Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Masallarda cinayet bir seri katil: kırmızı başlıklı kız

Diğer Yazılar

Haluk Seyit
Haluk Seyit
Merhabalar, Ben Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Haluk SEYİT. 28 Şubat 1984 İstanbul doğumluyum. Evli ve bir çocuk babasıyım. Balıkesir Üniversitesi FEF Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunuyum. (2002-2006) Selçuk Üniversitesi Ortaöğretim Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Tezsiz Yüksek Lisansımı tamamladım. (2006-2007) 2007 yılından beri Milli Eğitim Bakanlığı’nda Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak çalışmaktayım. Çocukluğumdan beri hayalim yazar olmak. Birkaç roman denemem var. Olgunlaşmak adına sürekli okuyor ve yazıyorum. Youtube, instagram, facebook, twiter gibi sosyal ağlar üzerinden edebiyatı sevdirmeye çalıştığım adreslerim var ve bu yollarla güzel bir kitle yakaladım. Üniversite sınavlarına yönelik birkaç kitabım çıktı. Edebiyatla kalın, güzel kalın! Saygılarımla...

Masallar niçin vardı? Çocuklar nasıl büyürdü? İnsanı olgunlaştıran neydi? Eğitim bir insanı, insan da beraberinde bir toplumu nereye taşırdı? Masalların bundaki payı neydi? Kırmızı Başlıklı Kız masalını bu sorular çerçevesinde ele almaya çalışacağım bir yazı ile karşınızdayım.

Ferhan Oğuzkan “çocuk edebiyatı” kavramını ciddiye alan en önemli isimlerden birisi. 1977 yılında basılan Çocuk Edebiyatı isimli eserinde bakın ne diyor araştırmacımız: “Çocuk edebiyatı, 2-14 yaşlar arasının gereksinimlerini karşılayan bir edebiyattır. Çocuk edebiyatı çocukluk çağında bulunan kimselerin hayal, duygu ve düşüncelerine hitap eden sözlü ve yazılı bütün eserlerdir. Masallar, hikâyeler, romanlar, anılar, biyografik eserler, gezi yazıları, şiirler vb. bu eserlere girer. Çocuk edebiyatı, çocuklar için yazılmış olan eserlerdir” (Oğuzkan, 1977: 12) Burada dikkat çekmek istediğim nokta öncelikle çocuk edebiyatının kimlere hitap ettiği, araştırmacımız 2-14 yaş arasındaki çocukları işaret ediyor. Birçok pedagogun da birleştiği nokta insanların kişilik gelişimlerinin 0-7 yaş aralığında geliştiği ve bundan sonraki yaşamlarını etkileyecek kişiliklerinin iskeletinin oluştuğu biliniyor. O hâlde bu dönemde bir çocuğun maruz kaldığı her şey çok büyük önem arz ediyor. Psikolojide önemli yeri olan ve çoğu vakit diğer insanlar tarafından tiye de alınan “Çocukluğuna dönmek lazım.” ifadesi de buradan gelir. Bir seri katilin çocukluk döneminde yaşadığı travma tüm cinayetlerinin arkasındaki asıl sebeptir. Burada masal kelimesinin bazı sözlüklerdeki anlamlarına da yer vermek istiyorum.

Mustafa Nihat Özön’ün sözlüğüne baktığımızda masalı “Kendisinden ziyade altındaki mana yani kastedilen manası önemli olan dokunaklı, etkili ve terbiye ve ahlak için yararlı hikâye” olarak tanımlamaktadır.

Ferit Develioğlu’nun sözlüğünde “dokunaklı ve manalı söz, terbiye ve ahlaka faydalı, yararlı olan hikâye” şeklinde tanımlanır.

Burada da dikkat çekmeye çalıştığım nokta nettir: Masallar yararlı olmalı, çocuğu iyiye, güzelliklere taşımalıdır. Tanımların yalancısıyım.

Dedektif Dergi’nin 15. sayısında Hansel ve Gretel masalını ele almıştım, bu sayıda da Kırmızı Başlıklı Kız’ın yukarıda sözünü ettiğim hassasiyetlere ne kadar uyumlu olduğunu ele alacağım.

Kırmızı Başlıklı Kız’ın giriş bölümüne bakalım birlikte:

“Bir zamanlar küçük ve tatlı bir kız vardı; kim görse ondan hoşlanırdı, özellikle de büyükannesi. Öyle ki, torununa ne vereceğini bilemezdi. Bir keresinde ona kırmızı kadifeden bir başlık hediye etti. Şapka kıza o kadar yakıştı ki, başından çıkarmaz oldu. Bu yüzden de herkes ona Kırmızı Başlıklı demeye başladı. Bir gün annesi ona, “Gel bakalım Kırmızı Başlıklı, şu kurabiyeyle şarabı büyükannene götür. Kadıncağız hasta ve halsiz; bu ona iyi gelecektir. Acele et ki, sıcak basmadan oraya varasın. Anayoldan ayrılma sakın, oraya buraya sapma. Yoksa şişeyi düşürüp kırarsın; büyükannen de şarapsız kalır. Eve girince günaydın demeyi unutma, her köşeye da bakmaya kalkışma” dedi.

“Merak etme” diyen küçük kız annesiyle vedalaştı.

Büyükannenin evi köyden yarım saat mesafedeki ormandaydı. Kırmızı Başlıklı Kız ormana dalınca kurtla karşılaştı. Ama onun ne kötü bir hayvan olduğunu bilmediği için korkmadı.”

Masalın bu kısmına kadar olağanüstü bir durum yok gibi görünüyor. Ardından Kurt, Kırmızı Başlıklı Kız ile konuşacak, onun yol haritasını öğrenecek ve kendisinin büyükannesi için çiçek de götürmesini salık vererek onun yol boyunca oyalanmasını sağlayacak. Böylece kendisi Kırmızı Başlıklı Kız’dan daha önce büyükanneye gitme fırsatı bulacaktır. Tabii amacı sadece eve gitmek değil büyükanneyi öldürmektir de. Bir cinayetin öncül hâlini izliyoruz aslında bu sırada. Masal aktardığım özet bölümden sonra şöyle devam ediyor:

“Bu arada kurt doğru büyükannenin evine gitti. Kapıyı çaldı.

“Kim o?”

“Benim; Kırmızı Başlıklı. Sana kurabiyeyle şarap getirdim, aç kapıyı.”

“Mandalı bastır! Ben çok halsizim, kalkamıyorum” diye cevap verdi yaşlı kadın. Kurt mandalı bastırdı, kapı açıldı.

Hayvan hiçbir şey söylemeden doğru büyükannenin yatağına giderek zavallı kadını yutuverdi. Sonra onun giysilerini üstüne geçirerek başörtüsünü de başına taktı. Daha sonra da yatağa yatarak perdesini çekti.”

Bu kısımda araya girmek ve bir şeye dikkat çekmek istiyorum. Bildiğiniz üzere fabllarda yer alan hayvanlar insanların sembolik hâlidir. Burada da kurt bir insanı sembolize ediyor; uyanık, kötü yürekli bir caniyi. Aslında bunu çocuklar da biliyor. Masalın bu açıdan da değerlendirilmesi gerekir. Buraya kadar olan bölümde ilk cinayet gerçekleşti. Kurt zavallı yaşlı büyükanneyi öldürdü. Bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum. Bir bileziğine ya da üç beş kuruşuna sahip olabilmek adına öldürülen yaşlı kadın haberleri gözünde canlandı mı? Onları kim öldürdü? Kurt! Kurt kim? Kırmızı Başlıklı Kız masalındaki iyi öğretiyi değil de kötü olanı alan çocuk!

Unutulmamalıdır ki masallarda iyinin övgüsü altı çizilerek yapılmalıdır. 

Masalımız şöyle devam ediyor:

“Büyükanne orada yatmış, başörtüsünü de iyice yüzüne kapatmıştı, yani biraz tuhaf görünüyordu.

“Aaa, büyükanne, senin ne kadar büyük kulakların var!”

“Seni daha iyi duyayım diye.”

“Aaa, büyükanne, senin ne kadar büyük gözlerin var!”

“Seni daha iyi görebileyim diye.”

“Aaa, büyükanne, senin ne kadar kocaman ellerin var?”

“Seni daha iyi yakalayayım diye!”

“Ama büyükanne, ağzın ne kadar da büyük!”

“Seni daha iyi ısırayım diye!”

Ve kurt, bunu söyler söylemez zavallı kızcağızı yutuverdi.”

İkinci cinayet de işlendi böylece… Kurt hâlinden memnun. Tabii bizler gazetelerin üçüncü sayfa haberlerini hatırlayan yetişkin bireyler olarak tatsızlaşıyoruz biraz. Çünkü gözümüzün önüne, basit bahanelerle katledilen çocuklar, genç kızlar geliyor! Her şeyin suçlusu olarak tabii ki masalları görmüyorum. Burada bunun altınız çizmek istiyorum tekrar. Fakat psikolojik travma yaratan böylesi masalların da bu yaşanılanlarda bir payı var, diyorum. Masalımız (!) devam ediyor:

“Karnı iyice doyduktan sonra da yatağa yattı, uykuya dalarak horlamaya başladı. Bu arada evin önünden bir avcı geçmekteydi. “Yaşlı kadın nasıl da horluyor; git bir bak bakalım bir şeye ihtiyacı var mı?” diye aklından geçirdi. Eve girdi ve yatağa yaklaştığında kurdu gördü. “Seni burda buldum, namussuz! Çoktandır arıyordum” diye söylendi.

Tam silahını doğrultmuşken düşündü. Kurt büyükanneyi yutmuş olabilirdi!

O zaman henüz onu kurtarabilirdi. Ateş etmeyip eline bir makas aldı ve uyuyan kurdun karnını kesmeye başladı. Biraz kesince Kırmızı Başlıklı’nın başı göründü; derken ufak kız dışarı sıçrayıverdi. “Uüü-üff, ama korktum! Kurdun karnı çok karanlıkmış” dedi. Derken büyükanne de canlı olarak kurtarıldı; zor nefes almaktaydı.”

Masalın burasında iyi niyetli bir avcı ile karşılaşıyoruz, bir kurtarıcı rolü üstlenmiş görünüyor. Fakat masalın devamında olanlar bizi şoka uğratıyor:

“Kırmızı Başlıklı hemen kocaman taşlar toplayıp onlarla kurdun karnını doldurdu. Kurt uyandığında yerinden fırlamak istedi, ama taşlar o kadar ağırdı ki, olduğu yere çöküverdi; ölmüştü!

Üçü de çok sevindi.

Üç kişi bir araya gelerek kurdu öldürüyor, üstelik bunu bir tarz deneyerek (karnını taşla doldurarak) gerçekleştiriyorlar. Yani birlikte cinayeti işliyorlar ve bundan keyif alıyorlar. Bakın burada nefsi müdafaa yok, isteseler onu bağlarlar ve örneğin güvenlik güçlerine teslim ederlerdi ya da masalsı bir dille konuşalım, ormanın yargıcına… Ama burada cezalandırma isteği var. Adeta kendi adaletimi kendim sağlarım mesajı da veriliyor. Masal burada da kalmıyor. Ve yeni bir cinayetle devam ediyor:

“Bir gün Kırmızı Başlıklı yine büyükannesine kurabiye getirdiğinde bir başka kurt karşısına çıkarak onu ana yoldan uzaklaştırmak istedi.

Ama küçük kız buna kanmayarak yoluna devam etti ve büyükannesine, kurda nasıl rastladığını, onun kendisine nasıl “Merhaba” dediğini, ama bakışlarını hiç beğenmediğini anlattı.

“Yani ana yolda olmasaydık herhalde beni yerdi” diye ekledi

“Gel” dedi büyükanne, “Şu kapıyı kapayalım da içeri girmesin!”

Az sonra kurt kapıyı çalarak, “Aç kapıyı büyükanne, ben geldim! Kırmızı Başlıklı! Sana kurabiye getirdim” diye seslendi. Büyükanneyle torunu sustu, ama kapıyı açmadılar. Bunun üzerine kurt evin etrafında birkaç kez dönendikten sonra dama çıktı; Kırmızı Başlıklı’nın eve dönüşünü bekledi. Küçük kızın peşinden giderek onu karanlıkta yemek istiyordu. Ama büyükanne onun niyetini sezdi. Evin önünde büyük bir taş yalak vardı. Torununa dönerek, “Kovayı al, yavrum; dün sucuk kaynattığım suyu al ve yalağı onunla doldur” dedi. Kırmızı Başlıklı yalağı ağzına kadar doldurdu. Sucuk kokusu kurdun burnuna gelince hayvan damdan aşağı baktı. Boynunu o kadar sarkıttı ki, birden dengesini kaybederek taş yalağın içine düştü ve boğuldu. Kırmızı Başlıklı da evine keyifle döndü ve kurda artık acımadı.”

Dikkat ederseniz son bölümdeki ifadenin açılımında cinayetin sıradanlaştığı yatıyor. Adeta bir seri katille karşı karşıyayız: Kırmızı Başlıklı Kız! Bizim zihnimizde hep masum, çaresiz, zavallı bir kız olarak gösterilen Kırmızı Başlıklı Kız’ın ne kadar acımasız olduğunun farkında mısınız? Masallarda cinayet olağanlaştırılamaz! Bugün bir çocuk kitabı yazsam, içerisinde bu tarz cinayetler serpiştirsem sizce normal karşılanır mı? Yoksa sosyal ağlarda linç mi yerim? Kararı size bırakıyorum sevgili okurum!

Siz siz olun, masalların kanlı yüzünden uzak tutun çocuklarınızı.

En Son Yazılar