Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Makale: Aydın Arıt’ın “Sapıklar” İsimli Romanı

Diğer Yazılar

Ramazan Atlen
Ramazan Atlen
1984 yılında Uşak’ta doğdu. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Doktorluğun yanı sıra İngilizceden polisiye roman çevirileri yapıyor. Türkiye’nin Polisiye Dergisi Dedektif Dergi’nin 2021 yılında düzenlediği 2. Zehirli Kalem Öykü Yarışması’nda birincilik ödülü aldı. Öykü, deneme ve incelemeleri Dedektif Dergi’de ve çeşitli öykü seçkilerinde yayınlanmaya devam ediyor. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Aydın Arıt, polisiye severler tarafından İsveçli karı koca yazarlar Per Wahlöö ve Maj Sjowall’ın birlikte yazdıkları efsane polisiye serisi Martin Beck’in çevirmeni olarak tanınır. Gerçekten de bu seriyi bana göre eşi zor bulunur bir ustalıkla dilimize kazandırmış, pek çok has polisiye severi de mest etmiştir. Ne yazık ki 2003 yılında aramızdan ayrılan Aydın Arıt’ın suç romanı türündeki iki romanı pek bilinmiyor.

Bu iki kitaptan Sapıklar isimli roman ilginç hikâyesi, sonuna kadar okuyucuyu diken üstünde tutan kurgusu ve sürükleyici anlatımıyla kaliteli bir suç romanı. İlk defa 1959 yılında yayınlanan, en son baskısı ise 2005 tarihli (İnkılap Yayınları) olan romanda üç kişiden oluşan bir çetenin hikâyesi anlatılıyor. Çete dediysek bunlar alelade bir sokak çetesi değil, tabir yerindeyse hepsi okumuş yazmış insanlar. Tam olarak ne iş yaptığı anlaşılamasa da Ruhi Bey çetenin kurbanlarını bulan kişi, görevi çok parası olan ancak başları bir şekilde derde girmiş kişileri tespit etmek. Bu noktadan sonra devreye çetenin bir anlamda yöneticisi gibi görünen Avukat Huruç Hünkâr giriyor. Romanın başında Ruhi Bey, ortağına zengin bir iş adamı olan Rüstem Bey’den bahsediyor. Rüstem Bey’in kardeşi de varlıklı biridir ve ölmek üzeredir. Ne var ki borçları yüzünden batmak üzere olan Rüstem Bey’in kardeşinden kalacak olan mirası alarak iflas etmekten kurtulması için yeğeninin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Huruç Hünkâr Rüstem’le görüşerek belli bir ücret karşılığında yeğenini öldürebileceklerini söyler. Zor durumdaki iş adamı gönülsüz de olsa teklifi kabul eder.

Çetenin üçüncü üyesi ve tetikçisi olan Mehmet, romanın ileriki bölümlerinde göreceğimiz gibi kitapçılıkla iştigal eden, hiçbir olağanüstü veya dikkat çekici özelliği olmayan bir adamdır. Ne var ki bu sıradan görünüşün altında şeytani bir zekâ ve acımasızlık gizlidir. Kendisinden ölesiye nefret eden ancak kendi canını yakamadığı için başkalarının canını yakarak kısa süreliğine rahatlayan, ardından içinde biriken kinin kabarmasıyla yeniden öldürerek adeta bir kısır döngüyü yaşayan bir adamdır. Avukat Huruç Hünkâr’ın intihar edecekken kurtardığı ve vicdansız bir katil haline getirdiği Mehmet, hedefindeki kişileri öyle bildiğimiz suikastçılar gibi uzun namlulu tüfek ya da bıçak gibi aletlerle öldürmez. Onun cinayetlerinin şeytana şapka çıkartacak kurnazlıkta olduğunu söyleyebiliriz. Rüstem Bey’in yeğeninin ölümünü de akıllara durgunluk verecek bir planla gerçekleştirir. Bu cinayet gerçekleştiğinde romanın henüz ortalarındayız. Bundan sonrasında acaba ne olabilir derken roman yazarın büyük bir becerisiyle yeni bir yola giriyor. Avukat Huruç Hünkâr gönlünü bir kadına kaptırıp evlilik hayalleri kurmaya başlıyor. Ne var ki evlenmek istediği kadının ayrı yaşadığı kocası Arap iş adamı Londra’da yaşamakta, kadın ise artık sevmediğini söylediği kocasından nedense boşanmamaktadır. Avukatın önündeki tek seçenek bu defa Mehmet’i Londra’ya gönderip sevdiği kadının kocasını öldürtmektir. Tabii ki belli bir ücret karşılığında. Niyeti bu işten sonra bir yuva kurup eski hayatını geride bırakmaktır. Öte yandan artık öldürmeden duramayan bir canavar haline gelmiş olan Mehmet’i zapt edip edemeyeceği konusunda içten içe kaygılanmaktadır.

Hikâyenin Londra’ya taşınmasıyla roman bir kez daha yeni bir yola girip ivme kazanıyor. Londra’da işlenmesi planlanan cinayetten polisin haberdar olmasıyla işe bu defa Scotland Yard karışıyor ve Michael Fullbright isminde bir müfettişle tetikçi Mehmet’in mücadelesi başlıyor. Yazar, bu mücadelenin nihayetinde öyle bir sürpriz yapıyor ki zannımca benzeri ancak Sherlock Holmes hikâyelerinde bulunabilir. Öyle ki müfettişin yardımcısı çavuş Mac Intosh “Scotland Yard’ın tarihinde bu türlü ikinci bir olayın kaydına rastlanacağını tahmin etmem” demekten alamaz kendini. Polisle katilin Londra’daki düellosundan sonra çetenin üyeleri arasındaki yine fevkalade ilginç bir hesaplaşmayla bitiyor roman.

Aydın Arıt yalnızca üç roman yazmış olmasına karşın usta bir anlatıcı. Zaten polisiye roman ya da çevirilerinden başka tiyatro oyunları da yazmış. Akıcı bir üslubu, zengin bir anlatımı var. Sapıklar romanını okuduktan sonra keşke daha fazla polisiye yazsaymış diye düşündüm. Bütünüyle cinayet failinin bulunması şeklinde ilerleyen bir polisiye olmamakla birlikte muamma içeren suçu konu alan, karakterleri iyi işlenmiş, yayınlandığı tarih eski olsa da dili hala yeni kalmış iyi bir roman Sapıklar. Ne yazık ki artık yalnızca sahaflarda bulunabiliyor ve okunup keşfedilmeyi bekliyor.

En Son Yazılar