Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM

Diğer Yazılar

Yasemin Şen
Yasemin Şen
1982 İstanbul doğumluyum, Trabzonluyum. Koç Üniversitesi'nde Ekonomi, Sabancı ve Florida Üniversitelerinde İşletme yüksek lisans bölümlerinde okudum. Şu anda Anadolu Üniversitesi'nde Sosyoloji okumaya devam ediyorum. Yapımcı Zeynep Atakan'ın eğitmenliğinde YapımLab'de(Zeyno Film) "Yapımcılık Laboratuvarı" mezunu da oldum. 2008 yılında kurumsal hayata atıldım. 2015 yılında kurumsal hayata bir ara verdim. Bu yıldan itibaren yıllardır izlediğim filmlere yenilerini ekleyerek daha fazla not tutmaya araştırmaya ve analiz etmeye başladım. 2017 yılında "Hercumabirfilm" isimli bir instagram sayfası açtım. Sayfamda her hafta cuma günü sinema tarihine damgasını vurmuş filmlerden birini seçerek hakkında hap bilgi paylaşıyorum. Amacım sinemanın hayatımıza en kolay dokunan sanat olduğunu takipçilere hatırlatmak. Aynı formatta "Keyifli Alışveriş" ve "Anatolian" dergilerinde aylık olarak 4 sayfa yazılarım çıkıyor.

Freud’a göre birey aşina olduğu bir olayı tanımlayamadığı ya da ona yabancılaşmaya başladığı anda tekinsizlik oluşur. Bunun sinemadaki en güzel örnekleri, mekânı ev olarak seçilmiş filmlerdir. Olayların yaşandığı “tekinsiz ev” sadece bir mekân değil, insana ait duyguların, iyi ve kötü deneyimlerin yansıdığı, yaşayan bir atmosfer olarak karşımıza çıkar. Bu türün  üç güzel örneğini sizler için seçtim. O zaman başlayalım

MASUMLAR

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 1

Orijinal Film Adı: The Innocents

IMDB: 7,9 / 10

Tür: Korku

Süre: 100 dk.

Renk: Siyah, beyaz

Yapım Yılı: 1961

Ülke: İngiltere

Yönetmen: Jack Clayton

Oyuncular: Deborah Kerr, Martin Stephens, Pamela Franklin, Megs Jenkins, Michael Redgrave.

1898’de Henry James tarafından yazılan “Masumlar” romanı,  defalarca tiyatro, televizyon, sinema,  bale ve operaya uyarlanmıştır.  TV uyarlamasının birinde ünlü oyuncu Ingrid Bergman oynamıştır (1959).  Ama hiçbirisi 1961 yılında usta yönetmen Jack Clayton’ın yönetmenliğinde beyaz perdeye aktarılan kadar etkileyici ve gerçek bir korku-gerilim olamamıştır. Hollywood yönetmenleri de konuyu çok sevmiş olmalı ki Nicole Kidman’ın filmi olan “Others (Diğerleri)” bu filmden öykünmüştür.  Film, aynı zamanda Martin Scorsee’nin de en başarılı bulduğu 11 korku filmi arasındadır.  

Filmimizin senaryosu Truman Capote (Audrey Hepburn’un meşhur filmi Breakfast at Tiffany’s’in – Çılgınlar Kraliçesi -yazarı) ve Edgar Award’a ait. Biraz yazarımız Henry James’ten de bahsetmek gerekebilir.  James metodu ve stiliyle 20. yüzyılın “bilinçakışı-stream of consciousness” hareketinin öncü yazarlarından birisidir.  Bu metodu kullanan bir yazar; karakterden kendini çeker, yani karakter düzensiz ve süssüz iç konuşmalarıyla duygu ve düşüncelerini bize yansıtır.  Düşüncesi neyse o şekliyle söyler; açıklamaz.  Dolayısıyla böyle bir romanın tonu yalındır ama kurgusu konu endişesi olmadığı için son derece karışıktır.  Capote’ya romanı senaryolaştırma teklifi gittiğinde, romanı okumadan hemen kabul eder.  Romanı okuduğunda ise hayatının şokunu yaşadığını söyler.  Capote’ya göre Henry James fantastik bir kurnazlık katmıştır romanına: kitapta konu yoktur!  Olaylar sadece gelişir ve akar.  Tüm romanda karakterler tarafından sahne edilebilecek sadece iki bölüm bulunmaktadır.  Capote’ya göre bu ufak bir çocuğun parmaklarıyla avucundaki suyun dökülmemesini sağlamasıdır- yani bir mucizedir.  Dolayısıyla romanın sahneye etkili bir şekilde aktarılması için Capote’nin senaryoya konu, karakter ve daha fazla sahne katması gerekmiştir.  Bu teknikle yazılmış bir romanı  orijinalliğini bozmadan beyaz perdeye aktarabilmek üstün bir zekâ gerektirir.  Gerçekten de filmin diyaloglarıyla muhteşem bir bilinmezlik örgüsü ortaya çıkmıştır.

Filmin konusuna gelirsek: Miles ve Flora öksüz ve yetim kalmış iki kardeştir. Tek akrabaları oldukça varlıklı olan amcalarıdır.  Gezmeyi seven, düzenli bir ev hayatı olmayan aristokrat amca, çareyi çocukların tüm bakımını üstlenecek bir dadı aramakta bulur.  Bu esnada gelişimlerine daha uygun bulduğu için çocukları Bly adında ıssız bir köyde bulunan malikânesine yerleştirir.  Flora malikânede yaşar, Miles ise şehirde yatılı okula devam etmektedir.  Malikânede sadece baş kâhya Grose, temizlikçiler ve aşçı bulunmaktadır. Bayan Giddens’ın dadı olarak ilk işi  olmasına rağmen, çocukların amcası, başvuru mektubu ve kadındanetkilenir, görevi hemen ona verir ve hiçbir konuda kendisine danışmamasını, rahatsız etmeden inisiyatif alarak ilerlemesini ister. Giddens eve yerleştikten sonra eski dadı Jessel’in intihar ederek öldüğünü öğrenir. Jessel’in evin uşağı Quins’le ilişkisi vardır ve genç adam da Jessel’in intiharından önce kaza sonucu ölmüştür. Giddens zamanla çocuklarda da bir gariplik fark etmeye başlar.  İkisi de yaşına göre oldukça olgun ve birbirlerine çok yakındır.  Sürekli fısıldaşır ve birlikte vakit geçirirler. Çok geçmeden Giddens malikânede kadın sesleri duyar.  Bir süre sonra da Jessel ve Quins’in hayaletlerini görmeye başlar.  Giddens, Kâhya Grose’tan bu çifte dair bilgiler elde ettikçe, çiftin amacının çocukların bedenini ele geçirerek yeniden bir araya gelmek olduğunu  anlar ve çocuklar için mücadele etmeye başlar.  Çocuklar ise ısrarla hiçbir şeyden haberleri olmadığını söyleyerek; hayaletleri görüyor olmalarına rağmen olayları sürekli inkâr etmektedir. Çocuklar gerçekten masum mudur? Yoksa her şeyin farkında olup ruh ve bedenlerinin ele geçirilmesine izin mi vermektedir?

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 2

Bayan Giddens’ın başvuru mektubunda amcayı etkileyen cümlesi  “Çocukları her şeyden çok severim” olmuştur.  Giddens neden çocukları her şeyden çok sever?  Çünkü çocuklar “masumiyettir”, kirlenmemiş, saf varlıklardır.  Tıpkı Giddens’ın olmak ve oldurmak istediği gibi. Malikâneye girer girmez Giddens eve âşık olur.  Evin her yanına konmuş vazolar dolusu ‘beyaz gül’ e koşar önce.  Beyaz gül neyi simgeler peki?  Beyaz gül Viktorya döneminde, el değmemiş güzellik, saflık, “masumiyet” anlamlarını sembolize eder. Giddens koyu Katolik bir kadın olduğu için eline erkek eli değmemiş, kendini erkeklerden sakınmış bir kadındır.  Saflık onda bir takıntıdır. Giddens ilk günden itibaren rahatsız edici bir şekilde çocukları izler ve onları sürekli sorularıyla boğar.  Giddens için saflığın simgesi olarak kabul ettiği çocuk kalıbı, bu çocuklara hiç uymamaktadır.  Çocukların ikisi de olgundur; çocuksu yanlarının yanında bir yetişkin gibi iltifat etmesini hatta küfretmesini de bilirler.  Kadın çocukların ruhlarının Quins ve Jessel tarafından ele geçirildiği düşüncesinden sıyrılamaz.  Bana göre, Grose’un anlattıklarını takip ettikçe bu durumun açıklaması da makuldür.  Çocuklar anne-baba şefkatine aç olduğu için zamanında onlarla ilgilenen Jessel ve Quins’le çok vakit geçirir ve ister istemez tutumları da bir yetişkin gibi olur.  Miles film boyunca Giddens’a bir yetişkin edasıyla iltifat eder.  Kadın bundan rahatsız olmuş gibi gözükse de (çünkü Miles’in içinde Quins’in barındığını düşünür), bu iltifat bir çocuk bedeninden geldiği için kendini güvende hisseder ve hatta hoşuna da gider. Zamanla çocuklar Giddens’ın deli olduğunu fark eder aslında.  Birbirleriyle sürekli fısıldanmaları da bu nedenledir belki de.  Çocukların Giddens’ın sorularına verdiği cevaplar ve diyaloglar o kadar ustaca işlenmiştir ki(Capote’nin sihri) Çocuklar gerçekten ele mi geçiriliyor yoksa Giddens tüm bunları kurguluyor mu anlayamayız

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 3

Yapımda sahnelero döneme göre farklı ve ustaca geçişler barındırıyor.  Dadı Giddens rolündeki Deborah Kerr ve çocuk oyuncuların performansı gerçekten büyüleyici.  Film “En iyi İngiliz Filmi ve En İyi Uyarlama Senaryo” dallarında BAFTA ödülü almıştır.  Yönetmen Jack Clayton’a göre film özellikle sinematografi dalında bir başyapıttır.  Fakat film gişede beklediği başarıyı elde edemez.  Oscar’a aday bile gösterilmez… Bunun nedeni aslında çok ilginç ve oldukça mantıklıdır.  Henry James denilince insanların aklına mistik, okuduktan sonra üzerinde uzun zaman düşünülen ve zamanla sonuca bağlanan kurgu romanlar gelir.  .  Oysaki film usta ve sihirli diyaloglarına rağmen, Deborah Kerr’in özenle altını çizdiği “mantıksallık” yüzünden belki de kesin bir sonuç göstermektedir: Çocukların ruhlarının kötü ruhlar tarafından kullanıldığı.  Deborah Kerr’e göreyse “Masumlar” dönemine fazla gelen bir filmdir.  Kendi biyografisinde bu filme hak ettiği değeri yeni neslin verdiğini belirtmiştir.  Kerr’e göre insanları rahatsız eden, ruhsal ve gerçek dünyanın birbirine bu kadar yakın resmedilmesidir. İnsanlar buna nasıl tepki vermesi gerektiğini bilememiştir.  Hâlbuki orijinal tekniklerle (bazı sahnelerde ekranın kenarlarının bir camdan bakıyor izlenimi yaratması için flulaştırılması gibi) bu iki dünya incelikle resmedilmiştir.

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 4

Öyle ya da böyle film klasik bir hayalet filmi değil, izleyiciyi kafasında sürekli bir soru işaretiyle heyecanlandıran ve yorumu hayal gücüne bırakan, alışılmışın dışında bir korku filmidir aslında.


PERİLİ EV

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 5

Orijinal Film Adı: The Haunting
IMDB: 
7,6 / 10

Tür: Korku, Gerilim

Süre: 1 sa. 52 dk.

Renk: Siyah, beyaz

Yapım Yılı: 1963

Ülke: ABD

Yönetmen: Robert Wise

Oyuncular: Julie Harris, Claire Bloom, Richard Johnson Russ Tamblyn, Lois Maxwell.

Guardian dergisi tarafından tüm zamanların en iyi korku- gerilim filmlerinden biri olarak gösterilen “Perili Ev” çoğu film kritikçilerine göre çok etkili olmasa da sinema tarihine düşük bütçeli paranormal filmlerin öncüsü olarak geçmiştir.

Filmin konusu: Antoloji profesörü olan Dr. Markway psişik araştırmaları için kendine geçmişi karanlık bir ev seçer: Tepedeki Ev. Doktor, titizlikle seçtiği psişik yeteneklere sahip bir grup asistanı eve, birlikte deney yapmak üzere mektupla davet eder. Bir süre sonra Tepedeki Ev bir takım paranormal aktivitelerle misafirlerini ürkütmeye başlayacaktır.

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 6

Filmin çıktığı 60’lı yıllar korku, bilim kurgu ve gerilim filmlerinin Hollywood’ta revaçta olduğu yıllardı. İngiliz sineması bu türde oldukça iyiydi. Hollywood o dönem her türlü yeniliği cesurca deniyordu. Dönemin en önemli olayı  “Sapık” filmi ile adını tarihe altın harflerle yazdıran Alfred Hitchcock’un Hollywood’a buyur edilmesiydi.  İnsanlar sinemada bıçak, kan, hayalet görüyor ve bundan hoşlanıyordu. Öyle bir dönemde bu tür bir filmle sinema izleyicisinin karşısına çıkmak büyük bir cesaret örneği diye düşünüyorum.  Filmde Nell çığlık atmadan önce bile bizi resmen uyarıyor. Hayaletleri bizzat görmüyoruz,  kan yok.  Özellikle film ilk sahnelendiğindeherkes cidden filmden etkilenmiş ve korkmuş.  Hatta etkisinden haftalarca kurtulamamış. 

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 7

Diğeryandan ev gerçekten müthiş bir oyunculuk sergilemiş. Ev o kadar etkili bir şekilde dekore edilmiş ve ışıklandırmalarla mistik bir atmosfere büründürülmüş ki, kendisi başlı başlına bir ana karakter olmuştur.

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 8

Zaten bu nedenle Nell (Julie Harris) filmin başından beri “Bu ev yaşıyor” diyor. Bu filmde de “Masumlar” filmindeki kadar olmasa da bir git-gel yaşıyoruz; “Acaba Nell yıpranmış zihniyle tüm bunları kurguluyor mu yoksa gerçekten oluyor mu?” diye.  Bu tarz malikânelerde hep dadıyla uşak ilişkiye girer,her yer aynayla kaplıdır, bakıldığı an karakterler çığlık atar.  Bu filmde de bu tarz klasik olgular bolca var.  Yine ana karakter Nell, Katolik, saf, orta yaşlı bir kız. Doktor filmin başında, ev hakkında araştırma yapmadan gelen iki kadın için “Siz masumlarsınız,” cümlesini kullanır.  Yoksa bu “Masumlar” filmine bir gönderme midir?  Nell’in de bir Katolik (İçki içmiyor, oje sürmüyor) oluşu, anne baskısı ve şiddeti yaşaması, bir sahnede.“Hiç kimsenin bir çocuğa zarar vermesine katlanamam!” deyişi bana “Masumlar” filmini çağrıştırdı.

Filmi çekici ve farklı kılan Nell’in monologları diyebilirim.  Özellikle bir sahnede Nell’in iç sesi ardı ardına konuşur, o sırada odaya giren doktorun konuşmalarını ve hareketlerini yönetmen flulaştırdığı için göremeyiz.  O yıllar için düşünülmüş çok yenilikçi bir çekim tekniğidir bu. Film, Alfred Hitchcock’un Sapık filmindeki bir sahneden – Parayı alan Marion’un arabayı kullanırken monologlarının olduğu sahne.- öykündüğü için eleştirilmiştir.    Bu filmde de Nell, Tepedeki eve giderken aynı şekilde hayallerinden bahseder bize.  Ancak Hitchcock gibi bir dâhiden etkilenmemek mümkün olmasa gerek.

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 9

Klasikler arasında olduğu için izleme listenize eklemeden geçmeyin derim.  


DEHŞET

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 10

Orijinal Film Adı: The Changeling
IMDB: 
7,2 / 10

Tür: Korku, Gerilim

Süre: 1 sa. 47 dk.

Renk: Renkli

Yapım yılı: 1980

Ülke: ABD

Yönetmen: Peter Medak

Oyuncular: George C. Scott, Trish Van Devere, Melvyn Douglas

1980 yapımı “The Changeling” filmi ülkemizde 1981 yılında “Dehşet” ismiyle gösterime girmiştir. “Changeling” kelime anlamıyla perilerin değiştirdiği çocuk anlamına gelir ve bizlere baştan ipucunu vermiş olur. Macar sinemacı Peter Medak’in yönettiği filmde başrollerde sinema dünyasının efsane aktörü George C.Scott, Trish Van Devere ve sinemanın bir başka efsanesi Melvyn Douglas’ı görürüz.

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 11
George C.Scott

Amerikalı yazar Russell Hunter’ın öyküsünden uyarlanan film, korku ve polisiyenin iç içe geçtiği  en iyi tekinsiz ev örneklerinden biridir. İzleyicisine gerilimli dakikalar yaşatmak için kan ve vahşet görüntülerine ihtiyaç olmadığını bir kez daha ustaca kanıtlamıştır.  Düşmeyen temposu, merak duygusunu her zaman ayakta tutmasıyla son derece başarılı olan yapım, finaliyle de seyirciyi hayal kırıklığına uğratmıyor. 

Filmin konusuna gelirsek; müzisyen John Russell, eşi ve kızıyla bir tatile çıkar. Fakat korkunç bir trafik kazasında onlarıkaybeder. Bu trajik olayın ardından bir arkadaşının iş teklifini kabul eden John, başka şehre taşınır ve şehrin üniversitesinde müzik hocalığına başlar. Uzun süredir kullanılmayan büyük ve eski bir malikâneyi kiralayan John, ev bulma işinde ona destek sağlayan Claire isimli bir kadınla arkadaşlık etmeye başlar. Kayıplarının acısını piyano notalarıyla dindirmeye çalışan John, bir yandan da yeni hayatına adapte olmaya çalışır. Günler geçtikçe iyice yerleştiği evde tuhaf olaylar meydana gelmeye başlar. Borulardan gelen tuhaf sesler, açıklanamayan tesadüfler John’u evin bazı gizli odalarına girmeye zorlar. Bu odanın girişini güçlükle bulan John, eskimiş çocuk eşyalarını keşfettiğinde geçmiş, büyük bir sırrın içinde bulur kendini.  Yeni arkadaşı Claire’in yardımıyla bu gizemin peşinden gitmeye kararlı veren John, şehrin en güçlü adamına kadar uzanan garip olaylar zincirinde bulacaktır kendini.

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 12

Filmin yönetmeni Peter Medak bu filme kadar korku türünü denememiştir. Bu gibi doğaüstü oluşumların konu edildiği bir film yönetmen için oldukça risklidir fakat yönetmen bu işin sağlam bir kadroyla başarılı olacağına inanır. Filmin başrolünde oynaması için bol ödüllü aktör George C. Scott’u ikna eder.

Scott filmin hikâyesini yazan Russel Hunter’ın hayranıdır. Scott’ın en önemli filmleri arasında; en iyi erkek oyuncu Oscar’ını kazandığı “Patton” (1970), Stanley Kubrik klasiği “Dr.Strangelove” (1964)ve Paul Newman’la olan unutulmaz filmi “The Hustler” (1961) sayılabilir. Oyunculuğun yanı sıra yönetmenlik ve yapımcılık da yapan oyuncu, aldığı Oscar’ın dışında üç kere daha bu ödüle aday olmuştur. Claire rolünde yer alan Trish Van Devere, bu filmden sonra dünya evine girdiği Scott’ın ölümüne kadar eşi olarak kalacaktır. 1972 yapımı “One Is a Lonely Number” filmiyle Golden Globe’a aday olan Van Devere, “The Last Run” (1971) ve “The Hearse” (1980) gibi başarılı filmlerde rol almıştır.

Filmin en önemli oyuncularından olan Melvyn Douglas ise Hollywood’un altın çağına tanıklık eden efsanevi isimlerden biridir. 1964 yılında “Hud”filmiyle en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar’ını alan sanatçı, 1980’de “Being There” filmiyle aynı ödülü bir kez daha almıştır. 1970 yılında“I Never Sang for My Father” filmiyle en iyi erkek oyuncu Oscar’ına aday olmuştur. 1939 yapımı Greta Garbo’lu “Ninotchka” filmi de unutulmaz filmleri arasındadır.

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 13
Melvyn Douglas Ninotchka’da Greta Garbo ile…

“The Changeling” başarısını oyuncularının gücü yanında Peter Medak’ın geniş açılı çekimlerine ve yalın anlatımına borçludur. Medak, kanlı bir korku filmi çekmek yerine filmin atmosferini borçlu olduğu “tekinsiz” ev” hissini oluşturmuş ve sonrasında gelen her sahnenin tüyler ürpertici olmasını sağlamıştır. Özellikle merdivenden yuvarlanan küçük lastik top sahnesi çok etkileyicidir.

SİNEMA TARİHİNE GEÇMİŞ TEKİNSİZ EV TEMALI ÜÇ FİLM 14

Çevrildiği dönemde değeri çok anlaşılmasa da film, sinemanın en hatırda kalan ve yeni korku filmleri için epey şablon üreten bir öncü olmuştur. Eve davet edilen parapsikologlar, kuyuya atılan kız ve filmden ödünç alınmış birçok unsur sinema tarihi boyunca karşımıza sıklıkla çıkar.

Keyifli seyirler dilerim.

En Son Yazılar