Muhafazakâr Viktorya dönemi kadınlarından sonra, 19. yüzyılın ikinci yarısında femme fatale olarak tabir edilen kadınlar Avrupa sanatında sıklıkla yer almaya başladı. Kötücül, yıkıcı ancak aynı zamanda cazibesiyle baş döndüren bu kadınlar çoğunlukla kadın düşmanı, muhafazakâr erkekler için bir ilham kaynağı olmuştur ki bu ilhamın esas kaynağını da kutsal kitaplar oluşturmuştur.
Tevrat ve İncil’de adı geçen en kötü yürekli ve en günahkâr kadın olma sıfatlarını elinde bulunduran Jezebel ve Yahudi efsanesine göre ise Havva’dan önce Âdem’e eş olması için yaratılmış ancak ona itaat etmediği ve onu terk ettiği için lanetlenmiş Lilith ilk femme fatale karakterler olarak gösterilmektedir.
Avrupa sanat tarihinde kendisine oldukça fazla yer bulmuş, üzerine birçok çalışma yapılmış hikâyesiyle Salome; Gozzoli’den Titian’a, Caravaggio’dan Gentileschi’ye kadar birçok bilindik ressam tarafından resmedilmiş, Oscar Wilde tarafından kaleme alınmış, Strauss tarafından bir opera eseri hâline getirilmiştir. Femme fatale kelimesinin tanımı olarak var olmuş bu kadın karakterin dansı ile erkekleri nasıl etkisi altına aldığı nesilden nesle anlatılagelmiştir. Gücünü saçlarından alan Samson’ı saçlarını keserek cezalandıran Delilah’ı da bu listeye ekleyebiliriz elbette.
Dini kitaplar kadar mitolojide de kendilerine yer bulmuş femme fatale karakterler de ileriki dönem edebiyatının ve sanat eserlerinin temelini oluşturmuşlardır. Bir kuşun vücudu ve bir kadının başı, bazen de insan kolları olan melez yaratıklar olarak tasvir edilen Sirenlerin büyüleyici sesleriyle denizcileri ölüme sürüklemeleri gibi femme fatale karakterler de erkekleri ölüme sürüklemişlerdir. Kadınsı cazibesini kullanarak koskoca bir imparatorluğu kaosa sürükleyen Kleopatra’nın da gerçek bir femme fatale olduğunu belirtmek gerekir.
Edebiyat, heykel ve resim sanatında kendine yüzyıllarca yer bulan femme fatale figürü asıl zirveye elbette sinema filmleriyle ulaştı. Baştan çıkarma güçlerini ve güzelliklerini sergileme fırsatı bulan aktrisler unutulmaz karakterlere imza attılar. Bir femme fatale’ın belirli bir “je ne sais quoi” ye sahip olduğu söylenebilir. Bu, “(Onun hakkında) ne olduğunu bilmiyorum!” anlamına gelen başka bir eğlenceli Fransızca ifadedir. Gizem ve bilinmezlik onun cazibesinin asıl çıkış noktasıdır. Her zaman zarif, özgüvenli ve kusursuz biçimde giyinen bu kadınları özellikle noir filmlerde görmekteyiz.
1932 yapımı Şanghay Ekspresi’nde bir femme fatale karakteri canlandıran Marlene Dietrich’in ilk sıralarda yerini aldığı bu kadın tipi 1940’larda tırmanışa geçti. Gilda rolüyle Rita Hayworth, Mildred Pierce’da oynayan Joan Crawford’un kıyafetleri 1940’lı yılların modasına yön verdi.
Marlene Dietrich ce Rita Hayworth
Femme fatale karakterler; gösterişli bir kürk, eğimli bir şapka ve elbette kırmızı rujlarıyla ekranları süslediler. Günümüzde hâlâ femme fatale etkisi yaratmak isteyen kadınlar için bir başlama noktası oluşturan vatkalı bluz ve ceketlerle ince topuklu ayakkabıları da unutmamak lazım.
Hem çekici hem de sofistike bir görünüme sahip femme fatale için seksi görünmek önceliklidir. Bu tarzda giyinmek isteyenler vücut kıvrımlarını ortaya çıkaran elbise ve diz altı, yırtmaçlı, dar eteklere mutlaka dolaplarında yer vermelidir. Femme fatale tarzı oluşturmak için siyah parçalara bolca ihtiyaç var. Siyahın sunduğu gizem ve çekiciliğin temelinde siyah beyaz filmlerin bilinçaltımızda bıraktıklarının etkisi var mıdır bilinmez ancak siyah, bu tarzda en çok kullanılan renktir.
Oldukça klasikleşmiş bu tarzda her parçanın kendi özgünlüğü olması gerektiğinden bu tarzı oluşturmak isteyenlerin ilk adresi genellikle vintage kıyafet satan dükkânlar olmaktadır. Femme fatale tarzında kumaş seçimi de en az kıyafetin kesimi kadar önemlidir. Özellikle iş hayatında sıklıkla kullanılan gömlekler için bir femme fatale karakterin seçimi ipek ya da saten kumaş olacaktır. Femme fatale sadece elbise ya da etek giymelidir diye bir şart yoktur. Bacak boyunu uzun gösterecek yüksek belli pantolonlar genellikle dar paçalı seçilir ve genellikle dökümlü bir gömlekle kombine edilir.
Ayakkabılar femme fatale tarzının en çarpıcı parçalarıdır. Kadında zarafetin sembolü sayılan ince ve yüksek topuklu ya da bilekten bağlamalı topuklu ayakkabılar bu tarzda oldukça kullanılır. Bu tarzı seçen bir kadın, rahat olmak için değil ulaşılamaz güzellikte görünmek için giyinir. Giyim, tarzın sembolü olsa da aslında bir karakter meselesidir. Bu nedenle femme fatale tarzı, sadece özel günlerde ya da davetlerde uygulanan bir tarz değildir. Kadının karakterinin bir dışavurumudur. Hayatın bütününe işlemiş olan bu tarzda pijamalar bile çok şık olmalıdır. Saten gecelikler, ipek pijama takımları içinde bile öldürücü cazibeyi korumayı bilmek önemlidir.
Yağlıboya tablolarda büyük bir salon, kırlar ya da çiçekli bir bahçeye kondurulmuş biçimde sıklıkla karşımıza çıkan kadınların aksine femme fatale kadınlarla daha çok erkeksi olarak adlandırılan, tekinsiz mekânlarda karşılaşılır. Bir bar taburesine oturmuş, çevresinde olan biteni umursamaz bir tavırla bakışlarını belli belirsiz bir noktaya dikmiş, kendi albenisinin farkında olan bu kadının etrafta alarmların çalmasına neden olan havası bile bir çekim noktasıyken kıyafet seçimleri de her mevsimde dikkat çekidir. Femme fatale denildiğinde gözümüzün önünde canlanan o derin yırtmaçlı, omuzları açıkta bırakan siyah elbise kadar klasikleşmiş bir parça da eldivenlerdir. Şık salon davetlerinde kullanılan uzun saten ya da dantelli kısa eldivenler ile kış aylarında kullanılan paltolar, uzun yün montları belirginleştiren kürklü eldivenler de bu stilin olmazsa olmaz aksesuarlardandır.
Meydan okuyan kadınların moda seçimine etki eden femme fatale kadın imgesi oluşturulurken beslenilen kaynaklardan biri de şapkalardır. Fransız bereleri, geniş siperlikli, yana yatık ve önünde yarım kesim bir tülle yüzü gölgeleyen şapkalarla femme fatale gizemi perçinlenir.
Eril dilde evinde ve çocuklarının başında olmasının normalleştirildiği kadınların, kendilerine çizilen sınırı geçtiklerinde kötücül birer tehlike hâline getirilmesinin bir nevi sembolü olan femme fatale imgesiyle karşılaşan bir erkeğin iflah olmayacağı algısı beyinlerimize sinema ve edebiyatla yerleştirilmiştir. Toplumsal dinamiklerle toplumsal cinsiyet rollerinin değiştiği günümüzde yoğun biçimde iş hayatında yer alan kadınların arasında da sıklıkla femme fatale kadınlara rastlanmaktadır ve cazibesiyle erkekler için oluşturdukları potansiyel tehlike de evrimleşmiştir. Bu durum polisiye filmleri ve polisiye edebiyatı da etkilemektedir.
Sharon Stone, Temel İçgüdü’de.
Klasik kara film örnekleri ”Gilda”, “Laura” ve “Rebecca”dan daha sonra “Kanıt Vücutlar”, “Zehirli Sarmaşık” veya “Diabolique” gibi postmodern kara filmlerde rastlanan femme fatale karakterler o baştan çıkarıcı, ölümcül duruşlarıyla pek çoklarının yüreğini hoplatırlar. Yakın dönemin akıllarda kalan başlıca femme fatale karakteri için Sharon Stone’un unutulmaz baştan çıkarıcı kadın rolünde oynadığı neo-noir gerilim filmi Temel İçgüdü’deki baş şüpheli yazar Catherine Tramell karakteri örnek gösterilebilir. Tüm iyi kara (noir) filmlerde olduğu gibi film bir cinayetle başlar ve filmin unutulmaz sorgulama sahnesindeki duruşuyla, kıyafetiyle Stone ölümcül çekiciliğe sahip femme fatale Catherine Tramell rolüyle 90’ların ölümcül kadını olarak akıllara kazınmayı başarır.
Her neslin mutlaka unutamadığı bir femme fatele vardır. İster zor kadını galip olarak sunmak için özel çabanın gösterildiği 1990’ların kendine has neo-noir’larındaki, ister klasik noir filmlerdeki karakterler olsun giyim tarzlarıyla dönemin modasına damga vurmuş femme fatale kadınları bu neslin de unutamayacağı kesin.