Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Suç ve Polisiye

Diğer Yazılar

Gencoy Sümer
Gencoy Sümerhttps://gencoysumer.com/
Gencoy Sümer İTÜ İşletme Fakültesi'nden mezun oldu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde Master ve Doktora yaptı. www.polisiyedurumlar.com sitesini kurdu ve internette pekçok öykü ve makaleleri yayınlandı. İlerleyen yıllarda Dedektif'in kurucuları arasında yer aldı. İlk polisiye romanı Feneryolu Cinayetleri 2017 yılında, Göl Kıyısındaki Ev & Gizemli Öyküler ve Aile Sırrı & Bir Percule Hoirot macerası 2018 yılında yayınlandı. Gencoy Sümer'in polisiye dergimizde yayınlanan eserlerini bu sayfada bulabilirsiniz.

POLİSİYE, GİZEM EDEBİYATININ DEVAMIDIR

1833 yılında Vidocq ilk özel dedektiflik bürosunu Paris’te açtı. O aynı zamanda Fransız polis örgütünün kurucusuydu ama aslında hapishanede yıllarını geçirmiş biriydi. Onun suçlu geçmişi, daha sonra kaleme alacağı hatıraları sayesinde pek çok yazara ilham vermekle kalmadı, neredeyse yüz yıldan beri dünyanın en popüler edebi türü olan polisiyenin  de doğmasına vesile oldu.

Suç ve suçlularla ilgili anlatılar, Habil ve Kabil’in hikayesini düşününce, insanlık tarihi kadar eskidir desek yalan olmaz. Edebi bir tür olarak ortaya çıkışı ise 19. Yüzyılın ortalarıdır.

Polisiyenin beslendiği en önemli kaynak, Gotik Edebiyat olmuştur. Issız yerlerdeki şatoların ürkütücü koridorlarında, karanlık ve soğuk mahzenlerinde yaşanan olayların hikaye edildiği bu romanlarda, hayaletler, mucizeler, batıl inançlar ve ölüm en gözde temalardı. Korku, gizem ve romantizmin egemen olduğu ilk Gotik roman  1764’te Horace Walpole’un yazdığı Otranto Şatosu’dur. Ann Radcliffe’in The Misteries of Udolpho’su, Clara Reeve’in Old English Baron’u ve Mary Shelley’in 1818’de yayınlanan Frankestein’ı türün en çarpıcı örnekleridir.

Gotik Edebiyatı zirveye taşıyan yazar ise Edgar Allen Poe’dur. O aynı zamanda polisiyeyi edebi bir tür haline getiren kişidir. 1841’de yayınlanan The Murders In The Rue Morgue (Morg Sokağındaki Cinayetler) adlı eseri ile polisiyenin bugüne kadar fazla değişmemiş olan yapısını kurmuş, şablonunu ortaya çıkarmıştır. Eserinde Gotik Edebiyat’ın birçok yansımaları olsa da gizem, bütün bir metni kapsayan asıl unsurdur Polisiye, en başından itibaren bir Gizem Edebiyatı (Mystery Fiction) olarak doğmuş ve gelişmiştir.

 

DEDEKTİF ROMANLARI

Polisiye ve suç, birbirinden ayrılmaz bir ikili olsalar da 1930’lardan itibaren edebi bir tür olarak farklılaşmaya başladılar. Polisiye edebiyat suçun kendisini bir kenara itip gizeme/muammaya odaklanırken,  suç edebiyatı gizemi/muammayı yapısından çıkararak suçun ve suçlunun tasvirine yöneldi.

Polisiye roman, her şeyden önce, içinde bir gizem/muamma barındıran bir romandır. Ama bu da yetmez. Gizemin mutlaka çözülmesi gerekir. Çözülmemişse, o romanı polisiye olarak tanımlayamayız. Bir polisiye, asla muğlak veya belirsiz bir biçimde sona eremez. Polisiyede gizem, suçun üzerini örten esrardan oluşur. Bu suç genellikle de cinayettir. Katil kim? Cinayet nasıl ve neden işlendi? Polisiye bu sorulara cevap arar. Bu cevabı arayan ve sonunda bulan kişi ise dedektiftir. Dedektif, polis örgütüne bağlı biri olabileceği gibi, serbest çalışan ve müşterilerinden gelen talep doğrultusunda araştırma yapan biri de olabilir.Hatta resmi ya da özel hiçbir çalışma belgesine sahip olmayan birisi de polisiye romanda dedektiflik görevi üstlenebilir. Bu nedenle polisiye roman, dedektif romanı olarak da adlandırılır. Bir dedektif romanında suçun kendisi ikinci plandadır. Çoğu kez önemi yoktur. Onun yerine, suçun gizlenmesi öne çıkar.  Sonuçta katil yakalanır, cezasını bulur, adalet tesis edilir.

Dedektif romanının iki alt-türü vardır. Bunlardan biri, Edgar Allen Poe ile başlayıp Arthur Conan Doyle ve Agatha Christie ile devam eden geleneksel dedektif romanları (Traditional Mystery), diğeri ise Dashiel Hammet ve Raymond Chandler’la başlayan sert dedektif romanlarıdır (Hard Boiled Mystery).

Her iki alt-türün benzer yanlarına bakarsak şunları görürüz:  İkisinde de suç gizemlidir. Katilin kim olduğu romanın sonuna kadar açıklanmaz. Dedektif, konuştuğu kişilerden aldığı bilgileri ve ipuçlarını mantığa uygun biçimde değerlendirip rasyonel bir çözüme ulaşır. Her iki alt-türde de suçlu yakalanır ve cezasını bir şekilde ödeyeceği (yargılanma, intihar, yalnızlık) okuyucuya hissettirilir. Böylece adalet yerini bulur.

Ayrıldıkları noktalara gelince… Geleneksel polisiyede suç hemen hemen her zaman cinayettir ve köy, tren, malikane, sayfiye gibi dışarıya kapalı bir ortamda işlenir. Şiddete, sapkınlığa, saldırgan bir dile, cinselliğe hemen hemen hiç yer verilmez. Araştırmacı; ister polis, ister özel dedektif, isterse bir amatör olsun, nazik ve entelektüeldir; zerafetle hareket eder. Genellikle şiddete hiç başvurmaz. Zaten geleneksel dedektif romanlarındaki dünya, şiddetten uzak bir dünyadır. Cinayet, bu dünyadaki huzuru bozar, kaos yaratır. Dedektif katili adalete teslim ettikten sonra, huzur geri döner, toplum eski düzenine kavuşur. Genellikle, olayla ilgili insanlar bu suçtan pek etkilenmezler. Eski ilişkilerinde dikkate değer bir değişiklik olmaz. Katiller hemen her zaman kötü kalpli, bencil ve çıkarcıdır. Kıskançlık, para, aşk, tutku ve kendini koruma gibi kişisel sebeplerle cinayet işlerler.

Sert dedektif romanlarında ise suçun gerçekleştiği ve soruşturmanın yapıldığı yer şehrin sokakları, batakhaneleri, karanlık köşeleridir. (Bu bakımdan Gotik Edebiyat’a sanki daha yakın gibi duruyor. Hele bir de sert dedektiflerin şövalyelere benzediği düşünülürse!) Bu yüzden dedektif sokaktadır ve sık sık yumruklarını o da olmazsa silahını konuşturur. Sert bir mizaca sahiptir, zerafete önem vermez, nazik davranmaz. Karşısındaki suçlular ekonomik ve sosyal bakımdan güçlü kişilerdir. Genellikle siyaset-sermaye-mafia sarmalındaki organize suçlara bulaşmış yoz politikacılarla, bürokratlarla ve iş insanlarıyla mücadele ederler. Geleneksel polisiyenin aksine, sert polisiyede dünya baştan itibaren adil bir yer değildir, huzur ve güven yoktur. Suçlunun yakalanması dünyayı adaletli bir yer yapmaz, huzur ve  güven getirmez. Suç tasviri ve soruşturma yöntemleri söz konusu olduğunda, sert dedektif romanlarının geleneksel dedektif romanlarına göre daha gerçekçi bir yaklaşımı vardır. Bundan dolayı, şiddete, sapkınlığa, saldırgan bir dile ve cinselliğe yer verilir. İlk örneklerde  çok daha az olan bu eğilim giderek artmıştır.

 

RAHAT POLİSİYE

Geleneksel ve sert dedektif romanlarının zamanla kendi alt-türleri de oluştu. Örneğin; Rahip Brown ve Miss Marple’ın başını çektiği, şiddetten, küfürden, kanlı ceset tasvirlerinden ve grafik seksten tamamen uzak, amatör dedektif romanları günümüzde Rahat Polisiye (Cozy Mystery) olarak adlandırılıyor. Polisiyenin altın çağında böyle bir adlandırma yoktu. Cozy terimi, 20. yüzyılın sonlarında bazı yazarların altın çağ polisiyesini yeniden kurma çabalarının bir sonucu olarak, kendilerini tanımlama ve çalışmalarını geleneksel dedektif romanlarından ayırma gereksinimi yüzünden kullanıldı. Bu tür romanlarda, dedektif daima amatör, genellikle de kadındır. Sezgileri güçlü ve iyi eğitimlilerdir. İçinde bulundukları toplumla kolay temas kurabilecekleri bir işle uğraşırlar. Polisle bağlantılarını kocaları, kayınbiraderleri, babaları vb. gibi yakın bir akrabaları sağlar. Bu tip romanlarda sıkça karşılaşılan bir tema da dedektifin mesleğinin ya da hobisinin tanıtılmasıdır. Cinayetler her zaman şiddetten ve vahşetten uzak, basit yöntemlerle işlenir. Katiller kesinlikle seri katil ya da psikopat değildir. Gerilim ve şiddetin yerini mizah ve romantizm almıştır. Alexander McCall Smith, Alan Bradley, Lillian Jackson Braun bu türün iyi yazarlarından birkaçı.

 

POLİS PROSEDÜRÜ

Sert polisiyede ise, polis posedürü denilen alt-tür oldukça yaygınlaştı. Polis prosedürü aslında en gerçekçi polisiye türü olarak gösterilebilir. Çünkü burada araştırmacı, gerçek hayatta olduğu gibi sadece resmi polistir. Bu tür romanlarda cinayeti dedektiflerden, adli tıpçılardan, psikologlardan, fotoğrafçılardan, ressamlardan vs. den oluşan bütün bir ekip çözer. Polis Prosedürü, cinselliğe, argoya, şiddete,  kaba ceset ve ayrıntılı otopsi tasvirlerine geniş yer verir. Karakol toplantıları, polislerin birbirleriyle mücadeleleri, amirleriyle zıtlaşmaları, özel hayatlarındaki karmaşa, bu türün belli başlı klişeleri arasında yer alır.

Türün ilk örnekleri olarak Dickens, Collins ve Andre Gide’e göre dedektif romanlarının babası sayılan Gobariau gösterilir genellikle. Günümüzde ise polis prosedürünün en iyi temsilcileri Jo Nesbo, Ian Rankin, James Ellroy, Michael Connelly, John Harwey gibi yazarlardır.

 

SUÇ ROMANI, POLİSİYE DEĞİLDİR

Polisiye ve suç romanları birbirlerine yakın türler olsa da aynı değillerdir. Bu nedenle polisiye romanı, suç ve suçluyu anlatan roman olarak tanımlamak yanlıştır. Suç romanında gizem yoktur. Dolayısıyla gizemin çözümü de yoktur. Yukarıda da belirttiğim gibi, gizem ve çözüm yoksa, o roman polisiye türüne dahil edilemez.

Suç romanının en belirgin özelliği gizemin olmayışıdır. Onun yerine suçun ve suçlunun yaşamının tasviri vardır. Örneğin, bir soygunu ya da bir cinayeti planlama ve  gerçekleştirme gibi.

Amerika’da organize suçlardaki artış, gangster hikayelerinin daha çok yazılmasına ve okunmasıne sebep olmuştur. Bunların en bilineni Mario Puzo’nun Godfather romanıdır. Mafya ilişkilerinin gerçekçi anlatımı sayesinde dünyada en çok satan suç romanı unvanı ona aittir. Bu türün başlangıcında ise Sefiller, Suç ve Ceza gibi klasik eserleri görüyoruz. Bu romanlarda, suç, suçlu ve amansızca onu izleyen bir polis olduğu halde bunlar polisiye roman değildir. Çünkü suçlunun kim olduğu açık seçik ortadadır. Hikayede gizem  ve  gizemin çözümü yoktur.  Ayrıca Shakespeare’in bazı oyunları, Charles Dickens’ın birçok eseri, suç romanının öncüsü sayılabilir. Suç edebiyatının en önemli eserleri ise James M. Cain’in Postacı Kapıyı İki kere Çalar, Çifte Tazminat; Patricia Highsmith’in Becerikli Bay Ripley, Strangers in the Train ve W.R. Burnett’in Little Ceaser romanlarıdır.

 

NOİR

Kara roman dediğimiz noir ise, suç romanının bir alt-türüdür. Kaynağı sert polisiye olsa da bir gizeme sahip olmadığından onu polisiye türüne sokmak doğru olmaz. Ayrıca, Hammet ve Chandler’ın sert dedektifinin ahlaki değerleri, kara romanın kahramanlarında yoktur. Onlar zaten kahraman değil, kaybetmeye mahkum anti-kahramanlardır. Herkesin açgözlü, kıskanç, şehvet düşkünü ve ahlaki çürümüşlük içinde olduğu bu hikayelere alabildiğine bir nihilizm ve umutsuzluk egemendir. Zaten sonları da genellikle iyi bitmez. Türün öncüsü ve en iyi temsilcisi yukarıda da belirttiğim James M. Cain’dir. Onun Postacı Kapıyı İki kere Çalar ve Çifte Tazminat romanları kara romanın şaheserleri arasındadır.

En Son Yazılar