Hoş geldin sevgili Derin! Öykülerin ve incelemelerinle emek verdiğin Dedektif Dergi sayfalarında bu kez röportaj konuğu olarak ağırlıyoruz seni. Bize biraz kendinden bahseder misin? Ne işlerle meşgulsün? Yazma, özellikle de polisiye tutkun ne zaman, nasıl başladı?
Teşekkür ederim Emel. Dedektif Dergi’nin sayfalarında adımın yer bulması benim için onurdur. Bu söyleşiyi seninle yapmak ayrıca bir mutluluk.
Kendim hakkında anlatmaya değer pek bir şeyim yok. Yirmi dokuz yıllık evliyim, bir hazır giyim firmasında çalışıyorum, bir oğlumuz bir de kedimiz var. Türkiye’de yaşayan milyonlarca Türk kadınından birisiyim yani.
Yazma tutkum ne zaman başladı; bunun küçük bir anısı var aslında. İlkokul son sınıftı. Arkadaşımdan aldığım bir Turgut Reis romanını çok beğendim ve bütün kitabı bir deftere kopyaladım. Sonra da kalemi bir daha bırakmadım.
Polisiye merakına gelince: O dönem siyasi şeyler okuyorum, Çanlar Kimin İçin Çalıyor başucu kitabım olmuş. Kurtlar İmparatorluğu diye bir kitap satın aldım. Yazarın ismini telaffuz edemiyordum ama işin içinde kurt varsa ben o kitabı okurum elbette. Ve Grange bana çok farklı bir dünyanın kapılarını açtı. Hikâyede tarih var, kültür var, en önemlisi de adam farklı bir motivasyon anlatıyor. Büyülenmiştim. Grange’ın çok güzel kitapları var ama Kurtlar İmparatorluğu hâlâ en beğendiğim hikâyesidir. Polisiye okuma sevdası böylece devam etti. Türkiye’deki her okur gibi ben de Ahmet Ümit okumaya başladım. Dan Brown ve Jo Nesbo kitaplarıyla tanıştım. Türk yazarlar neler yazmış diye araştırırken Başkomiser Galip’i tanıdım. Derken değerli polisiye yazarı Çağatay Yaşmut bana Dedektif Dergi’nin altın anahtarını bir link olarak gönderdi. Ve Dedektif Dergi bana polisiyenin edebiyatta başlı başına bir tür olduğunu öğretti.
İlk öykü kitabın “Suçun Rengi” Herdem Polisiye etiketiyle 2023 yılında polisiyeseverlerle buluştu. Neler hissediyorsun? Okurlardan ne tür geri dönüşler alıyorsun?
Günümüz şartlarında okurun kitaba ulaşması ne yazık ki çok zor. Okur, zar zor ayırdığı sınırlı bütçesini hiç duymadığı bir ismin kitabını alarak riske atmak istemiyor hâliyle. Suçun Rengi üzerinde çalışırken satış rekorları hayal etmiyordum yani. Yine de hiç beklemediğim isimlerden çok güzel, cesaret veren ve mutlu eden dönüşler aldım. Mesela Dark Dedektif öykü seçkisinde yer alan “Çav Bella” isimli öyküm için değerli bir polisiye okuru, yorumunda “sürpriz hikâye” tabirini kullanmıştı. Hatta haberi bana sen vermiştin. Ne kadar heyecanlandığımı hatırlıyorum. Suçun Rengi kitabımda ise “Karadeniz Kadını” adlı öyküm için “mükemmel” diye bir övgü aldım. Bunlar elbette tarif edilemez heyecanlar ve güzel motivasyonlar. Eleştirilere gelince; henüz olumsuz bir eleştiri almadım. Değerli yazar ve tiyatro oyuncusu Hakan Güneri kitabımı okuduktan sonra birkaç küçük ders notu vererek beni onurlandırdı. Eleştirilere açık olduğumu belirteyim.
Neler hissediyorum; elbette çok mutluyum. “Derin Gezmiş” ismini, bana ait olan hikâyeleri o tutkunu olduğum sarı sayfalarda görmek, kendi kelimelerime dokunabilmek muhteşem bir heyecan. Zira ismimi polisiye yazarlar arasında görmek benim için bir rüyaydı. Suçun Rengi, bir hayalin gerçekleşmiş hâli.
Kitabının yayımlanma sürecinde editörlüğünü ben üstlenmiştim. İlk kitabın olmasına rağmen belirgin bir tarzın, üslubun varlığı hissediliyordu. Sen öykülerini nasıl tanımlarsın? Hangi türe yakın duruyorsun?
Emel Aslan gibi başarılı bir yazar ve tecrübeli bir editörle tanışmış olmak bir yana, beraber çalışma fırsatı bulmak benim için ayrıca bir şans ve onur. Ne yazık ki her yazar, siz Dedektif Dergi editörleri gibi işine özen gösteren, önem veren editörlere ulaşamıyor. Suçun Rengi üzerindeki emeklerin için minnettarım. Öykülerimi tanımlamak konusuna gelince, değerli hocamız Gencoy Sümer “rahat polisiye” diyor. Aramızda kalsın, ben “duygusal polisiye” demeyi seviyorum. Biliyorsun, hikâye karakterlerim de benim gibi her an ağlamaya hazırlar.
Yazarken ritüellerin var mıdır? Nasıl başlar, nasıl bitirirsin? Bittiğinden nasıl emin olursun?
Ritüelim; sabah çok erken saatler ve çok sessiz ortam. Bir de ocakta kaynayan çaydanlık. Nasıl başlarım; aslında benim hikâyelerim kafamın içinde başlar, düşüncelerimde şekillenir. “Bitirmek” kelimesi beni korkutuyor. Ben kafası çok karışık, hiçbir şeyden emin olamayan bir insanım. Hiçbir hikâyeme de bu yüzden son noktayı koyamıyorum galiba. Kahramanlar kendilerini iyi hissettiğinde ara veriyorum sadece.
Neler okur, izler veya dinlersin? Yazmak, gündelik hayatının neresinde duruyor? Kendini nasıl disipline eder, geliştirmek için neler yaparsın?
Bir süredir yeni çıkan yerli polisiye yazarları okumaya özen gösteriyorum. Bir polisiye yazar adayı olarak, içine girmeyi umut ettiğim mecrada neler yazıldığını görmek ve aynı zamanda yeni çıkan yazarlara destek olmak için bunu yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Grange okumaya devam ediyorum, İskender Pala’nın ve Mahfi Eğilmez’in yeni polisiye kitaplarını bekliyorum. Televizyonla aram yoktur, açıkçası günümüz ekranlarında bunun büyük bir kayıp olduğunu sanmıyorum. Barbara Nabel’in aynı isimli romanından uyarlanan Türk Dedektif’i izlemeyi planlıyorum ama önce kitapları bitirmeliyim. Ve sırf Wolverine’i son bir kez daha izleyebilmek için Deadpool 3’ün vizyona girmesini bekliyorum. İş yerinde çalışırken kitap dinlerim, eski yerli edebiyat tutkumdur; Küçük Ağa, Kuyucaklı Yusuf, İnce Memed gibi… Edebiyatımız o kadar dolu ki bu konuda sıkıntı çektiğim söylenemez, YouTube ve Storytel sağ olsunlar. Çok fazla müzik dinlemem ama Manga’yı çok severim, genelde sabahları iş yerine yürürken bana eşlik eder.
Yoğun bir çalışma hayatım olduğu için yazmak ne yazık ki gündelik hayatımın içinde olması gerektiği kadar yer alamıyor. Hafta sonları, tatil günleri çok erken uyanarak, ana hatları zihnimde çoktan yazılmış olan taslaklar üstünde çalışırım.
Kendimi geliştirmek konusunda her gün okumaya özen gösteriyorum. İş yerindeki masamda mutlaka kitabım vardır ve benim için on beş dakikalık molalar bile okumak için bir fırsattır.
Gelecek planlarından biraz bahseder misin? Roman yazmak gibi bir düşüncen veya girişimin var mı? Yoksa “Ben öykülerimle mutluyum” mu diyorsun?
Öyle uzun soluklu planlar yapan bir insan olmadım asla. Eğer kısmet olur da gerçek anlamda emekliliğe ayrıldığımız zaman sağlığımız el verirse bir karavan almayı istiyoruz. Eşim de benim gibi denizi ve gezmeyi çok sever. Bu şekilde daha çok okuyabileceğim. İnşallah.
Aslında öykülerle tanışmadan önce iki ayrı roman projem vardı zaten. Halen üzerlerinde çalışmaya devam ediyorum ama bu projelerin hayata geçeceğine ihtimal vermiyorum. Sen de içinde olduğun için biliyorsun, sektör çok zorlu. Okur az, yazar çok ve benim daha öğreneceğim çok şeyim, katetmem gereken çok yolum var. Kısmet diyelim.
Evet, öykülerimle gerçekten mutluyum. Kısa hikâyeler yazmaya gayret ediyorum, adaleti sağlamaya özen gösteriyorum ve herkes olabildiğince mutlu olsun istiyorum. Mutluluk önemli.
Sevgili Derin, bu güzel söyleşi için teşekkür ediyor, Dedektif Dergi ailesi olarak yeni çalışmalarında başarılar diliyoruz…
Dedektif Dergi ailesinin içinde bana bir yer verdiğiniz için asıl ben teşekkür ediyorum. Başta Gencoy Hoca, sevgili Turgut, Reha Hoca, sevgili Gamze, sen Emel ve bütün Dedektif Dergi ailesi, sizlerden öğrendiğim her bilgi, bana kattığınız her gelişim için minnet duyuyorum.
Hikâyelerimi okuma zahmetine katlanan herkese ayrıca teşekkür ederim.
Ve son olarak Dedektif Dergi ile tanışmama vesile olan değerli yazar Çağatay Yaşmut’a buradan teşekkürlerimi ve sevgilerimi iletiyorum. Beni böylesine değerli bir okulla tanıştırdığı için kendisini hep minnetle anacağım.