Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Polisiye Kurgu ve Katil Kim

Diğer Yazılar

Gencoy Sümer
Gencoy Sümerhttps://gencoysumer.com/
Gencoy Sümer İTÜ İşletme Fakültesi'nden mezun oldu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde Master ve Doktora yaptı. www.polisiyedurumlar.com sitesini kurdu ve internette pekçok öykü ve makaleleri yayınlandı. İlerleyen yıllarda Dedektif'in kurucuları arasında yer aldı. İlk polisiye romanı Feneryolu Cinayetleri 2017 yılında, Göl Kıyısındaki Ev & Gizemli Öyküler ve Aile Sırrı & Bir Percule Hoirot macerası 2018 yılında yayınlandı. Gencoy Sümer'in polisiye dergimizde yayınlanan eserlerini bu sayfada bulabilirsiniz.

Ahmet Ümit, Yekta Kopan’la yaptığı bir söyleşide katil kim (whodunit) tarzı polisiye kurgu devrinin bittiğini şöyle açıklıyor:

“Siz hâlâ katil kim sorusu etrafında dolaşıyorsanız, bunu anlatıyorsanız bu (yazarı) zorlar. Sonuçta matematik bellidir. Bütün hepsi yazıldı. Siz sadece bununla uğraşıyorsanız bu zorlar. Çok parlak bir fikir zor bulurunuz. 100 hikaye yazıyorsanız, 2 tane bulursunuz. Çünkü hepsi anlatıldı, yazıldı…. Sadece matematik değil artık polisiye. O Agatha Christie’de kalmış. Yani, geçen yüzyıl yazılan bir polisiye bu aslında. Hâlâ etkili ama onun altında insan gerçeğini görmek…. ya da suçun çeşitlenmesini görmek.. bu ilginç. Yani, Raskolnikov devam ediyor. Benim için sorun, “Katil kim ey okur?” diye sormak değil. “Hadi katili bul,” demek benim için önemli değil. Bunu Beyoğlu Rapsodisi’nde bir kere yaptım. Ama bunu çok gerekli görmüyorum.”[1]

Katil kim polisiyesi Ahmet Ümit’in dediği gibi gerçekten bitti mi? Bu konuda her şey yazıldı ve anlatıldı mı?

Ben bu görüşe katılmıyorum. Bunun sebebi, whodunit’in hâlâ yazılıyor olması değil sadece. Aynı zamanda bu kurgunun polisiyenin ta kendisi olması.

Açıklayayım:

Polisiye roman bize ne anlatır? Gizemli bir cinayetin soruşturulmasının ve sonunda katilin ortaya çıkarılmasının öyküsünü, öyle değil mi?[2] Yani muamma (gizem), bu tür bir romanın en belirgin unsurudur. Ve metnin tümüne egemendir. Ahmet Ümit de bir soruşturmada, polisiyeyi “gizemli suçu anlatan edebi metinler”[3] olarak tanımlamış.

Nitekim, tarihsel olarak baktığımızda, polisiye romanın ortaya çıkışının gizem romanlarıyla başladığını görürüz. Bu yüzden, polisiye romanı, suç, kara, gerilim gibi diğer akraba türlerden ayırt etmek için gizemli polisiye diye adlandıranlar da vardır. Yine bu nedenle, İngilizcede polisiye terimi mystery kelimesiyle ifade edilir. Mystery dendiğinde bundan anlaşılan bir gizem romanı değil, polisiye romandır.

Muammanın açılımı, genellikle gizemli bir cinayettir ama bu, herhangi bir gizemli suç, örneğin hırsızlık da olabilir. Demek ki, polisiye romanda gizemli bir cinayet, muammanın temelini oluşturmaktadır. Cinayetin gizemli olması, katilin kim olduğunun bilinmemesi anlamına gelir. Diğer bir deyişle, polisiye roman, faili meçhul bir cinayetin aydınlatılması sürecini anlatır. Bu süreç, büyük ölçüde cinayetin soruşturma aşamasını kapsar.

Polisiye romanlardaki soruşturma sürecinde suç, sebepleri ve sonuçlarıyla yeniden inşa edilir. Cinayet ise, her zaman bozulan, çatışan insan ilişkilerinin bir sonucudur. Dolayısıyla suçun yeniden inşası sürecinde bu ilişkiler de birer birer ortaya çıkarılır.  Bu süreçte kahramanın ve okurun bilmek istediği tek bir şey vardır: Katil kim? Bütün öykü, bu sorunun cevabını verecek şekilde kurgulanır. Nadiren de olsa, cinayetin neden ve nasıl işlendiği, hatta, katilin nasıl yakalanacağı da bir muamma olarak okura sunulabilir. Fakat polisiye romanların ezici çoğunluğu, katil kim sorusu üzerinde kümelenmiştir.

 

Polisiye ve Katil Kim?

Polisiye romanın kurgusu,  muammanın ortaya konuluşu ve çözümü ile doğrudan alakalıdır.  Geçmişte işlenen bir cinayetin, tanıklar aracılığıyla ve geri dönüşlerle yeniden canlandırılmasına dayanan “muamma” kurgusu, polisiyede bir tarz ya da tür değildir. Polisiyenin kendisidir. Batıda, whodunit/kimyaptı olarak da adlandırılan bu yapı, polisiyenin özüdür. Bir polisiye roman, polisiyenin kurallarını, geleneklerini, sınırlarını ne kadar zorlarsa zorlasın son kertede bir katil kim romanıdır. Polis, suç, suçlu vb. ile ilgili edebi bir metin, “katil kim” sorusunu sormuyor ve dolayısıyla buna bir cevap aramıyorsa, polisiye türüne dahil edilemez.

Polisiye romandaki ikili anlatımı ortaya çıkaran da, yine bu yapıdır. Bu özgün kurgu sayesinde, polisiye roman, suç ve soruşturma gibi birbirinden çok farklı iki ayrı öyküyü (romanın fabulasını ve süjesini) bünyesinde birlikte, yan yana tutmayı başarır ve görünür hale getirir.

Whodunit terimi 1930’larda literatüre girmiş olsa da muamma/katil kim kurgusu Ahmet Ümit’in iddia ettiğ gibi, sadece Altın Çağ polisiyesine özgü değildir. Polisiye, bir tür olarak en başından itibaren whodunit/kimyaptı kurgusuyla yazılmıştır. Kökeni Binbir Gece Masalları’na kadar gider. Poe’nun, Collins’in, Dickens’ın, Leroux’nun polisiyelerinin tamamı whodunit/kimyaptı kurgusuna dayanır

İngiliz polisiyesine bir tepki olarak doğduğu söylenen sert/hard boiled polisiyenin temsilcilerinin yazdığı romanlarda da aynı kurgu vardır. Bunlar, içerdikleri şiddet, karanlık atmosfer, erotizm ve diğer tema farklılıklarına rağmen birer kim yaptı romanıdırlar.

Dashiel Hammet, Raymond Chandler, Mickey Spillane gibi sert polisiye yazarlarının  eserlerine baktığımızda, katilin kimliğinin bilinmediğini ve belli bir soruşturma sürecinin sonunda ortaya çıktığını görürüz. Üstelik bu ortaya çıkış gökten zembille iner gibi olmaz. Dedektifin bütün olguları, tanıkları ve ipuçlarını değerlendirmesi ve kanıtları ortaya koymasıyla gerçekleşir. Sert polisiyenin dedektifleri Philip Marlowe,  Sam Spade, Mike hammer, belki Hercule Poirot kadar kibar ve eksantrik değillerdir ama onların da beyinlerindeki gri hücreler, diğer insanlardakinden daha fazla çalışmaktadır. Yani sıradışıdırlar.

Klasik polisiye tarzında yazan günümüzün yazarları bir yana –ki, cozy mystery/rahat polisiye alttüründe  yazan yüzlerce yazar var- sert polisiye çağdaşlarının romanlarında da katil kim sorusu hâlâ önemini korumaktadır.[4] Korumaya da mecburdur, çünkü polisiye romandan katil kim sorusunu çıkarırsanız, geriye polisiye roman adına hiçbir şey kalmaz. Dolayısıyla, polisiyenin artık bir katil kim romanı olmaktan çıktığı iddiası da doğru değildir.

 

Katil Kim Kurgusu ve Polisiyenin Sınırları

Ahmet Ümit’in başka bir söyleşisinden öğreniyoruz ki, yazdığı ilk hikayenin polisiye olduğunu bilmiyormuş. Bu kendisine söylendiğinde bir hayli şaşırmış ve üzülmüş. Çünkü onun amacı, “ciddi” romanlar yazmakmış. Dünyayı değiştirecek metinler kaleme almak istiyormuş.[5] Bunun üzerine o da  polisiye bir metin içinde insanlığın temel problemlerini anlatma yolunu seçmiş. Toplumumuzun tarihi, sosyolojik, kültürel geri planını anlatan polisiye romanlar yazmaya yönelmiş.

Kanımca burada Ahmet Ümit’in yanıldığı nokta, insanlığın temel problemlerini anlatmanın ancak “ciddi” romanlarda mümkün olduğunu sanması. Oysa türü ne olursa olsun her roman, insanı ve onun temel sorunlarını anlatır. Dolayısıyla polisiye kurgu yapısı içinde de insan ve toplumla ilgili sorunları işlemek pekala mümkündür. Bunu yaparken polisiye kurgudan taviz vermek gerekmez. Sadece dengeyi iyi ayarlamak gerekir. Çünkü polisiyenin yapısal sınırlarını zorlamaya kalkışan bir yazar, kendisini bir anda başka bir kurgunun sınırları içinde bulabilir. Ama en kötüsü, insanlık durumlarını anlatma hevesi uğruna, katil kim sorusunu okura yem olarak atıp üstünkörü bir muamma kurgusuyla yazılmış berbat bir polisiye de ortaya çıkabilir.

Ahmet Ümit’in, Dostoyevski’nin yazdığı romanlar gibi roman yazma arzusuna hiçbir itirazım yok. Bu onun kendi tercihidir. Katil kim sorusunun ona göre önemsiz olması da sadece kendisini ve okurlarını ilgilendirir. Ancak polisiye vasfı taşımayan cinayet romanlarını polisiye olarak adlandırmasını, bu türün ülkemizdeki gelişimine önem ve değer veren biri olarak doğru bulmam.

Son olarak değinmek istediğim bir nokta var: Ahmet Ümit, katil kim romanı yazmama (ya da yazamama) gerekçelerinden biri olarak, bu konuda yazılabilecek her şeyin daha önce yazılmış olduğunu ileri sürüyor. Ama bu sorun, sadece katil kim sorusunu merkeze alan romanlarla ilgili değil, aslında bütün edebi türler için geçerli. Yüzlerce yıldan beri yazılmayan, anlatılmayan, söylenmeyen bir şiir, bir hikaye, bir roman, bir masal kaldı mı? Homeros’tan beri onun yazdıklarını yineleyip durmaktayız. Ama gene de yazıyoruz. Çünkü yaşam devam ediyor. Farklı biçimlerde, farklı sözlerle, farklı kurgularla, farklı bakış açılarıyla yazmaya devam edeceğiz. Bütün bir edebiyat, ezeli ve ebedi konularla ağzına kadar tıka basa dolu olsa bile bunu yapacağız.

Polisiye roman yazdıkça Katil kim sorusunu da soracağız.

Ne diyor Ahmet Ümit? “Sonuçta matematik bellidir.”[6]

Polisiye bir matematikse, unutmayalım, sayılar sonsuzdur…

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=ELzPX8O5dE0&t=763s

[2] https://www.polisiyedurumlar.com/polisiye-roman-nedir/

[3] https://t24.com.tr/k24/yazi/polisiye-yazarlari-cevapliyor-polisiye-nedir,385

[4] Günümüzün Katil Kim’ci gerçek polisiye yazarlarına pek çok örnek verilebilir. Ben bazılarını buraya yazayım: Paul Halter, Elizabeth george, Harold Schechter, Philip Kerr, Nancy Zoroulis, Paul Doherty, Umberto Eco, Henning Mankell, Anne perry, Jean-Christophe Grangé, Dorothy Simpson, Stieg Larsson, Margaret Doody.

[5] https://www.youtube.com/watch?v=mNyh40A6m_U

[6] https://www.youtube.com/watch?v=ELzPX8O5dE0&t=763s

En Son Yazılar