Kanaatimce, suç romanı ve polisiye roman türleri arasında somut çizgilerle kesin bir ayrım yapmak zordur, çünkü ikisi büyük ölçüde iç içe geçmiştir. Bu sebeple başlıkta sarmal dedim.
Biz, suç olgusunu tarihin eski devirlerinden beri kutsal kitaplar, mitoloji, Antik Grek tragedyaları gibi bir çok kaynakta görürüz. Gelgelelim, suçun tahkikat ve gizem örgüsüyle, analitik bir yapıda edebiyat dünyasına girmesi, on dokuzuncu yüzyıldan itibaren polisiye yapıtlarla gerçekleşmiştir. İlk öncülerden Edgar Allan Poe, Conan Doyle ve Gaston Leroux polisiye yazarlarıdır. Suç romanları, daha sonraki yıllarda gelir. Pierre Souvestre ve Marcel Allain ikilisinin Fantomas serisi, bu türün ilk örneklerindendir. Keza Maurice Leblanc’ın bazı Arsene Lupin serüvenleri…
Bizim zanaatın kalemşorları, kimi zaman suç romanı tarzından, kimi zaman da polisiye stilden yararlanarak eserlerini oluştururlar. Yine de iki tür arasında bazı kıyaslamalar yapabilir, benzer ve farklı yönlerini sergileyebiliriz. Kendi görüşlerimi kısaca aktarayım.
Suç romanı, ana temasının suç olduğu romandır. Suç cinayet, hırsızlık, soygun veya insan kaçırma olabilir. Bunlar, polisiye romanın da üzerine inşa edildiği olgulardır. Zaten suç olmadan polisiye olmaz. Gelgelelim suç romanında, dedektifin suçluyu ele geçirmek için yaptığı inceleme-soruşturma süreci, polisiyede olduğu kadar ayrıntılı değildir. Örnek vermek gerekirse… Suç romanı üstadı Dashiell Hammett’in dedektifi Sam Spade, polisiye ustası Agatha Christie’nin hafiyesi Hercule Poirot kadar detaylı araştırma yapmaz, ince eleyip sık dokumaz, zekâsını konuşturmaz. Suç romanı klasiklerinden Léo Malet’in Kara Üçlemesi’nde ne polis tahkikatı vardır ne de muamma. Bu yapıtta sadece suç ve suçluların dünyasından kesitler görürüz. Massimo Carlotto’nun Haydudun Aşkı veya Jean-Patrick Manchette’in Keskin Nişancı adlı suç romanlarında da suçluların, kurbanların ve mağdurların dünyasında yolculuğa çıkarız. Ortada polisiye romanda olduğu gibi gizemin aydınlatılmasına ve muammanın çözümüne dayalı, analitik bir tahkikat süreci yoktur.
Polisiye romanın olmazsa olmaz unsurları bellidir. Şöyle ki… Dedektif işlevi üstlenen karakter, suçlu, kurban, mağdur, şüpheli, tanık, olay yeri, kanıt, ipucu, sorgulama, takip, gizem, gerilim… Bütün mesele, kim yaptı sorusuna cevap vermektir. Bunlar, çeşitli dozlarda suç romanında olsa dahi olay örgüsünün ana yapısını oluşturmaz. Ayrıca, polisiye kurgunun temel yapısındaki unsurlar, suç romanında da görülebilir. Mesela bunlar işlenen suçun ne olduğu, suçun kim tarafından, ne amaçla, nasıl işlendiği, suçun nerede işlendiği, suçun kim tarafından aydınlatıldığı ve suçlunun kim tarafından yakalandığıdır.
Polisiye roman, gizeme dayanarak, suçu kimin işlediği sorusuna akılcı yöntemlerle, analitik düşünceyle yanıt arar. Kurgunun odağı bu süreçtir, kurgu buna dayanarak ilerler. Oysa suç romanında genelde böyle bir şart yoktur. Polisiyede suçlu bir gizemle örtülüdür ve sayfaları çevirdikçe ortaya çıkar. Eğer yazar, suçlunun kim olduğuna dair emareleri, açık veya kapalı biçimde, okuyucuya sunarsa polisiye yolculuğu yazardan okuyucuya yönelir ve okuyucu sadece okuyan olarak değil muammayı çözen olarak da esere nüfuz eder. Bir başka deyişle polisiye okuyucusu aktiftir. Yazardan bayrağı devralır.
Bir çok yazar, suç romanı ve polisiye roman arasında gidip gelerek kalemini konuşturur. Mesela George Simenon’un Bella’nın Ölümü gibi eserleri suç romanı özelliğini taşırken, Maigret romanları polisiye içeriğe sahiptir. Elmore Leonard’ın bir çok yapıtı, suç romanıdır. Leonardo Sciascia suç romanlarında polisiye kurgudan yararlanır. Suç romanlarının polisiye tarzda da kurgulanması, bu iki türün nasıl iç içe geçtiğinin bir başka yönüdür. Sonuçta olay, yazarın zengin ve güçlü bir kurgu yaratma arzusundan kaynaklanmaktadır.
Bir de şuna dikkat etmek gerekir: Mesela Panson du Terrail’in Rokambol romanlarında suç da vardır, gizem de. Ancak bunları suç veya polisiye eser olarak değil, macera romanı olarak nitelendirmek gerekir. Söz açılmışken şunu da vurgulayalım: İçinde suç olan her yapıt, suç romanı veya polisiye roman değildir. Michel Zevaco’nun ve Alexandre Dumas’nın romanlarında suçun ve komplonun âlâsı vardır, ama bunlara şövalyelik veya kahramanlık romanı diyoruz.
Bunları belirttikten sonra ilaveten şunları vurgulamakta da yarar var derim: Ayrım, sadece suç romanı-polisiye roman ölçütleriyle sınırlı değildir. Mesela bizim zanaatta bazı yapıtlar gerilim-polisiye diye nitelendirilmektedir. Bu, önceden çeviri polisiyeler için kullanılırdı. Artık telif yapıtlarda da böyle ibareler görüyoruz. Amerika’da bu, daha derindir. Örneğin Raymond Chandler’ın Philip Marlowe romanlarında crime ifadesinin yanında bir de private eye mystery ibaresi vardır. Bazı Ellery Queen yapıtlarında crime and detection ibaresini görürüz. Çoğu eserlerde de doğrudan doğruya detective story denir. Bunları doğal karşılamak gerekir. Zira suç romanı da polisiye roman da içinde bulundukları toplumsal koşullara bağlı olarak gelişir. Suçlar, suç işleme yöntemleri, tahkikat teknikleri vb. sürekli değişir. Dedektifin işlevi de buna göre farklılaşır. Bu bakımdan nitelendirmelerin olağan görülmesi gerektiği kanısındayım.