Evde kaldığımız Covid-19 salgını boyunca polisiye dizi taramalarına başladım. İşte bu süreçte İsveç/Danimarka ortak yapımı Bron/Broen dizisi hayatımıza girdi. İsveççe ve Danca da „Köprü“ anlamına gelen dizimizin ismi ile birlikte baş karakterimiz Saga Noren de bizlerde unutulmaz bir iz bırakmayı başardı.
Dizi dört sezon otuz sekiz bölüm boyunca kendini içine çeken bir olay örgüsüne sahip. Kuzey Avrupa’nın soğuk iklimini ve depresif havasını iliklerinize kadar hissederken, en yaşanılabilir olduğunu düşündüğümüz iki ülkede de (İsveç – Danimarka) hayatın dışarıdan görüldüğü gibi akmadığı izleyiciye net bir dille anlatılmaktadır. Toplumdan bireye doğru inildiğinde katı değer yargıları, kısıtlı bakış açıları, olaylarla mücadele şekilleri, yalnız insan ve psikolojik yıkıntılar kurgu içinde başarılı bir şekilde resmedilmiştir.
Bölüm başlarında dinlediğimiz jenerik müziği de izleyeni içine çekerek sürekli dinleme isteği uyandırmaktadır.
Bizleri diziye bağlıyan asıl etmen Saga Noren, nam-ı diğer ‘Saga noren Lanskrim Malmö’ işinde çok başarılı bir dedektif imajı vermektedir. Asperger Sendromu etkileri gösteren olaylara delil ve akıl penceresinden bakarak, duygusal ilişki kurmadan yolunda ilerlemektedir. Akışları direkt, net, duygu ve duygusallıktan uzak, yer yer robotik ve söyleyeceklerini sonucunu düşünmeden “pat” diye söyleyebilen bir karaktere sahip oluşuyla birçok sahnede yüzünüzü sıkça güldürmektedir.
Saga Noren’in dış görünüşü, ayağından çıkarmadığı postalları, sürekli giydiği deri pantolonu, yeşil kabanı, hiç taramadığı sarı saçları ve dik bakışları ile hayli ilgi çekicidir. Kullandığı yeşil 911 s Porsche marka otomobiliyle de havasına hava katmaktadır.
İlk iki sezonda Saga Noren’in ortağı Danimarkalı Martin Rohde’dir. Martin, ilişkilerinde rahat, bulunduğu ortama kolay adapte olabilen, aldatma eğilimli, beş çocuk sahibi bir dedektiftir. Saga ile Martin iki zıt karakter olmalarına karşın mesleki olarak iyi bir uyum sağlarlar. İşin gerektirdiği kurallara ve yasalara katı bir bağlılığı olan Saga, olaylar karşısında insiyatif alarak kurallarda esneklik yaratan Martin ile anlaşamaz gibi düşünülse de aralarında bir arkadaşlık oluşmaktadır. Martin’in deyim yerindeyse Saga’yı törpüleme çabaları ile ona verdiği değer karşısında, yalnızlıktan hoşlanan, düzeni bozulduğunda adeta çılgına dönen ve tüm dik özelliklerinden kaynaklı olarak sevilmediğini düşünen Saga iyi bir ekip olarak olayların üzerine gitmektedirler. Ancak Saga’nın gözünden bakıldığında suçu işleyenin kim olduğu hiç önemli değildir ve cezasını çekmelidir. Martin’in oğlunun öldürülmesi sonucunda katili hapsihanede zehirlediğini çözen Saga, Martin’i şikayet ederek on yıl ceza almasına neden olmaktadır.
Saga’nın kişilik özelliklerine bir parantez açmak istiyorum. Albert Camus’un ‘Yabancı’ romanındaki karakteri Meursault ile birbirlerine çok benzediklerini düşünmekteyim. Saga’nın duygudan ve duygusallıktan uzak yapısı, hayat karşısındaki kayıtsızlığı ile sıradışı bir karakter oluşu ile uyuşmaktadırlar. Saga’nın geçmişinde yaşadığı ailevi kaynaklı sorunlar arka planda kalıcı iz bırakan travmalar yaşamasına neden olmuştur. Meursault ile ayrıldıkları nokta da burasıdır.
Dizinin üç ve dördüncü sezonlarında Saga’nın ortağı olarak Henrik Sabroe’yi görmekteyiz. Altı yıl önce karısı ve iki kızının bir anda ortadan kaybolması ve bulunamamaları ile sarsılan Henrik kayıplarının hayallerini görmekte ve onlarla sürekle konuşmaktadır. Odaklanabilmek için sürekli olarak uyarıcı hap alan dedektif iş üstünde gayet yeteneklidir.
Henrik ile Saga da iyi bir ikili oluşturmuşlar hatta bu durumu bir adım ileri götürerek cinsel olarak da birbirilerinin vücutlarını kullanmaktadırlar. Birbirlerinin çevresinde olmaktan hem hoşlanırlar hem de güven duyarlar. Saga’nın mesleki en güçlü özelliği, kişi ve olaylar ile duygusal yakınlık kurmadığından (kuramadığından) herkese potansiyel suçlu gözü ile bakabilmektedir. Zeka barındıran olaylarda suçlunun zekasına hayran duyan bir yapıya da sahip. Saga’yı olaylar, travmaları ve amirleri ne kadar zorlarsa o kadar veren bir dedektif olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır.
Saga Noren’e hayat veren oyuncu Sofia Helin; 24 yaşında, geçirdiği bisiklet kazası sonrasında yüzünde kalan yara izi kahramanımıza ayrı bir karizma da katmaktadır.
Son olarak Bron/Broen dizisinin içeriğinde sıkça kendimizden, hayatlarımızdan, geçmiş yüklerimizden, bakış açılarımızdan, düşüncelerimizden parçalar buluyorsunuz. İşte burada yapım soğuk havasını bir kenara bırakıp izleyeni içine çekmektedir. Saga Noren bizim evin bir bireyi gibidir artık.
Bir soru ile yazımı noktalamak istiyorum. Neden tüm cinayet senaryolarında iyi ya kötü bütün kahramanların geçmişlerinden gelen büyük travmaları vardır?