Çok ilginçtir; kitabında, annesiz babasız kalınca bakımevinde büyüyen bir katil yaratan yazar Michael Morley, kimsesiz olduğundan Manchester’da bakımevinde büyümüş. TV prodüksiyonunda muhteşem bir kariyerin yanı sıra çok satan kitaplar yazmış. İngiliz televizyonundaki çok sert suç programlarından bazılarının kamera arkasında yer almış. Bu programlar sadece sınırları aşmakla kalmamış, aynı zamanda ona hem Royal Television Society hem de British Medical Association’dan ödüller kazandırmış. Örümcek, kahramanımız Jack King’in başrolde olduğu iki kitabın ilki. Bu kitabı tesadüfen okuduğum için ilk kitap olmasından çok mutlu oldum. Çünkü kahramana da, yazarın stiline de bayıldım.
Jack King, üç yıl önce FBI’daki kişilik profili çıkarma görevinden ayrılmış. Daha doğrusu ayrılmak zorunda kalmış. Çünkü peşinde olduğu Black River Katili’ni yakalayamamış ve tükenmişlik sendromuna girmiş. Eşi ve küçük oğlu ile Toscana’da otel işletmeye başlamışlar. Şaraplar, sebzeler ve peynirler… Toscana’nın yeşillikleri ve tarihi dokusu hem kendisine hem de ailesine iyi gelmiş. Ama o bir FBI adamı, içinde yakalayamadığı katilin verdiği ağırlık ve suçluluk hissi yakasını bırakmamış. Bedenen yapmasa da zihnen halen katilin peşinde.
Kendine ‘Örümcek’ adını veren ve en az on altı genç kadını parçalayarak öldüren katil ise çok ama çok zeki. Aşırı planlı ve titiz. Bir adım atarken on adım sonrasını hesaplayan biri. Yirmi yıl önce işlediği ilk cinayetin yıl dönümü için Jack’e de bir sürpriz hazırlıyor. Çünkü sahnede Jack olmadan, daha doğrusu peşinde oyun oynayacağı polisler olmadan cinayet işlemek ona zevk vermiyor. Onu tekrar kendi oyununa çekmek için önce ilk kurbanının kafatasını kargo ile FBI’a, Jack’in adını yazarak gönderiyor. İkinci olarak Toscana’da yaşadığını bildiği Jack’in olaya dâhil edileceğini bildiğinden, hep Amerika’da işlediği cinayet serisine bir de İtalya cinayeti serpiştiriyor. Çünkü katilin Jack’e özel bir ilgisi, geçmişten gelen bir hesaplaşma arzusu var. Koliyi alan FBI ve parçalanmış bir cesetleri olan İtalya polisi Black River Katili’nin yeniden ortaya çıkması nedeniyle, katilin de öngördüğü gibi Jack’ten yardım istiyor. Jack İtalyan polisine yardımı kabul ediyor. Kalkıp Amerika’ya gidecek hali yok. Belli ki katil artık cinayetlerine İtalya’da devam ediyor. Ama teknoloji sağ olsun, uzaktan bağlantıyla FBI’la da ortak çalışma yürütüyorlar.
Polis ve FBI, Örümcek’in planladığı doğrultuda hareket ederlerken katil elbette boş durmuyor. Yeni kurbanını yakalamış ve Jack için muazzam bir gösteri hazırlamakla meşgul. Öyle bir gösteri ki bu defa basını da oyuna davet ediyor. New York’taki Pan Arabia Haber Kanalı Suç Haberleri Editörü Tarık el Daher, kendisine gelen bir maile tıkladığında, Örümcek’in son kurbanı Lu’nun ölüme direnirken çekilen canlı görüntülerini görüyor.
Görüntülerde kadraja giren USA Today gazetesi göze çarpınca katilin İtalya’dan çoktan ayrıldığını ve Amerika’ya gittiğini, İtalya’da işlediği cinayetin sırf Jack’i oyuna geri çekmek için işlediğini düşünüyorlar. Sizce katil bunu düşüneceklerini düşünmüş müdür? Elbette… Çünkü daha önce de dediğim gibi Örümcek muhteşem bir planla Jack’in hayatını karartmaya yeminli. Ağlarını ördü ve sabırla sineğin ağa yapışmasını bekliyor. Bundan sonrasında tam bir ölüm kalım savaşı başlıyor.
Kısa paragraflar ve bol diyaloglar, okumayı çok kolaylaştırıyor. Gerilim ve polisiyede kullanılmasından hiç hoşlanmadığım koca koca paragraflar ya da ağdalı cümlelerin zerresi bile yok. Karakterler muhteşem değiller, hepsinin az çok kusurları var. Hatta Jack bile bazen aptal aptal düşünebiliyor ki bu bence çok eğlenceli. Yazar katilin her adımını kahramanla bize aynı anda verdiği için biz de herkesle eşit şartlara sahibiz. Polisiye okuru kahramanla yarışa girmeyi sever. Yazar da bu konuda oldukça adil davranmış. İşte bu nedenle Örümcek; tempolu, heyecanlı ve şahane bir suç gerilimi.