
Kıymetli Dedektif Dergi okuyucuları,
Sizlere bu sayıda ABD’de yayımlanan Dr. G: Medical Examiner (Adli Tıp Uzmanı) adlı TV yapımından ve onun merkezinde yer alan Dr. Carla Jan Garavaglia’dan bahsetmek istiyorum.
1998 yılında Florida eyaletinin Orlando şehrindeki adli tıp ofisi, bir adli tıp uzmanı şef ve dört adli tıp uzmanından oluşuyordu. Bu ofisin görevi hizmet verdiği bölgedeki ölüm araştırmalarını gerçekleştirmek, gereken olgulara otopsi işlemini tatbik etmek ve söz konusu olgularda mahkemede jüri önüne çıkıp olgu ile ilgili soruları cevaplandırmaktı. Yıllık ölüm incelemesi sayısı 1500, otopsi sayısı da 1000 idi. Bu ofisin 1998’deki direktörü adli tıp alanında tanınan ve saygı gören Hint kökenli bir hekimdi. Bu hekimin önceki yıllarda tatbik etmiş olduğu bir otopside hata yaptığı, bu sebeple de bir kişinin yıllarca hapiste yattığı iddia edildi ve buna yönelik yürütülen soruşturmada iddianın haklı olduğu kanaatine varıldı. Böyle ağır bir ithamla karşı karşıya kalan bir adli tıp uzmanı ABD’de çok zor bir duruma düşer, elindeki hekimlik lisansını kaybeder ve büyük bir sorun yaşar. Ama söz konusu hekim, tanınmış ve saygın bir hekim olduğundan yapılan değerlendirmelerde kendisine o eyalet için adli tıp uzmanı olarak görev yapabileceği ancak otopsi işlemi gerçekleştiremeyeceği yönünde bir karar verildi.
Elbette söz konusu karar adli tıp uzmanı için çok ağır bir karardı ama elinden tüm yetkilerin alınmaması da o hekim için önemli bir jestti. Söz konusu adli tıp ofisine izleyen yıllarda yönetici olarak Dr. Carla Jan Garavaglia atandı.
ABD’de bu tür kamu pozisyonlarında işe alımlarda karar verenler genellikle şehir konseyleridir ve her şey rekabet ve liyakat üzerine odaklanmıştır. Şehir konseyi toplanan vergilerden bu ofise bütçe ayırır ve o parayı direktör kullanır. Bunu yaparken de ofisin tüm giderleri, personel ödemeleri vs. bu bütçeden ödenir. Karşılığında da ilgili ofis gerçekleştirdiği hizmetlerden ücret tahsil eder. Ofis yöneticisinden beklenen bütçeyi dengeli harcaması, ABD’nin o şehrine yakışır kalite ve seviyede hizmet üretmesi ve bu hizmeti üretirken de kamuoyuna yansıyacak sorun yaşanmamasına dikkat etmesidir. Başarısız olan yöneticilerle sözleşme devam ettirilmez, başarılı yöneticilerle mesai devam eder. İşte bu noktada Orlando Adli Tıp Ofisi’ne yönetici olarak atanan Dr. Carla Jan Garavaglia’nın mesleki kariyerine bakmalıyız.

Carla Jan Garavaglia 1957 doğumludur, ABD kamuoyunda Dr. G. olarak bilinir, 2004 yılından emekli olduğu 2015 yılına dek söz konusu yerde yöneticilik yapmıştır. ABD’de adli tıp uzmanları otopsisini gerçekleştirdiği olgularla ünlenirler. Mesela benim Amerikan Adli Bilimler Akademisi’ ne üye olmamda referans olan adli tıp uzmanlarından birisi olan Thomas T. Noguchi; John Fitzgerald Kennedy, Marilyn Monroe, Janis Joplen, Natalie Wood, Sharon Tate ve William Holden gibi kişilerin otopsi işlemlerini gerçekleştiren adli tıp uzmanı olarak şöhret kazanmıştır. Dr. Carla Jan Garavaglia’nın gerçekleştirdiği ve ona ün getiren otopsi işlemleri ABD kamuoyunda önemli yer tutan ama ülkemizde bilmediğimiz olgulardır.

Dr. Carla Jan Garavaglia ülkemizde yayınlanmayan ama ABD kamuoyunda çok izlenen bir programa imza attı: Dr. G: Medical Examiner. Söz konusu program 2004-2012 arasında 8 sezon sürdü ve 88+2 (özel bölüm) olarak yayınlandı. Söz konusu program belgesel niteliğindeydi ve her ay bir adli tıp otopsi olgusu ilk anından, son anına dek dizide ele alıyordu. Morgdaki tüm işlemler, ceset ve otopsi ile ilgili işlemler de seyirciye görsel olarak aktarılıyordu. Takdir edersiniz ki ülkemizde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) düzenlemeleri gereği sigara, içki ve her türlü seks ögesi kesilirken ya da görüntü bulanıklaştırılırken, ABD’de ölüm araştırması ve otopsi işlemlerindeki pek çok ayrıntının seyirciye gösterilir. Bu ülkemiz için çok farklı bir yaklaşımdır. Peki, bir kamu ofisinde yönetici iken o eyaletin ilgili şehir konseyi Dr. Carla Jan Garavaglia’ya neden ve nasıl böyle bir izin verdi, yani her ay gerçek bir adli tıp olgusunu en başından en sonuna dek kamuoyu ile paylaşmasına neden olanak tanıdı?
Elbette bunun çok çeşitli sebepleri söz konusuydu. Bunlardan ilki; bu tür olgularla ilgili kamuoyunu bilgilendirmekti. Nitekim Dr. Carla Jan Garavaglia konuyla ilgili bir de “Nasıl ölmeyiz?” isimli bir kitap kaleme aldı. Bu program sayesinde de insanların bilinçlenmesi beklendi. Arabayı hızlı ya da alkollü veya uyuşturucu etkisinde sürmeyin yoksa ölürsünüz, beslenmenize dikkat edip egzersiz yapın yoksa ölürsünüz gibi. İlginçtir, kamuoyunda “Ama bu programlar suç işleyenlere metot öğretiyor,” şeklinde bir tartışma hiç yaşanmadı. Çünkü orada toplum, suç işleyenin hep bir adım önde, bilimin ise onun arkasından gelerek yeni suç tiplerini aydınlatmaya gayret ettiği konusunda bilgili.
Yine bu program sayesinde Orlando Adli Tıp Ofisi daha da fazla ilgi gördü ve çalışılmak istenen bir ofis haline geldi. Şehir konseyi Dr. Carla Jan Garavaglia’ya bu olanağı sağlayıp onun ayrıcalıklı ve şöhretli bir adli tıp uzmanı olabilmesine olanak ve alt yapı sağlarken, ilgili TV kanalından program için ciddi bir para aldı ve bu sayede eyaletin adli tıp ofisi için vergilerden elde ettiği birikimlerden ayırdığı bütçede indirime gidebildi. Vergide indirime gidilmesi sıradan bir ABD vatandaşı için çok önemli bir unsurdur.
Elbette ülkemizle ABD arasında yüzlerce konuda fark vardır ama bana göre en önemli farklardan biri; orda sivil toplum kuruluşları vatandaştan toplanan verginin kamu idaresi tarafından nasıl ve nereye harcandığını takip eder, sorgular ve ifşa eder. Ülkemizde maalesef toplum olarak ataerkil yapımızdan ötürü (devlet babadır, hesap sorulmaz) toplanan vergilerin nerelere ve nasıl harcadığını bilemeyiz. Bunun ortaya konmasında biraz başarı gösteren basın yayın mensupları da derhal cezaevinde uygun bir yere yerleştirilirler.
Sonuç itibari ile gelişmiş ülke olabilmek kolay değildir. Birinci şartı iş hayatında rekabetin ve liyakatin sağlanmasıdır. Biat ve sadakat herhangi bir pozisyona gelmede fayda sağlamaz. Bunu gerçekleştirmek isteyenler de derhal sistem dışına itilir. Peki, bu ülkelerde tarikat oluşumları, masonik örgütlenmeler, Musevi bağlılığı vs. söz konusu değil midir? Elbette tüm bunlar bu ülkelerde de söz konusudur. Ancak hiçbir kamu yöneticisi personel istihdamında bu kıstaslarla hareket ettiği konusunda şüphe yaratamaz. Çünkü personel seçim kıstasları bellidir ve seçim aşamaları denetime açıktır. Mesela İngiltere’de plastik cerrah olmuş bir kız çocuğu tıp fakültesini bitirdikten sonra babasının direktör olduğu üniversitedeki plastik cerrahi kliniğinin istihdam sınavına girdiğinde -ülkemizdekinin aksine- direk seçim imkânı yakalayamaz. Çünkü sonrasında seçim kıstaslarıyla ilgili ortaya çıkacak objektif bir sorgulamada kızının o sınavı iptal edildiği gibi direktör baba da hem pozisyonunu hem de saygınlığını kaybeder.
Bu sebeple gelişmiş bir ülke olabilmek için önümüzde daha çok mesafe var. Neyse ki Dedektif Dergi gibi ücretsiz, nitelikli ve online yayın yapan mecralar yazın hayatında. Böylece suç ve polisiye okurları ile bu konulara kafa yoranlar ve emek harcayanlar bu platformlarda buluşabiliyor.
Bir dahaki sayıda görüşmek dileğim ve içten sevgilerimle.