Orijinal film adı: The Children’s Hour
IMDB: 7,8/ 10
Tür: Dram, Gerilim, Romantik
Süre: 1 sa. 48 dk.
Renk: Siyah, Beyaz
Yapım yılı: 1961
Ülke: ABD
Yönetmen: William Wyler
Oyuncular: Audrey Hepburn, Shirley MacLaine, James Garner

Selamlar!
Efsane oyuncu kadrosuyla ve gerçekten etkileyici konusuyla muhteşem bir filmle bu sayımızı renklendirmek isterim.
Daha önce sizlere “Korkunç Koleksiyoncu” filminde detaylı bir şekilde bahsettiğim usta yönetmen William Wyler, bu filmiyle de hem yönetmen hem de yapımcı rolüyle 60’lı yılları oldukça sallamıştır. Lilian Hellman’ın Brodway oyunundan uyarlanan film, büyük cesaret isteyen bir projenin ürünüdür çünkü tema lezbiyenlik üzerinedir ve bu filme kadar Hollywood’ta hiçbir yönetmen bu konuyu işlemeye cesaret edememiştir. Filmin başrollerinde göreceğiniz ünlü aktris Shirley MacLaine yıllar sonra bir röportajında bu konunun önemini o dönem ne kendisinin ne de başrolü paylaştığı Audrey Hepburn’nün, olması gerektiği kadar algılayamadığını, dolayısıyla altını da gerektiği kadar çizemediğini söylemiştir. Hatta lezbiyenlik konusunun set arkasında dahi aralarında konuşulmadığından bile bahsetmiştir. Fazla ipuçu vermeden fşlmin konusuna geçelim.

Karen ve Martha kolejden beri birlikte olan iki iyi dosttur. Mezun olduktan sonra New England’da kızlar için özel bir okul açarlar: “Wright & Dobie School”. Eski ve işsiz bir aktrist olan Martha’nın halası Lily de okulda hitabet dersi vermektedir. Karen, iki yıldır nişanlı olduğu kasabanın çok sevilen yakışıklı doktoru Joe ile nihayet evlenme kararı almıştır. Her şey yolunda gibi gözükürken günün birinde kendilerine atılan bir iftira ile kadınların hayatı bir anda bir trajediye dönüşecektir. Karen’ın nişanlısı Joe’nun halası Bayan Amelia Tilford kasabanın en zengin ve prestijli kadınıdır. Amelia’nın küçük torunu Mary, Karen ve Martha’nın okuluna gitmektedir. Mary okulda sürekli sorun çıkaran, arkadaşları ile iyi geçinmeyen, şımarık bir çocuktur. Konumundan ötürü tolerans gösterilmeye çalışılsa da prensip sahibi Karen ve Martha bu durumdan oldukça rahatsızdır. Bir gün Mary, sınıf arkadaşı Rosalie’nin bir başka arkadaşlarının kolyesini çalmasına şahit olur. Bu duruma oldukça sevinen Mary, kıza şantaj yapmaya başlar. Yine bir gün sorun çıkaran ve Karen’in sabrını taşıran Mary, hafta sonu olacak olan bot gezisinden men edilir. Bu duruma sinirlenen çocuk, Karen ve Martha’yı öpüşürken yakaladığına dair bir yalan uyduruverir ve bunu büyükannesi Amelia’ya söyler. Torununa inanan Amelia, diğer tüm çocukların velilerine bunu anlatır. Bir anda herkes çocuğunu okuldan almaya başlar. Bu başkaldırışın sebebini öğrenen Karen şoke olur ve Mary ile yüzleşmek amacıyla kızın evine gider. Fakat kurnaz Mary, şantaj yaptığı Rosalie’yi yalancı şahitliğe zorlayarak iddiasını kuvvetlendirir. Süreç içinde haklarını aramak için Amelia’yı dava eden Karen ve Martha, mahkemede de kaybedince umutları ve itibarları iyice erimeye başlar. Onlarla kasabada sadece Karen’in nişanlısı Joe iletişimde kalır. Fakat Joe da kadınlara gerçekten inanıyor mudur? Bu durum Karen ve Martha’nın dostluklarını etkileyecek midir? İnanın müthiş bir hikâye ve final sizi bekliyor!

“Tehlikeli Fısıltı” filmi aslında 1810 yılında İskoçya’nın Edinburg şehrinde yaşanan gerçek bir olaydan esinlenmiştir. Jane ve Marianne aynı filmimizdeki gibi Dame Cumming School adında kendi okullarını kurmuş ve öğretmenlik yapmıştır. Aynı filmde olduğu gibi lezbiyen olduklarına dair bir öğrencileri tarafından iftiraya maruz kalınca okulları kapanmıştır. Ne güzeldir ki filmin senaryosundan farklı olarak açtıkları davayı kazanmışlardır. Fakat sarsılan itibarları hayatlarının sonuna kadar onları rahat bırakmamıştır maalesef…
Aslında yazar Hellman oyun senaryosunu Fransız yazar Theophile Gautier’in 1835 basımı “Mademoiselle de Maupin” romanından uyarlamıştır. Romanda kadınlardan biri hem erkek hem kadın giysileri de giyer zaman zaman. Ve diğer kadın ona bariz bir şekilde aşıktır da aslında. Dolayısıyla iki kadın arasında bir aşk yaşanmasa da çocuğun attığı iftira bu durumu ister istemez fark etmesinden de kaynaklanır. Bu roman bizi çocuğun yalanı konusunda bir nebze olsa ikna edebilse de, maalesef film bizi ikna edemez gibidir. İftiraya kadar Martha gerek fiziksel gerekse davranışsal boyutta, cinsel kimliğine dair ipuçu vermez. Görünüm itibariyle de Mary karakteri oldukça itici bir şekilde bize yansıtılır. Dolayısıyla bu yalanı uydurduğunda “ne alaka” deriz, küçücük bir çocuğun aklından nasıl böyle bir şey geçebilir? Evet, Martha’nın bir erkek arkadaşı ve nişanlısı yoktur ama Karen’a ya da bir kadına o gözle baktığı da hiç ima edilmemiştir. Bu soruyu Martha da kendisine sorar filmde. “Neden bu yalan?” der ve cevabını da verir: “Doğrunun içinden sıyrıldı çünkü!” Filmin sonunda Martha kendi cinsel kimlik itirafını Karen’a yaptığında bu zamana kadar kendisinin de durumundan haberdar olmadığını ve bu iftiranın kendisini uyandırdığından bahsetse de bence seyircinin kafası yine de bazı ipuçlarıyla karıştırılmalıydı. Martha yaptığı bu ani itirafla o dönemin seyircilerini gerçekten şoke etmiştir eminim. Salondaki uğultuyu duyar gibiyim hatta!

Film güçlü konusuna rağmen, o dönemin seyircilerini “lezbiyenlik” temasında etkileyememiştir maalesef. Bunda sansür kaygısı ve darbesi alan Wyler’ın çoğu sahneyi kesmek zorunda kalmasının etkisi de yok değil. Filmde ana tema “lezbiyenlik ” değil de bir yalanın açtığı felaket olarak işlenmiştir. Yan olgu “lezbiyenlik” oldukça güçlüdür ve o dönemin toplumu tarafından dışlanan bir mevzudur. Filmde bertaraf edilmesi çok doğru olmamıştır tabii. 3.6 milyon dolar bütçeyle çekilen film ne yazık ki sadece 3 milyon dolar gişe hasılatı getirmiştir. 5 dalda Oscar ve 3 dalda Golden Globe adaylığı da alır ama hiç birini kazanamaz. Ödüllerle desteklenmese de etkisinde kalacağınıza emin olduğum bir başyapıt. Audrey ve Shirley’nin oyunculukları çok başarılı ve ikna edici. Özellikle Martha’nın Karen’a aşkını itiraf ettiği sahnede Shirley MacLaine’in oyunculuğu MUH-TE-ŞEM!.. Hele Audrey’nin o duygu yüklü bakışları: MUH-TE-ŞEM!..
Zavallı Martha bile, lezbiyen olduğunu ve Karen’a aşık olduğunu anlayıp bunu Karen’a itiraf ettiğinde kendisi için “suçluyum” kelimesini kullanmıştır. Karen ise bunun doğru olabileceğini ısrarla reddetmiştir. İkisi de kendilerine dayatılan toplumsal normdan payını almaktadır maalesef. İkisinin arasında geçen konuşmada, Karen’ın Martha’ya dokunduğunda “Dokunmana bile dayanamıyorum” demesi beni çok üzmüştü…Ne büyük bir çaresizliktir bu. Karen’in nişanlısı Joe tarafından her ne kadar destek gördüğü gözükse de sonlarına doğru adamdan yana hüsrana uğraması da çok acıdır. Joe da toplumsal normlar tarafından yönlendirilir ve kafası karıştırılmıştır aslında. Filmde tek mutlu olduğum durum bu oldu, yani ikilinin ayrılması. Gerçek aşk bu şekilde bir sonuç vermemeliydi diye düşünüyorum.
2001 yılında filmin uyarlandığı tiyatro oyunu yeniden Londra’da “Comedy Theatre”da sahne alır. Başrollerde ünlü isimler Keira Knightley, Rebecca Hall ve Elizabeth Moss vardır.

Evet, bir çocuk tarafından uydurulan basit (?) bir yalan ve mahvolan tazecik hayatlar…
İyi seyirler ve keyifle kalmanızı dilerim!