Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

YeniSayı Çıktı

Polisiye Dergi Dedektif'in yeni sayısını şimdi ücretsiz okuyabilirsin!

SARI DOSYA

Diğer Yazılar

Gamze Yayık
Gamze Yayık
Gamze Yayık. 1972 yılında doğdu. Babasının memuriyeti nedeniyle Türkiye’nin farklı şehir ve okullarında süren eğitimi, Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden 1994 yılında mezuniyetiyle son buldu. İşsiz bir mühendis olarak başladığı yetişkinliğini Ying Yang mahlasıyla DivxPlanet sitesinde polisiye dizi ve filmlere gönüllü altyazı çevirmenliği, altyazı editörlüğü yaparak geçirdi. En büyük tutkusu olan kitaplardan ve okuyup öğrenmekten asla vazgeçmedi. İzmir’de yaşıyor. Halen Handan Gökçek’in “Yaratıcı Yazarlık” Atölyesi’nde polisiye okuma tutkusunu yazma uğraşına çevirmeye çabalayan bir öğrenci.

KADIN

Bugün işe gelmedi. Mesaimi ofisteki boş masasına, bir türlü ilerlemek bilmeyen saate bakarak bitirdim. Bir ara evrak imzalatmak bahanesiyle müdürün odasına girip laf arasında hastalandığını öğrendim. Personel işlerindeki kızdan adresini almam zor olmadı. İki abi, bir babayla büyüdüm ben, her duruma uygun bir bahanem, bir yalanım vardır. İş arkadaşlarım öğlen yemeği için yemekhaneye koşturunca sinsice ofisine süzüldüm. Her daim düzenli ve temiz tuttuğu masasında ona dair bir şeyler bulmayı umuyordum doğrusu. Bir seneyi aşkın süredir sessizce gözlüyorum bu garip adamı. Adı, soyadı, telefon numarası ve şu an elimde olan adresi dışında hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Bu durum, içimdeki meraklı kediyi daha da kışkırtıyor. Kilitli çekmeceleri zorladım, fayda etmedi. Çöp kutusu boş. “Kimsin sen?” diye mırıldandım kendi dağınık masama dönerken.

İşten çıktığımda hava henüz aydınlıktı. Şehrin is kokusu yağmura karışıp üstüme siniyordu. Taksiden evin olduğu sokağın başında indim.  Onunla karşılaşmadan önce heyecanım yatışsın diye biraz yürümeliydim. Hayatım boyunca hiç şemsiyem olmadı. Yağmurda ıslanmayı severim. Apartman girişindeki lekeli aynada yansımam üşümüş ve yorgun görünüyordu. Bunun onda uyandıracağı merhamet duygusunu düşünerek keyiflendim. Zile uzanmam biraz zaman aldı. Tarif edemediğim bir his gelip ruhumu sıktı, elime yapıştı. Dönüp gitmek duygusu o kadar güçlüydü ki buna kendim de şaşırdım.

Zili çalıp ellerimi ceplerime sakladım. Hafifçe sağa sola sallanarak gözetleme deliğine diktim bakışlarımı. Kapı açılırken gıcırdadı. İfadesiz yüzüne hızlıca “Geçmiş olsun! İşe gelmeyince merak ettim. Adresini arkadaşlardan aldım. Şemsiye de almamışım yanıma, baya ıslandım,” diyerek saçlarımı düzelttim.

Beni isteksiz buyur ettiğini anlamamış gibi yaparak evin sıcak koynuna sokuldum usulca. İkram önerisini yılların alışkanlığıyla “Cezvede ağır ateşte pişmiş, az şekerli bir kahve,” diyerek cevapladım. Ağzımdan çıkıveren bu samimi, detaylı arzuyu “Zahmet olmazsa!” diyerek yumuşatmaya çalıştım. Kulağım mutfaktan gelen tıkırtılarda, eski usul döşenmiş geniş salonu incelemeye başladım. Burası baba evi olmalıydı. Eşyalar eski olmasına rağmen çok temiz ve düzenliydi. Ağır kadife perdeler muntazam çekilmiş, yıllanmış tablolar az sonra kapıdan anne babası girecekmiş gibi hazır olda bekliyordu. Konsolun benekli aynasında hızlıca rujumu tazeledim. Kendimi sağı solu karıştırmamak için zor tutuyordum.

Yaklaşan ayak seslerini duyunca en yakındaki koltuğa oturdum. Keyfim yerindeydi, uzun süredir olmayı hayal ettiğim yerdeydim. Yüzümdeki sırıtmayı saklamakta güçlük çekiyordum. Onun yüzündeyse az sonra kusacak gibi bir ifade vardı. Kahvemi uzatmak için yanıma geldiğinde “İyi görünmüyorsun,” diyerek kadınsı bir refleksle alnına uzandım. Gözlerindeki dehşet, kendini geri çekişi beni şok etti. “Benden hoşlanmıyor olabilir mi? Yoksa çirkin miyim? Kaldırımda yürürken bana çevrilen, iş yerinde beni gözleriyle soyup soyup giydiren onca erkek gözü yanılıyor olamaz. Onlar yanılsa bana bakarken kıskançlıkla kısılan onca kadın gözü yanılmaz.” Havada asılı kalan elimi kurumaya yüz tutmuş saçlarıma götürerek oyalandım.

Art arda ofisteki havadisleri sıralayıp arada ona sorular soruyordum. Kısa cevapları ve uzayan sessizlik odadaki gereksizliğimi sorgulamama neden oluyordu. Kahvem daha da acılaşıyor, bitirmekte zorlanıyordum. Salonun dekoruna hiç uymayan metal dosya dolabını işaret ederek sordum. “Yoksa eve iş mi getiriyorsun?”

“Polisiye kitap çalışmalarım,” derken bariton sesindeki kaygı içimdeki kedinin tüylerini ürpertti. Bir dolap dolusu yazı. Hepsi de onun kafasının içinden çıkıp kaleminden kağıtlara dökülmüş. Bir sayfasını okumak için bile o an canımı verebilirdim. Kalkıp dosyalara dokundum. Rafta, onları tek tek iterken büyük bir metanetle saklamaya çalıştığı tedirginliği içimdeki şeytanları kışkırtıyordu.

Ağzımda kalan acı kahve tadından kurtulmak için bir bardak soğuk su istedim. Tabii zahmet olmazsa… Çantamı koluma takıp kapıya yakın bekledim. Yüzünde saklayamadığı bir memnuniyet ifadesiyle geldi. Gidiyor olmam onu sevindirdi, ne yazık! Oysa biraz sıcak davransa geceyi birlikte geçirebilirdik. Sabah kollarını kıvırdığım gömleğinin içinde ona kahvaltı hazırlar, belki hazır bahanelerimden biriyle müdüre o gün işe gelemeyeceğimi bildirirdim.

Apartmandan çıkıp karşı kaldırımdan penceresine baktım. Perdeler içeriyi görmeme engel oluyordu. Tatminkâr ziyaretim içimdeki meraklı kediyi şimdilik avuttu. Yarın hakkında daha fazla şey öğrenmiş olacağım genç adam, iyi geceler.

ADAM

Gözetleme deliğinden uzun, karanlık siluetin göründüğünde güneş batmak üzere. Ellerini cebine sokarak heyecanını bastırmaya çalışsan da hafifçe sağa sola sallanışın gerginliğini ele veriyor. Kilidi açmakta geciktiğim her saniye eminim için içini kemirmiş, aklındaki her olasılığı tekrar tekrar gözden geçirmişsindir. Kapı açılırken gıcırdıyor, ifadesiz yüzümü gördüğünde, sevinmiş gibi yapıyorsun. İçeri buyur edilmeyeceğin kaygısıyla, ıslak saçlarını düzeltip şemsiyeni almamana hayıflanıyorsun. Üşümüş zavallı bir kedi gibi görünmen beni yapmamı istemeyeceğin şeylere tahrik ediyor, farkında değilsin. Belki de farkındasın…

“Sıcak bir şeyler?” teklifimi en uğraştırıcı ikramı seçerek cevaplıyorsun. Cezvede kısık ateşte pişecek az şekerli bir kahve. Bu sana babadan kalma evimin klasik döşenmiş salonunu uzun uzun incelemen için yeterli zamanı tanır. Mutfakta biraz oyalanıyorum ki istediğin olsun.

Döndüğümde üçlü koltukta rahatça oturuyorsun. Suratında sahte bir gülümseme. Rujunu tazelemişsin. Ofiste beni etkilemek için çırpındığın anlarda yaptığın gibi dudaklarını büzerek konuşuyorsun. Bu seni daha da itici kılıyor. Yüzümde beliren tiksintiyi, o gün işe gelmeyişime bahane ettiğim hastalığıma yoruyorsun. Ateşimi sorup alnıma uzanıyorsun. Yapma! Kadınlara dokunmam yasak, bilmiyorsun.

Gözlerin, etrafı bir ajan hassaslığıyla incelerken kahven bitmek bilmiyor. Ağzımdan almaya çalıştığın özellerimi, sindikleri köşelerinden çıkaramadıkça sol gözündeki öfke seğirmesi bir görünüp bir kayboluyor. Anlık da olsa kendi hamurumdan birini görmenin heyecanını yaşatıyorsun bana. Bela, gelip ofiste sana takılan diğer adların yanına ekleniyor. Abartılı sözlerle beni merak edişini, adresimi nasıl bulduğunu, gelip gelmemekte nasıl kararsız kaldığını anlatıyorsun. Monoloğundan sıkılınca kalkıp tam da gitmemen gereken yere, dosya dolabıma yaklaşıyorsun. Yükselen nabzımı duyamazsın ama odadaki gerilim, kadın hislerinin algılayacağı kadar yüksek.

“Polisiye kitap çalışmalarım,” yanıtıma sağ kaşını havaya kaldırarak cevap veriyorsun. Dosyaları parmağının ucuyla bir bir iterek tepkimi gözlüyorsun. Benden başka kimsenin el sürmediği sayfalar hışırdayarak kaçmaya çalışıyor senden. Sessizlik, gereksizliğin gibi uzuyor.

“Gitmeden önce bir bardak soğuk su alabilir miyim?” diyerek beni mutfağa yolluyorsun yeniden. Döndüğümde çantanı koluna takmış ayaktasın. Yüzüme yayılan memnuniyet seni üzüyor mu? Gidişin seni ilk kurbanım olmaktan kurtarıyor oysa, sevinmelisin.

Dosyaların birinden çıkıp gelecek ölüm, esmer boynuna dolanıp seni nefessiz kılabilir. Boğulurken yerinden fırlayan gözlerin hatıra olarak bir cam kavanozda şaşkınca bakınabilir etrafa. Üçüncü sayfada, tanınmaz halde bulunan o kadın cesedi olabilirsin. Hızlıca iç suyunu, içimdeki şeytanı uyandırma!

Kapıyı örtüp uzaklaşmanı perdenin arkasından izlemeye gidiyorum. Karşı kaldırımda tam sokak lambasının altında durup çarpık bir gülümsemeyle pencereye kaldırıyorsun bakışlarını. Nedir seni keyiflendiren? Çantanın askısını düzeltip yürüyorsun, yağmurdaki yansımana sertçe basa basa. Topuk seslerin yürek çarpıntıma eşlik ediyor. İşte o an çantanın kenarından bana ait olanı görüyorum. İçinde detaylı cinayet planlarımdan biri olan sarı bir dosya.     

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar