Aşk cinayetleri deyince aklımıza hep sevgilisi, kocası ya da karısı tarafından öldürülen kişiler gelir. Genelde bu cinayetler kıskançlık, dedikodu, aldatma gibi nedenlerle işlenir. Cinayetin her türlüsü korkunçtur ama bir de öyle aşk cinayetleri var ki bunlar daha bir içler acısıdır. Aile içi cinayetler… Bu cinayetlerden biri de benim yaşadığım muhitte işlenince ister istemez daha bir hassas yaklaşıyorum bu olaylara. Adıyaman’da yaşanmış bir olaydan bahsedeceğim bugün sizlere.
On altı yaşında liseli bir genç kız. Geleceğe dair pembe hayallerle süslediği düşünceleri bir gece ansızın yok olup gidiyor. Yaşının verdiği gençlik duygularıyla dopdolu, neşeli canlı cıvıl cıvıl bir genç düşünün. Güzel ve alımlı. Liseyi bitirip üniversiteye gitmek en büyük hayali. Aslında şanslı bir kız çünkü ailesi de okumasını istiyor. Annesi ev hanımı, babası ise memur. Kendi halinde hayatın çemberinde yuvarlanıp giden bir aile. Adıyaman küçük bir il olduğu için kızın fazla bir sosyal hayatı yok. Genelde evden okula, okuldan eve gidiş gelişleri oluyor bu sosyal hayat. Evi okula uzak olduğu için bu gidiş gelişini de okul servisiyle yapıyor.
Servisin şoförü ise kara kaşlı, kara gözlü yakışıklı bir delikanlı. İki genç birbirlerinin ilgisini çekmekte gecikmiyor ve servis içinde ara ara kaçamak bakışmalar hoşlanmaya ve beğeniye dönüşüyor. Belki gizliden gizliye edilen sohbetler, beğeni ve aşk sözleri süslüyor bu bakışmaları. Genç kız yaşının da verdiği toylukla çabucak bağlanıyor bu delikanlıya. Oğlan da ilgili olunca bu bağlanma ister istemez genç kızı hülyalara ve hayaller alemine götürüyor zamanla. Kızın bu hali annesinin dikkatini çekmekte gecikmiyor. Merak ediyor kızındaki bu değişimin nedenini. Aslında şüpheleniyor bir erkekten hoşlandığından. Soruyor, sorguluyor ama müspet bir cevap alamıyor kızından. Kız reddediyor birinden hoşlandığı savını. Anne de fazla üzerine gitmiyor, bırakıyor kızı kendi haline. Günler geçtikçe daha çok bağlanıyor oğlana. Okul önlerinde edilen sohbetler dikkat çekmeye başlıyor zamanla. İkisinin arasındaki yakınlaşma servis içinde diğer öğrencilerin de dikkatini çekiyor haliyle.
Anne ise daha çok endişeleniyor kızı için. Bir gün yine ağzını aramak için konuyu açtığında kızı itiraf ediyor bu sefer. Şoförden hoşlandığını söylüyor. İşte o zaman kızılca kıyamet kopuyor evde. Yaşının küçüklüğünden başlıyor konuşma, bir şoför parçasına mı tutuldun suçlamasına kadar gidiyor. Akşam eve baba geliyor. Durum ona da intikal ediyor. Baba bunları duyunca çılgına dönüyor haliyle. Sen misin bir şoföre aşık olan deyip kızına tekme tokat girişiyor. Anne durdurmak istese de gözü dönmüş olan babayı durdurmanın imkânı yok. Kızın ağzı burnu kan revan içinde kalınca durdurabiliyor ancak adam kendini. Anne bin pişman oluyor babaya söylediğine ama nafile kızını dayaktan kurtaramıyor.
Genç kız yediği dayağın acısıyla erken yatıyor o gece. Morali çok bozuk, hüngür hüngür ağlıyor yatağında. Anne geliyor yanına, sarılıyor, sakinleştirmek istiyor ama kız midem bulanıyor diyerek kusmaya başlıyor. Anne çok endişeleniyor kızı için ve hemen kocasına haber veriyor. Çünkü kızı kan kusuyor. Baba da evhamlanıp hemen arabasına atladığı gibi hastaneye götürüyor kızını ama çok geç kalıyorlar. Geç kız karnına yediği tekmelerden dolayı iç kanama geçiriyor ve hastanede yaşamını yitiriyor. Anne ve baba orada şoka giriyorlar. Baba özellikle olduğu yere yıkılıp kalıyor. Attığı dayağın ölümcül sonuçlar doğurabileceğini hiç hesaba katmıyor ama son pişmanlık fayda etmiyor tabii. Bir anlık öfkesi kızının hayatına mâl oluyor. Ertesi günü polis tarafından sorguya çekiliyor ve tutuklanıyor. Bir aile faciasının yaşandığı evde bir genç kız mezara giderken baba da hapse gidiyor. Ve ortada tek başına bir anne kalıyor. Bir anlık öfke bir aile faciasına neden oluyor. Masum bir bakışmayla başlayan hoşlanma büyük bir aile dramına yol açıyor.
Bu olay beni çok etkilemişti. Aile içi şiddet, düşüncesizlik, empati kuramama, anlayışsızlık ve cahilliğin verdiği hoşgörüsüzlük bir ailenin yok olmasına sebep oluyor çünkü. Keşke bütün anne babalar çocuklarına karşı biraz duyarlı olabilseler, yargılamak yerine konuşup derdini dinleseler ve bir çözüm yolu üretmeye çalışabilseler. Ama ne yazık ki toplum olarak çok tahammülsüz bir yapıya sahip olduğumuz için en ufak bir olayda şiddet hayatımızın merkezine oturabiliyor. Böyle telafisi mümkün olmayan üzücü sonuçlarla karşılaşmamak dileğiyle mutlu yarınlara uyanalım hep birlikte…