Kıymetli Dedektif Dergi okuyucuları…
Dedektif Dergi’nin bu sayı için belirlenen teması “çözülememiş cinayetler”. Maalesef ülkemiz bu konuda oldukça yürek yakan olgulara sahip. Bu yazımda gelişmiş batı ülkelerine kıyasla ülkemizde bu tür olguların çözülebilip çözülememesi ile ilgili değerlendirmelerde bulunacağım.
Geçtiğimiz günlerde Demirören Haber Ajansı bir haber paylaştı: ABD’de 44 yıl önce işlenen bir cinayet sigara izmaritinden alınan DNA ile çözüldü.[1]
Peki söz konusu cinayet Türkiye’de işlense çözülebilir miydi?
Bu soruyu yanıtlamadan önce haberi kısaca bir özetlemek istiyorum: Cinayet ABD’de 26 Şubat 1980 yılında işleniyor. Soruşturmayı yürüten görevliler cinayet yerinden bir sigara izmariti elde ediyor ve bu sigara izmaritini günümüze dek muhafaza ediyorlar. Eylül 2023 yılında söz konusu sigara izmaritinden gelişen teknoloji marifeti ile DNA ekstraksiyonu (DNA içeriğinin elde edilmesi) yapılıyor. Ele geçen DNA parmak izinin, DNA veri bankasında kaydı bulunan örnekle eşleşmesi sonucu 20 Ağustos 2024’te bir kişi gözaltına alınarak tutuklanıyor ve halen cinayet davasından yargılanmayı bekliyor.
Haberi yabancı basından da irdeledim, olay Demirören Haber Ajansı’nın haberleştirdiği biçimde gerçekleşmiş.
Şimdi konuyla ilgili bilmemiz gereken temel bilgilere ve söz konusu olay Türkiye’de yaşansa idi konunun nasıl ele alınacağına bakalım.
DNA nedir?
DNA (deoksiriboz nükleik asit) canlıların canlılıklarını ve ırklarını sürdürebilmek için sahip oldukları genetik materyaldir.
DNA’yı kimler bulmuştur?
DNA yapısını, 1954 senesinde Amerikalı Watson (James Dewey Watson, 1928 doğumludur ve halen hayattadır) ve İngiliz Crick (Francis Harry Campton Crick, 1916 doğumludur, 2004 yılında vefat etmiştir) keşfetmiştir. Her ikisi de bu keşifleri sayesinde 1962 yılında Nobel Tıp Ödülüne layık görülmüşlerdir.
Adli amaçlı DNA incelemesi nedir?
Adli amaçlı DNA incelemesi (DNA profilleme, DNA parmak izi) bir suç yerinde ya da bir suç objesinde mevcut kan, sperm, tükürük, saç vb. genetik materyal içeren delillerin suçu işleyen kişiye (faile) ulaşmak için incelenmesi işlemidir. Söz konusu işlem olay yerinden doğru delil elde edilmesi ve laboratuvarda kurallara uygun çalışılması durumunda çok güvenilir bir metottur.
Adli amaçlı DNA incelemesi metodunu kim bulmuştur?
Adli amaçlı DNA incelemesi metodunu 1984 yılında İngiliz Sir Alec John Jeffreys (1950 doğumlu olup halen hayattadır) icat etmiş ve adli amaçlı ilk kullanımı 1988 yılında Enderby Cinayetleri olgusunda fail Colin Pitchfork’a ulaşılıp suçlu olarak belirlenmesinde kullanılmıştır. Sir Alec John Jeffreys dünyanın en bilinen adli bilimcileri arasında halen ön sıralardadır.
Colin Pitchfork DNA profilleme (adli amaçlı DNA kullanımı) metodu kullanılarak dünyada mahkûm edilen ilk kişidir. Olay İngiltere’de yaşanmıştır. Fırıncı Colin Pitchfork 1983 ve 1986 yıllarında çocuklara yönelik 4 cinsel istismar ve 2 çocuk cinayeti sebebiyle 1987’de tutuklanmış, 1988’de mahkûm edilmiştir. Halen cezaevindedir. Öyküsüne pek çok dizi ve eserde yer verilmiştir.
DNA veri bankası nedir?
DNA veri tabanı ismi de verilen “kayıt depolama sistemi” ilk olarak 1995 senesinde İngiltere’de kullanıma girmiştir. Mantığı şu şekildedir; delilden DNA elde eden laboratuvarlar bu veriyi bilgisayar sistemine ekler. Yeni bir suç olayını araştıran birim elde ettiği DNA içeriği ile bu depodaki verileri karşılaştırır. Eğer yeni elde edilen delil, depodaki bir veri ile uyuşuyorsa bu duruma “soğuk tespit” ismi verilir. Dünyanın en büyük DNA veri bankalarından birisi Çin’de, birisi ABD’de ve birisi de Interpol bünyesindedir. DNA veri tabanı sisteminin suç oranlarında azalmaya sebebiyet verdiği iddia edilmektedir. Gelişmiş ülkelerin çoğunda DNA veri bankası sistemine geçilmiştir.
Ülkemizde halen “DNA Veri Bankası” sistemi yoktur. Ama parmak izlerimiz için depo sistemi vardır. Yeni ehliyet, pasaport ya da yeni kimlik kartlarını alırken İçişleri Bakanlığı on parmak izimizi alır. Herhangi bir olay yerinde tespit edilen parmak izi numuneleri söz konusu veri bankası içeriği ile karşılaştırılır. “DNA Parmak İzi Veri Bankası” sistemimizin olmamasının sebebi artık ülkede hiçbir teşkilatın, bir diğerine güvenmemesiyle ilgilidir. Yoksa söz konusu “DNA Veri Bankası” sistemini üreten firmalar, sistemin çok güvenli olduğunu iddia etmektedirler. Ancak ülkemizde artık kimsenin kimseye güveni kalmadığından maalesef “Türkler bu güvenli sistemin de istismar edilebilmesi için bir yol bulur” biçiminde bir yaklaşım söz konusudur.
Bu temel bilgilerden sonra ilk baştaki sorumuza dönersek; yani ABD’ de 1980 yılında işlenen cinayet Türkiye’de olsa olay yerinden elde edilen sigara izmaritindeki DNA kalıntısından 2023 yılında gelişen teknoloji marifeti ile olayın failine ulaşılabilir miydik? Cevabı hemen veriyorum; HAYIR.
Peki neden ülkemizde bu konuda başarılı bir sonuca ulaşılamazdı. Bunun iki ana nedeni söz konusudur:
1-Ülkemizde DNA Veri Bankası sistemi kurulmamıştır. Bu nedenle karşılaştırma, veri bankasındaki örneklerle değil elde bulunan şüphelilerle yapılabilmektedir. Ülkemizde 1980 yılındaki şüphelilere ulaşıp DNA karşılaştırması yapılmasının zorluğunun değerlendirmesini okuyucuya bırakıyorum. Bu noktada eldeki şüphelilerle yapılacak incelemede DNA uyumlu bulunursa sorun yoktur ancak bulunamazsa yeni şüpheli bulunması gerekecektir. Yine ülkemizdeki 1980 tarihine ait bir olay için yeni şüpheli bulmak ne denli mümkündür? Bunun takdirini de okuyucuya bırakıyorum.
2-Ülkemizde delil muhafaza sistemindeki mevzuat ve alt yapı yetersizlikleri: Bizde adli tıp, kriminal laboratuvarlarda ve Cumhuriyet savcılıklarında delil muhafazası ile ilgili şu düzenlemeler söz konusudur:
Ceza Muhakemesinde Beden Muayenesi, Genetik İncelemeler ve Fizik Kimliğin Tespiti Hakkında Yönetmelik:
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2005/06/20050601-13.htm
Suç Eşyası Yönetmeliği:
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/03/20160323-2.htm
Polisin Adli Görevlerinin Yerine Getirilmesinde Delillerin Toplanması Muhafazası ve İlgili Yerlere Gönderilmesi Hakkında Yönetmelik:
https://www.vertic.org/media/National%20Legislation/Turkey/TR_By-law_Police.pdf
Söz konusu düzenlemelerde vb. diğer mevzuatta özetle; delillerin incelendikten belli bir süre sonra imha edilmesinin gerekliliğinden, savcılık emanetlerinde delil muhafazasından vs. bahsedilmektedir. Burada da Cumhuriyet Başsavcılıkları bünyesinde teşkil edilmiş olan EMANET BÜROSU kavramı ile karşılaşmaktayız. Söz konusu emanet bürolarının bunca yıllık meslek hayatı tecrübemde hep adliyelerin bodrum katlarında, oda ısısında ve rutubetli ortamlar olduğunu tespit ettim. Söz konusu ortamda DNA ihtiva eden biyolojik delillerin 44 yıl boyunca bozulmadan saklanması söz konusu olamaz. Bu bürolar için mevzuatın öngördüğü düzenleme aslında şu şekildedir; kamera ile kontrol altında olacak, çift kilitli çelik ya da demir kapı, tercihan penceresiz ancak pencere var ise demir parmaklıklı pencereli olacak, rutubetsiz, havalandırması süreklilik arz edecek, yangına karşı her türlü önlem alınacak.
Sonuç itibari ile yazı konumuza dönersek…
Ülkemizde suçların aydınlatılabilmesi için bilimsel delillerden daha fazla yararlanmalıyız. Bunun için bilimi takip etmeli, bilimsel üretim yapmalı, hukuki mevzuatı güncel ve donanımlı tutmalıyız. Elbette en önemlisi siyasetin hukuk ve suç araştırma sistemi üzerindeki baskısını yok etmeliyiz.
Sevgilerimle.
[1] Haberin ayrıntılarını okumak için tıklayınız: (https://www.dha.com.tr/dunya/abdde-44-yil-once-islenen-cinayet-sigara-izmaritinden-alinan-dna-ile-cozuldu-2497450#:~:text=Otopsi%20raporunda%20bo%C4%9Fulmaya%20ba%C4%9Fl%C4%B1%20olarak,DNA’ya%20ula%C5%9F%C4%B1ld%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20ifade%20edildi)