Maalesef kadınlara bakış açısıyla övünülebilecek bir tip değil komşum. Kadın cinsine bakışını karartır önyargı. Kadınları çoğu zaman, aşırı duygusal, kibir kurbanı, kaprisli, boş hevesli diye etiketleyip yerleştirir defterine. Buna rağmen, güzelliğini ondan daha çabuk, ondan daha zeki, ondan çok daha üstün muhakeme yeteneğine borçlu, o harika İrene Adler’e kalbini kaptırmıştır. Ve o gün bugündür onun üstüne gül kokladığını görmedim. Muhtemeldir, belki ismini şimdi kimsenin hatırlamadığı çarpıcı bir şarkıcıyla bir geceliğine yatağını paylaşmıştır. Biyografisine bakılırsa, nadir de olsa bir geneleve uğramış olması ihtimali pek düşüktür. Ama benim gördüğüm kadarıyla, -ki taktir edersiniz, olabildiğince yakından, hatta bazen meraklı bir komşunun ötesinde bir ilgiyle komşumu gözlediğim doğrudur- Doktor Watson’la karşılaştığı yirmi küsur yaşından beri cinselliği yaşadığı dönemin Viktoryen özelliklerini taşır. Oyunu dışardan seyreden biridir o. Ama şüphesiz gözünden hiç bir şeyin kaçması da mümkün değildir.
1890’lı yıllarda sadece, uluslararası oyunları, aristokratlar arası skandalları, büyük suçları çözümlemek için kolları sıvamakla kalmamış, durumdan şikayetçi olsa da, yatılı okul öğrencisi genç kızlara, kocalarınca aldatılan nice kadınlara akıl verip durmuştur.
Mesleğini bir bilim olarak nitelendirir malum. Dedektiflik aynı bilim gibi tümüyle gerçeğe dayanır onun gözünde. Onunla da kalmaz gerçeğin kanıtlanabilirliğine dayanır. “Beş Portakal Çekirdeği Macerası”ndaki tiradına bakılırsa bir dedektifin gerçeğe yüzde yüz bağlı çalışan bir bilimadamından farkı yoktur. Ona göre, ideal muhakeme, yaşanmış bütün olayları, ona indirgendiğinde tek başına açıklamakla kalmayıp, ondan sonra olacak gelişmeleri de açıklayan gerçeğin tespitidir. Gözlemcinin hadiseyi bir anda algılamasına sebeb olur. Kendisini 19. Yy başında buluşlarıyla tanınan Fransız hayvan bilimci George Cuvier’nin eşiti olarak görür.
Bu yaklaşımı onu çoğu zaman içinde yaşadığı ortamın dışında bırakır. O nedenle de arada bir kendine güven krizi yaşar. Depresyona, yalnızlığa düşer, melankolik olur ve “yeteneğini, asil mesleğini kayıp kurşun kalemlerin peşine düşüp, aklı havada liseli kızlara akıl vermeye harcayarak heba ettiğinden” şikayet eder.
İşte tam burada, bir saksafon duyulur sokağın köşesinden… onun kendini mahkum ettiği bu yalnızlığı anlatır. Gelmiş geçmiş en muhteşem saksafon nakaratlarından biri yazılır… İskoçlu müzisyen Garry Rafferty’nin “Baker Sokağı” adlı parçasında:
Baker Sokağına düşmüş yolun
Başın dönüyor, ölü gibi ağır tabanların
İşte, bir gün daha delicesine
Içerek geçer ancak bu gece
Unutursun herşeyi böylece
Bu çöl şehir soğuk iyice
Çok insan var içinde, ama ruhsuz yine …
Tarihin gelmiş geçmiş en muhteşem saksafon nakaratının sırrı çözülür. 1978’nin yaz aylarıdır tarih şimdi. Bestekar jazz-rokçu Rafferty, Baker Sokağında oturan yakın dostunu ziyarete geldiği sıralarda komşumun mahalleye getirdiği o yalnızlığın sesini duyar ve gelmiş geçmiş en popüler rock-jazz parçalarından Baker Sokağı’nı besteler:
…Uzun zaman aldı
bulmak yaptığın şu yanlışı
bulursun sandın orda her şeyi
Her şey kolay gelirdi vaktiyle
Her şeye kolay derdin vaktiyle
Uğraşıyorsun da şimdi, uğraşıyorsun durmadan
Bir yıl sonra belki diye
Mutluluğa bir yıl daha sabır diye
Gözlerin yaşlı, ağlıyorsun bakıyorum şimdi…
Sherlock’un melankolisi yayılır parçanın içine ve liste başı olur eser o gün bugündür kulaklardan silinmemecesine. Sherlock gibi, içinde, kendisini tecrite iştahı olan herkes aynı duyguyu hisseder. Sadece tek odada yalnız otururken değil, sokakta yürürken, bir barda bir iki tek atarken, bir kahve köşesinde bir sevdiğine bir mektup yazarken:
…Sokağın sonunda ışık var evinde
Açıyor kapıyı, yüzünde işte o ifade
Ve nerelerdeydin diye soruyor sana
Her kimi gördünse anlatıyorsun ona
Herşeyi konuşuyorsun onunla
Bir toprak almak hayali
İçkiyi bırakmak, bir gecelik aşklara elveda niyeti
Ondan sonra duracak artık
Küçük bir kasabada
Herşeyi unutacak sonunda
Ne derse nafile, belli duramayacak bir daha
Biliyorsun ki hiç duramayacak asla
Çünkü dönüyor o, o dönen bir taş
Yepyeni bir gün doğacak uyandığında
Parlayacak güneş yeni sabahta
Gidiyorsun işte şimdi dönüyorsun yuvana.