Hoş geldin sevgili Murat! Bize biraz kendinden bahseder misin? Ne işlerle meşgulsün? Yazma, özellikle de polisiye tutkun ne zaman, nasıl başladı?
Merhaba, hoş bulduk. Ben Murat Yüksel. Bafralıyım. Bir kamu kuruluşunda çalışıyorum. Yazma maceramın başlangıcı lise yıllarına dayanıyor. Yazmaya şiirle başladım, deneme düz yazı türüyle devam ettim. Son durağım ise öykü oldu. Polisiye öykü yolculuğumda sevgili Gencoy Sümer hocamın büyük katkısı var. Kendisiyle ilk tanışıklığımız Dedektif Dergi çatısı altında yürütülen Zafer Köse’nin yönettiği öykü atölyesi vasıtasıyla oldu. İlk suç türündeki öykü denemem de bu atölye sonunda hazırlanan kolektif kitap Perdelerin Ardında kitabında “Oyun” ismiyle yer aldı. Bu arada atölye sonrası süreçte Dedektif Dergi’ye ilk öykülerimi yolladım. Ardından da bu ailenin bir parçası oldum. Bundan büyük bir gurur ve haz duyduğumu ifade etmem gerek.

İlk öykü kitabın “Cennetten Bir Cehennem” Herdem Polisiye etiketiyle 2023 yılında polisiyeseverlerle buluştu. Neler hissediyorsun? Okurlardan ne tür geri dönüşler alıyorsun?
Öncelikle insanın tamamıyla kendine ait bir kitabının olması keyif verici bir duygu. Cennetten Bir Cehennem’i elime ilk aldığım an farklı bir mutluluk yaşadım. Bir hayalim gerçekleşmiş, ete kemiğe bürünmüştü; elimde tutuyordum. Dosyamın ilk fikir aşamasından son anına kadar yanımda olan Gencoy Sümer hocama bu konuda çok şey borçluyum. Bana çok yardımcı oldu, çok desteğini gördüm. Herdem Kitap Yayın’dan Şebnem Hanım da kitaplaşma aşamasında beni sürece ilişkin olarak sürekli bilgilendirdi, adım adım ilerledik onunla da. Şebnem Hanım’a da teşekkür ediyorum. Ve tabii sevgili editörüm Emel Aslan. Büyük bir teşekkür de editörüme. Kitaba gelirsek, kitabımda klasik polis/dedektif öyküleriyle suç öykülerini eşit oranda harmanladım. Okuyanlardan genelde olumlu dönüşler aldım. Şahsen ya da sosyal medya vasıtasıyla bana öykülerimle ilgili özel olarak yazanlar oldu. Beğendikleri kadar beğenmedikleri yerler varsa bunu da söylediler tabii. Fikir alışverişlerinde bulunduk. Hepsi de çok kıymetli benim için. Bunun yanında özellikle etrafımda, yakın çevremde kitabımı imzalatmak için bana getiren hiç ummadığım, beklemediğim insanlar da oldu. Polisiye öyle bir olgu ki okumayı seven, okuyan bütün insanları kapsıyor aslında. Bu da çok güzel bir şey. Okuyan, yorumlayan, fikirlerini, düşüncelerini olumlu ya da olumsuz benimle paylaşan herkese müteşekkirim. Var olsunlar.
Öykülerini nasıl tanımlarsın? Kendini hangi tarza yakın hissediyorsun?
Öykülerimi sadece belli bir tarzın içine hapsetmeyi, tek bir kalıba sokmayı kabul etmiyorum. Klasik “katil kim” modelindeki dedektif hikâyeleri yazmayı seviyorum. Bunun yanında katilden çok işlediği suçun arkasında o kişiyi cinayet işlemeye sevk eden motivasyonları irdelediğim, olayların öncesinde ya da sonrasında dolandığım, insanların içindeki karanlık yönlerine ayna tuttuğum suç öyküleri kaleme almayı da seviyorum. Bir nevi olaylara failin gözünden bakarak yazmayı da seviyorum yani. “Aslında ne oldu, neden oldu?” sorusunun peşinden gitmek bazen daha heyecanlı olabiliyor. Bazı öykülerim ne kadar sert içeriğe sahipse bazıları da o derece nahif. Sonuç olarak bu türün bütün nimetlerinden faydalanabilmek en büyük arzum.

Hayli üretken bir kalem olduğunu görüyorum. Takip ettiğim kadarıyla polisiye dışı edebiyatta da birçok farklı mecrayı takip ediyor ve öykülerinle katkıda bulunuyorsun. Hepsine nasıl yetişiyorsun?
Yazma serüvenim eskiye dayansa da bunu düzenli bir uğraş, kendime asli bir iş edinmem ilk olarak sevgili Zafer Köse’nin Dedektif Dergi çatısı altındaki yazma atölyesi ile başladı. Sonrasında Semih Gümüş, Murat Gülsoy, Jale Sancak, Hakan Akdoğan, Mario Levi, Barış İnce gibi Türk edebiyatının çok değerli ve önemli isimlerinin yazı ve öykü atölyelerine katıldım, kimilerine uzun süre devam ettim. Yine sevgili Gencoy Sümer’in biz dergi yazarlarına yönelik polisiye atölyesinden ziyadesiyle faydalandım. Bu atölyelerde edindiğim tecrübeler bana öncelikle düzenli bir yazma becerisi ve disiplini kazandırdı, bunun meyvelerini de zaman içinde aldım. Kullandığım teknikleri geliştirdim, geliştirmeye devam ediyorum. Bir öyküyü kaleme aldıktan sonra acaba bunu başka türlü nasıl yazabilirdim’in peşine düştüm. Tabii, bunun için de bol bol okudum, okuyorum. Ben sadece polisiye ya da suç öyküleri yazmıyorum. Hayata, insana, ilişkilere dair öyküler de kaleme alıyorum. Bu öykülerim bugüne kadar Varlık, Notos, Edebiyatist, Mahalle Mektebi, Hikâyeci gibi birçok basılı dergi ile Oggito, İshak, Litera, Mahal, Edebiyat Haber gibi birçok online edebiyat sitesinde/dergisinde yayınlandı. Bunun yanı sıra önümüzdeki aylarda başka dergilerde yayınlanmak için sıra bekleyen öykülerim de var. Kısaca yazmayı, anlatmayı seviyorum. Yazmaktan keyif alıyorum.
Yazarken ritüellerin var mıdır? Nasıl başlar, nasıl bitirirsin? Bittiğinden nasıl emin olursun?
Her zaman ve her yerde yazabilirim. Belirli bir ritüelim yok yani. Çok kalabalık bir ortamda da yalnız başımayken de yazabilirim. Bir öykü bende bazen tek bir kelimeyle, tek bir cümleden, bazen duyduğum bir olayla, bazen okuduğum bir haberle ya da buna benzer herhangi bir şeyle başlar. Aklıma gelen her ne ise o anda bunu kaydetmem gerekir. Genelde cep telefonumun notlar bölümüne bazen de öykü taslaklarını yazdığım defterlerime üzerinde çalıştığım ya da yazmak istediğim öyküye ilişkin bilgileri yazarım. Bunlar biriktiğinde, olgunlaştığında bilgisayar başına geçer ilk taslağı hazırlarım. Tekrar tekrar okur, ekleme ya da çıkarma yapılacak kısımları hallederim. Bitti diye düşündüğümde demlenmesi için bırakırım. Birkaç hafta unutmayı tercih ederim o çalışmayı. O birkaç haftadan sonra yeniden açar, öykünün hikâyesini, zaman ve mekânları, imla kurallarını tekrar gözden geçiririm. Bu aşamada öyküde altın vuruş dediğim eksiltme aşamasına geliyorum. Burası gereksiz, bu kısım fazla, bu öyküye bir şey katmıyor demek daha kolay oluyor. Ama şurası bir gerçek ki, hiçbir öykü ya da roman aslında yazarı için bitti dediğinde bile bitmiyor. Şeytan dürtmeye devam ediyor. Sadece dergiye gidip yayınladığında elden çıkmış oluyor. Sanırım yazarların çoğunluğu için de bu böyle.

Neler okur, izler veya dinlersin? Yazmak, gündelik hayatının neresinde duruyor? Kendini nasıl disipline eder, geliştirmek için neler yaparsın?
Düzenli yazmak çok ciddi bir disiplin gerektiriyor. Ben de hemen her gün bu disipline ayak uydurmaya çalışıyorum. Ne olduğu önemli değil, hemen her gün mutlaka bir şeyler karalıyorum. Üretmeyi, yazmayı, kurgu dünyasında öykülerimle var olmayı seviyorum. Yazarken başka bir ben oluyorum. Öyküdeki karakterlere bürünüyorum. Kendimi geliştirmek için yazarken kurduğum dünyanın içinde yer almaya, karakterleri sadece yaratmaya değil aynı zamanda anlamaya, tabii bunu yaparken de başta kendim okurken sıkılmayacağım metinler üretmeye çabalıyorum. Okuru gereksiz ayrıntılara boğmaktan, onlarca ismi aklında tutmak zorunda bırakmaktan, okuyucunun aklıyla dalga geçmekten hoşlanmıyorum. Eğer okura gerçek üstü görünebilecek öğeler sunuyorsam, bunların hepsini öykünün içinde ya da sonunda geçerli bir mantığa oturtmak zorunda olduğumu biliyor, o istikamette ilerliyorum hikâyenin içinde. Kısaca hem okur hem de benim için temiz metinler olsun istiyorum. Bunun yanında okumayı çok seviyorum. Tam anlamıyla bir öykü delisiyim. Gerek Türk edebiyatından olsun gerekse dünya edebiyatından, klasiklerin yanında yeni öykü kitaplarını ve okumam gerektiğini düşündüğüm ya da merak ettiğim romanları mümkün olduğunca okumaya çalışıyorum. Bunun yanında çok hızlı okuduğumu söyleyemem. Böyle insanlara imrendiğimi söyleyebilirim ama. Bu hızlı okuyamama sorunsalı da sanırım okuduğum her ne ise bazen aynı sayfayı baştan tekrar tekrar üstünden geçtiğim ya da okuduğum bölüm üzerinde beyin jimnastiği yapma ihtiyacı hissettiğim için olabilir. Okuduklarımı polisiye özelinde düşünürsem eğer şöyle bir liste sunabilirim. Hercule Poirot ve Sherlock Holmes’u iki efsane olarak başucumda tutuyorum. Bunların dışında Henning Mankell’in Kurt Wallender serisi, Jo Nesbo’nun Harry Hole serisi, John Verdon’un Dave Gurney serisi en sevdiklerim. Türk polisiyesinden ise Ahmet Ümit’in Başkomiser Nevzat’ı, Çağatay Yaşmut’un Başkomiser Galip’i, Elçin Poyrazlar’ın Komiser Suat Zamir’i, Gencoy Sümer’in Kerim Ülkü’sü ve tabii Celil Oker’in meşhur Remzi Ünal’ı. İzleyeceğim filmleri ya da dizileriyse genelde Mubi, Netflix, Amazon Prime, Disney gibi platformlardan takip ediyorum. Behzat Ç. bu alanda en büyük favorim. Müzik kültürüm çok yok, kulaklığımı takıp müzik dinlemek yerine kulaklığımı takıp Storytel’den sesli kitap dinlemeyi tercih ediyorum. Sonuç olarak, yazmak da okumak da birbirlerini tamamlayarak hayatımın tam merkezindeler.
Gelecek planlarından biraz bahseder misin? Roman yazmak gibi bir düşüncen veya girişimin var mı? Yoksa öyküye devam mı?
Gelecekle ilgili planlarımın arasında roman şu an için bana çok uzak. Ben bir hikâye anlatıcısıyım. Daha yazacağım, paylaşacağım çok öyküler var. Hâlihazırda polisiye dışı iki öykü dosyam var, birkaç yayınevine gönderdim, dönüş bekliyorum. Polisiye ise her zaman hayatımın içinde olmaya devam edecek. Aklımdaki polisiye ve suç öykülerini de yazmaya devam edeceğim.
Çok teşekkür ederiz sevgili Murat. Dedektif Dergi ailesi olarak yeni çalışmalarını bekliyor, başarılar diliyoruz…
Ben teşekkür ediyorum. Okurlarımız Türkiye’nin polisiye dergisi Dedektif Dergi’yi takip etmeye devam etsinler.