Güneş ışıklarını üzerimizden çekmeye başladığında gün yüzüne çıkıyor karanlık dünya. Hava kararıp gece çöktüğünde İstanbul’un izbe sokaklarında insanoğlu içindeki kötülüğü salıveriyor karanlıklara. Bir madalyonun iki yüzü gibi gündüz ve gece, ak ve kara, iyilik ve kötülük zıtlıkları bir arada barındırıyor şehr-i İstanbul. Tıpkı insanoğlu gibi sevgi, nefret, özlem, hasret, ihtişam, yalnızlık tüm duygularıyla yaşayan ve yaşatan, cezbeden, nefret ettiren her rengiyle şaşaasını korumaya devam ediyor doğan güneşle gözümüzü tekrar aydınlıklara açtığımızda. Tüm şefkatiyle puslu karanlığın izlerini kapatmaya çalışırcasına her defasında bizi yeniden kucaklamayı başarıyor; ana kucağı, baba ocağı gibi sığındığımız bir liman oluveriyor şehr-i İstanbul.
Başkomiser Cüneyt, yardımcısı Bülent ile beraber insanoğlunun içindeki kötülüğe yenildiği zamanlarda yaşanan talihsizlikleri, işlenen cinayetleri aydınlatmak için koşturup duruyor şehr-i İstanbul’un sokaklarında. Hayatın karanlık yüzüne tutulan bir ayna gibi Başkomiser Cüneyt’in maceralarını bir kamera canlılığında izletiyor İstanbul Karası.
Gecenin suskun karanlığında işlenen faili meçhul cinayetler, son ana kadar katil kim sorusunun kafamızı kurcaladığı, şaşırtıcı bir sonla düğümün çözüme kavuştuğu sıra dışı hayatların hazin hikâyeleri; tıpkı kahramanlarının yaşantıları gibi hızlı, gösterişsiz, sade bir dille anlatılıyor. Yazar olaylara ve olayların geçtiği mekânlara uygun bir dil kullanmayı tercih ederek argo ve küfür kullanmaktan çekinmiyor. Bu anlatım yer yer sizi rahatsız etse de sayfalar ilerledikçe kahramanların samimiyetine dönüşüyor ve sizi onların dünyasına çekiyor. Bir süre sonra rahatsızlık duymamaya, olay akışına kendinizi kaptırmaya başlıyorsunuz.
İstanbul Karası, Taksi ve Soğuk Aşk adlı iki öyküden oluşuyor. İki öyküde de başkahramanlarımız Başkomiser Cüneyt ve yardımcısı Bülent. İlk öykü “Taksi”de, Başkomiser Cüneyt’in kardeşi Feyyaz’ın hikâyesini okuyorsunuz. Feyyaz bir taksici, bir gün taksisine aldığı bir kadın başına öyle işler açıyor ki Başkomiser Cüneyt dahi bu olaydan fazlasıyla nasibini alıyor. İkinci öykü “Soğuk Aşk”ta, barmen Murat’ın hikâyesini okuyorsunuz. Murat’ın da pek iç açıcı bir hikâyesi yok. Adı gibi okuduktan sonra damağınızda soğuk bir tat bırakıyor. Bu iki öyküden sonra Başkomiser Cüneyt ve yardımcısı Bülent’in arkadaşlıklarına alışıyor, bir dizinin ilk iki bölümünü izlemiş gibi hissediyorsunuz.
2021 yılında Herdem Kitap’tan çıkan İstanbul Karası, Uğur Arık’ın kaleminden okuyucusuyla buluşuyor. Günün herhangi bir saatinde çayınızı elinize alıp kendinize dinlenme molası verdiğinizde size eşlik edebilecek kısa soluklu ve bir o kadar da merak uyandıran iki hikâye sizleri bekliyor. Kendinizi maktûlün yaralarından sızan yerdeki kan izlerini takip ederek Başkomiser Cüneyt ve yardımcısı Bülent ile beraber katilin peşine düşüp bu karanlık dünyayı aydınlatmaya çalışırken bulacaksınız.