylemlerine son vereceğini duyurur. Manifestosunda kısaca sanayi devriminin ve teknolojik ilerlemenin doğal yaşamın dengesini bozduğunu, insanların psikolojik ve fiziksel acılara maruz kalmasına, yaşamın anlamsızlaşmasına neden olduğunu anlatıp bu sistemin yok edilerek daha ilkel bir yaşamın kurulması gerektiğini anlatmaktadır. Ne var ki bu manifestonun yayınlanması onun yakalanmasının da yolunu açar. Diziyi izlemeyenler için Unabomber’ın yakalanmasında adli dilbilim denilen bir yöntemin kullanıldığını söylemekle yetineyim.
Adli dilbilim, suç soruşturmalarında gerçeği ortaya çıkarmak için dilsel verilerin incelenmesi anlamına geliyor Bir konuşma ya da yazılı bir metin konuşmacısına ya da yazarına dair çok şey söyleyebilir. Kelime seçimleri ya da onları söyleyiş şekillerinden yola çıkarak bir insanın nereli olduğunu, nasıl bir karaktere ya da yaşam tarzına sahip olduğunu, hatta dünya görüşünü, inançlarını anlayabilirsiniz. Bu noktadan yola çıkarak suçluların gerek sözlü gerekse yazılı olarak geride bıraktıkları izler onların kimliklerinin tespitlerinde, profillerinin çıkarılmasında kullanılmaktadır.
Ted Kaczynski 1996 yılında yakalandıktan iki yıl sonra şartlı tahliye ihtimali olmadan ömür boyu hapse çarptırılır. O acımasız cinayetler işleyen bir akıl hastası mı yoksa fikirlerini duyurmak için empatiden yoksun yöntemler kullanan bir dahi mi? Bana göre o bir kurban. Onun hikayesi bana çocukluğunda tecavüze uğramış bir çocuğun yaşadığı travma nedeniyle büyüdüğünde aynı suçu işlemesini anımsattı. Bu hikâye biraz da herkes gibi olmadığı için dışlanmış, topluma ve kendisine yabancılaşmış son derece zeki bir çocuğun zamanla zihinsel bir anomaliye yakalanıp kurbanken suçluya dönüşmesinin hikâyesi. Dizide Ted Kaczynski’yi acımasız bir katile dönüştüren olaylar, yakalanması sürecinde FBI ajanı Jim Fitzgerald’ın gösterdiği çabalar ve sonrasında yaşananlar harika bir şekilde anlatılmış. Her yönüyle ilginç, insana dair kasvetli bir hikaye izlemek isteyenlere tavsiye ederim.
Not: Aynı platformdaki ‘Unabomber; İn His Own Words’ isimli, Ted Kaczynski’nin kendi ses kaydının, yakınlarıyla ve olayın kurbanlarıyla yapılan röportajların olduğu bir belgeseli de meraklılara tavsiye ederim.