Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

2024 KRİSTAL KELEPÇE TEŞVİK ÖDÜLÜ SAHİBİ MUHAMMED SELMAN ANASAL’LA RÖPORTAJ

Diğer Yazılar

Gamze Yayık
Gamze Yayık
Gamze Yayık. 1972 yılında doğdu. Babasının memuriyeti nedeniyle Türkiye’nin farklı şehir ve okullarında süren eğitimi, Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden 1994 yılında mezuniyetiyle son buldu. İşsiz bir mühendis olarak başladığı yetişkinliğini Ying Yang mahlasıyla DivxPlanet sitesinde polisiye dizi ve filmlere gönüllü altyazı çevirmenliği, altyazı editörlüğü yaparak geçirdi. En büyük tutkusu olan kitaplardan ve okuyup öğrenmekten asla vazgeçmedi. İzmir’de yaşıyor. Halen Handan Gökçek’in “Yaratıcı Yazarlık” Atölyesi’nde polisiye okuma tutkusunu yazma uğraşına çevirmeye çabalayan bir öğrenci.

Öncelikle tüm Dedektif Dergi yazarları ve okurları adına sizi Ölümle Hesaplaşma romanınıza verilen Kristal Kelepçe Teşvik Ödülü için kutluyorum. İsminize aşina olmayan okurlarımız için kendinizi tanıtmanızı rica ederim.

Çok teşekkür ederim. İsmim Muhammed Selman Anasal. 1991 Ayancık doğumluyum, evliyim, memleketim Kastamonu’da ailemle yaşıyorum. Neredeyse altı yaşına girecek tatlı mı tatlı bir oğlumuz var. Bir kamu kurumunda çalışıyorum. Mümkün olduğunca ailemi ve işimi ihmal etmeden tüm boş vakitlerimi yazmaya ayırıyorum.

Yazarlık çocukluk hayalimdi. İlköğretim dördüncü sınıfta Thomas Brezina kitaplarıyla tanışmış ve bir eğitim döneminde yazarın kırktan fazla kitabını tabiri caizse yalayıp yutmuştum. Karar vermiştim, kesinlikle yazar olacaktım. O dönemde kendi çapımda kısa öyküler yazmaya başladım ama hiçbiri çocukça heveslerin ötesine geçemedi. Büyüdükçe araya daha büyük telaşlar girdi. Otuz yaşımı devirdiğimde bir baktım ömür geçip gidiyor, bense yerimde saymaya devam ediyorum. Hep ‘bir gün yazar olacağım’ dememe rağmen o gün bir türlü gelmiyor. Böyle beklemeye devam edersem geleceği de yok. Çalışmam gereken bir işim, ilgilenmem gereken ailem, çocuğum var ama bunlar zaten her zaman olacak. Artık bunları kendime bahane etmemem gerektiğini o zaman anladım ve işten, ailemden arta kalan tüm boş vaktimi yazmaya adadım ve başardım. Yakında beşinci romanım basılacak ve altıncı romanımın üzerinde çalışmaya başladım. Hatta yedinci romanımın taslağı bile hazır. Ufaktan araştırmaları yapmaya çalışıyorum.

2024 KRİSTAL KELEPÇE TEŞVİK ÖDÜLÜ SAHİBİ MUHAMMED SELMAN ANASAL'LA RÖPORTAJ 1

Ölümle Hesaplaşma romanından biraz bahseder misiniz? Polisiye alt türü nedir? Karakterler nasıl doğdu? Kurguyu nasıl planladınız? Yazma süreciniz nasıl ilerledi? Mekân olarak neden Ankara’yı seçtiniz?

Ölümle Hesaplaşma’yı çok sıkıntılı bir dönemimde yazdım. Bu yüzden yeri bende hep ayrı olacak. Küçüklüğümde geçirdiğim menenjit sonucunda işitme duyumu tamamen kaybettim ben. İşitme implantı ile duyuyorum ve o sıralarda kafamın içindeki implant arızalanmıştı ve yeniden ameliyat olmam gerekiyordu. Bu ameliyatın başarısız olma ihtimali de vardı ama başka da çarem yoktu. Zaten yedi yaşımdan beri sürekli gidip geldiğim Ankara’ya tekrar gidip hastaneye yatmak zorunda kaldım. Bu hastaneye yatış, gidiş geliş sürecinde romanın küçük çaplı bir taslağını oluşturmuştum. Bildiğim yerleri bile tekrar tekrar gidip gezdim, dolaştım. Karakterleri de oluşturunca yazmaya başladım. Yaklaşık altı ayda tamamladım. Yeni romanımın sadece üçte birini altı ayda yazdığımı düşününce hâlâ bu süreye şaşırıyorum. Çok detaylı taslak çalışmalarını sevmem doğrusu ama baş karakter hakkında kitaptan daha detaylı bir kimlik oluşturmaya çalışıyorum her zaman. Tür olarak ben her zaman kara-kurgu olarak baktım ama elbette yazdıkça başka yönlere evirilmiş olabilir.

Romandan ayrı tutarak ana karakteriniz hakkında sormak istediklerim var. Ölümle Hesaplaşma’yı okurken baş karakter Sinan Aydın’a tabiri caizse ayar oldum. Romanın başında kendi yaşamında doğru adımlar atamayan bir adamın güvenilir anlatıcılığından şüphe ettiysem de metin ilerledikçe okur olarak ona inandım. Karakter olayları anlatırken, okurla konuşurken kendine ve bize karşı oldukça dürüst davrandı. Sinan karakteriyle siz nerede ve nasıl tanıştınız? Romanın yazımı sırasında kurguya uydu mu yoksa ara sıra asilik, yaramazlık etti mi? Sinan bunca yaşanandan sonra akıllanır mı?

Kitaplardaki ve filmlerdeki mükemmel karakterler bana samimi gelmiyor. En iyimizin bile birtakım zaafları, hırsları oluyor. Böyle bir çağda sütten çıkmış ak kaşığı andıran bir baş karakter yaratamazdım. Daha farklı bir şey olmalıydı. Otuz üç yıllık ömrümde öyle insanlar görmüştüm ki her birinden ayrı bir suç romanı çıkar. Ben de küçüklüğümden beri etrafımı ve insanları incelemeyi severim. Sinan muhtemelen bu karakterlerin karışımı bir şey oldu. Küçücük şehirde uyuşturucu bulup kullananları, kaçak kumarhane işletenleri, bu şahısların sabah olunca polisle merhabalaştığını daha lise çağlarında gördüm.

Sinan da oldukça değişik bir tip aslında. Eşini aldatan, hatta eşini aldattığı sevgilisini bile aldatan biri. Kimi zaman pişmanlık duyup vicdan meselesi yapsa da olduğu kişi olmaktan vazgeçmeyecek bir adam. Kendi deyişiyle ikiyüzlü pisliğin teki. Ama yazım aşamasında çok uysaldı, bana hiç sorun çıkarmadı. Ama değişip akıllanır mı? Hiç sanmıyorum. Kitabı sonu belli olmayan bir noktada bitirdim. Acaba Serpil, Sinan’a bir şans daha verir mi? Yoksa boşanırlar mı? Sinan akıllanır mı? Yoksa aynı zampara karakterine devam mı eder? Bu soruların cevaplarını okuyucuya bıraktım ve okuyanların da Sinan’ı en iyi şekilde tanıdığına eminim.

Peki diğer romanlarınızdaki ana karakterler kimler? Bildiğim kadarıyla İntikam Yolcusu ve Piskoposun Tetikçisi bir seri ve baş karakter Tuncay iki romanda da karşımıza çıkıyor. Başkomiser Tuncay Sert’in maceraları devam edecek mi?

Evet, iki romanımın baş karakteri Başkomiser Tuncay Sert. Adı gibi sert bir mizaca sahip hafif göbekli ortalama bir orta yaşlı. Yıllar önce sokak ortasında bir çete hesaplaşmasının içine düşen kızı öldürülmüş. O günden sonra ruhsal olarak tamamen çökmüş. Yıllarca bu katilleri kovalasa da muhatapları adaleti bile satın almışlar ve Tuncay’ın her girişimi başarısız olmuş. Sonunda hayat arkadaşı da bu tavırlarına katlanamayıp terk etmiş. O günden beri alkolik. Gündüz küçük bir şehirde nadir de olsa işlenen cinayetleri çözerken geceleri el altından kendi soruşturmasını yürütüyor. Ne yazık ki Tuncay’ın macerası İntikam Yolcusu ile sona erdi.

Seri kitaplar yazmak yerine her kitapta farklı bir kişilik yaratmayı hedefliyorum. Mesela yakında çıkacak romanımın baş karakteri Eylül isimli bir tuhafiyeci. Tuhafiyeci dediğime bakmayın. Köylü kızı olarak doğdu, hayat kadını olarak feleğin çemberinden geçti ve tuhafiyeci olarak yaşamını sürdürürken birden acı dolu geçmişi karşısına çıktı. Bu karşılaşmada kendi hayatını kurtarabilmek için çekmediği çile kalmadığını, hatta katil olduğunu anımsadı ve ona tüm bunları yaşatanların şatafatlı hayatını görünce bir şeyler yapması gerektiğine karar verdi.

‘Kanlı Sırlar’, ‘İntikam Yolcusu’, ‘Piskoposun Tetikçisi’ ve son olarak ‘Ölümle Hesaplaşma’ romanlarıyla Türk polisiye edebiyata eser vermeye devam ediyorsunuz. Genç ve üretken yazarların varlığı bizi çok mutlu ediyor. Bu dört romanın yazımdan rafa çıkışına kadar yaşadığınız güçlükler nelerdi? Yayınevi ve satış deneyimlerinizi bizimle paylaşırsanız seviniriz.

Kanlı Sırlar daha çok kendim için yazdığım kısacık bir kitap. Hiç düşünmeden doğrudan yayıncılık şeklinde çalışan bir yayıneviyle anlaştım ve hâlâ orada satışı devam ediyor. Onun dışında iki ayrı yayıneviyle çalıştım ve şimdi üçüncü yayınevimle anlaştık. Artık bir aksilik çıkmayacağını düşünüyorum. Yani sonunda benim için doğru yayınevini bulduğumu sanıyorum. Tanrının Unuttuğu Günahlar isimli yeni romanım yakında bu yayınevi tarafından basılacak.

Ülkemizde yeni bir yazarın yayınevlerine kendini kabul ettirebilmesi gerçekten çok zor. Çoğu zaman buldukları yayınevi sadece kendi çıkarını düşünen ticari zekalar! oluyor ve sonunda olan da yazara oluyor. Ama onlara sorsak melektirler. Oysa yayınevi hiç adı duyulmamış bir kurum da olsa, yazarı iyiyse ve yazarlarına gerekli özeni gösterirse her iki taraf da kazanacak.

Türk polisiye edebiyatı hakkındaki görüşlerinizi öğrenmek isterim. Dünya edebiyatı içinde sizce hak ettiğimiz yerde miyiz? Genç yazarlara, görünür olmaları için yeterince imkân sunulduğunu düşünüyor musunuz?

Hak ettiğimiz yerin kıyısından bile geçemiyoruz maalesef. İnsanlara ülkemizin polisiye yazarlarını sorsak bir, en iyimser ihtimalle iki yazarı işaret eder. Mümkün olduğunca yerli yazarlarımızı okumaya çalışıyorum ve gerçekten mükemmel ötesi eserler çıkıyor karşıma. Ölümle Hesaplaşma’yı Kristal Kelepçe için gönderdiğimde diğer romanların bazılarını da okumuştum ve ilk düşüncem hiç şansım olmadığı yönündeydi. Okuduklarımın gerek konusu gerek dili gerek karakter yoğunluğu çok iyiydi. Tabii ki doğru yayınevi faktörü de var. İmkân konusu yayıneviyle bitiyor ne yazık ki. İyi yayınevleri adı duyulmamış yazarlara yatırım yapmak istemiyor. İş böyle olunca severek, yoğun bir hevesle yazan yazar da neredeyse her köşeden çıkan paralı yayınevleri ile anlaşıyor, parası neyse ödeyip kitabını bastırıyor. Yani üretiyor ve ürettiğini satmak için bir de para ödüyor.

Okur olarak polisiye zevkiniz nedir? Ne okursunuz? Ne izlersiniz? Okurlarımız için tavsiye edebileceğiniz dizi ve filmler var mı? Beğendiğiniz yerli ve yabancı yazarlar kimler?

Sadece polisiye okumuyorum ama illa bir isim vermek gerekirse Celil Oker ve Ümit Deniz her zaman kitaplığımın baş köşesini koruyacak. (Maalesef yeni romanları olmayacağı düşüncesi çok acı) Daha önce bahsettiğim gibi tüm yerli polisiye yazarlarını okumaya çalışıyorum. Yabancı olarak en sevdiğim, her sene yeni kitabını dört gözle beklediğim Grange var. Polisiye dışında Mehmet Eroğlu’nun tarzını çok severim. Onun da baş karakterleri mükemmel, kusursuz insanlar değildir ve bu hoşuma gider. Tüm kitaplarını okumuşumdur.

İzleme kısmına gelince, küçüklüğümden beri yabancı dizi hayranlığım var. Daha ilköğretim yıllarında Time Warrior ile tanışmış bilimkurguyu sevmiştim. Ardından Relic Hunter ile gizem ve maceraya atıldım. Yıllarca bu yabancı dizi hayranlığımdan vazgeçmedim ve şimdiye kadar en sevdiklerim içinde Dexter, Fringe ve Chuck ilk üç sırayı alır.

2024 KRİSTAL KELEPÇE TEŞVİK ÖDÜLÜ SAHİBİ MUHAMMED SELMAN ANASAL'LA RÖPORTAJ 2

Yazmaya yeni başlayan amatör polisiyecilere neler söylemek istersiniz?

Ne olursa olsun hayallerini ertelemesinler. Sadece yazsınlar. Eminim kendileri için en iyi yolu yine kendileri bulacaktır. Tabii ki bu yolda mutlaka aksilikler çıkacak. Yazıp bitirdikten sonra yayınevi arayışı başlayacak. Bu arayış sırasında yüzlerine kapanan kapılar da olacak ama bunların hiçbiri onları yıldırmasın çünkü eninde sonunda hak ettikleri yere ulaşacaklardır. Ben buna inanıyorum.

Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyor, ödülünüz için tekrar tebrik ediyorum. Umarım daha pek çok romanınızı okuma fırsatı buluruz.

Böyle bir röportaj şansı verdiğiniz için ben çok teşekkür ederim.

En Son Yazılar