Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

OZAN ILGIN 20: PATLAMA

Diğer Yazılar

FIRTINALI BİR GECE

OZAN ILGIN 22: MABAT

Tuğba Turan
Tuğba Turan
1972, Ankara doğumlu olan Turan, 1990 yılında Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ni bitirip devlette çalıştıktan sonra 2008'de Karabük-Eflani ilçesine serbest eczane açtı. Kendisini 2003 doğumlu bir erkek evlat, üç köpek, on (zaman zaman daha fazla) kedi annesi olarak tanımlamaktadır. Safranbolu’da yaşıyor. Zalifre Yazıları isimli basılı dergide makaleleri yayınlanan yazarın Gölge e-Dergi'nin son yirmi sayısında fantastik hikâyeleri yer almıştır. Dedektif Dergi’nin kuruluşundan beri yazdığı 30 bölümlük Tilda ve Diğerleri isimli polisiye hikayeleri kitap haline gelmiştir. Kişisel sayfası olan tugbaturan.com'da tüm yazılarını yayımlayan yazar aynı zamanda Türkiye Polisiye Yazarları Birliği üyesidir. Eserleri: Adı Cemre Olacak (Roman) 2020, Herdem Yayınevi Dedektif Tilda ve Diğerlerinin Olağanüstü Maceraları (Polisiye Hikâye) 2021, Herdem Yayınevi Dedektif Dergi (Polisiye Hikâye Seçkisi, Kolektif) 2018, Paradigma Akademi Kırmızı Battaniye (Polisiye Hikâye, Kolektif) 2018, Paradigma Akademi Dark Polisiye – İkinci Kitap 2021, Dark İstanbul Yayınları

Derin V yaka, uzun kollu, diz altı, siyah kadife elbisenin altına siyah yüksek topuklu stilettolar giymiş, kocaman güneş gözlükleri ve geniş kenarlı siyah hasır şapka takmış ince uzun bir kadın, Sultanatmak Meydanı’nda yavaş adımlarla yürümeye başladı. Kulağındaki minik kulaklıklarda AC/DC’nin Thunderstruck / Yıldırım Çarpması isimli şarkısı çalıyordu. Gitar riff’lerine Brian Johnson’ın çılgın vokali karıştığında şarkı başlayalı bir dakika kadar olmuştu. O esnada nereden geldiği belli olmayan müzik sesi tüm meydanı hatta tüm Sultanat Eyalet-Şehri’ni kapladı. Şaşkına dönen halk ve o anda meydanda gezen turistler, müziğin kanlarını kaynatan ritmiyle ufak ufak hareketlenmeye başladılar. O kadar neşeli bir şarkı çalarken dans etmemek olmazdı. Bir dakika daha böyle geçti. Siyahlar giymiş kadın Brian Johnson “You’ve been thunderstruck! / Sana yıldırım çarptı!” dediği anda kolundaki dijital saate baktı. Bu sırada tam da Sultanatmak Meydanı’nın merkezindeki kurucu liderimiz Mustafa Kâmil Atasult’un heykelinin önünde idi. Saatine dokundu. Meydanın etrafında halkalar halinde dizilmiş bombalar müziğin ritmine uyumlu olarak patlamaya başladı. Kulakları sağır eden bir sesle binalar yerle bir olurken siyahlı kadın gökten neredeyse zembille inen bir çelik halata tutundu ve toz dumanın içinden sadece sesi duyulan helikoptere doğru yükseldi. Helikopterden atılan binlerce el ilanında şöyle yazıyordu:

BEN YBANİ, İLHAM ALMAM İNTİKAM ALIRIM

Bir süper kadın polis olarak mensubu olduğum Sultanat Şehri Özel Kuvvetler- SSOK başta olmak üzere, tüm kara, hava, deniz kuvvetleri teyakkuza geçti. Fakat bunun için çok geçti.

Meydanda tıpış tıpış yürürken bir anda her yerde aynı müziği çaldıracak ve şehrin her yerine onlarca bombayı döşetebilecek güce sahip bir teşkilatın tetikçisi, güvenlik zafiyetimiz olduğunu ispat etmişti. Sivil halkta büyük zayiata sebep olurken güvenlik önlemi almamız için iş işten geçmişti.

***

Sultanat Eyalet-Şehri vali-başkanlık binası olan Belediye Bilişim ve Enformasyon-Bel-Bil kulesi patlamalardan nasibini almış, yedi katlı binanın son üç katı yıkılmıştı. Binanın hasar görmeyen 4. katında Militer Güvenlik Kurulu-MGK olağanüstü olarak toplanmıştı. Pürtelaş Sokak’ta uyuşturucu satıcılarıyla iş birliği yaparken basıldığı anda kendini kurtarmak için dizine kurşun sıkan Papazoğlu, MGK’ya tekerlekli sandalyeyle katılmıştı. Sinirinden elleri titriyordu. Piizişleri Bakanı Solomon Sert’in suratı hırsından kıpkırmızı olmuştu, gözlerinden adeta ateş fışkırıyordu. Şehrin askeri ve sivil güvenliğinden sorumlu Militer Savunma Bakanı kan ter içinde kalmış yüzünü silmekle meşguldü. SSOK şefimiz Kozak Hayri ve ben, diğer bakanlar ve üst düzey askerlerden oluşan MGK’dan çıkacak kararları hazır-ol’da bekliyorduk. Derhal Buhran Anında Alınan Kararlar-BUHAL ilan dildi ve eyalet-şehir çapında sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Büyük bir korku iklimine girmiştik. Tek bir terörist kadın bütün bir eyalet-şehir güvenlik teşkilatını dize getirmişti. Eyalet-şehir, hayalet-şehir gibiydi.

***

Şehirde asayiş sağlandı. Enkaz kaldırma çalışmalarına başlandı. İş makinelerimiz ve insan gücümüz onca enkaza yetişemediğinden komşu eyalet-şehirlerden iş makinesi ve arama kurtarma ekipleri desteği istendi. Evleri yıkılıp sokakta kalanlara, ayakta kalmış stadyumlar, hastaneler, öğrenci yurtları ve devlet binaları açıldı. Şehir sadece hayatta kalmaya çabalıyordu. Eğitim, finans işlemleri, ticaret ve acil olmayan sağlık hizmetlerinin hepsi ikinci bir emre kadar durdurulmuştu. Sıra, ben ilham almam intikam alırım diyerek pek çok masum insanın kanına girmiş adi, zırdeli kadın kimdi, onu bulmaya gelmişti.

Hacker dostlarım Siber Can ve ekibine başvurduğum gün, Sultanat Radyo Televizyonu-SRT1 radyosu hack’lendi ve ismine Ybani denmiş olan kadının sesi tüm kanallarda aynı anda yankılanmaya başladı. Bu terörist kadın benden hep 1-0 öndeydi.

“Ben Ybani. Bu hikâyeye biraz heyecan katmaya geldim. Bir varmış bir yokmuş, bu hikâyede Ozan Ilgın diye bir kahraman yaşarmış. Neymiş? Süper polismiş de osteogenesis bilmem ne hastasıymış da! Aman da ilaçlar verilmiş bedeni güçlenmişmiş de! Masal anlatma bana! Arabesk takılan süper kahraman mı olurmuş ha ha ha! Onu neden hayatı tespih yapıp sallayanların şehrinde yaratmışmış da! Başı beladaymış, nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakçaymış da! Hanımefendi hep yenilmeye mahkûm muymuş? Hep ezilmeye mecbur muymuş? Sen git de biraz Şebnem Ferah dinle, Nil Karaibrahimgil dinle, hiç yoktan Sezen Aksu dinle! Ölürüm yoluna ölürüm de yine vazgeçmem, yakarım dünyayı ama sana eğilmem de!

Süper kahraman mısın yoksa aşık mısın? Nesin sen? Senin şairlerle ne işin olur? Yok göklerde kartal gibiymiş de! Senin Sabahı Ettin Ali’yle ne işin olur? Yok bir kızıl goncanın kızılını goncasını ayrı öpmüşmüş de! Senin Trollski’yle ne işin olur?

Annen baban sana düşmanmış. Hatta seni öldürmeye çalışıyorlarmış. Sen hâlâ onları affetme modundasın. Hadi canım sen de! Bu düşmanlık gereğinden fazla uzamış. Nerede senin o akıllı uslu kızın Lilith? Hani o tarikat liderinin kalbine hançeri saplayan! İşte o tam benim kafadan! Sen bana onu gönder! Hayatındaki hainleri öldürmeye niyetin varsa bir darbede bitir işi! Bırak artık serzenişi! Kaldır kıçını, vur kılıcını tepelerine hainlerin! Olsun bitsin!

Daha doğmamış çocuğuna genetik hastalık bulaştırarak ona ihanet eden şerefsiz bir adam olan babandan merhamet mi umuyorsun? Unutma! Senin içinde insanlık var fakat hainlerin içinde insanlık yoktur! Hainlerde merhamet yoktur!

Kolları Gangzhou’dan Pürtelaş Sokak’a kadar uzanan Çinli Triad lideri İnn-Tea-Kahm sana kafayı taktı. Neden mi? Çünkü dağ gibi oğulları Mio ve Toi’yi öldürdün. Ben onun adına çalışıyorum. Onun intikamı için patlattım bütün şehri! Aslında keyfimden geldim buraya. Para mara istemedim. Giderim Ozan Ilgın diyarına ve bana da eğlence çıkar, diye düşündüm.

***

Çin mafyası tarafından gönderilen tetikçi kadın Ybani, annem, babam, şehirdeki patlamalar, Ybani’nin yarattığı enkaz ve terör korkusunun hepsiyle birden tek başıma başa çıkmam gerekiyordu.

Bu hikâyenin baş rolü 19 bölümdür bana aitti. Peki benden rol çalmaya çalışan bu kadın kimdi? Beni hizaya getirmeye çalışırken pek çok sivilin kanına girmişti. Pervasızdı, faşistti, tehlikeliydi, fitili tutuştu mu durdurması olanaksız TNT patlayıcı gibiydi. Bir kere patladı mı zincirleme reaksiyona sebebiyet verecekti. Beni zincirlerimden koparmaya çalışırken prangaları kendi bileklerine geçiriyordu, henüz haberi yoktu.

Benim şehrimde kaosu ben yaratır, ben aralardım. Başka diyarlardan hele hele başka bir hikâyeden birisinin gelip ortalığı karıştırmasına asla göz yumamazdım. Ben ne yangınlar gördüm, öylece bırakmalıydı beni. Ateşten korkuyordu, kaçıp kurtarmalıydı kendini. Ben ne yaralar almıştım, hiçbiri öldürmedi. Bu Ybani denen yaratık kimdi ki gelip benim hikayemde kendi borusunu öttürecekti?

***

17 Megabit Şadiye, Papazoğlu tarafından kapattırılan gece kulübü Babylon Sultanat’ı bir gemide yeniden faaliyete geçirdi. Mer Noire kıyılarındaki gemi, uluslararası sularda demirliydi. Böylece gemide kumarhane bile açılabilmişti.

Eyalet-şehrimde bütün bu olaylar olurken doların çeşitli spekülasyonlarla yükselmesi ve alçalması söz konusuydu.

23 Kasım günü Papazoğlu ve MEVAP başkanı Etat Le Jardin konuştu. Dolar 12.33’ü vurdu. Bir grup vatandaş gecenin bir yarısı SCMB- Sultanat Canım Ne isterse Onu Yapmaya Mecbur Bankası’nın önünde toplaşıp protesto ettiler.

25 Kasım’da Sultanat Pleasury ve Fiance Bakan yardımcısı Işıkettin Bitkisel 11 tivitlik bir manifesto yayınladı. Kısaca şöyle diyordu:

“Sultanat ekonomisini sadece döviz kurunu baz alan dar bakış açısı yerine büyük bir pencereden değerlendirmemiz gerekiyor.”

1 Aralık’ta eyalet-şehrimde, sekiz yıl sonra dövize doğrudan müdahale yapıldı. SCMB basın açıklaması yaptı: “Döviz kurlarında görülen sağlıksız fiyat oluşumları nedeniyle piyasaya satım yönünde doğrudan müdahale edilmektedir. Kamuoyunun bilgisine sunulur.”

***

17 Megabit Şadiye’nin gemi-kumarhanesi ne BUHAL’den ne de sokağa çıkma yasağından etkilenmeden tıkır tıkır işliyordu. Şadiye’nin VIP Mercedes minibüsleri sıra sıra geminin demirli olduğu Burgaziçi Limanı’na yanaşıyor ve dizi dizi ultra zengini ve ultra zengin olmaya aday bürokrat, otokrat, teknokrat ve demirkıratı smokinleriyle gemiye binmek üzere getiriyordu. Enkaz bölgelerinde evlerinden olmuş, ailelerini kaybetmiş halk, içecek temiz su bulamazken, bu utanmazlar için Frenk illerinden uçakla kasa kasa şampanya getirtiliyordu.

***

28 Kasım’da Milliyetçi Vatandaş Partisi-MEVAP kurucusu Merhum Lion Sulteş’i anma etkinliğinde ülkeciler, ülkecilere saldırdı. Sağcı parti liderinin anma etkinliğinin komşu eyaleti Engürü’de bulunan solcu şair Nazım Wisdom Kültür Merkezi’nde yapılması esprilere neden olacaktı. MEVAP lideri Etat Le Jardin, Lion Sulteş’i anma törenine yapılan saldırıyla ilgili Sultanat’ın komşu eyaleti Engürü Belediye Başkanı- EBB Mensure Slowe’u suçladı. Slowe ise hiç suya sabuna dokunmadan halka hizmete devam edeceklerini açıklayan bir tivit attı.

***

20 Aralık’ta dananın kuyruğu koptu. 17 Megabit Şadiye’nin gemi-kumarhanesinde bir alternatif borsa kurulmuştu. Adı Wolf Street’ti. Kurtlar sofrası gibi bir yerdi. Çünkü kumar oynama kisvesi altında dolar inişleri çıkışları manipüle ediliyor ve milyon dolarlarla trilyon Sult liraları dakikada el değiştiriyordu. Dolar, SCMB müdahalesiyle 18 Sult lirasından 12’ye indirildi. Yani birileri 12’den aldığı dolarları 18’e sattı. Sultanat yeni yeni milyonerler kazandı.

Papazoğlu faizle ilgili çıkış yaptı: “Anırsalar da anırmasalar da elhamdülillah doğru yoldayız.”

Aynı anda Denize Endeksli Mevduat – DEM açıklamasını yaptı. “Siz faize Sult parası yatırın, deniz ne kadar dalgalanırsa dalgalansın paranız heba olmayacak, aradaki farkı ben vericem” dedi. Esnaf dolar halayı çekti. Bunu izleyen SEVAP’lı bir iş adamı “Bu millet Papazoğlu bizi sikti ama öldürmedi diye seviniyor!” dedi.

Julia Yavşar isimli şarkıcı-sanatçı “Gerekirse simit yenecek ve bu günleri atlatacağız!” dedi.

***

Kızım Lilith’i yanıma çağırdım. “Tüm bu hainlerden tek seferde kurtulmak için bir plan yaptım,” dedim. “Her türlü yanındayım anne!” dedi. Ne kadar iç ısıtıcı bir kelimeydi bu! Anne! Fakat şimdi duygusal olma zamanı değildi. Bana çok kuvvetli duygular değil, kuvvetli patlayıcılar gerekiyordu.

Bunun için Sultanat Atom Enerjisi Kurumu- SAEK’e gittim. Hiç nükleer enerji üretmeyen bir eyalet-şehrin neden atom enerjisi kurumu var diye merak ediyordum. Binadan içeriye girdim. Yetkililer kabak çekirdeği çitleyerek oturuyorlardı. “Atom çekirdeğini parçalamamız gerekiyor. Fakat önce kabak çekirdeğinden başladık,” dediler. Ben de “İsterseniz incir çekirdeğinden başlayın. En azından doldurmanız kolay olur!” dedim.

Oradan aldığım patlayıcılarla önce o binayı patlattım. İki şeyi hiç sevmem. Hainlerle şerefsizleri. Zaten hainler şerefsiz olur. Şerefsizler de hain. ‘Demek ki tek bir şeyi sevmiyormuşum’ diye de kendimi tebrik ettim.

Sonunda bu intikamcı geçinen Ybani hakkında gerekli tüm bilgileri edinmiştim. O da diğer paragöz serseriler gibi Şadiye’nin gemi-kumarhanesinin müdavimiydi. Terörist merörist demeden onu da aralarına almışlardı. Ne demişlerdi hoca hocayı tekkede, hacı hacıyı Mekke’de, kansız kansızı kumarhanede dakikada bulurdu. Şimdi sıra bütün bu şerefsizleri patlatmaya gelmişti. Bir gemi dolusu gereksiz insan Mer Noire’ın kapkara sularına gömülecekti.

***

Ybani’nin SRT1 radyosunu hackleme numarası gayet hoşuma gitmişti. Ve benim de aynı şekilde Ybani’ye seslenmem gerekiyordu. O sebeple ben de SRT1’i hack’ledim ve Ybani’ye seslendim:

“Hey yabani Ybani! Karadul sertifikasını aldığın gün, Zincirlikuyu mezarlığını sana tahsis etmişler. Güleyim bari! Sen kim mezarlık doldurmak kim? Öldürdüğün adamların göğsüne Y harfi çiziyormuşsun. Zorro’dan mı ilham aldın? Ha biliyorum, sen ilham almazsın, masumların kanına girerek intikam alırsın! Şair’e tek ‘Y’ yettiyse bana da tek ‘A’ yeter diyerek isminden bir harfi atmışsın. Cemal Süreya bunu duysa mezarında ters dönerdi! Sen kim şaire özenmek kim? Kifayetsiz kişi seni! Kadınlara kötülük eden herkesin korkulu rüyasıymışsın. Ama işini akılla değil, kanla halledermişsin! Ha ha! Sen kim aklını kullanmak kim? Sen korkulu rüya görüyordum derken ben paralel evrende zebanilerle misket yuvarlıyordum yavan Ybani! Âşık bile olmuşsun. “Kadınım ben. Katilim, ama kalpsiz değilim,” diyormuşsun. Senin gibi bir katili hapsetmek eyalet-şehir kaynaklarına ziyandır! Sen git de o Çinli mafya bozuntusu patronunu göreceği kabustan uyandır!”

***

28 Aralık’ta Solomon Sert, “Sadece bizim yaptıklarımıza bakmayın. Biz kendimiz yapmıyoruz. Biz inanıyoruz ki, bize yaptıran Allah’tır, bize yaptıran Allah’tır, bize yaptıran Allah’tır,” dedi. Dolarları indirip çıkarırken, paraları cukkalarken, yetim hakkını yerken nasıl da dine sığınıyorlardı! Bunlar et ve süt veren canım sığırlara ayıp olacak ama insan nesline hakaret eden sığırlardı!

***

O gece 17 Megabit Şadiye’nin Babylon Sultanat isimli gemi-kumarhanesinde çok yüksek rakamlarla kumar oynanacağını haber aldık. Haydan kazanılan paralar elbette hu’ya gidecekti. Ama bu sefer bütün paralar suya gidecekti. Lilith’le beraber SAEK’ten kaçırdığımız patlayıcıları gemiye döşedik.

Öyle bir geceydi ki o gece! Gemide kimler kimler yoktu? Annem Nergissus, babam Kerberose Rose,  Çinli Triad lideri İnn-Tea-Kahm ve sevgilisi Kafaya Sıkar Didemim, Vali-başkan İkram Papazoğlu, Piizişleri Bakanı Solomon Sert ve şaire özenerek isminden harf atmış çakma tetikçi Ybani.

Ben de kulaklığımı taktım. Haris Alexiou’nun Fevgo /Gidiyorum şarkısı eşliğinde telefonumdaki patlatıcı butona bastım. Lilith ve köpeğim Çakır beni limanın çıkışında bekliyorlardı.

Müthiş bir patlama oldu. Liman, şehir ve gökyüzü şairlerin son arzularını yerine getirmek istercesine kızıla boyandı. Trollski’ye de Sabahı Ettin Ali’ye de Cemal Süreya’ya da içimden iki kelam şiir okudum. Kim öldü kim kaldı arkama bakmadan liman çıkışına doğru yürüdüm.

Şimdi yağmur yağsa da gökyüzü beni korkutmuyor,

Şimdi umutlarımın kimliği yok,

Gidiyorum, şimdi gidiyorum.

Gidiyorum, gidiyorum ve kalbimi de alıyorum,

Bir şarkıyı da yol arkadaşı yapıyor, gidiyorum, gidiyorum.

Gidiyorum ve enkazı arkamda bırakıyorum,

Hastalıklı ve kaba insanları, gidiyorum, gidiyorum,

Gidiyorum, şimdi gidiyorum.

Artık yalanlara batmaya katlanamıyorum.

Şimdi anladım bir bohça olduğumu.

Gidiyorum, şimdi gidiyorum.

***

Patlamadan sonra annemin, babamın, Çin Triad liderinin, Kafaya Sıkar Didemim’in cesetlerinden DNA tespit edilerek öldükleri teyit edildi.  17 Megabit Şadiye ve Ybani’nin kalıntılarına ulaşılamadı.  Papazoğlu ve Solomon Sert yaralı olarak kurtuldular. Papazoğlu, basurundan dolayı rahat otursun diye altına konan şişme mindere tutunarak kurtulmuştu. İnsanın götünü, götü rahat etsin diye üzerinde oturduğu minder sayesinde kurtarması sanırım bir tek Sultanat’ta olabilirdi.

***

Ybani patlamadan hafif yaralı kurtulup Çinli liderin açıkta bekleyen yatına yüzerek kurtulmuştu. Çok geçmeden şehrimizin kadın rapçisine bana ithafen yazdığı şu şiiri gönderme nezaketinde bulundu:

Ey Ozan, ben senin ne dostun ne düşmanınım / Ben bu dünyada cezalanması gerekenleri öbür dünyaya bırakmadan cezalandıranım / Sen bana bakma zaten ben senin baktığın yönde olamam / Nerede istersem orada olurum / Ben kimsenin yoluna ölmem / Eğer yolumdan dönersem o zaman ölürüm / Sen ki ellinci sayısını kutlayan bir derginin her sayısında kalem oynatmış bir yazarın elinden çıkma bir kahramansın / Sen düşündüğün gibi bir anti-kahraman değil anlı şanlı bir kahramansın / Sana dokunan ve dokunmayan yılanları uçurumlardan aşağı yuvarlayasın / Sen damarlarındaki gücü XX kromozomlarından ve hasarlı DNA’ndan alarak parlayansın / Kendine yürekten güven, ben gidiyorum bütün aşklar yüreğimde / Gidiyorum şehri patlattığım günkü barut kokusu hâlâ üzerimde!

En Son Yazılar