Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

ULUSLARARASI SUÇ

Diğer Yazılar

Arkın Gelişin
Arkın Gelişin
Arkın Gelişin, Almanya’da Suç Psikolojisi eğitimi almış bir polisiye yazarıdır. Eserleri: Bir Seri katilin Günlüğü (2012), Kansız (2014), Ted Bundy – Bir Seri Katilin Anatomisi (2014), Ted Kaczynski – Bir Seri Katilin Manifestosu (2014), Bir Suç Psikoloğunun Not Defteri (2015), Charles Manson – Bir Seri Katilin Felsefesi (2015), Seri Katiller Tarihi – İnsan Avcılarının İzinde (2015), Apokalips (2017). Arkın Gelişin 1976 doğumludur. Arkın Gelişin'in polisiye dergimizde yayınlanan eserlerini bu sayfada bulabilirsiniz.

I.Dünya Savaşı 186 milyar dolara ve 10 milyon insanın canına mal olmuştu. Birçok ülke bu savaşın neticesinde ekonomik açıdan sarsıldı. Rusya’da iç savaş başladı. Almanya’da enflasyon alıp başını gitti. İtalya’da faşizm her gün büyüyordu. Hayatta kalma mücadelesi insanları çok zorluyordu. Fransa’da Antoinette Scieri yaşlı insanları, zehirleyerek, paralarını gasp ediyordu. 1924 ile 1929 arasında yaşanacak olan üç ayrı cinayet olayı Almanya’yı derinden sarsacaktı. Goerg Grossmann olayı üç yıl geride kalmışken, yeni cinayetler zinciri fazla bekletmedi.

“Münsterberg Katili” Karl Denke, pansiyonunda konaklayan misafirleri ve evsiz insanları öldürmekten zevk alıyordu. Kurbanlarını ise asit banyosunda yok ediyordu. Aynı zamanda kurbanlarının kilolarını not alarak kayıt altında tutuyordu. Evinin arka bahçesinde kovalarca kan boşalttığını kimsenin fark etmemiş olması ise çok tuhaftı.

1924’te tutuklandığında 31 kişinin etini yediğini itiraf etti. Hapishanede intihar ederek öldükten sonra, polis araştırmaya devam etti ve korkunç detaylar gün yüzüne çıktı. Parmak gibi çeşitli uzuvlar, insan derisinden yapılmış cüzdanlar ve nice dehşet keşifler yapıldı.

Hannover Vampiri

Aynı yıl “Hannover Vampiri” Fritz Haarmann işlediği korkunç cinayetler yüzünden tutuklandı. IQ seviyesi düşüktü. Mesleği kasaplıktı ve akıl hastanesi geçmişi vardı. Sokakta tanıştığı erkekleri yemek vaadiyle evine götürüp, onlara tecavüz edip ardından öldürüyordu. Bir müddet sonra erkek fahişe olan Hans Graf ile işbirliği yaparak, kurbanlarını daha kolay bulmaya başladı.

Yaklaşık 5 yıllık bir süreçte birlikte elli civarında erkek, bu ikilinin kurbanları oldu. Kanalizasyonda bulunan kemikler sayesinde izleri keşfedildi ve tutuklandılar. Haarmann’ın daha önceden de tutuklandığı ortaya çıktı. İlkinde serbest kalan Fritz bu sefer serbest bırakılmamak üzere tutuklandı ve her şeyi itiraf etti.

<strong>ULUSLARARASI SUÇ</strong> 1
“Hannover Vampiri” Fritz Haarmann

İtirafı esnasında, kurbanlarını kontrolü kaybetmeme konusunda uyardığını söyleyerek kendince mazeretler sundu. Onları asla öldürmek istemediğini ama cinsel birleşim esnasında öldürmenin onun için bir tür durdurulamaz haz olduğunu söyledi. İtiraf içerisinde inanılmaz detaylar vardı. Örneğin sevişirken kurbanlarının boyun kısmını neredeyse kafaları gövdeden ayrılıncaya dek ısırarak kemirdiğini belirtti. Öldürdükten sonra iç organlarını çıkartıp etlerini kemiklerinden ayırıp bir kısmını yedikten sonra kalanını yatağının altında sakladığını, kalan etleri kasap dükkanında bilgisiz müşterilerine sattığını soğukkanlı bir şekilde itiraf etti. Kemikleri ise kanalizasyona atmıştı. Yaptığı kötülüklerden nefret ettiğini ama içindeki şehveti freneleyemediğini iddia ediyordu.

İtirafları idam cezası için yeterliydi ve 1925’te infaz edildi. Savunma avukatları psikolojik analiz talep etseler de bu istek yargıç tarafından “bu mahkeme salonunda psikolojiye yer yok” diyerek reddedildi. Giyotin ile idam edilen Haarmann, keskin giyotin aşağıya düşmeden önce “bugün benim düğünüm” diye haykırdı. Gerçeklerin gazeteye yansımasıyla birlikte, insanlar uzun süre, yedikleri etin insan eti olup olmadığından şüphe ettiler.

Düsseldorf Canavarı

O dönem Almanya seri katillerin en çok türediği ülke haline dönüşmüştü. Buna en büyük neden, I. Dünya Savaşı sonrası ülkece bir bunalımın yaşanmasıydı. Sadece birkaç yıl sonra yeni bir seri katil olayı patlak verdi. “Düsseldorf Canavarı/Vampiri” olarak adlandırılacak katilin izi, sekiz yaşında bir kız çocuğunun çıplak cesedinin bulunmasıyla sürülmeye başlandı. On üç kez bıçaklanan küçük kız, ardından yakılmaya çalışılmış, ancak bu girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Yaklaşık bir hafta sonra, yine aynı bölgede, bu sefer 45 yaşındaki bir adamın cesedi bulundu. Bu sefer yirmi bıçak darbesi tespit edildi. Altı ay sessizlik yaşandı. Ardından iki kız çocuğunun daha cesedi bulundu. Beş  yaşındaki kurban boğazlanmış ve gırtlağı kesilmişti. On dört yaşındaki kurban da boğazlanmış ve kafası kesilmişti. Haftalarca başka saldırılar da oldu ama tüm kurbanlar yaralanarak kurtulmayı başardı. Yine bir gece, genç bir kız saldırıya uğrayarak, önce tecavüze uğradı ve ardından bir çekiç ile dövülerek öldürüldü. Altı hafta sonra altı yaşındaki bir çocuk kaçırıldı ve yerel bir gazeteye bir zarf ulaştı. Zarfın içerisinde bir mektup ve cesedi tarif eden bir harita vardı. Ceset bulunduğunda otuz altı kez bıçaklandığı anlaşıldı. Ayrıca mektupta yedi aydır kayıp olan başka bir kadının cesedine işaret ediliyordu.

Şehir halkı panik halindeydi. Tıpkı Jack the Ripper olayında olduğu gibi, gazetelere her gün katile ait olduğu iddia edilen sahte mektuplar ulaşıyordu. Gazetede yayınlanan seri katil haberlerinin toplumu olumsuz etkilediğine dair tartışmalar başladı.

<strong>ULUSLARARASI SUÇ</strong> 2
Peter Kürten

Ardından genç bir kadın, bir adamın makasla saldırısına uğradığını ve tecavüze uğradıktan sonra sağ kurtulduğunu ihbar etti. Saldırganın evi tespit edildi ve sağ kurtulan kadın ile birlikte adamın yaşadığı eve gidildi. Adamın adı Peter Kürten’di. Marangoz olan Kürten eşi ile birlikte yaşamaktaydı.

Tutuklanmanın ardından itiraf da geldi. İtirafında sayısız girişim ve toplamda 13 cinayetten bahsetti. Hatta ilk cinayetini altı yaşında işlediğini itiraf etti. Kurbanlarını öldürdükten sonra kanlarını içmekten büyük zevk aldığını belirtti. Ayrıca 1913’de, Köln’de on yaşındaki bir kız çocuğunu da öldürdüğünü itiraf etti. Kızı gırtlakladıktan sonra, büyük bir bıçak ile boğazını kestiğini ve o anda yüzüne fışkıran kanın orgazm olmasına sebep verdiğini anlattı. Yakalanma esnasında beline bağlı olan kadın çorabı tespit edildi. Çoraplar kurbanlarından bir tanesine aitti.

İlk duruşmada, savunmanın getirdiği bir psikolog, Kürten’in deli olduğunu belirtse de, jüri buna kulak asmadı. Kürten 1931’de 9 kişiyi öldürmekten ötürü giyotin ile idam cezasına çarptırıldı. Giyotin ile öldürülmenin kendisini heyecanlandırdığını söyleyen Kürten, ölürken kendi kanının damlamasını duymanın hazların en büyüğü olacağını belirtti. Bu durum, sapkınlığının boyutunu göstermekteydi.

Psikiyatrist Karl Berg, seri katiller hakkında ilk kez analizler yaparken, Peter Kürten hakkında belki de bilinen en meşhur analize imza atmıştır. Peter Kürten olayında dikkat çeken diğer bir ayrıntı ise cinayetlerini gazeteden takip etmesidir. Berg’e göre gazetede yayınlanan haberler de tetikleyici bir faktör olmuştu. Bir sonraki cinayetini işlerken daha vahşice detayların yayınlanması için, cinayetlerini ona göre işliyordu. Amacı, dünyanın gelmiş geçmiş en vahşi seri katili olmaktı. Ayrıca hayatında yaşamış olduğu mutsuzlukların intikamını almak istiyordu.

Katiller Bölgesi Ve Nagyrev’in Melekleri

Almanya’da kısa sürede 4 kasabın işlediği cinayetler Avrupa’daki tek örnek değildi. Macaristan’da bu görevi kadınlar üstlenmekteydi. Nagyrev kasabasında yaşanacak cinayet zincirleri, seri katil listelerine kadın katilleri eklemeye devam edecekti. Savaş sonrası geri dönen bazı erkeklerin zaman zaman nehirde sürüklenen cesetlerine rastlanmaya başlandı. Bölge katiller bölgesi olarak adlandırıldı. Zehirlendiklerini iddia eden insanlar çoğalınca, yetkililer bu olayın peşine düştü ve kısa sürede Julia Fazekas ve yardımcısı Susannah Olah’ın izine rastladı. Zehir karışımı hazırlarken yakalanan ikilinin korkunç hikâyesi herkesi şoke edecekti.

<strong>ULUSLARARASI SUÇ</strong> 3
Nagyrev’in Melekleri (!)

Erkekler savaşa gidince, kadınlar geride kaldı ve kamplara gönderildiler. Savaş bitince ise erkekler bir bir geri dönseler de kadınların yaşadığı travmalar peşlerini bırakmadı. Normal yaşantılarına dönmekte zorlanan kadınların imdadına Julia Fazekas yetişti. Kaynattığı arsenik zehrini sinek kağıdına işleyen Julia, bu ürününü eşlerinden, akrabalarından hatta çocuklarından kurtulmaya çalışan kadınlara satmaktaydı. Yardımcısı Susannah’ın ise farklı bir meziyeti vardı. 1914’te tespit edilen ilk cinayet ile birlikte on beş yıllık bir seri ortaya çıktı. Bu on beş senede yüzden fazla kişi öldürülmüştü. Fazekas ile Olah, en az on beş kadını seri katil yapmaya teşvik etmişti. Kendi aralarında ise kendilerini “Nagyrev’in Melekleri” olarak adlandırmaktaydılar. Mahkeme sonunda on sekiz kadın suçlu bulundu ve sekiz tanesi asılarak idam edildi.

En Son Yazılar