Münih Emniyet Müdürlüğü bünyesinde Özel Göç Büro Amirliği kurulmuş, başına da Zeki Demirbilek getirilmiştir. Roman boyunca farklı kişiler etrafında gelişen olaylar tek bir noktada birleşecektir. Bu bakımdan romanın iki isim etrafında şekillendiğini söylemek mümkündür: ilk isim cinayetlerin etrafında cereyan ettiği Gül Güzeloğlu, ikinci isim de cinayetleri çözmeye çalışan polislerin amiri Zeki Demirbilek.
Gül Güzeloğlu, Döner Delüks adında bir döner imparatorluğunun tek varisidir. Yirmi dört yaşında, güzelliğinin farkında, deli dolu, genç bir kadındır. Gece kulüplerinde çekilen fotoğraflarıyla Almanya ve Türkiye’de adından sık sık söz ettirmektedir. Süleyman Güzeloğlu, stratejik bir ortaklıkla merkezi İstanbul’da bulunan Good Döner Food şirketinin varisi ile kızını evlendirme hazırlıkları içerisindedir. Münih’te başlayan olaylar bu bakımdan yer yer İstanbul’a da sıçrayacaktır.
Zeki Demirbilek kırklı yaşlarda, kavgaya hevesli olmasıyla efsanevi, başarılı bir komiserdir. Olaylar cereyan ettiğinde ikinci eşinden boşanma aşamasındadır. Özel hayatı oldukça çalkantılıdır. Sık sık doğduğu şehir İstanbul’u, çocukluğunu, ilk aşkı ve ilk eşi olan Selma’yı, çocuklarını düşünmektedir. Yakın arkadaşı, dert ortağı Robert Haueis de olmasa Münih’te büsbütün yalnızdır.
Eisbach deresinde yapılan bir sörf gösterisi sırasında genç bir erkek cesedi suların arasından seyircilerin gözü önünde sürüklenmektedir. Olay ile Komiser Pius Leipold ve ekibi ilgilenir. Cesedin kimliğinin belirlenmesiyle dosya Özel Göç Büro Amirliği’ne devredilir. Jale Cengiz ve Isabel Vierkant’ın da dahil olmasıyla Komiser Zeki Demirbilek ekibini tamamlamış, işe koyulmuştur. İncelemeler devam ederken benzer şekilde işlenmiş bir cinayet daha karşılarına çıkar. Maktul ilk cinayette olduğu şekilde öldürülmüştür, gövdesinde de raptiyelerle yazılmış aynı mesaj vardır. Üstelik ikinci cesedin yakınlarında başka bir ceset daha bulunmuş, böylece ‘katil kim?’ sorusu yerini ‘katili kim öldürdü?’ sorusuna bırakmıştır.
Yazar okuru alışılmışın dışında bir olay örgüsüne davet ediyor. Yalnız bir cinayet ve bir katil yok, cinayetler ve katiller var. Cinayet dosyası dallanıp budaklanmıştır. Okuyucunun kafasının karıştığı gibi komiserimiz Zeki Demirbilek de tek başına işin içinden çıkamayacaktır. Komiser Luis Leipold ve ekibi de olayın çözülmesi için geçici süreliğine Özel Göç Büro Amirliği’nde vazifelendirilirler. Böylelikle olayın aydınlatılmasında görevli polislerin sayısı da artar.
Cinayetlerin neden işlendiği, katilin neden öldürüldüğü dört bir koldan araştırılmaktadır. Araştırmalar ekibimizin karşısına Güzeloğlu ailesini çıkarır. Yapılan sorgular sırasında Süleyman Güzeloğlu’nun finans görevlisi Florian Kurt, bir tetikçi tarafından vurularak öldürülür. Tetikçi bir kişiyi daha vurmayı hedeflemişken Jale Cengiz buna engel olmayı başarır, ama kendisi vurulmuştur.
Ekibimiz ikinci katili bulmaya çalışırken üçüncü bir katille karşılaşmışlardır. Öncekilerden farkla bu kez profesyonel bir katille karşı karşıyadırlar. İçlerinden biri ağır yaralanmıştır. Üstelik Zeki Demirbilek’in oğlu da kaçırılmıştır. Olaylar iyice sarpa sarar.
Sayfaları her çevirişinizde şöyle bir duyguya kapılabilirsiniz: Sırada ne var? Roman boyunca olayların nabzı hiç düşmüyor, gerilim artarak devam ediyor. Zaman zaman “Kaç maktul var, kaç katil oldu?” gibi sorular zihninizi bulandırabiliyor. Bu bakımdan not alarak okumanızda fayda var derim.
Su Turhan’ın kaleminden 2013 yılında Almanya’da okuyucuyla buluşan Komiser Paşa, ‘Özel Göç Büro Amirliği’nin İlk Cinayet Dosyası’ alt başlığı ile yayımlanmıştır. Türkiye’de birinci baskısı Kitap Kurdu Yayıncılık tarafından Ocak 2019’da yapılan roman Ayla Akın tarafından çevirilmiştir. Aynı zamanda Komiser Paşa adlı beş kitaplık bir serinin ilk kitabıdır.
Komiser Zeki Demirbilek, Münih-İstanbul arasında bir maceraya atılırken peş peşe gelen olaylar zinciriyle okuyucusunu etkileyen bir karaktere dönüşüyor. Keyifli okumalar dilerim…